57 results listed
EN: Today, consumers just might make no sense gratification, emotional needs shopping or shopping can enjoy during the exchanges are mating. The phenomenon of modern consumer societies, suggesting the size of the emotional or feeling out the consumption, the purchasing process differs markedly from traditional works closely hedonik in terms of consumption, consumer behavior (hedonistic) more and more largely has been seen which is the subject of the review. Marketing communication firms are young audiences as consumers. In this line of work, young consumers and the overwiew shopping hedonik aims to analyze the causes of consumption.
TR: Günümüzde tüketiciler sadece ihtiyaçlarına yönelik alışveriş yapmayıp, duygusal anlamda haz duyabileceği ya da alışveriş esnasında zevk alabileceği alışverişler yapmaktadırlar. Modern tüketim toplumlarında tüketim olgusunun duygusal veya hissi boyutunun öne çıktığı, satın alma sürecinde geleneksel anlayıştan belirgin derecede farklılıklar gösteren hedonik (hazcı) tüketimin, tüketici davranışları açısından giderek daha fazla oranda inceleme konusu olmaya başladığı görülmüştür. Pazarlama iletişiminde de firmaların hedef kitleleri genç tüketiciler olarak belirmektedir. Bu çalışma, genç tüketicilerin alışverişe bakışlarında gittikçe önemli bir yer alan hedonik tüketimin nedenlerini incelemeyi amaçlamaktadır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ali Caglar Cakmak
Merve Cakir
EN: Conventional drying method dries with a very long period of time because of thick timber tree species with the classic method of drying quality levels very low. Due to the difficulties of the past and the technological infrastructure investment costs, especially not common, this method has become again.
This method of drying, vacuum drying ovens working method, the heat source is not in harmony with the environment full of electricity is that instead of solid or liquid fuels. With this method, the heat caused by electromagnetic waves sent through the use of wood materials, heavy and power-dry, with a high initial moisture content of 10% of tree species in a very short time until the drying of moisture under the intended results. In this study, the drying is given general information about the technology. Classical method for drying a very long period of time drying Oak, Walnut, Beech, Iroko, Chestnut thick timber tree species, such as by drying results are presented. In the last section, the results of the method of hardware and operating expenses, especially emerging environmentally-friendly technology in drying times and quality levels are discussed. In addition, this method other than timber drying can also be used for drying agricultural products and wastes. Contribute to provide environmentally friendly manufacturing and recycling are examined in this context.
TR: Katma değerli olmasına karşın kurutulması güç ağaç türlerine ait kalın kerestelerin, klasik kurutma metoduyla çok uzun sürelerde kurutulabilmesi ve istenen kalite düzeylerinin tam olarak elde edilememesi nedeniyle günümüzde Yüksek Frekans-Vakum kombinasyonlu kurutma metodu (YFV) kendini göstermiş durumdadır. Nihayet geçmişte özellikle yatırım maliyetleri ve teknolojik altyapı zorlukları nedeniyle yaygınlaşamayan bu yöntem tekrar güncel hale gelmiştir.
Bu kurutma metodunda prensip; vakumlu kurutma metoduyla çalışan fırınlarda, ısı kaynağının, çevreye tam uyum göstermeyen katı veya sıvı yakıtlar yerine elektrik enerjisi olmasıdır. Bu metot ile, ağaç malzemeye gönderilen elektromanyetik dalgaların meydana getirdiği ısıdan yararlanmak suretiyle, kalın ve güç kuruyan, başlangıç nemi yüksek olan ağaç türlerinin %10 un altındaki sonuç nemlerine kadar çok kısa sürelerde kurutulması amaçlanmaktadır.
Bu çalışmada; öncelikle kurutma teknoloji hakkında genel bilgi verilmiş, günümüze kadar yapılan orijinal çalışmalar özetlendikten sonra, klasik yöntemle kurutulmasında önemli zorluklar olan, kurutma süresi çok uzun olan veya hiç kurutulamayan Meşe, Ceviz, Kayın, İroko, Kestane gibi ağaç türlerinin kalın kerestelerinin kurutulması denemelerinden elde edilen sonuçlar ortaya konmuş, son bölümde ise elde edilen bu sonuçlar özellikle metodun donanım ve işletme giderleri, ortaya çıkan kurutma süreleri ve kalite düzeyleri, çevreye uyumlu teknoloji ekseninde ele alınmıştır. Ayrıca bu metodun kereste kurutma dışında diğer tarımsal ürün ve atıkların kurutulmasında kullanılabilir olması nedeniyle çevreye uyumlu üretim ve geri dönüşüme sağladığı katkıda bu kapsamda irdelenmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Oner UNSAL
Cengiz GULER
Gulsah MOLLAMEHMETOGLU
Amaç: Anaerobik amonyum oksidasyonu (Anammox) anoksik ortamda amonyumun elektron verici nitritin elektron alıcı olarak azot gazına oksitlendiği proses olarak bilinmektedir. Konvansiyonel nitrifikasyon-denitrifikasyon prosesleriyle karşılaştırıldığında Anammox prosesinde daha az oksijen kullanılması ve hiçbir organik madde (metanol, glikoz) içeriğine gerek duyulmamaktadır. Ancak sayılan avantajlarının yanı sıra Anammox bakterilerinin yavaş büyüme oranı (11-30 gün) dezavantajını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu bakterilerin zenginleştirilme safhasında özellikle kesikli reaktörler ile çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmada sürekli olarak işletilen yukarı akışlı reaktörde (UASB-Upflow anaerobic sludge blanket), farklı dolgu malzemeleri kullanılarak hassas ve yavaş büyüyen Anammox bakterilerinin sistemden dışarıya atılmasının engellenmesi amaçlanmaktadır.
Tasarım ve Yöntem: Sistem yukarı akışlı kolon reaktörde 2 gün hidrolik bekleme süresinde (HRTHydraulic retention time) 45 gün işletilmiştir. Çalışmada seramik taşlar ve Linpor dolgu malzemesi kullanılmıştır. Amonyum ve nitrit içeren sentetik atık su içeriği kullanılarak, anaerobik koşullar Ar/CO2 (%95/5) gazı ile sağlanmıştır. Sistem UASB’de 253 C sıcaklıkta işletilmiştir. Sıcaklık, pH, amonyum azotu ve nitrit azotu ölçülmüştür.
Bulgular: Her iki dolgu malzemesi ile 45 gün işletilen reaktörlerden seramik taşların kullanıldığı reaktörde amonyum azotunun giderimin hızlı bir şekilde %90’lara ulaştığı gözlenmiştir. Linpor dolgu maddelerinin kullanıldığı reaktörde ise amonyum azotunun giderimi daha yavaş olmuştur. Nitrit azotu ise her iki reaktörde de %90’lara varan giderime ulaşmıştır. Stokiyometrik denkleme göre kıyaslandığında Linporlarda çok fazla miktarda nitrat azotunun oluştuğu görülmüştür. 25 gün sonunda Linporlu reaktörde elde edilen sonuçlarla seramik taş dolgulu reaktördeki sonuçlarla benzerlik göstermiştir.
Çıkarımlar ve Özgün Değer:1995 yılında keşfedilen Anammox prosesi günümüzde oldukça fazla çalışılan azot giderim proseslerindendir. Bu prosesi oluşturan Anammox bakterilerinin mikrobiyal büyüme oranlarının çok düşük olması sebebiyle sistemdeki bakterilerin sistemde tutulması gerekmektedir. Literatürde gerçekleştirilen çalışmaların birçoğunda sürekli sistem yerine kesikli reaktör ile zenginleştirme aşamasına başlanmaktadır. Bu çalışmada ise kolon reaktör sürekli sistem olarak işletilmiştir. Ayrıca iki farklı dolgu maddesinin işletime etkisi de incelenmiştir. Aynı zamanda kullanılan dolgu malzemelerinin hollow fiber membranlarla kıyaslandığında çok daha ucuz olması da ekonomik açıdan avantaj oluşturduğu tespit edilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Serden Basak
Kevser Cirik
Arzu Kilic
Dilek Akman
Sebnem Ozdemir
Ozer Cinar
EN: Discussions on forming a new constitution have constituted one of the leading topics of Turkey’s agenda for a long time. Environment is one of the outstanding issues in the context of these discussions. In this study answer to the question of how environment can be regulated in a new constitution to be prepared for our country will be searched.
TR: Yeni bir anayasanın oluşturulmasına dair tartışmalar, uzun bir zamandan beri Türkiye gündeminin önde gelen başlıklarından birini meydana getirmektedir. Çevre, bu tartışmalar bağlamında göze çarpan konulardan biridir. Bu çalışmamızda, ülkemiz için hazırlanabilecek yeni bir anayasada çevrenin nasıl düzenlenebileceği sorusuna yanıt aranacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ahmet M. Gunes
Asit maden drenajı pirit gibi sülfürlü minerallerin su ve oksijen ile reaksiyonu sonucunda meydana gelmektedir. Bu reaksiyonlar sonucunda sular asidikleşmekte ve önemli su kirliliği problemleri açığa çıkmaktadır. Yeraltısuları ve yüzeysularının fiziksel, kimyasal ve biyolojik açıdan uygunlukları ise canlılar için yüksek öneme sahiptir. Çalışma alanında işletilmekte olan Pb-Zn-Cu maden yatağındaki sülfürlü minerallerinin oksidasyonu sonucu bölgedeki sular asidik karakter kazanmaktadır. Çalışma alanındaki asidik ve düşük Eh (ORP) değerlerine sahip yeraltısuları, yüksek Fe ve Mn konsantrasyonuna sahip olan suları temsil etmekte olup, asidik suların Al, Fe ve Mn içerikleri Türk İçme Suyu Standartlarını birkaç kat aşmaktadır. Ayrıca bazı kaynakların SO4 ve Pb konsantrasyonları, içme suyu standartlarından daha yüksek değerlere sahiptir. Bölgedeki aktif olan madencilik katı ve sıvı atıkları da sularda iz element kirliliğine katkıda bulunmaktadır. Jeokimyasal veriler, asidik sulardaki ağır toksik metallerin çoğunlukla serbest metal ve metal-sülfat formunda olduklarını göstermektedir. Çalışma alanındaki asidik yeraltısuları Ca-SO4 fasiyesinde olup, diğer sular ise Ca-Na-MgHCO3 fasiyesine sahiptirler. Yeraltısuyunun kimyasal bileşimini kontrol eden mineral-su reaksiyon proseslerini saptamak amacıyla uygulanan korelasyon ve faktör analizleri, sülfürlü cevherleşmeye sahip volkanik kayaçların yeraltısuyuna etkisini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Tülay Ekemen Keskin
Sonay Toptas
Filiz Ersoz
İki ya da daha fazla materyalin bir araya getirilmesi ile oluşan ve çoğu zaman kendilerini oluşturan materyallerden daha faydalı özelliklere sahip olan malzemelere kompozit malzeme denmektedir. Termoplastik esaslı polimer kompozitlerin üretiminde ise lignoselülozik materyaller ile polietilen (PE), polipropilen (PP), polivinil klorür (PVC) gibi plastikler kullanılmaktadır. Lignoselülozik materyaller ve termoplastik esaslı polimerlerin karışımıyla, plastik içerikli ürünlere benzer yöntemlerle üretilen malzemelere Ahşap-polimer kompozitleri (APK) denir. Ahşap polimer kompozit üretiminde çeşitli organik ve inorganik dolgu maddeleri kullanılmaktadır. Kalsiyum karbonat, talk, kalsiyum sülfat, alüminyum silikat ve Titanyum Dioksit gibi inorganik dolgu maddelerinin fiyatının pahalı oluşu ve makine aksamında yapmış olduğu aşınma dolayısıyla araştırmacılar ve endüstri kuruluşları alternatif dolgu materyali arayışına girmiştir. İnorganik dolgu materyaline alternatif olarak düşünülen buğday sapı, odun unu, orman endüstri atıkları ve yıllık bitkiler gibi organik dolgu maddeleri doğada bol olarak bulunmaları ve fiyatının ucuz oluşu dolayısıyla oldukça büyük avantajlar sağlamaktadır. Organik dolgu maddeleri ürünün maliyetini düşürdüğü gibi aynı zamanda ciddi performans artışları da sağlamaktadır. APK üretiminde saf (bakir) plastik kullanılabildiği gibi geri dönüşüm plastiklerde kullanılabilmektedir. Ülkemizdeki mevcut orman endüstrisinin oluşturmuş olduğu atıklar ve tarımsal atıklar ve bunun yanı sıra oluşan ciddi plastik atığı göz önüne alındığında bu tip malzemelerin APK üretiminde değerlendirilmesi potansiyeli görülmektedir. Bu nedenle ülkemizdeki tarımsal ve orman endüstrisi atıkları kullanılarak saf veya geri dönüşüm plastiklerle OPK üretiminde, üretim parametrelerinin ve üretilen malzemelerin özelliklerin belirlenmesi, bu potansiyeli ortaya çıkarmak için zaruri hale gelmiştir. Bu çalışmada atık alüminyum polietilen (Tetrapak) ve atık pirinç saplarından elde edilen unlar kullanılarak ahşap polimer kompozitler üretilmiştir. Ekstrüzyon ve enjeksiyon kalıplama işlemlerine tabi tutularak üretilen kompozitler üzerinde çekme ve eğilme direnci dayanımı testleri gerçekleştirilmiştir. Kompozit bünyesindeki pirinç sapı unu miktarındaki artışın kompozitlerin çekme ve eğilmede elastikiyet modülü değerlerini iyileştirdiği ancak kompozitlerin çekme, eğilme direnci değerlerinde genel olarak bir azalmaya sebep olduğu tespit edilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Alperen KAYMAKCI
Nadir AYRILMIS
Turgay AKBULUT
EN: This study presents an environmentally integrated manufacturing system analysis for companies looking for the benefits of environmental management in achieving high efficiency levels. The roadmap for such a management system is established and it is shown that the decision making should consider producing more using less and nonhazardous. This approach recognizes the already existing activities while investigating alternative waste management solutions. The methodology consists of data collection, operational analyses of the processes, identification of wastes and evaluation of waste reduction alternatives proposed both technically and economically. The proposed methodology is examined in a car battery manufacturing company and results are reported to the decision makers.
TR: Bu çalışma çevre yönetimi ile entegre edilmiş üretim sistemlerinin önemli çevresel ve ekonomik faydalar getireceği düşüncesini baz alarak üretim sistemine yeni bir yaklaşım önermeyi amaçlamıştır. Bu yaklaşım için izlenmesi gereken yol genel olarak belirlenmiş ve çevreye dost ve az madde kullanarak çok üretme felsefesinin karar verme mekanizmalarına taşınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu yaklaşım üretim sisteminde var olan uygulamaları fark eder ve alternatif atık yönetimi çözümlerini de araştırarak en çok faydayı sağlayan çözümü bulmaya çalışır. Hazırlanan metodolojide veri toplama ve üretim sisteminin analizi atıkların oluşumu ve azaltma alternatifleri göz önünde tutularak yapılır. Atıkların yönetimine ilişkin alternatifler araştırıldıktan sonra kazanımlar karar verme aşamasına iletilir. Önerilen metodolojinin akü üretimi yapan bir fabrikada uygulaması belli bir aşamaya kadar yapılmış ve fabrika yöneticilerine sonuçlar hakkında bilgi verilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Sibel Uludag Demirer
Sedef Elker
Suat Kasap
Kağıt, plastik ve alüminyum malzeme katmanlarından oluşan kompozit kartonlar özellikle sıvı gıdaların muhafazası için tercih edilen bir ambalaj türüdür. İlk olarak süt için tasarlanan ve geliştirilen kompozit kartonlar, günümüzde sütün yanı sıra pek çok gıda ve içeceğin ambalajlanmasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Kullanım sürecini tamamladıktan sonra atık halini alan kompozit içecek kartonlarının geri dönüşümünde ise ciddi sıkıntılar bulunmaktadır. Özellikle ülkemizde bu tür atıkların geri dönüşümünün sağlanması sınırlı olarak yapılmakta, bu atıkların büyük bir kısmı depolama alanlarına gönderilmektedir. Bu nedenle bu atıkların yönetimine yönelik öncelikli bilimsel çalışmaların yapılarak, uygun yönetim alternatiflerinin uygulamaya aktarılması ihtiyacı doğmuştur. Bu çalışmada, atık kompozit içecek kartonlarının değerlendirme yöntemleri ve süreçleri araştırılarak bu yöntemler sonucunda elde edilen ürünler ile kullanım alanlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Volkan ENC
Seniye ESKIN UZUN
Fatih HOSOGLU
EN: Cattle manure is a potential for causing detrimental effects on human health due to its high solid matter and pathogen microorganism content. In this study, it was aimed to achieve biogas production by stabilizing the waste using anaerobic digestion. Digested waste was utilized as natural fertilizer. For that reason, a pilot-scale anaerobic digestion tank was operated and digested wastes were added to soil in diverse dosages where alfalfa, the mixture of Hungarian vetch and barley and corn silage are planted. Corn silage was fed to the reactor as a supplementary material during anaerobic digestion process. Installation and operating costs are determined for 1,000 cattle by the results obtained and the literature datas. Installation cost was evaluated considering both installed electricity producted system and non-installed electricity producted system. As a result, according to best results, the system would pay for itself in 2.5 years when electricity production system is installed while the system is not installed, the pay off would be realized in 2.1 years for the mixture of Hungarian vetch and barley.
