59 results listed
Osmanlı Devleti, kendisinden önceki İslâm devletleri gibi siyasî, hukukî, iktisadî ve mâlî konularda İslam
hukuku prensiplerine göre yönetilmiş bir devlettir. Vergi hukuku da yine aynı yapıya uygun olarak İslam hukukuna göre
düzenlenmiş ve uygulanmıştır. Osmanlı hukuk literatüründe, klasik fıkıh kitapları içinde yer alan ve devlet müdahalesi
olmaksızın fakihlerin içtihatlarıyla oluşan hukuka şer’î hukuk, padişahların emir ve fermanlarıyla oluşan hukuka da örfî
hukuk adı verilmiştir. Temel itibariyle Osmanlı vergi sistemi, şer‘î ve örfî vergiler olmak üzere iki temel üzerine inşâ
olunmuştur. Osmanlı vergi sisteminde, fakihler tarafından Kur’an, sünnet, icma ve kıyas dikkate alınarak belirlenen
vergilere şer’i vergiler, devlet üst idarecilerinin emir ve fermanlarıyla belirlenen vergilere de örfî vergiler denilmiştir.
Çalışmaya konu olan cizye vergisi, devlet tarafından can, namus ve mal güvenliğini sağlamak üzere gayri müslim
tebaadan alınan şerî bir vergi türüdür.
Bu tebliğ, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivleri’nde yer alan hicrî 1262-1263 (miladî 1845-1846) yıllarına ait
Safranbolu ve Bartın kazalarının cizye defterlerinin vergi açısından analizini içermektedir. Önce bu cizye defterleri,
gayr-i müslim tebaanın isimleri, yaşları, fizikî özellikleri ve ödedikleri vergiler yönünden incelenmiş, daha sonra bu
defterlerdeki bilgilerin, yakın tarihlerde (1840) Safranbolu’da kaydı tutulan temettüat defterlerindeki bilgiler ile
mukayesesi yapılmıştır. Böylece bu bölgedeki Müslüman ve gayr-i müslim tebaanın gelir ve buna bağlı olarak
ödedikleri vergi miktarları itibariyle durumları sergilenmiştir. Safranbolu’da gayr-i müslimlerin iktisadî hayatlarını da
yansıtan cizye defterlerinden yararlanan ilk çalışma olma özelliği taşıyan ve literatüre mütevazı bir katkı sunma amacı
güden bu çalışmada, Osmanlı’nın Safranbolu ve Bartın kazalarında yaşayan Müslüman ve gayr-i müslim tebaanın
ödedikleri vergiler itibariyle ticaret ve gelir yönünden aralarında bir farklılaşma olup olmadığı incelenmiştir. İçerdiği
mâlî ve demografik zengin bilgiler ile cizye defterlerinden sosyal bilimlerin diğer alanlarında da istifade edilmesi
önerilmiştir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Abdulkadir ATAR
Osmanlı Devleti’nde her vilâyette kadı veya naibler tarafından gerçekleştirilen hukuki işlemler, Şeri’yye
Sicilleri adı verilen defterlere kaydedilirdi. Ayrıca merkezden gelen ferman ve emirlerin birer sureti de bu defterlere
kaydedilirdi. Yeni atanan görevlilere önceden gönderilen emirlerin ve olayların bir özeti sunulur, böylelikle yönetimde
süreklilik sağlanırdı.
Sorumlu oldukları bölgede meydana gelen hukuki anlaşmazlıkları giderme, merkezden gelen emirlerini
uygulama, vergi tahsilatı yanında çarşı-pazarın düzenlenme ve denetlenmesi, karşılaşılan problemlerin çözülmesi Kadı
ve Naiblerin görevleri arasında bulunmaktadır. Piyasalarda görülen aksaklıklar yerel idarecilerce çözülür, geneli
etkileyen durumlarda ise merkezi otoritenin müdahâlesi beklenirdi. Bu durumlarda bizzat padişah devreye girerek
sorunu çözmeye çalışırdı. İncelemesi yapılan 1216 numaralı defterde devletin Safranbolu yöresinde mal ve para
piyasalarına müdahâle örnekleri bulunmaktadır. Bu müdahâleler doğrudan âlim, tavan fiyat koyma ve tedavülde
bulunan paraların standardını sağlama şeklindedir. Toplumun maslahatını gözeten bu müdahâleler sınırlı bir şekilde
gerçekleştirilmiş, tüm piyasayı etkileyecek şekilde genele yayılmamış ve süreklilik göstermemiştir.