TR: Büyükbaş hayvan atıkları, içeriğindeki yüksek katı madde, organik kirlilik ve patojen mikroorganizmalar sebebiyle halk sağlığı açısından olumsuz etkiler yapabilecek bir atıktır. Bu çalışmada havasız çürütme ile atıkların stabilize edilerek biyogaz elde edilmesi ve çürümüş atıkların toprakta doğal gübre olarak kullanılmasını içeren bir yönetim modeli uygulanmıştır. Bunun için pilot ölçekli bir havasız çürütme reaktörü işletilmiş ve çürümüş atıklar çeşitli dozlarda yonca, Macar fiğ ve arpa karışımı ile mısır silajı bitkilerinin ekildiği alanlarda doğal gübre olarak toprağa eklenmiştir. Havasız çürütme işleminde yarımcı materyal olarak mısır silajı da reaktöre beslenmiştir. Çalışma sonunda elde edilen sonuçlar ve literatür yardımıyla 1000 baş hayvan için kurulum ve işletme maliyetleri hesaplanmıştır. Kurulum maliyeti; elektrik üretim sisteminin kurulup kurulmaması açısından iki farklı değer olarak hesaplanmıştır. İşletme maliyetleri farklı tarla ürünleri ve yine elektrik sisteminin kurulup kurulmaması açılarından çeşitli durumlar için hesaplanmıştır. Sonuç olarak elde edilen en iyi sonuçlara göre; çürümüş atıklar Macar fiğ ve arpa karışımı bitkisinin ekiminde kullanıldığında kurulacak tesisin elektrik üretim sistemi de kurulduğunda 2,5 yılda, elektrik üretim sistemi kurulmadığında ise 2,1 yılda kendisini amorti ettiği bulunmuştur.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Tamer Coskun
Neslihan MANAV DEMIR
Eyup Debik
Yasar Karadag
Rasim Kocyigit
Mahir Ozkurt
Seda Akbay
Çevresel problemler göz önüne alındığında, katı atıkların bertarafı birçok dünya ülkesinin temel problemlerinden birisidir. Bu doğrultuda farklı kaynaklarda oluşan ve büyük ölçüde çeşitlilik gösteren katı atıkların bir kısmının tekrar kullanımı hedeflenmektedir. Böylece ekonomik fayda sağlanmaya çalışılmaktadır. Katı atıkların yarattığı çevre kirliliğine, su kaynaklarında meydana gelen ekolojik problemlerin de eklenmesi insanlık için daha büyük risklerin habercisidir. Dolayısıyla katı atıkların bertarafında önemli yeri olan tekrar kullanımın, sadece ekonomik faydası değil, “atığın atıkla giderim” esasına katkısı da tartışılmaya başlanmıştır. Tüketim hızının giderek arttığı dünyada, özellikle tarımsal kökenli atıkların, su arıtımında adsorbent olarak kullanılmasıyla yüksek arıtma verimleri sağlandığı gözlemlenmiştir. Bu durumu takip eden çeşitli araştırmalar, muz kabuğu, ayçiçeği sapı, pirinç kabuğu, portakal kabuğu gibi tarımsal kökenli atıkların yanı sıra kül ve arıtma çamuru gibi atıkların da organik ve inorganik bir takım kirleticilerin su ortamından arıtılmasında önemli rol oynadıklarını göstermiştir. Böylece adsorbent maliyeti nedeniyle çoğu zaman işletmeler tarafından uygun görülmeyen ve pilot ölçekli çalışma olarak kalan adsorpsiyon prosesinin kullanılabilirliğinin arttırılması şansı doğmuştur. Adsorpsiyon proseslerinin yaygınlaştırılması ile atıksu arıtımında elde edilebilecek yüksek verimlerin yanı sıra bu proseslerde adsorbent olarak kullanılan atıkların bertarafı da sağlanmış olacaktır. Aynı zamanda bu durum atıkların başka proseslerde de benzer şekilde değerlendirilmelerinin önünü açmaktadır. Bu çalışmada özellikle endüstriyel bazda kullanımlarında ekonomik ve çevresel faydalar sağlayacak atık kökenli adsorbentlerin türleri ve kapasiteleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Utkan Ozdemir
Gonca Al
EN: Cittaslow Movement which started in Italy and spread around the world shows up as an alternative city and life model in such a short period of 10 years. Cittaslow movement, the most important goal of which is to increase the life quality of the local community and its visitors, became an international network in a short period. Cittaslow approach which can also be considered as the model of a local development has the characteristics of offering the opportunity that reveals the hidden numerous historical and cultural wealth of our country. Hundred of our cities which have the necessary criteria of Cittaslow and can easily achieve these criteria will open their doors to the world.
TR: İtalya’dan başlayıp tüm dünyaya yayılan Sakin Şehir hareketi, 10 yıl gibi kısa bir süre içinde alternatif bir şehir ve yaşam modeli olarak kendini göstermektedir. En önemli hedefi yerel toplumun ve ziyaretçilerinin yaşam kalitesini yükseltmek olan Sakin Şehirler, kısa zamanda uluslararası bir ağ haline gelmiştir. Aynı zamanda bir yerel kalkınma modeli olarak düşünebileceğimiz Sakin Şehir yaklaşımı, ülkemizde saklı sayısız tarihi ve kültürel zenginliği ortaya çıkarmada bir fırsat olabilecek özelliği taşır. Sakin Şehir perspektifiyle gerekli kriterleri taşıyan ve taşıması belki kolaylıkla sağlanabilecek olan yüzlerce şehrimiz kapılarını dünyaya aralayabilecektir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Veli Sirim
Evsel atık düzenli depolama sahaları kullanım ömrü dolduktan sonra yararlı kullanım alanları sınırlı sahalardır. Çoğunlukla yeşil alan olarak kullanılan bu yerler ekonomik ve çevresel anlamda atıl durumda bulunmaktadır. Depolama sahalarının İstanbul gibi arazi sıkıntısı çeken bir şehirde yararlı amaçlar için kullanılması elzemdir.
Depolama sonrası sahalarda metan gazı oluşmakta ve farklı yöntemlerle kontrol altına alınmaktadır. Bu gazların toplanması, taşınması ve özel motorlarda yakılması ile elektrik enerjisi üretilmektedir. Tesislerde gazın yakılması, depo gazı içerisinde bulunan CH4 (metan) gazının CO2’e indirgenmesini sağlayarak sera etkisini azaltmakta, elektrik enerjisi üreterek ekonomiye katkı sağlamaktadır. Çevresel ve ekonomik yarar göz alındığında depo gazı enerji üretim tesislerinde mümkün olabilecek maksimum verim alınması gerekmektedir. Bu düşünce ile bakıldığında depo gazı enerji üretim tesisinde oluşan atık ısının değerlendirilemeden atmosfere verilmesi önemli bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Oldukça yüksek debi ve sıcaklığa sahip bu ısı, enerji bakımından önemli bir potansiyele sahiptir. Bu sıcaklık ve debideki ısının değerlendirilmeden atmosfere verilmesi çevreyi olumsuz etkilemesinin yanında ekonomik kayıplara yol açmaktadır.
Seralarda mevsimlik çiçek üretimi, maliyeti yüksek bir faaliyettir. Maliyetlerin önemli bir kısmını sera ısıtılması ve gübre kullanımı oluşturmaktadır. Isıtma işlemi için Türkiye’nin büyük bir bölümünde kömür ve doğalgaz kullanılmaktadır. Kışın seraların ısıtılması için kullanılan fosil yakıtlar yüksek maliyetli olmakla beraber, çevresel açıdan sıkıntılar ortaya çıkarmaktadır.
Bu çalışma, İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) destekli “Depo Gazı Enerji Üretim Tesisi Atık Isının ve Kompostun Seralarda Kullanımı Projesi” kapsamında yürütülmüştür. Bu kapsamda; çevre, tarım ve enerji sektörü için, atık ısı ve atık maddelerin değerlendirilmesini içeren çevresel ve ekonomik açıdan sürdürülebilir eko yenilikçi bir sistemin oluşturulması amaçlanmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Volkan ENC
Musa KASIRGA
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Recep DEMİR
İslam inanç sisteminde insan Allah’ın en değerli yaratığıdır. diğer bütün yaratıkları insan için yaratmıştır ve insanın emrine vermiştir. İçinde hayat bulduğumuz şu yer küre içindeki bütün canlılarıyla, bitkileriyle suyuyla havasıyla insanın yaşayacağı en uygun bir çevre kılınmıştır. Öyle bir çevre ki sürekli kendisini yenileyen temizleyen canlı bir varlıktır ve muazzam bir dengeye sahiptir. İnsanda bulunan hükmetme, daha çoğuna sahip olma hırsı insanı bu muazzam dengeyi bozacak bir takım davranışları sevk etmektedir. .
İnsanlar çoğaldıkça, geliştikçe medeniyetler inşa etmek ihtiyacı hissetmişler bunun için doğayı tahrip etmişler, ne var ki! kurdukları medeniyetler çoğu zaman tahrip ettikleri doğa sebebiyle yıkılmak durumunda kalmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca Allah’ın elçileri insanları Allah’ın doğaya koyduğu dengeyi bozmamaları konusunda uyarmıştır. Bu yönüyle çevrecilik insanların çevreyi tahrip etmeleri kadar eskidir.
Şurası bir gerçektir ki günümüzdeki çevre tahribatı tarihin eski devirleriyle değil yüz sene öncesiyle bile asla ölçülemez
Dün ağacı kesmek yere çöp atmak çevreyi tahrip etmek anlamı taşıyordu. Bu gün ise sanayileşmenin ve ileri teknolojinin getirdiği o kadar çok sayıda problem var ki doğanın dengesinde tamiri mümkün olmayacak yaralar açmakta, Biyolojik kirlenmeden kimyasal atıklara, gürültü kirliliğinden nükleer tehlikeye varıncaya kadar yüzlerce ayrı konuda doğa tahribatı ile karşı karşıyayız.
İyimser düşünüldüğünde, bu gün insanlık artık olanların farkına varmaya başlamıştır. Veya içimizde en azından bunları dile getiren, insanlığın sağır kulaklarına duyurmaya çalışan birileri var.
Ancak maalesef ki bu haykırışlar cılız kalmaktadır. Bu gün toplumlar ve devletler, çevre tahribatını durdurma için bir takım sözleşmeler yapmakta, ulusal veya uluslar arası kurallar ve kanunlar ihdas etmektedirler. Toplumların yönetilmesinde ve yönlendirilmesinde kanunların hükümranlığı yanında dinin koyduğu kuralları hesaba katmak zorundayız. Çünkü semavi dinlerin tamamında insanın insana ve topluma saygısı esastır. Özellikle İslam’ın bu konudaki hassasiyeti insanlara, özellikle Müslümanlara yeterince anlatılırsa çevreyi korumakta daha başarılı olacağımız muhakkaktır. Çünkü İslam’ın bütün prensipleri insan merkezlidir. Nihaî noktada insana zarar verecek her türlü eylemi yasaklamış, bunun aksine insana ve insanlığa fayda verecek faaliyetleri emretmiştir. Zaman ve şartlar ne kadar değişirse değişsin, çevre problemi ve algısı ne olursa olsun, İslam’ın insan merkezli bu bakış açısı meseleyi tam olarak teşhis etmiş ve tedavisine işaret etmektedir. Bu hususta İnsanlarda ki doğayı tahrip etme insiyakını ortadan kaldıracak en önemli çare olarak önümüzde durmaktadır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Yakup Kocyigit
EN: Nature, which is the source of life, wetlands, lakes, waters, biological richness output point.Ecosystem, what if there are so many plant and animal species, nature, so rich and so very comfortable and deposited in people's lives. Uniformization reduction of biological diversity in nature and will result in a very difficult life. Because the cycle of matter in nature, marsh, brackish-saltwater ecosystems (in different habitats), living plants, fish, birds, insects, plankton (microscopic water creatures), frogs, and many others have contributed.
Natural lakes such as Lake Eğirdir; depending on agriculture, industrialization and human population increase; socio-economic development have become the fields that are most intervention. These interventions more, lakes, natural geographical differentiation of structures (coastal and lake mirror occupations), and water for very different purposes (agriculture-ponddam) in the form of the intervention for use in hydrology. The structure of natural lakes on the Lake for a variety of reasons, to tap into the types of plant-animal contained; the biological diversity of the Lake, and the Lake's ecological features, causes the reduction. Lakes for a variety of reasons to tap into the natural structure of the types of plant-animal contained; a reduction in biological diversity, ecological features of the Lake causes the Exchange. Nonscientific methods, schedules, a portion of the water in natural lakes takes a turn into the store has caused. Lake Eğirdir; Isparta province and most of the strategic importance of a ilçelerindeki residential areas as a source of drinking water, must be protected first evaluated.
In this study, Lake you sürdürdükleri people the wrong interventions in the last fifty years due to various reasons, the negative consequences of the lake and the lake formed by the ecological structure of the solutions to the existing structure on how korunabileceğiyle intended. Studies and observations conducted by Lake and around the basin, and the literature on the subject supported by our research.
TR: Doğadaki yaşamın kaynağını oluşturan sulak alanlarımız, göllerimiz, suların biyolojik zenginliklerimizin çıkış noktasıdır. Ekosistemde; ne kadar çok bitki ve hayvan türü var ise, doğa o kadar zengin ve insanların yaşamları o kadar çok rahat ve güvencededir. Doğadaki çeşitliliğin azalması yaşamın çok zor ve tek tipleşmesine neden olacaktır. Çünkü doğadaki madde çevriminde; bataklık, acı- tuzlusu ekosistemlerinde(farklı yaşam ortamlarında) yaşayan bitkilerin, balıkların, kuşların, böceklerin, planktonların (suların mikroskobik canlıları), kurbağaların ve daha nicelerinin katkıları vardır.
Eğirdir Gölü gibi doğal göllerimiz; tarım, sanayileşme ve insan nüfusunun artmasına bağlı olarak; sosyo-ekonomik kalkınma için en çok müdahale edilen alanlarına dönüşmüşlerdir. Bu müdahaleler daha çok; göllerin doğal coğrafik yapılarının farklılaştırılması (kıyı ve göl aynası işgalleri) ve sularının çok farklı amaçlarla (tarım-gölet-baraj) kullanılması için hidrolojisine yapılan müdahale şeklindedir. Çeşitli nedenlerle göllere, gölün doğal yapısında yer almayan, bitki-hayvan türlerinin girmeleri; gölün biyolojik çeşitliliğinin azalmasına ve gölün ekolojik özelliklerinin farklılaşmasına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra göllere çeşitli nedenlerle doğal yapısında yer almayan bitki-hayvan türlerinin girmeleri; gölün biyolojik çeşitliliğinin azalmasına, ekolojik özelliklerinin farklılaşmasına neden olmaktadır. Bilimsel yöntemler göz önüne alınarak yapılmayan bu planlamalar, ülkemizdeki doğal göllerin kurumasının, bir kısmının da su deposuna dönüşmesine neden olmuştur. Eğirdir Gölü; Isparta ili ve ilçelerindeki yerleşim alanlarının bir çoğunun stratejik öneme sahip içme suyu kaynağı olarak değerlendirildiği için, öncelikle korunması gerekir.
Bu çalışmada; Eğirdir Gölü’nde insanların son elli yıldır çeşitli nedenlerle sürdürdükleri yanlış müdahalelerin, gölün ekolojik yapısında oluşturduğu olumsuzlukların sonuçlarını ve gölün mevcut yapısının nasıl korunabileceğiyle ilgili çözüm önerileri amaçlanmıştır. Eğirdir Gölü ve çevresinde yürütülen etüt ve gözlemler, havzada konu ile ilgili yaptığımız araştırmalarımız ve ilgili literatürle desteklenmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Erol KESICI
Bu çalışma, daha müreffeh bir hayat yaşama gayesiyle sınırsız üretim ve tüketim faaliyetlerinin çevre tahribatı yoluyla tam aksi yönde etki yapıp yapmadığının ortaya konulması ve eğer anlamlı bir ilişki varsa, çevresel vergilerin bu durumda etkili bir çözüm olup olmadığı hakkında çıkarımda bulunmak amacıyla yapılmıştır.