Bu bildiride defterde yer alan müdahâle örnekleri ve nedenleri belirlenmeye çalışılacaktır. Ayrıca müdahâle
şekline İslam hukukunun bakışına kısaca değinilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ömer Faruk Habergetiren
Şer’iyye sicilleri, Osmanlı toplumunun hukukî, siyasî, iktisadî, askerî ve kültürel yapısının ortaya
koyulmasında önemli bir kaynaktır. Safranbolu kazasının şer’iyye sicilleri, temel kaynak olarak kullanılarak
özellikle bu kentin ekonomik, kültürel ve sosyal yönü üzerine pekçok makale ve kitap yazımında istifade
edilmiştir. Bununla birlikte bu kazaya ait şer’iyye sicilleri yargılama hukuku açısından incelenmemiştir.
Klasik fıkıh ve fetva kitapları gibi şer’iyye sicilleri de İslâm hukukunun en önemli bilgi kaynaklarının birini
teşkil etmektedir. Bu tebliğde, 2116 ve 2123 numaralı Safranbolu şer’iyye sicilleri dikkate alınarak müslüman
ve gayrimüslimlerin Safranbolu mahkemesinde açtıkları davalar, özellikle ceza davaları ve bunlara ilişkin
kadılar tarafından verilen kararlar incelenip 1840 tarihli Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu dikkate alınarak
yargılama hukuku hakkında kısa bir bilgi verilmeye çalışılacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Fahrettin ATAR
Safranbolulu Hacı Şerif Ahmed Reşid Paşa (1858-1918) Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Musûl ve
Hicaz valiliği yapmış, İslam hukuku, tarih ve edebiyat alanında değerli eserler vermiş önemli bir şahsiyettir. 1858
yılında İstanbul’da dünyaya gelip yine İstanbul’da 1918 yılında vefat eden Ahmed Reşid Paşa’nın bıraktığı on iki kadar
eserinden biri de İmam Azam’ın siyasi hayatını kısaca ele aldığı Hazret-i İmam-ı A‘zam’ın Siyâsî Tercüme-i Hâli
risalesidir.
Ebû Hanîfe’yi (ö. 150/767) İmam Azam yapan yönlerine değinen risale, İslamî ilimlerin tarihi sürecine ışık
tutan önemli bilgileri de içermektedir. Risalede İmam Azam’ın ilmi kapasitesi ve sonraki dönemlerde yapılan
çalışmalara etkisi izah edilirken onun hem fıkıh ilminin hem de kelam ilminin kurucusu, önderi olduğu ifade edilmekte,
her iki ilmin de İmam Azam’ı olduğu vurgusu “Ebû Hanîfe hazretleri ilm-i kelâmda dahi İmâm-ı A‘zam’dır”
cümlesiyle yapılmaktadır. Eserde Ebu Hanife’nin ilmî, ahlakî, içtimaî ve siyasî yönü hakkında değerli bilgiler de
sunulmaktadır
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
İsmail BİLGİLİ
Kaynakların verdiği sınırlı bilgilere göre aslen Ankara’lı olan ancak Adapazarı’na yerleştiği için Adalı hoca
diye bilinen Muhammed b. Osman Hilmi, müftülük dâhil olmak üzere kadılık ve kadı vekilliği görevlerinde bulunmuş,
ömrünün son idarî görevi olan kadı vekilliğini de safranbolu’da ifa etmiş ve 1861 yılında yine Safranbolu’da vefat etmiş
olan bir ilim ve devlet adamıdır. Zira 1836-1841 yılları arasında Huzur derslerinde Muhatap olarak bulunmuş, ayrıca
Mufassal Tefsîr-i Sûreti’l-Vakıa, Keşfü’l-Ferâiz, Haşiye-i Müfassala alâ Hâşiye-i Karatepeli, Risâle alâ Bahsi’t-Teşbîh
min Karatepeli şeklinde tefsir ve belağata dair eserleri mevcuttur.