Çalışmanın problemi genelde çevresel bozulma, özelde de emisyondur. Öncelikle çevre ekonomisi başlığı altında çevre ile ekonomi arasındaki ilişki ortaya konulmaya çalışılmış, sonrasında analizimize hazırlık olması mahiyetinde emisyon, çevresel vergiler, GSYİH, kişi başına düşen milli gelir hakkında bilgi verilmiştir. İktisadi büyüme süreciyle çevresel bozulma arasındaki etkileşimi açıklarken Çevresel Kuznet Eğrisi(ÇKE) ve Kirlilik Sığınağı Hipotezi’nden faydalanılmıştır. Türkiye’nin de ÇKE ile uyumlu olduğu ve milli geliri reel olarak 4090 dolardan sonra çevreye verilen zararların azalacağı tespit edilmiştir. Ayrıca milli gelir hesaplamalarında da çevresel maliyetlerin hesaba katılması zaruretine değinilecektir. Çevresel bozulmayla çevre vergileri arasındaki ilişkiyi de çevresel vergi gelirlerini toplam vergi gelirlerine oranlayarak ortaya koymaya çalışılmıştır.
Nitel analizlerimize temel teşkil edecek veriler Avrupa Çevre Ajansı, Avrupa Komisyonu ve Dünya Bankası’nın internet sitelerinden elde edilmiş, AB ve OECD ülkelerinin iktisadi büyüme, çevresel vergi ve emisyon hacimlerine ilişkin veriler arasındaki ilişki gözlemlenmeye çalışılmıştır. Buna göre; iktisadi büyüme, farklı gelişmişlik düzeylerine göre ülkeden ülkeye farklı çevre tahribatı sonuçları vermektedir. Çevresel vergilerin etkin bir şekilde vergi sistemlerinde bulunan ülkelerde ise, emisyon hacimlerinin daha az olması beklenmektedir.
Önlem mahiyetinde söylenebilecekler ise; çevresel sorunlar sınır aşan boyutlarda etkiler gösterebildiğinden işbirliği yöntemlerine ve global ölçekte faaliyette bulunacak yeni kurumların oluşturulmasına veya mevcut global kurumların güçlendirilmesine, yeni finansman kaynaklarına ihtiyaç vardır. Nüfus artışının ise, hem olumlu hem de olumsuz etkileri olabilir. Olumsuz etkilerini asgari şekilde atlatabilmek için hızlı iktisadi büyüme önerilebilir.
Çevre vergileriyle sera gazı emisyonlarının azaltılmasına gayret edilmelidir. Ekolojik Vergi Reformu yaklaşımı ile sermaye ve işgücü üzerindeki vergiler, çevreye zararlı iktisadi faaliyetler üzerine kaydırılmalıdır. Böylece, ülkeler hem çevreyi koruma amacıyla çevreye zararlı faaliyet düzeyinin azaltılmasına yönelirken, aynı zamanda iktisadi büyümenin önünde engel olarak kabul edilebilecek işgücü ve sermaye üzerindeki vergileri azaltarak iktisadi büyümeyi teşvik etmiş olacaklar.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Hakan Akar
EN: In this study, it was aimed to determine the presence of antibiotic residues in influents of Elazığ Municipal Wastewater Treatment Plant. For this aim, composite samples were taken from the influent of the treatment plant and analysis were done. According to the results of the analysis, macrolides (azitromycin, clarithromycin, erithromycin), beta lactams (aztreonam, cefalosporines (cefamondole, cefepime, cefixime), rifampicine (rifamycin)) and sulfonamide (tetroxoprim) were present in influent of Elazig Municipal Wastewater Treatment Plant.
TR: Bu çalışmada, Elazığ Belediyesi Atıksu Arıtma Tesisi giriş sularında antibiyotik kalıntılarının varlığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç için, arıtma tesisi giriş suyundan kompozit numune alınmış ve analizler yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre Elazığ Belediyesi Atıksu Arıtma Tesisi giriş sularında makrolidler (azitromisin, klaritromisin, eritromisin), beta laktamlar (aztreonam, sefalosporinler (sefamandol, sefepim, sefiksim), rifampisin (rifamisin)) ve sülfonamid (tetroksoprim) antibiyotikleri bulunmuştur.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Murat Topal
Kocaeli adı, en özgün doğal değerlerle bezenmiş,eşsiz ve yaşam için gerekli ve elverişli tüm ekolojik olanakları barındıran bir yöreyi tanımlamaktadır. Bir yaklaşıma göre. 3200 yıl boyu Kocaeli nin doğal varsıllıklari insanları kendine çekmiştir.Sürekli yerleşim alanı olabilmesinde,uygun konumunun yanı sıra barındırdığı insanları besleyecek olanaklara sahip olmasının payı vardır. Kocaeli için sanayileşme tercihi yapıldığından bu yana çevre sorunları yönünden oldukça dikkat çeken bir konuma ulaşmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Savas AYBERK
Çimento, ana hammaddeleri kalkerle kil olan ve mineral parçalarını (kum, çakıl, tuğla ve briket gibi) yapıştırmada kullanılan bir malzemedir. Her türlü yapı sisteminde farklı uygulama alanlarında kullanılan betonun ana bileşeni çimentodur. Endüstriyel açıdan bakıldığında dünyada yılda üretilen çimento miktarının 2010 yılında 2.8 milyar ton/yıl olması beklenmektedir. Son yıllarda çimento üretim endüstrisinde çeşitli doğal ve atık materyallerin değerlendirilmesine yönelik çalışmalar gittikçe artmış, uygun miktarda doğal ve atık malzeme kullanımıyla hem çevresel hem de ekonomik fayda sağlanabileceği görülmüştür. Birçok araştırmacı, çimentoda katkı maddesi olarak uçucu kül, taban külü, kolemanit konsantratör atığı, ve bentonit, zeolit, sepiyolit gibi doğal materyaller ile ile bunların ikili veya üçlü karışımlanm kullanmak suretiyle aynı anda farklı türde doğal ve atık materyallerin çimento üretiminde değerlendirilebilirliğini incelemişlerdir. Bu çalışmada sepiyolit minerali kullanılarak katkılı çimentolar üretilmiştir. Çimentoların fiziksel ve mekanik özelikleri TS EN 196-1 standardına uygun olarak belirlenmiş ve elde edilen sonuçlar karşılaştırılmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Cem KILICOGLU
Feza Geyikçi
Semra Coruh
Bu çalışmanın temel amacı Eskişehir kent merkezinde son 30 yılda hava kirliliği ve doğal gaz uygulamaları konusunun irdelenmesidir. Genel olarak kış aylarında ısınma amacıyla kalitesiz kömür kullanımı, plansız ve düzensiz kentleşme ve olumsuz iklim faktörlerine bağlı olarak ortaya çıkan hava kirliliği 1980’li yıllarda Eskişehir’de de yaşanmaya başlanmıştır. Kent merkezindeki ilk hava kirliliği ölçümleri Eskişehir Devlet Mühendislik-Mimarlık Akademisi tarafından 20 Ocak - 20 Nisan, 1982 ve 1 Aralık 1982 - 28 Şubat, 1983 tarihleri arasında asidimetrik yöntemle yapılan SO2 ölçümleridir. Bu süreler içerisinde, Arifiye Mahallesinde ölçülen 24 saatlik ortalama değerlere göre SO2 derişiminin 22-727 µg/m3 arasında değiştiği, aritmetik ortalamanın ise 304 µg/m3 olduğu belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı’nca 1985-1990 yılları arasında Köprübaşı mevkiinde yapılan hava kirliliği ölçümlerinde Hava Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde (HKKY) SO2 için verilen Kısa Vadeli Sınırın(KVS= 400 µg/m3) aşıldığı gün sayısı Aralık 1986 de 11, Ocak 1987 de 22, Şubat 1988 de 5, Aralık 1989 de 3, Ocak 1990 da 19 ve Şubat 1990 da ise 11 gün olarak verilmiştir. Eskişehir İl Çevre Durum Raporu’nda 19922009 yılları arasında 1992-1993, 1993-1994 ve 1994-1995 kış dönemlerinde, SO2 için verilen Kısa Vadeli Sınır değerinin özellikle Aralık, Ocak ve Şubat aylarında aşıldığı, 1995-1996 döneminden sonraki yıllarda ise Uzun Vadeli Sınır Değeri (UVS) olan 150’nin de altına düştüğü kaydedilmiştir.
Hava kirliliğindeki bu azalışın temel nedeni 1996 yılından itibaren sanayide tamamen ve evsel ısınmada pek çok bölgede doğal gaza geçilmesiyle ilgilidir. Bu arada son 20 yılda Anadolu Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünce hava kirliliği konusunda çok detaylı bilimsel araştırmalar yapılmış ve 2010 yılında Eskişehir temiz hava planı (2011-2014) hazırlanmıştır. Partikül Madde ve SO2 yanında NO2,O3 ve PAH gibi kirleticilerin ve ulaşım araçlarının neden olduğu kirliliğin de irdelendiği bu raporda, Eskişehir için ulusal yasal sınır değerleri zorlayan bir durum söz konusu olmasa da geniş ölçekte Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi kuruluşların oluşturmuş olduğu standartların üzerinde değerlere rastlandığı kaydedilmektedir. Hava kirliliğinin önlenmesi amacıyla doğal gaz kullanımına ilk kez Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinde (EOSB) Botaş bünyesinde 1990 yılında başlanılmış daha sonra bu hizmet özelleştirme kapsamı içerisinde 2004 yılında Eskişehir Doğal Gaz Dağıtım A.Ş. (ESGAZ) firmasına devredilmiştir. ESGAZ, Büyükşehir Belediyesi mücavir alanlarda yer alan imara açık tüm cadde ve sokaklara doğal gaz hizmeti vermekte olup 2004 yılında devir alınan 107.000 bağımsız birim sayısını 2011 yılı sonu itibariyle 300.000’e çıkartmıştır. EOSB bölgesi hariç evsel ve şehir içi sanayi tüketimi de 2005 yılında 211.756.888 m3 iken, 2011 yılında 348.974.147 m3’e çıkmıştır. Tüm bu olumlu gelişmelere karşın doğal gaz alt yapısı bulunan bazı semt ve apartmanlarda günümüzde de ithal ve yerli kömür kullanılması zaman zaman hava kirliliğine neden olmaktadır. İlk aşamada kent merkezinde özellikle kış aylarında kömür yerine tamamen doğal gaza geçilmesi ve ulaşım kaynaklı hava kirliğinin azaltılması için gereken önlemlerin alınması önerilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Nazmi Oruc
Engin Ataman
Halenur Kırkgoz
Sanayileşme ile başlayan ve kırdan şehre yönelen göçe paralel olarak ortaya çıkan şehirleşme, beton, cam ve asfaltın çerçevelediği gri bir hayat tarzını insanlara dayatmaktadır. Kendisi ya da bir nesil öncesi köylerden gelmiş olan insanlar, tabiat özlemlerini evlerinde yetiştirdikleri çeşitli bitkiler ve hayvanlarla gidermeye çalışmaktadırlar. Aynı olgu hızlı ve çarpık bir şehirleşme serüveni yaşayan Türkiye’de de kendini göstermektedir. Farklı olma isteği, görüntülü ve basılı yayınların giderek artan tesiri ve pazarlama kanallarının etkin çalışması gibi sebeplerle, bilinen yerli hayvan ve bitki türlerinin yerini alışılmışın dışında ve başka coğrafyalara ait canlıların almıştır. Son yıllarda bu canlılara yönelmiş olan yoğun talep; bu ürünlerin ithalâtını, üretimini ve perakende satışlarını artırması, beraberinde bu canlıların çevre açısından tehlikeli olma riskini de artırmaktadır. Başta biyolojik çeşitlilik olmak üzere, insan faaliyetlerini ve sağlığını etkileyen ve kendi anavatanları dışında yayılan bu canlılar, istilâcı yabancı türler (İYT) olarak adlandırılmaktadır. Bütün yabancı türlerin çevre, sağlık ve ekonomi üzerinde olumsuz etkisi bulunmamakla birlikte, evlerde beslenen hayvanlar ve bitkiler, ya kaçmak suretiyle ya da çeşitli sebeplerle ev şartlarında bakımlarının yapılamadığı durumlarda acıma hissi ile tabiata salınarak bulaştırılmaktadır. Ülkemizde bu durumu ortaya koyan yeterli çalışma bulunmamaktadır. Türkiye flora ve faunası ile ilgili bilim yayınları ve internet gibi kaynaklar incelendiğinde, İYT olarak belirlenmiş ev bitkisi ve hayvanı türlerinin, bazıları da tabiatta tespit edilmiş olarak bulunduğu görülmektedir. Meselâ, Eichornia crassipes, Elodea canadensis, Carpobrotus edulis, istilâcı bambu türleri, Trachemys scripta elegans ve Psittacula krameri gibi ev ve süs amaçlı sahip olunan bitki ve hayvan türleri bunlar arasında sayılabilir. Bazı ülkelerde bu konularda kanunî düzenlemeler ve üretici ve ithalâtçıların gönüllü uygulamaları için prensipler hazırlanmıştır ve hazırlanmaktadır. Ülkemizdeki karantina uygulamaları da dâhil bu konuda yeterli bir kanunî alt yapı mevcut değildir. Bu canlıların Türkiye’de oluşturdukları zararlar ortaya konulmamış olmakla beraber, İYT olarak oluşturdukları zararların ülkemizde oluşmadığı da söylenemez. Bu türlerle mücadele için öncelikle muhtemel olumsuzluklarının ülkemiz ölçeğinde de belirlenmesi ve sıradan bir vatandaştan politika üreticilerine kadar bütün kesimlerde farkındalık yaratılmasına ihtiyaç vardır. Bu çalışmada ikincil veriler ve bilgiler kullanılmak suretiyle söz konusu tehdidin büyüklüğüne ve önemine dikkat çekilmektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ahmet ULUDAG
Yakup Erdal ERTURK
Badel UYSAL
Endüstriyel ve endüstriyel olmayan (okul, ofis, fotokopi merkezleri, restoran vb.) çalışma alanlarındaki hava kalitesi, çalışma ortamında bulunan personelin sadece konforu için değil, sağlığı için de büyük önem taşımaktadır. İç ortam hava kalitesi değerlendirmesi yapılırken genellikle sıcaklık, nem oranı, hava akım hızı, kükürtdioksit (SO2), karbondioksit (CO2), solunabilinir asılı partikül madde (PM), hidrojen sülfür (H2S), uçucu organik bileşikler (VOC), azot oksitler (NOx), karbonmonoksit (CO), ozon (O3), radon, hidrojenflorür, formaldehitler (HCHO), mikrobiyal kontrol gibi parametrelerin analizleri yapılmaktadır. Yapılan bu analizler sonucunda elde edilen veriler eşliğinde, çalışanların sağlığı hakkında daha doğru ve emin adımlar atılabilir. Bu durum çevresel analizlerin, işçi sağlığı ve iş güvenliği prensipleriyle birebir örtüştürülmesinin gerekliliğini gözler önüne sermektedir. Özellikle metal işleme, demir-çelik vb. imalat ortamlarında, diğer çalışma ortamlarına göre çok daha fazla kirletici parametre tanımlanabilir. Bu ortamlarda yapılacak ortam ölçümlerinin doğruluğu, çalışma bölgesinin temizlenmesi ve yeterli koruma önlemlerinin alınması konusunda işverenlere kolaylık tanımaktadır. Ülkemizde yalnızca imalat sektörleri değil maden ocakları da çevre ve insan sağlığı açısından ciddi riskler taşımaktadır. Maden ocaklarında çalışanların sağlıklarının korunması adına yapılması gerekli ortam ölçümlerinin yeterli düzeyde olmadığı bilinmektedir. Bu durum maden sektöründe çalışan kişilerin meslek hastalıklarına yakalanma riskini arttırmaktadır. Bu çalışmada ülkemizde iş sahası bakımından geniş bir alana sahip olan maden ve metal sektörlerindeki iç ortam hava kalitesini olumsuz yönde etkileyen parametreler irdelenerek, sözü edilen sektörlerde çalışanların sağlıklarının korunmasıyla ilgili alınabilecek tedbirler açıklanmaya çalışılmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Simge Taner
Utkan Ozdemir
EN: Aim: There are varying structures and concentrations of sulfate compounds in natural waters. In addition, the amount of sulfate is higher in some industrial wastewaters In addition, some industrial wastewaters and natural waters. Due to rise energy costs of existing aerobic systems, anaerobic systems have gained importance as an economic alternative to wastewater treatment. So that, recent studies have focused on anaerobic treatment of wastewaters containing sulfate. Anaerobic baffled reactor (ABR) from anaerobic systems is a good strategy for the reduction of sulfate. However, many parameters that affect the performance of anaerobic treatment of wastewater containing sulfate are available. In this study, treatability wastewater containing high sulfate concentration investigated the effect of hydraulic retention times (HRT). Design and Method: The anaerobic baffled reactor (ABR) is a modification of up-flow anaerobic sludge blanket (UASB) reactor. A laboratory scale ABR was inoculated with an effluent of a full scale anaerobic digester located in Kayseri Wastewater Treatment Plant, Turkey. Before inoculation, the sludge was sieved to remove coarse materials. The ABR was 20 cm wide, 80 cm long, 20 cm deep and constructed from glass, with a working volume of 19 L. Reactor was divided into four equal 4.75 L compartments by vertical baffles, each compartment having down-comer and riser regions created by further vertical baffle. The lower parts of down-comer baffles were angled at 450 in order to direct the flow evenly through the riser. Ethanol and sulfate are consumed as electron donor and electron acceptor, respectively. Sulfate, dissolved sulfide, pH, alkalinity and chemical oxygen demand (COD) have measured three times a week. Results: The performance of different hydraulic retention times (2; 1.5; 1; 0.5 day) were observed in ABR operated for 120 days. In working conditions of HRT is 2 days COD and sulfate removal efficiciency, respectively, were observed in 88% and 84% while in working conditions of HRT is 0.5 days these efficiencies were observed in 80% and 75%. Also the yield of sulfur formation under the same conditions had risen from 75% to 96% in last compartment. Inferences and Original Value: In this study, in anaerobic baffled reactor treatment of wastewaters with high sulfate concentration has proven to be a good alternative. Effluent sulfate and sulphur concentrations have not effected from varying hydraulic retention times.
TR: Amaç:
Doğal sularda değişen yapılarda ve konsantrasyonlarda sülfat bileşikleri bulunmaktadır. Ayrıca bazı endüstriyel atıksuların sülfat miktarı yüksektir ve doğal sulara karıştıklarında alıcı ortamdaki sülfat miktarını arttırmaktadır. Mevcut aerobik sistemlerin artan enerji maliyetlerinin işletme giderimini önemli ölçüde yükseltmesi nedeniyle anaerobik sistemler ekonomik bir atıksu arıtma alternatifi olarak önem kazanmıştır. Bu yüzden son zamanlarda yapılan çalışmalar sülfat içeren atıksuların arıtımında anaerobik arıtımın üzerine yoğunlaşmıştır. Anaerobik arıtım sistemlerinden anaerobik perdeli reaktör (APR) yapılan çalışmalar ışığında sülfat indirgenmesi için iyi bir stratejidir. Fakat sülfat içeren atıksuların anaerobik arıtım performansını etkileyen birçok parametre mevcuttur. Bu çalışmada farklı hidrolik bekleme sürelerinin (HBS) anaerobik perdeli reaktörde yüksek sülfat konsantrasyonuna sahip atıksuların arıtılabilirlik çalışmasına etkisi araştırılmıştır.
Tasarım ve Yöntem:
APR yukarı akışlı anaerobik çamur yataklı reaktörün bir modifikasyonudur. Kullanılan APR’nin uzunluğu 80 cm, genişliği ve derinliği ise 20 cm’dir. Reaktör camdan imal edilmiş olup toplam su hacmi 19 L’dir. Reaktör perdeler ile 4,75 L’lik dört eşit bölmeye ayrılmıştır. Ayrıca, yönlendirme perdeleri kullanılarak reaktöre beslenen atıksuyun çamur yatağında aşağıdan yukarıya doğru bir yol izlemesi sağlanmıştır.
Çalışmada sentetik atıksu kullanılıp elektron verici olarak etanol, elektron alıcı olarak ise sülfat kullanılmıştır. Reaktörün her bölmesinden pH, alkalinite, kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), sülfat ve sülfür tayinleri için haftada 3 gün numune alınmıştır.
Bulgular:
APR 120 gün boyunca farklı HBS’lerde (2; 1,5; 1; 0,5 gün) işletilerek arıtım performansı izlenmiştir. Bekleme süresinin 2 gün olduğu çalışma koşullarında çıkış suyundaki KOİ ve SO4-2 verimleri %84 ile %88 olarak gözlemlenirken bekleme süresinin 0,5 gün olduğu çalışma koşullarında ise bu değer %80 ve %75 olarak gözlemlenmiştir. Ayrıca bekleme süresinin 2 gün olduğu çalışma koşullarında son bölmedeki sülfür oluşum verimi % 75 iken, bekleme süresi 0,5 güne indirildiğinde aynı bölmedeki sülfür oluşum veriminin %96’a çıktığı gözlemlenmiştir.
Çıkarımlar ve Özgün Değer:
Yapılan bu çalışma ile yüksek sülfat konsantrasyona sahip atıksuların arıtımında anaerobik perdeli reaktörün iyi bir alternatif olabileceği kanıtlanmıştır. Ayrıca çıkış sülfat ve sülfür konsantrasyonlarının değişen HBS’den etkilenmediği gözlenmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Kevser CIRIK
Sebnem Ozdemir
Dilek Akman
Serden Basak
Dilek Ozgun
Ozer Cinar
Fosil kaynaklı yakıtların kullanımı, hava kirliliğine sebebiyet veren en önemli unsurlardan bir tanesidir. Bu yakıtların bilinçsizce kullanılması sonucunda çevre problemlerine özellikle de hava kirliliğine neden olmaktadır. Yapılan bu çalışmada, Karabük İli’nin doğalgaz kullanmaya başlamadan önceki ve doğalgaza geçiş ile hava kirlilik parametreleri (SO2 ve PM10) incelenmiştir. Doğal gaz kullanımının hava kalitesine etkisi araştırılmıştır. İlde ısınma ihtiyacını karşılamak için kömür, fuel-oil ve mazot kullanılırken 2010 yılı itibariyle doğal gaza geçilmiştir. Doğal gazın kullanılmaya başlanmasıyla bu yakıtların kullanımı azalmıştır. Çalışmanın sonunda, Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliğinde (HKDYY) belirtilen, SO2 için 250 μg/m3 değerinin doğal gaz kullanımına geçilmeden önce bazı aylarda üzerinde olduğu görülmüş ve doğal gaz kullanılmaya başlanmasından sonraki dönemlerde ise 250 μg/m3 değerinin aşılmadığı görülmüştür. PM10 için yönetmelikte belirtilen 200 μg/m3 değerinin kış sezonunda aşıldığı tespit edilmiştir. 2010 yılında Doğal gaz kullanımına geçiş ile birlikte bu değerde tekrar bir düşüş gözlenmiştir. Doğal gaz kullanım oranı artıkça havadaki SO2 ve PM10 değerlerinde ciddi düşüşler olduğu gözlenmiştir
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Abdulaziz YILDIZ
Yusuf Cay
Firdevs Ozer
Sağlığın tanımında bedensel, ruhsal ve sosyal hatta ekonomik olarak tam iyilik halinden bahsedilir. Çevre insan sağlığını etkileyen çok önemli bir faktördür. Tanım olarak çevre; hayatın gelişmesinde etkili olan doğal, toplumsal, kültürel dış faktörlerin bütünlüğü olarak tanımlanmaktadır. Sağlık ise: ‘Vücudun hasta olmaması durumu, vücut esenliği, sıhhat, afiyet’ veya Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre ‘bedensel ruhsal ve sosyal olarak tam iyilik halidir’ şeklinde tanımlanmaktadır.
Dünyanın bir tarafında aşırı beslenme ve onun getirdiği başta metabolik sendrom gibi tablolar, diğer tarafta çevrenin bozulmasına bağlı oluşan tarım yetersizliği ve ona bağlı kıtlık ve beslenme bozuklukları gelişmektedir. Yeterli beslenme kişisel bir hak olarak kabul edilmeli ve besinlerin dağıtımı için küresel olarak uluslararası kuruluşlar etkin olarak çalışmalıdır.
Sanayinin çevreye kötü etkilerini azaltmak için gerekli önlemler alınmalıdır. Su ve hava kirliliğine yol açmamak için gerekli filtrasyon çalışmaları yapılmalıdır. İş ve işçi sağlığına daha fazla önem verilmeli ve çevre sağlığı klinikleri kurularak işçilerin hasta olmadan sağlılarını koruyacak erken teşhis ve tedavi çalışmaları yapılmalıdır.
Tıp ve çevre ilişkisinin bir yönü de tıbbi atıklardır. Tıbbi atıklar çevreye zarar vermeden uzaklaştırmalı, enfekte atıklar çevreye mikrop saçmamalıdır. Çevreye zarar vermeyen teşhis ve tedavi yöntemleri geliştirmek için gayret edilmelidir. Yeşil kimya, yeşil pazarlamadan bahsedilmektedir, yeşil tıp oluşturulmalıdır. Yeşil tıp ; tıbbi işlemeler müdahaleler tetkik ve tedavi süreçlerinde insana ve ekosisteme zararların en aza indirilmesi ve bu yolda tıbbi atıkların zararlı etkilerinin farkında olunması, bilincinin aşılanması ve toplumun belirli basamaklarına ulaştırılmasıdır.
En iyi koruma kirletmemektir. Çevreyi bozunca düzeltmekte aynı şekilde zordur. İhtiyaç kadar kullanmak, hiçbir şeyi israf etmemek en doğru davranıştır. Koruyucu önlemler her şeyde olduğu gibi çevre konusunda da önemlidir. Kirlenen çevreyi ve bozulan çevre sağlığını düzeltmek de hastalığın tedavisi gibi zor ve pahalıdır. İhtiyaç kadar kullanmak, hiçbir şeyi israf etmemek çevre sağlığını korumada en doğru davranıştır. Daha az atık daha az çevre kirlenmesi, daha az çöp demektir. Böylece çöplerin bertaraf için gereken emek, enerji ve çevresel zararlar azaltılmış olacaktır. Tıpta en ekonomik olan hastalığı önleyici tedbirlerdir, hastayı tedavi etmekten daha ucuza mal edilir. Çevreyi bozunca düzeltmekte aynı şekilde zordur.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Huseyin BUDAK
Son yıllarda tarımda bilinçsizce kullanılan azotlu gübreler ve arıtılmadan deşarj edilen atıksular yer altı sularında nitrat kirliliğinin artmasına neden olmuştur. Geçmişteki çalışmalar birçok ülkede yeraltı suyunda nitrat konsantrasyonunun hızında artış olduğunu göstermektedir. Ülkemizde yer altı sularının ve kullanılabilir içme suyu kaynaklarının kirlilik haritası henüz çıkarılmış değildir. Yapılan bölgesel çalışmalarda ülkemizdeki kaynakların da hızlı bir şekilde kirlendiği görülmektedir. Şanlıurfa, Harran ovasında yapılan bir çalışmada (Yesilnacar vd., 2008) 24 kuyudan bir yıl boyunca alınan su numunelerinde nitrat takip edilmiş olup, konsantrasyonların oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir. Bazı kuyularda nitrat konsantrasyonun 180 mg/L NO3-N’e kadar yükseldiği belirtilmiştir. İçme sularının nitratla kirlenmesinin yanı sıra artan su tüketimi, bilinçsiz gübreleme ve tarım ilaçlarının kullanımı içme suyu kaynaklarında nitratla birlikte ikincil kirleticilerinde ortaya çıkmasına neden olmuştur. Son zamanlarda nitratla kirlenmiş sularda arsenik, pestisit, perklorat, selenat, kromat, uranyum gibi insan sağlığı için tehlikeli ikincil kirleticilere rastlanmaktadır. Nitrat giderimi için kullanılan pek çok proses bulunmaktadır. Bunların çoğu fiziko-kimyasal prosesler olup, uygulanabilirliği zor ve pahalı yöntemlerdir. Bu prosesler daha ziyade ileri arıtım metotları olarak karşımıza çıkmaktadır. Biyolojik arıtım yöntemleri ise son yıllarda özellikle araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Ototrofik ya da miksotrofik bakteriyel denitrifikasyon, fiziko-kimyasal proseslere alternatif bir prosestir.. Ancak ikincil kirleticiler ile kirlenmiş sularda biyolojik denitrifikasyonun etkinliği ve uygulanabilirliği üzerine sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır.
Bu makalenin amacı içme sularından nitrat giderimi için etkili ve ucuz bir yöntem olan biyolojik denitrifikasyonun, nitrat yanında ikincil kirleticiler ile kirlenmiş yer altı sularının arıtımında kullanılabilirliğinin irdelenmesidir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Arzu Kilic
Serden Basak
Kevser CIRIK
Dilek Ozgun
Dilek Akman
Sebnem Ozdemir
Ozer Cinar
EN: In this study, it was researched if farmers from the Igdir Province of Turkey have knowledge and awareness on effect of plant protection implementations on environment and human health. The data were collected from 104 enterprises, which have been recorded in Farmer Records System of the Igdir Province directorate of Food, Agriculture and Livestock Ministry, through discussions face to face. Almost half of the farmers told that pesticides are harmless, and one forth pesticide residues are harmless, which shows insufficiency in conciseness of farmers. Especially, that no attention was given cleaning waters’ deposits, and responses about removing chemical packages and remove and storage of remaining pesticides, showed lack of awareness on plant protection.
TR: Bu çalışmada Iğdır ilinde ve ilçelerinde bitki üretimi yapan tarım işletmesi sahiplerinin bitki korumayla ilgili uygulamalarını gerçekleştirirken, tabiata ve insan sağlığına verebilecekleri zarar hakkında bilgili olup olmadıkları araştırılmıştır. Çalışmanın verileri Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Iğdır İl Müdürlüğünün Çiftçi Kayıt Sisteminde kayıtlı toplam 104 tarım işletmesinin sahipleriyle yüz yüze yapılan anket çalışmalarıyla elde edilmiştir. Tarım ilâçlarının çevreye zararı konusunda çiftçilerin yarısına yakın kısmının zarar yoktur demesi, dörtte birinin de kalıntılar konusunda zararsız olacağını ifade etmesi çiftçinin bilinç seviyesinde yetersizliği ifade etmektedir. Bilhassa ilâçlama âletlerinin temizleme sularının atılmasında yeterli dikkatin gösterilmemesi, ilâç ambalajları ve kalan ilâçların muhafaza ve imhasındaki cevaplar çiftçilerin çevre ve ziraî mücadele konusunda ki bilinçsizliğini göstermektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Yakup Erdal ERTURK
Tarım sektöründe sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde, kaynakları tüketmeden kullanmak anlayışıyla, doğal kaynakların korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar stratejik öneme sahiptir. Türkiye’de kurak ve yarı kurak iklim koşullarına bağlı doğal etmenler ile tuzluluk, erozyon ve çölleşme çok yaygın olarak oluşmaktadır.. Su kaynaklarının azalması sonucunda kuraklık ve çölleşmeden en fazla etkilenen ülkeler arasında Türkiye’nin de yer aldığı bildirilmektedir. Toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısında aykırı değişim ve tükenmeler ile toprak kirlenmekte, verimliliği azalmakta ve doğal denge bozulmaktadır. Buna bağlı olarak biyolojik çeşitlilik azalmakta ve ekosistem olumsuz etkilenmektedir. Toprak ve çevresel kalitedeki olumsuzluklar tarımsal üretime miktar ve kalite olarak yansımaktadır. Bilimsel değerlendirmeler sürdürülebilir tarımsal üretim için, kaynaklarının doğru yöntemlerle kullanılması ile kaynakların kullanım etkinliğini artırarak risklerin azaltması gerektiğini ortaya koymaktadır. Dünyadaki değişimler de dikkate alınarak, arz güvenliğinden gıda güvenilirliğine, enerjiden sanayiye, doğal kaynakların korunmasından sürdürülebilirliğe, kırsaldan kentlere, tarımsal girdilerden tüketime kadar bütün unsurlar değerlendirilerek doğal kaynakların dengeli ve verimli kullanımını gerekli kılmaktadır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Bulent Sonmez
EN: In our study weather elementary students’ attitude towards the environment was affected by their family’s socioeconomic levels and environmental knowledge was studied. The sample size was taken as 64 in the study. The students in the sample, was chosen from the two sections of a 7th grade in one elementary school in Isparta’s center. Students’ socioeconomic level was determined by their parents’ education and the family income level. The students received education according to ‘Human Being and Environment’ unit related to the curriculum. For not creating a difference between the two sections, the same teacher gave the education related to the curriculum. In order to collect data, CHEAKS scale was applied, which was developed by Leeming and Dwyer (1995) and was translated by Alp et al, into Turkish in 2006. CHEAKS scale consists of two parts in order to evaluate the students’ attitude and knowledge towards environment. Alp et al. reported that the CHEAKS’ cronbach’s alpha coefficient was 0.92 in the Turkish version. The relation between the students’ socioeconomic level and environmental knowledge and CHEAKS scale was investigated by Fuzzy Logic. As an input the students’ socioeconomic level and knowledge test in the CHEAK scale was used, and as an output, the attitude test results of CHEAK scale was used. The data analyze of the study was made by using MATLAB software. Weather the students’ attitude towards the environment was affected or not by their environmental knowledge or their parents’ socioeconomic level was analyzed. According to the fuzzy logic method it was concluded that the students’ attitude towards environment was affected by their environmental knowledge and their parent’s socioeconomic level (R²=0.896).