Bu çalışma Adalı hocanın Mufassal Tefsir-i Sûreti’l-Vakıa isimli eserini incelemeye yöneliktir. Yetmiş sekiz
kısa âyetten oluşan Vakıa Suresini dört yüz elli altı başlık altında incelemeyi başaran müellif, dikkatleri günümüze
değin üzerine çekmemiş olması şaşırtıcıdır. Üzerinde detaylı bir inceleme henüz yapılmayan eser ile ilgili ilk
tesbitlerimize göre, başlık tercihinde sûreden bağımsız hareket ettiği görülür. Genelde başlıkları İnanç, ibadet, ahlak ve
muamelat gibi temel konulara taksim edilebilir. Eserde tefsir, fıkıh ve tasavvuf ilimlerine dair açıklamalar
yoğunluktadır. Yaklaşık elli küsur kaynaktan istifade ettiği görülen müellifin ağırlıklı olarak Bursevî, Hadimî, Beydâvî
gibi müfessirlerin eserlerinden istifade ettiği görülür.
Genelde tesbit ettiği başlık ile ilgili görüşleri eserlerde araştırarak konulu tefsirin küçük örnekliğini sergiler.
Konuların ilgili olduğu âyetler Kur’an bütünlüğünde ele alınır. Bu bir yönüyle bir sureyle Kur’ân’ın tamamını tefsir
etme çabası olarak görülebilir. “Li nemkı’l-fakîr” başlığı altında da konunun mahiyetine uygun olarak kendi görüşlerini
açıklar.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Tuğrul Tezcan
Anadolu’nun birçok bölgesinde yer alan mimari eser, kültürel değerlerin ve dini inançların geleceğe
aktarılmasında önemli role sahiptir. Safranbolu’da bulunan yapıların da bu duruma örnek teşkil ettiği görülmektedir.
İlçedeki sivil ve dini mimarinin yanı sıra su mimarisi, özellikle çeşmeler, bezemeleriyle adeta birçok değeri
günümüze ulaştırma görevini üstlenmektedir. Bu süslemelerin inançlarla ilişkisini çeşmelerin kilit taşlarında yer alan
“ هللا شاء ما) “ maşallah) ile açıklamak mümkündür. Bu tezyinat İslam inancının kültüre, kültürün de mimariye
yansımasıdır.
Nazar değmesine engel olduğuna inanılan maşallah ünleminin Kur’an ve hadislerdeki yeri tetkik edildiğinde,
çeşme motiflerine konu olması yadsınamayacak bir durumdur. Zira söz konusu ifadeye, Kur’an-ı Kerim’de toplam beş
müstakil surede rastlanır. Aynı zamanda nazar ve nazardan korunma meselesinin hadislerde de yer aldığı görülür. Buna
örnek teşkil eden rivayetlerden biri de İbrahim, İshak ve İsmail peygamberlerin göz değmesinden/nazardan Allah’a
sığındığı bahsidir.
İslam dinin temel kaynaklarında yer alan nazar ve nazardan korunma vesilesinin çeşmelerde yer alma sebebi
sadece bezeme amaçlı değildir. Süsleme kompozisyonunda bu yazının yer alışını iki şekilde yorumlamak mümkündür.
Bunlardan ilki, yapıları, kötü, kıskanç veya beğeni dolu bakıştan sakınma, ikincisi ise çeşmeden akan suyun bereketli
olması ve kurumaması temennisidir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Zeliha Mahinur AYDINLATAN
Zeynep Mehlika ULUÇAM KIRBAĞ
Dünyanın en pahâlı baharatlarından biri olan safran gıda, boya, kozmetik ve ilaç üretiminde kullanılmaktadır.
Nitekim safran, İstanbul Kapalı Çarşısı baharat dükkânlarının en önemli ticari ürünüdür. Osmanlılar Dönemi’nde başta
Safranbolu’da olmak üzere Anadolu’da safran üretilmekle beraber, Osmanlı dışarıdan da safran ithâl edilmiştir.