TR: Çalışmamızda ilköğretim öğrencilerinin çevreye yönelik tutumlarının, öğrencinin içinde bulunduğu ailenin sosyoekonomik düzeyinden ve çevre bilgisinden etkilenip etkilenmediği araştırılmıştır. Çalışmada örneklem büyüklüğü 64 olarak alınmıştır. Örneklemi oluşturan öğrenciler Isparta il merkezindeki bir ilköğretim okulunun 7. sınıfındaki iki şubeden seçilmiştir. Öğrencilerin sosyoekonomik düzeyi; anne-baba eğitimi ve ailenin gelir seviyesine göre belirlenmiştir. Öğrencilere müfredata bağlı insan ve çevre ünitesine göre eğitim verilmiştir. İki şube arasında eğitime bağlı farklılık olmaması için müfredata bağlı eğitim aynı öğretmen tarafından verilmiştir. Veri toplamak amacıyla öğrencilere eğitim sonrasında, Leeming ve Dwyer (1995) tarafından hazırlanmış 2006 yılında Alp ve arkadaşları tarafından Türkçeye çevrilmiş, CHEAKS ölçeği uygulanmıştır. CHEAKS ölçeği çocukların çevreye yönelik tutum ve bilgisini ölçmeye yönelik iki parçadan oluşmaktadır. CHEAKS ölçeğinin Türkçe sürümünün geçerlilik katsayısının (Cronbach alpha) 0.92 olarak bulunduğu Alp ve arkadaşları tarafından bildirilmiştir. Öğrencilerin sosyoekonomik düzeyi ve çevre bilgisiyle CHEAKS ölçeği arasındaki ilişki Fuzzy Logic yöntemiyle incelenmiştir. Girdi olarak CHEAK ölçeğindeki bilgi testi ve öğrencilerin sosyoekonomik düzeyi, çıktı olarak CHEAK ölçeğinin tutum testi sonuçları kullanılmıştır. Çalışmadaki verinin analizi MATLAB yazılımı kullanılarak yapılmıştır. Öğrencilerin çevreye karşı olan tutumlarının, öğrencilerin çevre bilgisi ve ailesinin içinde bulunduğu sosyoekonomik düzeyden etkilenip etkilenmediği analiz edilmiştir. Bulanık mantık analizine göre öğrencilerin çevreye karşı olan tutumlarının, öğrencinin çevre bilgisinden ve ailesinin içinde bulunduğu sosyoekonomik düzeyden etkilendiği sonucuna ulaşılmıştır (R²=0.896).
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Emine CETIN
EN: The travel agency web site is one of the means of communication that shows the nature of environmental sensitivity and concern of an agency. This study was designed to assess the existence of environmental narratives in the travel agency web sites and to determine the environmental orientations of the agencies and evaluate their orientation in terms of sustainability and ecotourism. 1382 agencies that have web sites were selected for the investigation. The necessary data was extracted from the agency websites and evaluated by means of content analysis. At the first stage of analysis, the study found that only 2.7 percent of agencies have some narrations about environment. At the second stage, it was found that only 2.4 percent mentions “environmental/nature protection, followed respect to local people, alternative tourism, ecotourism and sustainable tourism. It was found that narrations about indicators such as Environmental/nature protection, environmental education, local development and participation are coupled with the sustainability and ecotourism principles, however they are insufficient. Findings indicate the necessity that the agencies should have environmental activities and reflect their environmental concern and activities in their web sites, and should develop themselves and tourists in terms of environmental context.
TR: Seyahat acentelerinin çevreye duyarlılık ve çevresel ilgilerinin iletişimsel yansımalarının olduğu bir alanda acentelerin web siteleridir. Bu çalışma acentelerin web sitelerinde çevre ile ilgili anlatıların bulunup bulunmadığını belirlemek, bu belirlemeden hareket ederek acentelerin çevreyle ilgili yönelimlerini çıkarsamak ve bu yönelimin sürdürülebilirlik ve ekoturizm ilkeleri bağlamında değerlendirilmesini yapmak için tasarlandı. Analiz için gerekli verileri toplamak amacıyla, Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’nin (TÜRSAB) web sayfasında erişilen 5362 acenteden web sitesi olan 1382 acente seçildi ve bu acentelerin web sayfalarının içerik analizi yapıldı. Analizin ilk aşamasında, web sitelerinin sadece 2,7 % gibi küçük bir kısmında, çevre ile ilgili anlatılar bulundu. İkinci aşamasında, sürdürülebilirlik ve ekoturizm bağlamında belirlenen 12 çevresel göstergenin web sayfalarındaki anlatılarda varlığı araştırıldı ve web sitelerinin % 2,4’ünde çevre/doğa koruma kavramının geçtiği, bunu, sırasıyla, yöre halkına saygı, alternatif turizm, ekoturizm, sürdürülebilir turizm takip ettiği bulundu. Doğa/çevre koruma, çevresel eğitim, yerel kalkınma ve katılımcılık, sürdürülebilir kullanım gibi göstergelerle ilgili anlatıların sürdürülebilir turizm ve ekoturizm ilkeleri ile bütünleştiği ancak yetersiz olduğu saptandı. Bulgular acentelerin sürdürülebilir turizm bağlamında faaliyetlerde bulunmaları ve çevreye verdikleri önemi ve çevresel faaliyetlerini acente web sitesi gibi önemli bir iletişim kanalında yansıtmaları gerektiğine işaret etmektedir ve sadece kendilerini değil aynı zamanda turistleri de çevresel bağlamda geliştirmeleri gerektiğini göstermektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Nazmiye ERDOGAN
EN: In this study, the data set of the past 32 years obtained from Turkish State Meteorological Services was used. With this data set, heating degree-hour values of Karabuk province were estimated according to eleven different indoor reference temperatures (18-28°C). The increase or the decrease in energy demand was estimated proportionally depending on the condition that the indoor reference temperature, which was selected based on the heating degree-hour values of Karabuk province, is above or below the range of 1-11°C. This study indicates that minor arrangements to be made pertaining to the indoor temperature without disturbing the comfort of the environment will make a significant contribution to reduce the global warming originating from environmental-air pollution as well as the energy dependency of our country.
TR: Bu çalışmada Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden temin edilen son otuz iki yılın meteorolojik veri seti kullanılmıştır. Bu veri seti ile Karabük ili ısıtma derece saat değerleri on bir farklı iç ortam referans sıcaklığına (18-28°C) göre hesaplanmıştır. Karabük ili ısıtma derece saat değerleri baz alınarak seçilen iç ortam referans sıcaklığının 1-11°C üzerinde veya altında olması durumunda enerji talebindeki artışın veya azalmanın oransal olarak değişimi hesaplanmıştır. Bu çalışma konfor ortamını bozmadan iç ortam sıcaklığını yaşam alışkanlıklarımızda yapacağımız ufak düzenlemelerle çözmeyi amaçlamaktadır. Aile bütçesine, ülke ekonomisine, ülkenin enerji bağımlılığının azaltılmasına ve çevre-hava kirliliğinden dolayı oluşan küresel ısınmanın azaltılmasına önemli katkıda bulunacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Mustafa Erturk
Can Coskun
Zuhal Oktay
Yusuf Cay
Alevay Kocyigit
EN: When it is taken into account that the production is no longer a problem within the framework of the modern business manegement logic of the 21st century and the primary difficulty is experienced by the businesses within the scope of the marketing activities, it is natural that a great number of innovative ideas emerge concerning the field. The main characteristic which distinguishs the practices of the green marketing which is in these streams of ideas and which will be examined within the scope of study from others is that they can be associated with each factor of promotional activities in the marketing mix. To be able to draw the lines of the study and to increase the possibility of the in-depth research, within the scope of the research, the relationship of the green marketing with the reputation management function of the public relations which is one of the promotional activities is examined based on the sample “Unilever Sustainable Life Plan” which is an award-winning Project. At the end of the study, the general evaluation is carried out in terms of the objectives of the green marketing-themed, the global scaled Project which is put into practice for the purpose of increasing the reputation in the presence of the stakeholders of the organization.
TR: 21.yy modern işletmecilik mantığı çerçevesinde üretimin sorun olmaktan çıktığı, işletmeler için en önemli sıkıntının pazarlama faaliyetleri kapsamında yaşandığı düşünüldüğünde, alana dair çok sayıda yenilikçi fikrin ortaya çıkması oldukça normaldir. Bu fikri akımlar içerisinde yer alan, çalışma kapsamında incelenecek yeşil pazarlama uygulamalarını, diğerlerinden ayıran başlıca özellik pazarlama karması içerisinde yer alan tutundurma faaliyetlerinin her bir faktörüyle ilişkilendirilebilir olmasıdır. Çalışmanın sınırlarını çizebilmek ve derinlemesine araştırma olanağını arttırmak adına araştırma kapsamında yeşil pazarlamanın, tutundurma faaliyetlerinden halkla ilişkilerin, itibar yönetimi fonksiyonuyla olan ilişkisi, ödüllü bir proje olan “Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı” örneği üzerinden incelenmiştir. Çalışmanın sonunda, kuruluşun paydaşları nezdinde itibarını arttırmak gayesiyle hayata geçirilen yeşil pazarlama temalı, küresel ölçekli projenin hedefleri açısından genel değerlendirmesi yapılmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Samet Kavoglu
EN: Paper has undeniable key roles in establishing civilization, archiving and transferring knowledge. Paper is in all parts of daily life for different purposes today and its consumption is getting at unbelievable level. For solving the problems related to insufficient raw materials, the sustainable recycling technologies should be developed rather than concentrating on sustainable forestry practices. In this sense, extracting all materials from waste papers with economical and environmentally friendly methods are extremely important. In this study, some results obtained from an experimental study carried out on the deinking of toner printed office papers with the help of enzymes and ultrasonic energy were discussed and paper industry was examined in respect to recycling and environment.
TR: Medeniyetin kurulmasında, bilgi depolama ve aktarımında tartışmasız bir yeri olan kağıt, günümüzde artık çok çeşitli amaçlar için hayatın her kademesinde yer almakta, giderek tüketimi inanılmaz boyutlara ulaşmaktadır. Kağıt sektöründe hammadde problemine çözüm için, sürdürülebilir ormancılık çalışmalarından daha ziyade, sürdürülebilir geri dönüşüm teknolojilerini geliştirmek gerekmektedir. Bu anlamda atık sınıfına giren kağıtın, lifler dışında bulunan bütün bileşenlerini en ekonomik ve çevreci metotlarla ayırmak son derece önemlidir. Bu çalışmada, toner baskılı ofis kağıtlarının mürekkep ve kirliliklerinden arındırılmasında enzim ve ultrasonik enerji kullanımı konusunda elde edilen bazı sonuçlar tartışılmış ve geri dönüşüm açısından kağıt sektörü çevresel açıdan irdelenmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Arif Karademir
Selim Karahan
Sami Imamoglu
Murat Ertas
Ashabil Aygan
Cem Aydemir
Emrah Pesman
Bina dış duvarlarında yapılacak ısı yalıtım uygulamaları, yakıt tüketimini düşürerek ekonomik kazanç sağlamanın yanında, fosil kaynaklı yakıt kullanımından kaynaklanan ve hava kirliliğine neden olan emisyonların düşürülmesinde de son derece etkilidir. Bu çalışmada Karabük’te kömür ve doğalgaz kullanımında dış duvar optimum yalıtım kalınlığı tespitinin ekonomik ve çevresel analizi yapılmıştır. Çalışmanın ekonomik boyutu, yaşam döngüsü maliyet analizine (LCCA) dayanan P1-P2 yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonuçları, yakıt olarak kömür kullanıldığında optimum yalıtım kalınlığı ve enerji tasarrufunun sırasıyla 0.135 m ve 129.42 TL/m² olduğunu göstermiştir. Yakıt olarak doğalgaz kullanımında ise bu değerler sırasıyla 0.118 m ve 98.01 TL/m² olarak bulunmuştur. Optimum yalıtım kalınlığının hava kirliliğine olan etkileri incelendiğinde, yalıtımsız bina dış duvarında hesaplanan yıllık yakıt tüketimi, CO2 ve SO2 emisyonlarının yakıt tipine bağlı olarak optimum yalıtım kalınlığı noktasında %86’ya kadar azaldığı hesaplanmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ali Etem Gürel
Yusuf Cay
Ali Dasdemir
Enver Kucukkulahli
Çalışma, alt konu başlığı olarak “Çevre ve Tıp” başlığı altında değerlendirilmek üzere Karabük ilindeki temel endüstri faaliyetleri nedeniyle bulunan ağır metallerin oluşturacağı çevresel etkileri ile birlikte son yıllarda literatüre geçen jeomedikal açıdan tehlikeyi değerlendirmek amacıyla yapılmıştır. Ayrıca endüstri faaliyetleri nedeniyle rastlanılan, çevre ve sağlık açısından duyarlı elementler ve çoğunlukla bulunuş şekillerini irdelemek, yörede bulunan ağır metaller ve oluşturacağı jeomedikal risk ile ilgili önceki çalışmaları derlemek, çalışmalardan ortaya çıkan sonuçları ortaya koymak, medikal riske karşı alınacak tedbirleri sunmaktır. Jeolojik süreç ve materyallerin insan sağlığı üzerinde yarattığı tehlikeler genel olarak tıbbi jeoloji (jeomedikal) tehlikeleri olarak adlandırılır.
Canlı yapısının hücrelerden, dokulardan ve organlardan oluşması gibi, yeryüzü de pek çok element, mineral ve kayaçlardan oluşmaktadır. Bu elementlerin yoğunluğu dünyanın her bölgesinde farklılıklar göstermektedir. Bu nedenle jeolojik yapıyla iç içe bulunan insanlar ve diğer canlı türleri, kayaç, su ve toprakların bileşiminde bulunan bu kimyasal elementleri çeşitli yollarla ve farklı miktarlarda vücutlarında depo etmektedirler.
İnsan vücudunun %99' dan fazlası oksijen, karbon, hidrojen, nitrojen, kalsiyum, ve fosfordan oluşmaktadır. Diğer pek çok element kayaçlarda olduğu gibi insan vücudunda da bulunmaktadır, fakat bunlar iz elementler olarak çok küçük konsantrasyonlardadır. Bu elementlerdeki çok az bir eksiklik veya fazlalık ciddi hastalıklara neden olabilir. İnsan, hayvan ve bitki sağlığı; Ca, Cr, Cu, Fe, Se gibi hem çok gerekli olan, hem de As, Hg, Pb gibi toksik elementlerin belirli oranlarda alınmasını gerektirir. Bu çeşit elementler değişik konsantrasyonlarda ve formlarda atmosferde, litosferde ve hidrosferde bulunur. Gerekli her element için bütün organizmalar özel tolerans aralığına sahiptir ve yeterli miktarda bunları almaya gereksinim duyarlar. Karabük ilinde yaygın olan temel endüstri türü olan demir-çelik faaliyetlerinde atık metal türleri olarak; Cd, Cr, Cu, Hg, Pb, Ni, Sn, Zn görülmektedir. Ağır metaller, su kaynaklarına, endüstriyel atıklar veya asit yağmurlarının toprağı ve dolayısı ile bileşimde bulunan ağır metalleri çözmesi ve çözünen ağır metallerin ırmak, göl ve yeraltı sularına ulaşmasıyla geçerler. Sulara taşınan ağır metaller aşırı derecede seyrelirler ve kısmen karbonat, sülfat, sülfür olarak katı bileşik oluşturarak su tabanına çöker ve bu bölgede zenginleşirler. Sediment tabakasının adsorpsiyon kapasitesi sınırlı olduğundan dolayı da suların ağır metal konsantrasyonu sürekli olarak yükselir. Ülkemizde de başta tuz ihtiyacımızı karşıladığımız tuz gölü olmak üzere kapalı göllerimizde yeterli çevresel önlem almadığımız ve su havzalarında kontrolsüz sanayileşmeye izin verdiğimizden dolayı ağır metal konsantrasyonu sürekli yükselmektedir (Kahvecioğlu vd, 2004).
Ağır metallerin çevreye yayınımın da etken olan en önemli endüstriyel faaliyetler çimento üretimi, demir çelik sanayi, termik santraller, cam üretimi, çöp ve atık çamur yakma tesisleridir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ali Ozcan
Entegre Demir-Çelik tesisi olan Kardemir A.Ş’nin 15 adet emisyon kaynağında “Sürekli Emisyon Ölçüm Sistemi Tebliği”ne uygun olarak online izlenmesi ve kontrol mekanizması oluşturulması ile tesis etki alanı içerisindeki hava kalitesinin izlenmesi ve kontrolü planlanmıştır. Bu çalışmada demir-çelik endüstrisinin proses kaynaklı kirleticileri Kok Bataryaları, Yüksek Fırınlar, Haddehaneler ile büyük yakma tesisi kategorisinde olan Enerji Tesisleri buhar kazanları bacalarında toz, debi, sıcaklık, yanma gazları (SO2,NO,NO2,CO2,CO,O2) parametreleri izlenebilirliği planlanmaktadır. Ayrıca baca gazı emisyonlarının, tesisteki ikincil emisyon kaynakların ve meteorolojik koşulların tesis etki alanındaki hava kalitesi üzerine etkilerinin irdelenmesi amacıyla Hava Kalitesi İstasyonları kurulması planlanmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Muge Cebeci
Endüstriyel işletmelerde, üretim kalitesinde ve miktarında düşüşe yol açmadan enerji tüketimlerinin azaltılması, enerji verimliliğinin sağlanması ile mümkündür. Enerji yoğun sektörde üretim yapan, entegre demir-çelik fabrikası olan Kardemir’de 2011 yılı enerji tüketimimiz fabrika genelinde 6.342 Mcal/Ton Ham Çelik (THÇ) olarak gerçekleşmiştir. 2012 yılı için hedefimiz 6.200 Mcal/THÇ olarak belirlenmiştir. Bunu sağlamak adına; ünitelerimizde birim enerji tüketimlerinin aşağı çekilebilmesi için, üretim ve tüketim değerleri SAP üzerinden sürekli izlenerek, bu tüketimlerin azaltımına yönelik çalışmalar yapılmaktadır.
Enerji verimliliği ve enerji yoğunluğu dahil olmak üzere, etkin bir şekilde enerji performansımızı arttırmak için gerekli sistem ve süreçlerin sağlıklı yürütülmesi adına; şirketimiz üst yönetimi tarafından 2012 yılı içerisinde ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi kurulması için çalışmaların başlatılması kararını alınmıştır. 2012 Mayıs ayından itibaren belgelendirme kuruluşları ile görüşmeler yapılarak, sistemin kurulması için danışmanlık hizmeti alınmış ve “Mevcut Durum Analizi- Boşluk Analizi Çalışması” tamamlanmıştır. Eğitim ve dökümantasyon çalışmaları da Kasım ayı içinde başlatılacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Aysegul USLU
Alternatif ve çevre dostu bir yakıt olan doğalgaz kullanımı son yıllarda yaygınlaşmıştır. Otomotiv sektöründe SDG (Sıkıştırılmış Doğalgaz) kullanımı da yaygınlaşmaktadır. Toplu taşım araçlarında SDG kullanımı çevreci ve ekonomik olması açısından iyi bir alternatiftir. Dünya’da ve Türkiye’de taşıtlarda SDG kullanımı yaygınlaşmakta ve gün geçtikçe katlanarak artmaktadır.
Toplu taşıma araçlarında SDG kullanımı Türkiye’de Ankara’da EGO otobüslerinde yaygın olarak kullanımı çevre kirliliğinin azaltılması ve ekonomik taşımacılık açısından iyi bir örnektir.
Dünya’da katı atık toplamada SDG’li çöp kamyonlarının kullanımı yaygınlaşmaktadır. Özellikle Lizbon ve Madrid uygulamaları çevre ve ekonomi açısından iyi bir örnek teşkil eder. Türkiye’de de Bolu ilinde SDG’li katı atık kamyonları uygulama çalışması başlatılmıştır.
SDG’li araçların çöpten elde edilen atık gazla çalıştırması da mümkündür. Bu durum ayrı bir ekonomi de sağlayacaktır.
Bu çalışmada SDG’li çöp kamyonlarının alternatif enerji kaynağı olarak kullanılmasının ekonomik ve çevre kirliliği açısından incelenmesi yapılmıştır. Sonuçta SDG’li çöp kamyonlarının kullanılmasının yaygınlaşması çevre ve ekonomi açısından fayda sağlayacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Yaşar YETİŞKEN
Selami BEKTAS
EN: Along with providing facility in payment, the widening use of credit cards also increases consumption and causes consumers to buy non-essential products and experience difficulties in paying their credit card debts by increasing surplus purchases. This research focuses on the effects of credit cards on impulse purchase, which is an uncontrolled consumer behavior. Within the scope of the research, the use of credit cards by academicians in the socio-economic class B which comes next after the top level socio-economic class in Turkey is assessed. In this context, a survey is carried out with the academic staff of Karabuk University. The data acquired as the result of the survey is evaluated with Percentage Analysis, Staged Grading, Multiple Regression Analysis and Single Factor Multiple Variance Analysis (MANOVA). As a consequence of the research, it can be stated that the academicians who took part in this research use their credit cards in a controlled and conscious way, and that the use of their credit cards do not cause impulse purchases.
TR: Kredi kartı kullanımının giderek yaygınlaşması, satın alma eylemlerinde ödeme kolaylığı sağlayarak hayatı kolaylaştırmasının yanı sıra tüketimi ve ihtiyaç fazlası satın almayı artırarak tüketicilerin gereksiz ürünlere sahip olmalarına ve kredi kartı borçlarını ödemede zorluk çekmelerine neden olmaktadır. Bu araştırma kredi kartının kontrolsüz bir tüketici davranışı olan plansız satın alma davranışlarına etkisini incelemektedir. Araştırma kapsamında Türkiye’de sosyo-ekonomik sınıf olarak en üst sınıfın bir altı olan B sosyo-ekonomik sınıf içerisinde yer alan akademisyenlerin kredi kartı kullanımları ele alınmaktadır. Bu bağlamda Karabük Üniversitesi akademik personeline anket uygulaması yapılmıştır. Anket sonucu ulaşılan verilere, Yüzde Analizi, Mertebeli Dereceleme, Çoklu Regresyon Analizi ve Tek Faktörlü Çoklu Varyans Analizi (MANOVA) uygulanmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre araştırmaya katılan akademisyenlerin kredi kartını kontrollü ve bilinçli kullandıkları ve kredi kartı kullanımlarının plansız satın alma davranışına neden olmadığı ifade edilebilir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ali Caglar CAKMAK
Selcuk YURTSEVER
EN:Measurement of corporate sustainability performance is focused on environmental, social and economic aspects of corporate sustainability. Therefore, it can be argued that it is not easy to reduce all dimensions of corporate sustainability in a unit. Multi-criteria decision making (MCDM) methods provide a useful framework for the evaluation of these variables together. Using “compromise programing (CP)”, one of the MCDM methods, this study aimed to assess the corporate sustainability performance. Data were acquired from Henkel Company’s annual reports. Environmental and social aspects of Henkel’s corporate sustainability are compared by years, and in conclusion, using CP model to evaluate corporate sustainability is proposed.
TR: Kurumsal sürdürülebilirlik performans ölçümü, kurumsal sürdürülebilirliğin çevresel, sosyal ve ekonomik yönlerini ele almayı amaçlamaktadır. Bu üç boyutun tek bir boyuta indirgenmesinde sorunlar ortaya çıkmaktadır. Çok kriterli karar verme yöntemleri, bu değişkenlerin birlikte değerlendirilmesi için kullanışlı bir çerçeve sunmaktadır. Bu çalışmada, çok kriterli karar verme yöntemlerinden uzlaşık programlama (compromise programing) çerçevesi kullanılarak Henkel firmasının kurumsal sürdürülebilirlik performansının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Uygulamalı olan bu çalışmada veriler Henkel firmasının yıllık raporlarından temin edilmiştir. Ele alınan şirketin kurumsal yönetim performansı çevresel ve sosyal boyutlarıyla yıllara göre karşılaştırılmış ve sonuçta uzlaşık programlama yönteminin bu tür çalışmalarda kullanılması önerilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ahmet OZTEL
Mehmet Sait Kose
Ihsan Aytekin
Atıksulardan azot giderimi su kirliliği kontrolünde endişe uyandıran en önemli konulardan birtanesini oluşturmaktadır. Atıksuların arıtımında azot giderimi amaçlandığında genellikle biyolojik arıtma proseslerine başvurulmaktadır. Günümüzde nitrifikasyon ve denitrifikasyon en yaygın kullanılan biyolojik azot giderim prosesleridir. Fakat, uygulanan konvansiyonel nitrifikasyon ve denitrifikasyon proseslerinin ilk yatırım maliyetleri ve işletme maliyetlerinin yüksek olması bu sistemlerin kullanılmasında bazı problemleri de beraberinde getirmektedir. Ayrıca sistem performansının stabilitesinin sağlanmasında yaşanılan zorluklar bu sistemlerin dezavantajlarını oluşturmaktadır. Bu nedenle prosesin işletme maliyetini azaltmak ve azot giderim verimini arttırmak, bu prosesin sürdürülebilirliği açısından oldukça önemlidir. Geleneksel nitrifikasyon prosesinde amonyum azotu (N-3) önce nitrit azotuna (N+3) ve sonra nitrat azotuna (N+5) dönüşmektedir. İki basamakta gerçekleşen bu proseste, mikroorganizmaların elektron verici kaynağı amonyum azotu, elektron alıcı kaynağı ise oksijendir. Nitrifikasyon prosesi genellikle yüksek oksijen konsantrasyonu ve çamur yaşına gereksinim duymaktadır. Şuana kadar yapılan bilimsel araştırmalarda nitrifikasyonun başarılı bir şekilde uygulanabilmesinde birçok kontrol yöntemi ve stratejileri geliştirilmeye çalışılmıştır. Uygulanan tüm yöntemlerde hedef nokta amonyum ve nitrit oksitleyen bakterilerin birikimini sağlanmasıdır.
Bu çalışmada nitrifikasyon prosesinin uygulanabilirliğinde farklı döngü sürelerinin etkisi araştırılacaktır. Elde edilen veriler, bu prosesin gerçek atıksu arıtma tesislerinde uygulanabilirliğine ışık tutacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Dilek Akman
Sebnem Ozdemir
Kevser CIRIK
Serden Basak
Dilek Ozgun
Arzu Kilic
Ozer Cinar
Sağlık kuruluşlarında açığa çıkan atıklar hastane atıkları olarak adlandırılır ve önemli düzeyde çevre kirliliğine neden olurlar. Bu tip atıklar hastane çalışanları, hastalar ve toplum sağlığı açısından önemli riskler oluştururlar. Hastane atıklarını evsel nitelikli atıklar, tıbbi atıklar, enfektif atıklar, kimyasal atıklar ve radyoaktif atıklar olarak sınıflandırılır (1,2).
Hastane atıklarının %80’i evsel nitelikli atıklar, %15’i patolojik ve enfekte atıklar, %3’ü kimyasal ve farmösötik atıklar, %1’i radyoaktif ve sitotoksik atıklardır. Hastane atıklarının %1 kadarı fiziksel yaralanma yapıcı özellikte olan kesici ve delici özelliğe sahiptir. atıklardır (4). Hastanelerden çıkan atıkların tamamının enfekte atık olarak değerlendirilmesi hem maliyeti, hem de iş gücü kaybını arttıracağından atıkların üretildiği yerde ayrıştırılması çok önemlidir (6). Sağlık kurumlarında tıbbi atıklara bağlı ferdi kazalar ve enfeksiyon gelişimine sık rastlanır. HIV, Hepatit B ve C gibi ciddi virus enfeksiyonları, çoğunluğunu hipodermik iğnelerin oluşturduğu kontamine kesici-delici özellikteki atıklarla olmaktadır (5). Bu atıklar uygun yöntemlerle yönetilip bertaraf edilmediği takdirde insan sağlığını ve çevreye ciddi tehditler vermekte ve halk sağlığı açısından büyük sorun oluşturmaktadır. Bu nedenle atıklar çıktıkları yerde ayrıştırılmalıdır(3).
Resmi Gazete’nin 22.07.2005 tarih ve 25883 sayılı yayınında “Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği” ile tıbbi atıkların dünya standartlarına uygun şekilde toplanmaları, taşınmaları ve bertarafı zorunlu hale getirilmiştir. Tıbbi atıkların sağlıklı ve ekonomik bir şekilde bertarafı için atıkların kaynağında ayrı ve düzenli olarak toplanacağı sistemlerin oluşturulması gerekmektedir (Resmi Gazete 22.07.2005 tarih ve 25883 sayı).
İlgili resmi, yönetmeliğine göre atık yönetimi eğitimlerinin verilmesinden Çevre Bakanlığı sorumludur. İlgili mevzuata göre sağlık kurumlarında atık yönetimi eğitimlerinin verilmesinden de başhekim sorumludur. Ancak başhekimlerin iş yoğunluğu ve İl Çevre ve Orman Müdürlülüğü’nün yeterli personelinin olmaması nedeniyle sağlık kurumlarında bu eğitimler daha çok başhemşireler, başhemşire yardımcıları veya hastane müdürleri tarafından organize edilmekte ve genellikle eğitim hemşireleri veya enfeksiyon kontrol hemşireleri tarafından verilmektedir.
Dünya genelinde hastanelerde yatan yada değişik sebeplerle buralarla teması olanlarda görülen hastahane enfeksiyonlarının görülme oranı %5–7 iken,Türkiye'de bu oran %10–15'lerde. Ülkemizdeki bu oran, koruyucu hekimliği öne çıkartan enfeksiyon kontrolünün bu konuda uzman kisilerin olusturdugu ayrı birimler ve üniteler tarafından yürütülmesi yanında eğitimin önemi göz ardı edilemez
Sağlık kurumlarında atıkların ayrıştırılması, tıbbi atıkların kontrolü ve zararsız hale getirilmesi için etkili bir atık yönetiminin planlanması kaçınılmazdır. Bunun için de öncelikle hastanelerde çalışan personele bu konuda düzenli eğitim verilmesi gerekmektedir. Bu şekilde planlanan hizmet içi eğitimlerle hastanelerdeki tıbbi atık yönetiminde başarıya ulaşılabilmesi mümkün olabilir.
Tıbbi atık yönetimi konusunda Sağlık personeli (hekim, hemşire, lab tek v.s) dışında özellikle zincirin zayıf halkasını oluşturan temizlik personellerinin hiçbir sertifikasyon ve standart eğitiminden geçmeden en krıtik birimlerde (ameliyathane yogun bakım v.s) çalışmalarının önününe geçilmelidir. Bu konuda Hastanelerde yapılan hizmet içi eğitimlerin bir standartı yoktur. Hastane temizlik personelleride bir meslek olarak tanımlanmalıdır. Bu konuda standart eğitim ve sertifikasyon programları oluşturulmalı ve bu eğitimler sonrası sağlık kurumlarında istihdamları sağlanmalıdır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Hasan Huseyin EKER
Atmosferik taşınım sürecinde, kuzey Afrika orijinli Sahra çöl tozları mineral aerosol’ün en önemli kaynağıdır. Bu çalışmada, Sahra’dan getirilen çöl toprak örneklerinin bulut içerisindeki davranışlarının simüle edildiği laboratuvar koşullarında gerçekleştirilmesi ve alıcı ortam olarak çimlendirme kaplarında yetişen ekmeklik buğday (Triticum aestivum L.) ve makarnalık buğday (Triticum durum L.)’ ın bazı çeşitlerinin etkileri incelenmiştir. Kontrollü iklim odalarında yapılan buğday yetiştirme deneylerinde ışıklandırılmış Sahra çöl toprağı çözeltisi uygulamasının fide uzunluğu ve fotosentetik pigmentler [klorofil a, klorofil b, klorofil (a+b) ve karotenoidler (c+x), mg ml-1 g Taze Ağırlık-1] üzerine olan etkileri, Hewitt besin çözeltisi uygulaması ile karşılaştırılabilir veya daha iyi sonuçlar verdiği istatistiksel yöntemlerle belirlenmiştir. Sahra çöl topraklarından besin çözeltisi elde edilmesi ve Hewitt besin çözeltisine alternatif olarak kullanılması ile kültür bitkileri üzerine olan besinsel etkisi ilk kez bu çalışmada ortaya konmuştur (Yücekutlu vd., 2011). Özellikle biyolojik olarak kullanıma hazır (çözünmüş) eser element içeriklerinin yüksek oluşu nedeni ile Sahra çöl tozunun biyojeokimyasal süreçler vasıtası ile biyolojik sistemlere ve birincil üretime olan potansiyel katkısı buğday (Triticum sp. L.) (Yücekutlu, 2011) ve pamuk (Gossypium hirsutum L.) bitkileri üzerinde (Yücekutlu, 2010) çalışılmıştır. Sahra çöl tozu taşınımının, izleme (monitoring) teknikleri Yücekutlu (2009, 2010, 2011, 2012) tarafından araştırılmıştır. Ülkemizi Güney Batı’dan-Doğu’ya, Güneyden-Kuzey’e kadar kat eden Sahra çöl tozlarının tarım-ekonomisine yapacağı katkı, eko-sistemlere besin tuzu sağlayan potansiyel bir kaynak olarak değerlendirilmelidir. Bu araştırma kapsamında, Sahra çöl tozlarının; hava kalitesine olan katkısı, yapısında bulunan kullanılabilir demir üretiminin fidelerin açılımını tamamlamış genç yaprak segmentlerinin klorofil miktarındaki artış grafikleri, fide uzunlukları artış grafikleri (Hewitt besin çözeltisi ve deiyonize su uygulamasına göre) ve bitki örneklerinin gelişim evrelerinde alınan fotoğrafları sunulacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Ayse Nihal Yucekutlu
EN: Consumption limits ever-expanding, with the rise of consumer society, goods, products and services and even beyond, it goes up, forests, wildlife habitat, water, air consumption. Therefore, in line with consumption and production approach, which cause an increase in consumer society, is particularly damaging to a large extent on natural resources. On the one hand is a source of raw material consumption, on the other hand produced to the consumption and the environmental damage continues, the environmental cost of consumption gradually increases. This, often impossible to reverse damaging and difficult process, conscious consumption will be achieved through delivering social dimension. In this context, the nongovernmental organizations to create social awareness, mobilizing points play an important role.