Osmanlı Dönemi’nde önemli bir safran ekim alanı olan Safranbolu, Cumhuriyet’in ilanından sonra Anadolu’da safran
tarımı yapılan ender noktalardan biri hâline gelmiştir. Türkiye’de safran üretiminin azalması ve pazarlanmasında
yaşanan sıkıntılar üzerine Türk Standartları Enstitüsü tarafından hazırlanan “TS 2644 Safran Standardı” Bakanlar
Kurulu’nca 19 Eylül 1977 tarihinde kabul edilmiş ve 4 Ocak 1978’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe
girmiştir. Adı geçen standart safran üretimi ve pazarlanması hususunda bazı kurallar getirmiştir. Hükümet tarafından
alınan bu tür önlemlere rağmen, yıllar içinde safran ekimi ve üretimi çok gerilemiştir. Safran tarımı bugün
Safranbolu’nun sadece birkaç köyünde yapılmakta ve yapılan üretim Türkiye’ye yetmemektedir. Safran üretiminde
başarı sağlamak için Safranbolu gibi safran tarımına uygun bölgelerde üretimin teşvik edilmesinin yanında, üretim için
yeni saha arayışına da girilmelidir. Safranbolu’nun dünya miras şehri olması, Safranbolu safranının pazarlanması
açısından büyük bir avantaj sağlayabilir. Çünkü şehri farklı ülkelerden turistler ziyaret etmektedir. Öncelikle elde edilen
ürünler, özel ambalajlarda Safranbolu ziyaretçilerine sunulabilir. Yine Safranbolu safranı Türkiye’nin turistik
bölgelerine kooperatif yapılanması ile ulaştırılabilir. Böylece yörede yetişen safran hızlı bir şekilde dünyaya tanıtılabilir.
Bu bildiride Cumhuriyet Dönemi’mde Safranbolu’da safran üretimi üzerinde durulmuş, safran üretimi ve pazarlanması
yönünde değerlendirme yapılmıştır. Çalışmanın hazırlanmasında arşiv belgelerinden, resmi yayınlardan ve tetkik
eserlerden yararlanılmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Recep ARSLAN
Ticari ve kültürel ilişkileriyle Osmanlı Dönemi’nde önemli bir konuma sahip olan Safranbolu kazası,
Cumhuriyet Dönemi’nde, 1927 yılında Zonguldak iline bağlı bir kaza olarak belirlenmiş ve önemini korumaya devam
etmiştir. 3 Nisan 1937 tarihinde Karabük Demir Çelik Fabrikası’nın temelinin atılmasıyla birlikte Karabük’ün hızlı
gelişimi, Safranbolu’nun öneminin Cumhuriyet Dönemi’nde ikincil bir duruma gelmesine sebep olmuştur. Kendine
bağlı birçok köy ve belde de Karabük’e bağlanmıştır. İlerleyen yıllarda Karabük’ün hızla kentleşme sürecine girmesi,
idari anlamda geri planda kalan Safranbolu’nun geçmiş yıllardan gelen dokusunu korumasını sağlamıştır. Geçmiş
birikimi ve zenginliği nedeniyle 1976 yılında Safranbolu için korunma kararı alınmış ve 1994 yılında ise Unesco
tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır. Bundan sonra yapılan çalışmalar neticesinde Safranbolu, kültürel ve
yapısal dokusunu canlandırabilmiş, ekonomik ve sosyal yönden hızla gelişmeye başlamış ve 1995 yılında da
Karabük’ün il olması ile Karabük’e bağlanarak, Karabük’ün en büyük ve en gelişmiş ilçesi olmuştur.
Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar, demokrasinin ve ulusal temsiliyetin en önemli unsurlarından
olan milletvekilleri, ait oldukları kültür ve bölgenin dinamiklerini, siyasi yaşamlarına da taşımışlardır. Zengin sosyal ve
kültürel birikimi ile Safranbolu’da da, bir ilçe olmasına rağmen, Cumhuriyet Dönemi’nde birçok siyasi şahsiyet
yetişmiştir. Buradan hareketle, bu çalışmada Cumhuriyet Dönemi boyunca Safranbolu’da doğan ve siyasette yer alan
milletvekillerinin kısa biyografileri verilerek, Safranbolu özelinde ve ulusal anlamda siyasi hayata katkıları
değerlendirilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Serhat SİPAHİ
Osmanlı Devleti’nin sosyo-ekonomik tarihi araştırmalarında Tapu Tahrir Defterleri, Mühimme Defterleri ve