TR: Tüketim toplumunun yükselişi ile tüketimin sınırları giderek genişlemekte, mal, ürün ve hatta hizmetin ötesinde; ormanların, doğal yaşamın, suyun, havanın tüketimine kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla tüketim ve paralelinde tüketim toplumunun artışına neden olan üretim yaklaşımı, doğal kaynaklara büyük ölçüde zarar vermektedir. Bir yandan tüketimin hammadde kaynağı oluşu diğer yandan da üretilenin tüketimi ile çevreye verdiği zararın devamlılığı tüketimin çevresel maliyetini daha da artırmaktadır. Bu geri döndürülmesi çoğu zaman imkansız veya çok güç olan zararsal süreç, ancak bilinçli tüketimin toplumsal boyuta ulaştırılması ile sağlanacaktır. Bu bağlamda sivil toplum örgütlerine de toplumsal bilinç oluşturma, harekete geçirme noktalarında önemli görevler düşmektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Basak SIMSEK
Günümüzde antibiyotik kullanımı hayatımızın her alanında kendini göstermektedir. Antibiyotikler özellikle insan ve hayvan sağlığı, gıda sektöründe besinlerin korunması, balık gibi sucul canlıların sağlığı ve gelişimi, hastanelerde, ilaç endüstrisinde ve bilimsel araştırma faaliyetleri için yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Ancak bilinçsiz ve gereksiz antibiyotik kullanımı sonucunda hem çevresel sorunlar, hem de besin zinciri yoluyla canlılarda özellikle insanlarda sağlık problemleri meydana gelmektedir. Son yıllarda antibiyotiklerin bu etkilerinden dolayı araştırmacılar antibiyotik kirliliği ve giderimi üzerine yeni kimyasal ve biyolojik yöntemler uygulayarak çalışmalar gerçekleştirmektedirler. İleri oksidasyon prosesleri de uygulanan bu yöntemlerden biridir. Bu çalışmada da, sefazolin sodyum tuzu (sefalosporin grubu) ve Penisilin Prokain G (Penisilin grubu) antibiyotik türlerinin fenton oksidasyonu (Fe2+/H2O2) ile arıtılabilirliği ve giderimi araştırılmıştır. Sentetik olarak hazırlanan antibiyotik çözeltilerinde yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar birbiri ile karşılaştırılmış ve en iyi giderimin sağlandığı optimum koşullar belirlenmiştir. Bu amaçla pH, antibiyotik türü, demir (II), hidrojen peroksit derişimleri, reaksiyon süresi, sıcaklık gibi parametrelerin optimizasyonu yapılmıştır. Yapılan deneyler sonucunda; sefazolin antibiyotik türü için optimum koşullar pH 4, 2mM Fe (II), 30 mM H2O2, 50 mg/L antibiyotik derişimi, 200C sıcaklık ve 20 dakika reaksiyon süresi olarak bulunmuştur. Fe2+/H2O2 molar oranı ise 1:15 olarak belirlenmiştir. Penisilin Prokain G antibiyotik türü için optimum koşullar pH 3, 25 mM H2O2, 1,5 mM Fe (II), 25 mg/L antibiyotik derişimi, 20oC sıcaklık, 25 dakika reaksiyon süresi olarak bulunmuştur. Fe2+/H2O2 molar oranı 1:17 olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sonucunda sefazolin antibiyotiği için % 93, Penisilin Prokain G antibiyotiği için de % 95 giderim elde edilmiştir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Halil KUMBUR
Gamze KOYUNCU
EN: The World public opinion currently discusses uncertainty of the Post - Kyoto negotiations because The Copenhagen Summit held to talk about Post-Kyoto period on December 2009 still has no clear targets about reduction of green gas emissions. Also the future of economic mechanisms of the protocol such as Joint Implementation (JI), Clean Development Mechanism (CDM) and Emission Trading System (ETS) is still unknown situation.
Kyoto Protocol tries to solve problem of global warming and climate change in the frame of free market mechanism and emphasises the dimension of the problem in world wide. To sustainable development the protocol suggests the low carbon economy but no world wide consensus has existed yet. The developing countries have no carbon emission reduction responsibility and this situation lead to objection of some developed countries.
In this study, the financial sources of Kyoto Protocol Mechanisms are examined and Turkey’s situation in the frame of low carbon economy is tried to evaluate. Also the negotiations of Post – Kyoto period researched and commented about the future about Copenhagen Summit’s unclear results. As a result, Turkey will have to get responsible about emission reduction like other developing countries and should progress macro policies to adopt the low carbon economy and carbon finance markets can accelerate this process.
TR: Dünya kamuoyu bugünlerde uluslararası iklim değişimi rejiminin, sera gazlarının salımına kısıtlamalar getiren Kyoto Protokolü’nün sona ereceği 2012 yılı sonrasını ve emisyon azaltımı adına net hedefler ortaya koymayan Kopenhag Uzlaşması’nın sonuçlarını tartışmaktadır. Düşük karbon ekonomisi modelinin temellerini oluşturan ve serbest piyasa ekonomisi mekanizması içerisinde çözüm arayan Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM), Ortak Uygulama (JI) ve Emisyon Ticareti (ET) gibi Kyoto Protokolü uygulamalarının 2012 sonrasındaki durumu da belirsizdir.
Kyoto Protokolü, iklim değişimi ile mücadelenin ve düşük karbon ekonomisine geçişin yollarını devlet müdahaleciliğinden çok serbest piyasa ekonomisi mekanizması içerisinde aramaktadır ve sorunun global boyutuna vurgu yapmaktadır. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma sürecinin sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi ve yürütülmesi gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye için de önem arz etmektedir ancak ülkemizin bu konuda yeterli gelişmeyi gösterdiği söylenemez.
Bu çalışmada Kyoto Protokolü’nün piyasa temelli finansman kaynakları incelenmiş ve Türkiye’de düşük karbon ekonomisi modeline geçiş sürecinin durumu ve bu süreçte ilgili finansman kaynaklarının yeri araştırılmıştır. Ayrıca iklim değişikliği rejiminin 2012 yılında sona erecek ilk yükümlülük dönemi sonrası alacağı şekle ilişkin işleyen süreçte gelişmekte olan ülkelerin de emisyon indiriminden sorumlu tutulması gerektiğine ve bu yolla karbon piyasalarında işlem hacminin artması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Mehmet Ragıp Bayrak
Tehlikeli madde kavramı dünyada 1960’lara kadar çok sık kullanılmamaktaydı. Birinci Dünya savaşı sonlarında çok çeşitli amaçlarla yüksek öldürücü ve yok edici kapasiteye sahip kimyasal madde üretiminin hızlanmasıyla birlikte bu maddeler 1940-1950 yıllarında sınırsız kullanılmıştır ve 1960’larda hava, su, toprak ve canlılarda geri dönüşümsüz etkiler yarattığı için dünyanın ilgisini çekmeye başlamıştır. Yaşanan felaketler sonucunda bu etkiye yol açan veya açabilecek olan maddelerin bir grup isim altında toplanması ve etkilerinin azaltılması veya yok edilmesi için alınacak önlemler öncelikle gelişmiş ülkelerde yasal yaptırımların uygulanması için yönetmelikler kapsamına alınmıştır.
Tehlikeli atıkların kontrolü yönetmeliğinin amacı, tehlikeli atıkların üretiminden nihai bertarafına kadar, doğrudan alıcı ortama verilmesinin önlenmesi, üretiminin kontrolünün sağlanması, kaynağın yerinde veya yakın mesafede bertaraf edilmesi, çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanması gibi esasları kapsar. Yönetmelikte esas ilke; atığın, kaynağında en aza indirilmesidir. Kirleten öder ilkesine göre ise atıkların yönetiminden kaynaklanan her türlü çevresel zararın giderilmesi için yapılan harcamalar atıkların yönetiminden sorumlu olan gerçek ve tüzel kişiler tarafından karşılanır ve diğer önemli ilke ise atıklar fiziksel, biyolojik ve kimyasal ön işlemler haricinde kesinlikle doğrudan başka bir madde veya atıkla karıştırılamaz ve seyreltilemez olmasıdır.
Tehlikeli atıkların kontrolü ile ilgili, yetkili otorite tarafından tehlikeli atıkların yönetimi için taslak planlar hazırlaması gerekmektedir. Bu planlar, Atık Çerçeve Direktifi’nin gerektirdiği genel atık yönetimi planlarının parçası veya ayrı planlar olabilir ve kamunun erişimine açık olmaları gerekmektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Tuba Turan
EN: Nowadays, the accelerating need of water due to usage of water in industralized countries and global warming is causing all water sources to be exhausted. The effects the industrial wastewater made to the nature are important level, changer of natural balance, and sometimes non returned position. By reusing the treated the wastewater, not only the consumption of natural water sources has been prevented, but also the amount of discharged treated wastewater and its effects to the environment has been decreased. The wastewater resulted from industries shows big differences according to the wastewater in houses in the conditions of resource, amount, and character. So output water of the industry establishment has to be purified to prevent not to dirty natural water places.
Textile industry is one of the biggest industries of Turkey and it consumes Access amount of water. As there are several methods and technologies used in this sector due to the different raw materials and various chemicals, the wastewaters obtained vary related to the products produced. The most prominent feature of textile industry wastewater is contained high amounts of organic and inorganic chemicals, and high total organic carbon (TOC), chemical oxygen demand (COD) and intense color. The discharge of dyes into the receiving waters constitutes only a small portion of water pollution. However the presence of very low concentrations of dyes in receiving waters is aesthetically undesirable. Therefore, treatment processes removing dyes from textile effluents have become important in order to conserve receiving waters.
In this study is to investigate using the adsorpsion method of removal with waste foundry sands, which are used expecially dye nd textile industries and are an important polluting agent in the waste water dumped into the environment by these industries.
TR: Ülkelerin sanayileşmesi ile birlikte endüstriyel bazlı su kullanımının artması ve son yıllarda ortaya çıkan küresel ısınma sorunu, yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarının tükenmesine sebep olmaktadır. Endüstriyel atıksuların doğaya yaptığı etkiler önemli düzeyde, doğal dengeyi değiştirici ve bazı durumlarda geri dönülmez nitelikte olmaktadır. Endüstrilerden kaynaklanan atıksular, evsel atıksulara göre kaynak, miktar ve karakter açısından büyük farklılıklar gösterirler. Bu nedenle endüstri tesisinin çıkış sularının doğal su ortamlarının kirletmesini engelleyecek şekilde arıtılması gerekmektedir. Bu atıksuların arıtılıp geri kazanılması ile hem su kaynaklarının tüketimi hem de deşarj edilen arıtılmış atıksuların miktarı azaltılmakta ve çevresel etkileri en aza indirilebilmektedir.
Ülkemizdeki en büyük endüstri dallarından biri olan tekstil endüstrisi, çok su tüketilen, kullanılan hammadde ve kimyasal maddelerin, gerçekleştirilen işlemlerin, her işlem için uygulanan teknolojilerin çeşitliliği nedeni ile farklılık gösteren ve üretilen ürüne bağlı atık kaynağı olarak son derece değişken yapıya sahip bir endüstridir. Tekstil endüstrisi atıksularının en belirgin özelliği, yüksek miktarda organik ve inorganik kimyasal içermesi ve yüksek toplam organik karbon (TOK), kimyasal oksijen ihtiyacı (KOI) ve yoğun renk içeriğidir. Alıcı su kaynaklarına verilen boyar maddeler organik yük olarak bu kirliliğin küçük bir kısmını oluşturmaktadır; ancak alıcı ortamda çok düşük konsantrasyonlarda boyar madde bulunması bile estetik açıdan istenmeyen bir durumdur. Bu nedenle boyar madde içeren tekstil endüstrisi atıksularından renk giderim prosesleri ekolojik açıdan önem kazanmaktadır. Günümüzde boyar maddelerin giderimi büyük oranda fiziksel ve kimyasal yöntemlerle gerçekleştirilmektedir. Bu çalışmada, atık döküm kumlarının, tekstil endüstrisi atık sularında renk gideriminde adsorbent olarak kullanılması amaçlanmaktadır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Elif Gurkan
Semra Coruh
Gürültü kirliliği çarpık ve sağlıksız kentleşmenin önemli ölçütlerinden birisi olup, hızlı ve plansız kentleşme sürecinde artan nüfus, trafik, endüstrileşme ve gelişen teknoloji gibi çeşitli faktörler çözümü güç sorunlardan biri olan gürültü kirliliğini meydana getirmiştir. Bu çalışma, gürültü kirliliğinin önemli kaynağı olan karayolu trafik gürültüsünün Çukurova Üniversitesi kampüsü boyutunda araştırılması, gürültü kirliliği haritalarının hazırlanması ve alınacak önlemlerin belirlenmesini amaçlanmıştır. Çukurova Üniversitesi merkez kampüsü alanında trafiğin yoğun olduğu kavşakta 7 ayrı nokta belirlenmiştir. Trafiğin yoğun olduğu; 07.00-10.00 saatleri arasında sabah, 11.00-14.00 saatleri arasında öğle, 16.00-18.00 saatleri arasında akşam ve 19.00-20.00 saatleri arasında araç sayımları yapılmıştır. Nüfus artışına paralel olarak artan taşıt yoğunluğu ve mevcut karayollarının buna cevap verecek düzeyde olmaması ve sürücülerin eğitim eksikliklerinden kaynaklanan yanlış davranışları nedeniyle gürültü düzeyi artmaktadır. Çalışmada kullanılan yazılım programı, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde hava alanı, karayolu, demiryolu ve sanayiden kaynaklı gürültülerin hesaplanması için geniş kapsamlı bir yazılım programı olarak önem kazanmıştır. Kampüsün karayollarından kaynaklanan trafik gürültüsünün belirlenmesi ve sıcak nokta olarak belirlenen güzergahlarda SoundPLAN programı kullanılarak alınabilecek önlemlere ilişkin hesaplamalar yapılarak gürültü haritaları incelenmiştir. Sonuç olarak; Çukurova Üniversitesi Merkez Kampüsü mevcut gürültü kaynakları belirlenmiş ve bu kaynakların çevreye verdiği kirliliğin ölçülerek kirlilik kaynaklarının haritalama yöntemi ile yoğunlaşma noktaları ortaya çıkarılmıştır. Haritalar ve veriler göz önüne alındığında üniversite kampüsü gibi gürültü açısından önemli olan bir alanda, gürültü seviyelerinin belirlenen sınır değerlerin üzerinde olması bu alanda eğitim öğretim gören öğrencilerin bölümlerinde verilen derslere konsantre olmaları, bu dersleri veren öğretim görevlilerinin de anlattıklarını öğrencilere yansıtmalarının zor olduğu sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla gürültüyü azaltmaya yönelik gerekli tüm önlemlerin alınabilmesi için daha yeni modeller geliştirilerek farklı çalışmaların yapılabilmesinin çok önemli olduğu düşünülmektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Zeliha SELEK
Tunay BICAKCI
Zeki BOZKURT
Aysegul DEMİR
EN: This study is an example of application with Law No. 4077 on Consumer Protection offered to judicial system functioning ground jury of the consumer Issues, about the process complaints of inclusion and assessment aims to provide generated solutions to consumer problems and consumer behavior of Odunpazarı district with 358.566 population. Our study contains; with the regulation 25 on ground jury of the consumer Issues article the number of application, number of decisions resulting in the consumer's favor and against and the type of complaints about annual reports between the years 2009-2012 of Eskişehir Odunpazarı ground jury of the consumer Issues prepared in a period of four months. Despite the complaints received and the evaluation process to run under the same regulations, the implementation may be differences for Ground Jury of The Consumer Issues. One of these differences in order to accelerate workflow, the directorate has developed a software evaluation to take complaints. Ground jury of the consumer Issues reports should be a data base system around worldwide; Comparions about ground jury implementation and result of decision, solutions will be produced as a result of a detailed examination of the problems of the consumer, should make the consumer grievances avoid.
TR: Bu çalışma 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’la hukuk sistemimize kazandırılan Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin işleyişi, şikâyetlerin alınma ve değerlendirme sürecine dair 358.566 nüfuslu Odunpazarı ilçesinde tüketici sorunlarına üretilen çözümlerin boyutu ve tüketici davranışlarını sunmayı amaçlayan bir uygulama örneğidir. Çalışmamız; Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Yönetmeliğinin 25. Maddesi gereği dörder aylık dönemler hâlinde hazırlanan Eskişehir Odunpazarı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin 2009-2012 yılları arasındaki faaliyet raporlarında belirtilen müracaat sayıları, tüketicinin lehine ve aleyhine olarak sonuçlanan karar sayıları ve şikâyetlerin türünü kapsamaktadır. Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri aynı yönetmelik çerçevesinde çalışmalarına rağmen şikâyetlerin alınma ve değerlendirme sürecinde uygulama farklılıkları olabilmektedir. Bu farklılıklardan biri de Müdürlüğümüzün iş akışını hızlandırmak amacıyla geliştirdiği bir yazılımla şikâyetleri alıp değerlendirmesidir. Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin raporlarına ait ülke çapında sistemli bir veri tabanı olmalı; Hakem Heyetlerinin uygulamalarına ve karar sonuçlarına yönelik karşılaştırmaların yapılarak, tüketici sorunlarının detaylı tetkiki sonucu üretilecek çözümlerle tüketici mağduriyetlerinin önüne geçilmelidir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Muhittin ADIYAMAN
EN: Human being has always been in contact with the natural environment since being created. This situation was directly a side of the human life because human being is a part of the ecosystem. But the increase in the population, together with the development of technology, caused changes within the ecosystem. This case has to be considered in the human-nature relations and brings out the problem of how the unrenewable and unenhancable soil and its complementary parts which are air, water and plants, to be formed, or rather, should be formed, as balanced. Although numerous projects have recently been created under the name of “sustainable development”, it is seen that these studies are not enough to solve the increasing environmental problems. The most important reason of this is that; the human-nature relations are organized within the marketing system, so, this gives way to the well-known disagreement among the triple of “productivity”, “social justice” and “environmental protection” in the usage of the land. For example; in Turkey, the Building Law Code 3194 and the Municipality Law Code 5393, both aiming to form the urban areas, emphasize that the municipalities need to make studies arising the physical quality of the cities. Within this context, the urban envoriment which the recently popular urban transformation promises and the present socio-cultural change are compared and contrasted. This is the starting point of our paper in which we have examined, from the sociological point of view, numerous studies about the urban transformation and its environmental problems. This paper contains three parts. The first part gives a short background of human-environment relations and contains the conceptual frame in which these relations have developed. The second part is about the phase of the change from the understanding of the traditional “human centered environment” which comes out in the sociologial analysis and points to the effects of the environment on people and on society, to the understanding of “nature centered environment”. The third part analyses the relation between the enviroment and the society, which is not considered deeply in the urban transformation projects prepared by the centeral and the local administrations. These projects aim to build a civilization formed by healty societies sensitive to the environment but while doing this, they ignore the relation between the environment and the society in their construction of urban areas, the greatest consumption areas of people, and in the economic development models, and therefore is called “the lost ring”. So, the social transformation process created by the urban transformation projects in the consuming societies within the marketing economy has been brought out and the institutional and the theorotical subconstruction of the factors necessary to develop a healty, long term and successful sustainable development has been formed.
TR: İnsanoğlu var olduğundan bu yana sürekli olarak doğal çevre ile etkileşim içerisinde olmuştur. Bu durum ilk zamanlar ekosistemin bir parçası olan insanlar açısından yaşama faaliyetlerinin doğrudan parçası olmuştur. Ancak artan nüfus, gelişen teknoloji ile birlikte ekosistem içerisinde değişikliklere neden olmuştur. Doğa-insan ilişkileri içerisinde düşünülmesi gereken bu olgu, bir yandan doğanın yeniden yaratılamayan veya çoğaltılamayan toprağın, öte yandan hava, su bitki örtüsüyle toprağın tamamlayıcı unsurlarının nasıl bir denge içerisinde biçimleneceği veya biçimlenmesi gerektiği sorununu ortaya çıkarmaktadır. Son zamanlarda çevreyle ilgili artan sorunları giderebilmek için sürdürülebilir kalkınma/gelişme adı altında birçok projeler geliştirilmesine rağmen, çalışmaların yetersiz kaldığı gözlenmektedir. Bunun en önemli nedeni ise insan-doğa ilişkilerinin pazar mekanizması içerisinde düzenlenmesi arazi kullanmada verimlilik-sosyal adalet-çevre korunması üçlüsündeki bilinen çelişkiyi doğurmasıdır. Örneğin, Türkiye’de kentsel alanları şekillendiren 3194 sayılı imar kanunun ile ortak amaçları olan 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda, belediyelerin kentsel fiziki kalitenin yüksek değerlerde olmasına yönelik çalışmalar yapması gerektiği vurgulanmıştır. Bu kapsamda günümüzde yoğun gündem konusu olan kentsel dönüşümün vadettiği kentsel çevre ile mevcut olan sosyal-kültürel değişim karşılaştırılmalı olarak ele alınmıştır. Bu noktadan hareketle kentsel dönüşüm ve çevre sorunlarıyla ilgili şimdiye kadar yapılan birçok çalışmayı sosyolojik açıdan değerlendirdiğimiz makale üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, insan-çevre ilişkilerinin kısa bir tarihi, bu ilişkilerin geliştiği kavramsal çerçeveyi kapsamaktadır. İkinci bölümde, sosyolojik analizlerde ortaya çıkan, insan ve toplum üzerine çevre etmenlerinin etkisinin de vurgulanmaya başlamasını sağlayan geleneksel “insan merkezli çevre anlayışından”, “doğa merkezli çevre anlayışına” geçiş süreci üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde ise yoğun gündem konusu olan kentsel dönüşüm projelerinin, çevreye duyarlı sağlıklı toplumların olduğu bir medeniyet inşası sürecinde, merkezi idare ve yerel idarelerin insanların en büyük tüketim mekanı olan kentsel alan yapılanmalarıyla birlikte ekonomik kalkınma modellerinde göz ardı edilen ve “kayıp halka” olarak tanımladığımız çevre ve toplum ilişkisi analiz edilmiştir. Böylelikle pazar ekonomisi içerisinde gelişen tüketim toplumlarında kentsel dönüşüm projelerinin yaratmış olduğu sosyal değişim süreci ortaya koyularak, sağlıklı uzun vadeli, başarılı bir sürdürülebilir çevre modelinin gelişmesi için gerekli olan faktörlerin kurumsal ve teorik alt yapısı oluşturulmuştur.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Handan Akyigit
Çevre Performans İndeksi (Environmental Performance Index-EPI), Yale Üniversitesi tarafından 2006 yılından beri ikişer yıl arayla ülkelerin çevre sağlığı ve ekosistem canlılığını 2006 yılında 16, 2008 ve 2010 yıllarında 25 ve son olarak 2012 yılında 22 performans göstergesine göre değerlendiren çevreyle ilgili önemli bir çalışmadır. Bu göstergeler, çevreye dair politika amaçlarına ülkelerin ne kadar yaklaştıklarının bir göstergesi durumundadır. 2012 yılı Çevre Performansı İndeksi’ne göre Türkiye, çevre sağlığı ve ekosistem canlılığını korumada dünya ülkeleri arasında en son sıralarda ve birçok en az gelişmiş ülkenin arasında yer almaktadır. Türkiye’nin indeks kapsamında 2012 yılında değerlendirilen 132 ülke arasında 109 sırada yer alması, çevre performansı konusunda Türkiye’nin sadece 23 ülkeyi, yani değerlendirilen ülkelerin sadece %17'sini geçebildiği ve %83’ünün gerisinde kaldığı anlamına gelmektedir.
Bu çalışmada; çevre performans indeksi, indeksin amaçları, yapısal olarak politika ve kategorileri, göstergeleri ve puanları açıklandıktan sonra, tüketim toplumu ve çevre ilişkisi üzerinde durulmuştur. Türkiye’nin çevresel performansı 2010 ve 2012 yılı çevresel performans indeksi değerlerine göre analiz edildikten sonra, 2012 yılı performans değerlemesine göre beş kategoriye ayrılan ve her kategorinin başında yer alan ülkelerle Türkiye’nin karşılaştırmalı durumu grafiksel olarak ele alınmıştır. Son olarak; tüketim toplumu, çevre, çevre performans indeksi ve Türkiye çerçevesinde bazı değerlendirmeler yapılmıştır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Halil Savas
Çevre sorunlarının nedenlerine ilişkin incelemelerde, çok kez doğadaki kaynakların kısıtlılığı insan nüfuzsunun fazlalılığı önemli bir problem olarak dile getirilir. İnsan nüfusundaki hızlı artışın da yakın gelecekte, başta kıtkık olmak çevre sorunlarını içinde çıklamaz hâle getireceği vurgulanır. Bu noktada “Afrika’daki kıtlık ve başka çevre sorunlarının nedeni oradaki insan nüfusu mu? Açlık sorunun mağdurları, aslında kıtlık sorununu ürenler mi?” soruları akla gelir. Diğer yandan çevre sorunlarının daha çok insan-çevre ilişkileriyle ilgili bir konu olduğu göz önünde tutulduğunda da insan nüfusuna ilişkin rakamlar dışında başka etkenlerin de sahne aldığı görülür. Bu sahnede tüketim olgusu ışık tutmak gereken önemli bir aktördür. Dolayısıyla sorun bir denklem gibi düşünüldüğünde, bu denklemin üç temel unsuru vardır: çevre sorunları, insan nüfusu ve tüketim. Acaba denklem nasıl kurulmalıdır?
Bu tebliğide çevre sorunları, insan nüfusu ve tüketim arasındaki gerçekte nasıl bir denklem olduğuna ilişkin bir sorgulama yapılacak, çevre sorunlarının gerçek kaynağının gezegendeki insan sayısı olup olmadığı ortaya konacaktır. Çağımızda git gide yayılan ve büyüyen tüketim olgusunun çevre sorunlarına etkileri ve bunun çözüm yolları üzerinde durulacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Recep ARDOGAN
İnsanlık tarihi kadar eski olan tüketim, zaman içerisinde yaşanan değişim ve dönüşümlerle birlikte yeni bir boyut kazanmıştır. Eskinin, ihtiyacı kadar almak ve çalışmak gibi fenemonlerinin yerini, günümüzde daha çok satın almak için çalışmak, tükettiğinin ölçüsünde var olabilmek ya da olamamak almıştır. Tüketimin soyut anlamda kavramsal içeriğinin farklılaşmasının yanı sıra, tüketim araçları da farklılaşmıştır. Artık, yüz yüze görüşmeler yoluyla yapılan alışverişlerin yerini; fiziki mekândan bağımsız, internet üzerinden e-ticaret yoluyla ve birtakım paylaşım ağları aracılığıyla yapılan alışverişler almıştır. Bu çalışmada da, tüketimin ve tüketimde kullanılan araçların geçmişten bugüne değişen anlamı ve bu değişimi körükleyen sosyal ağ paradigması tartışılmaktadır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Busra Halis
EN: Although unsanitary solid waste disposal application in Turkey is widespread, there are limited researches on determination of environmental risk levels of these sites to surrounding environment. Basically, this study was aimed to measure physical, chemical and environmental parameters of the leachate and to investigate risk factors of this unsanitary solid waste disposal site’s leachate on adjacent surface waters.
In the scope of this research, at the six observation and measurement stations, 24 physicochemical parameters were monitored monthly to determine temporal and spatial changes of the leachates for a year. As a result of this research, it is reported that pH of the disposal site stayed at slightly alkaline levels and the leachates emerging from this site created organic, nitrogen and phosphorous pollution potential.
During the rainy season (December to April), although there were reductions at pollution load in terms of some parameters, prevalent water regime at the solid waste mass maintained environmental risk factors of the leachate high. In addition, spatial changes at the concentrations of heavy metals indicated that leachate emerging from this site has potential to create non-spatial risk factors to adjacent surface waters.
TR: Ülkemizde düzensiz katı atık depolama uygulamalarının çok yaygın olmasına karşın bu alanların doğal çevre üzerinde oluşturabileceği çevresel risk düzeylerinin belirlenmesi için yapılan çalışmalar son derece sınırlıdır. Esasında, düzensiz depo sahalarından yayılan sızıntı sularının çevre yüzey suları üzerinde oluşturabileceği riskleri belirlemeye yönelik olan bu çalışma aynı zamanda sızıntı suyunun fiziksel, kimyasal ve biyolojik doğasını da incelemeyi amaçlamaktadır.
Çalışma kapsamında, Tunceli düzensiz katı atık sahasında toplam 6 gözlem ve ölçüm istasyonunda 24 fizikokimyasal parametre, atık yığınından salınan sızıntı suyunun zamansal ve mekânsal değişimini tespit etmek üzere 12 ay boyunca aylık periyotlarda izlenmiştir. Çalışma sonucunda, pH’ın hafif alkali sınırlar içerisinde kaldığı bu sahada yayılan sızıntı sularının organik, azot ve fosfor kirliliği yaratma potansiyelinin bulunduğu ortaya çıkmıştır.
Yağışlı aylarda (Aralık-Nisan arası) seyrelme süreçleri ile sızıntı suyu kirlilik yükünde bazı parametreler yönünden azalmalar olsa da atık kütlesinde geçerli olan su rejimi sızıntı suyunun çevresel risk faktörlerini yüksek tutmaktadır. Ayrıca, ağır metallerin mekana bağlı değişimi, sızıntı suyunun çevre yüzey suları üzerinde mesafeden bağımsız herhangi bir anda risk yaratma potansiyelinin olduğunu göstermektedir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Deniz Demirbilek
Ayten Öztüfekçi Önal
Gulsad Uslu
Veysel Demir
Ali Onal
Hilal Arslanoglu-Isik
Artan nüfusa bağlı olarak gerçekleşen çevre kirliliği problemleri, çevreyle uyumlu kaynakların araştırılmasını ve geliştirilmesini ön plana çıkarmıştır. Bu süreçte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin yaşadığı bölgeye olan baskısı hızla artmaktadır. Bu baskıyla birlikte doğal kaynakların daha yoğun kullanımı kaçınılmaz hale gelmektedir. Ancak artan nüfus ve tükenen doğal kaynaklar gelecekte hiç istenilmeyen durumlara yol açabilir. Gelişmiş ülkelere bakıldığında atıkların büyük bir çoğunluğunun geri dönüştürülerek ekonomiye kazandırıldığı görülmektedir. Ülkemizdeki atıkların önemli bir bölümü geri kazanılabilir nitelikte olmasına rağmen geri dönüşüm oranlarının çok düşük düzeylerde olduğu bilinmektedir. Ülkemizde tarımsal atıkların başında gelen ve hasattan sonra büyük bir çoğunluğu tarlalarda bırakılan yıllık bitki sapları toprağa karışmakta ya da yakılarak yok edilmektedir. Özellikle yakılarak yok edilmesi sonucu önüne geçilemeyen yangınların oluşması en sık karşılaşılan sorunlardan biridir. Orman endüstri atıkları ise değerlendirilme imkânı bulsa da her bölgede istenilen düzeyde toplanamaması nedeniyle büyük bir çoğunluğu yakacak olarak kullanılmaktadır. Bütün bu atıkların farklı alanlarda değerlendirilmesi sağlanmalıdır. Buda Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde ara toplama depoları oluşturularak gerçekleşebileceği düşünülmektedir. Bu sayede çiftçilerimize de ek gelir kaynağı sağlanacaktır. Sonuç olarak toplama depolarına alınacak olan atıklar çevre, insan sağlığı ve ekonomi için fayda sağlayacaktır.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Turker GULEC
Alperen KAYMAKCI
Selcuk AKBAS
Mursit TUFAN
EN:The concept of “consume” means "to destroy, to spend, to waste, to finish". Jean Baudrillard describes the consumption as a semiotic system that regulated of codes and rules. Styles of consumption are becoming an element of people’s identity. The subjects use the commodities in order to express their identities and becoming the status of people in the community measured by what they consumed are. TV series, also provides information to individuals about lifestyles that created by consumed infinite objects. In this study, in selected ten series analyzed by produced the world of meaning, re-produced consumer ideology and created role models for women and men.
TR: “Tüketme” terimi “tahrip etmek, harcamak, israf etmek, bitirmek” anlamlarını taşımaktadır. Jean Baudrillard ise, tüketimi kodlar ve kurallarla düzenlenmiş bir göstergeler sistemi olarak tanımlamaktadır. Tüketim tarzları kişilerin kimliklerinin birer unsuru haline gelmektedir. Özneler kimliklerini ifade etmek amacıyla metaları kullanmakta ve kişilerin toplum içindeki statüsü tükettikleri ile ölçülür hale gelmektedir. TV dizileri de, bireylere tüketilecek sonsuz nesneler yoluyla oluşturulacak yaşam tarzları ile ilgili bilgiler vermektedir. Çalışmada, seçilen on dizide üretilen anlam dünyası, yeniden üretilen tüketim ideolojisi ve oluşturulan kadın ve erkek rol modelleri çözümlenmektir.
Tuketim Toplumu ve Cevre Sempozyumu
TTCS
Nesrin Kula