Temettuat Defterleri önemli bir yere sahiptir. Bunların arasında Temettuat Defterleri, özellikle 19. yüzyıl ortalarında
küçük yerleşim birimlerinin bile, sosyo-ekonomik yapısını ortaya koymak için çok değerli kaynaklar arasındadır. Bu
çalışmada, 1844-1845 yılında Bolu Eyaleti Viranşehir Sancağı Safranbolu Kazası’na bağlı bir köy olan Bulak’ın 04512
numaralı Temettuat Defterinde yer alan kayıtlardan hareketle, köyün 19. yüzyıl ortalarında sosyal ve ekonomik
yapısının ortaya konulması amaçlanmıştır. Defterden yola çıkılarak, köy ahâlisinin bu yıllarda geçimini tarım ve
hayvancılıktan sağladığını söylemek mümkündür. Tarımsal ürünler olarak, buğday, arpa ön plana çıkarken, büyükbaş
olarak kara sığır öküzü, manda öküzü yetiştirildiği görülmektedir. İncelenen dönemde, Bulak Köyü’nde küçükbaş
hayvancılık yapıldığı hususunda bilgi elde edilmiştir. Köydeki meslekler de tarım ve hayvancılığa paralellik arz etmekte
olup, erbâb-ı ziraat, dülger ve amele görülen mesleklerden bazılarıdır. Köylülerin “Vergi-i Mahsusa”nın yanında
ödedikleri vergilerin başında da Öşür gelmektedir. Bu çalışmada günümüzde Karabük ilinin merkez ilçesine bağlı olan
Bulak Köyü’nün 19. yüzyıldaki sosyo-ekonomik yapısı değerlendirilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ali BIYIK
Zeki TEKİN
Safranbolulu bir ailenin çocuğu olan Hacı Şerif Ahmed Reşid Paşa 25 Şâban 1274’te (10 Nisan 1858)
İstanbul’da doğdu. Farklı hocalardan aldığı derslerden sonra Mekteb-i Hukuk’u bitirdi. Hacı Reşid Paşa Osmanlı
devletinin çeşitli kademelerinde alt düzey memuriyet vazifesinden sonra Hâlep, Adana, Mersin, Musûl ve Hicaz valiliği
görevlerinde bulundu. 14 Ekim 1918’de vefat etti. Hacı Reşid Paşa, Ruhu’l-Mecelle yanında birçok eser de telif
etmiştir. Onun kaleme aldığı Mecelle şerhi, Mecelle-i Ahkâm-i Adliyye’nin bütününü kapsayan az sayıdaki Türkçe
şerhlerden biridir. Toplam sekiz ciltten oluşan şerh, küçük boyda 2000 sayfayı aşan hacmiyle Ali Haydar Efendi’nin
(Küçük) Dürerü’l-hükkâm’ından sonra en geniş şerh olma özelliğine sahiptir. Eser İstanbul’da basılmıştır (1326-1328).
Bu tebliğimizde Mecelle’nin 39. maddesinde yer alan “Ezmânın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.”
kaidesine Hacı Reşid Paşa’nın getirdiği yorumlar üzerinde durulacaktır. Bu maddede yer alan “ahkâm” kelimesiyle
bütün hükümler mi kastedilmiştir? Yoksa her ne kadar bu maddede açıkça bir kayıt olmasa da erbabınca bilinen bir
kayıt var mıdır? Eğer ahkâm değişiyorsa bu sadece zamanın değişmesine mi bağlıdır? Ahkâmın değişmesinde başka
etkenler de var mıdır? Bu sorulara Hacı Reşid Paşa’nın yorumları çerçevesinde cevaplar verilmeye çalışılacaktır.
Günümüzdeki tarihselcilik tartışmalarıyla da ilişkilendirilerek konunun aktüel boyutu üzerinde kısaca durulacaktır. Bu
konuyla yakın ilgisi olan bir diğer madde ise “Mevrid-i nasta ictihada mesağ yoktur” (Madde, 14) kaidesidir. Bir
bakıma değişmenin de hangi hükümlerde olabileceğine ışık tutan Mecelle’nin 14. Maddesine Hacı Reşid Paşa’nın
getirdiği açıklamalara da yer verilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Recep DEMİR
Hâlvetî yolunun önemli kollarından Şabânîyye’ye mensup olduğu kaydedilen Safranbolulu Mehmet Emin
Hâlvetî, Karabük yöresi irfânî geleneğinin önemli temsilcilerindendir. Hayatı hakkında oldukça kısıtlı malumat bulunan
Mehmed Emin Efendi’nin, Geredeli Hâlil Efendi’nin tedrisinden geçtiği, Hâlvetîliğin özellikle Batı’ya açılan yüzü
olduğu, çok sayıda talebe yetiştirdiği, talebeleri aracılığıyla Batı’da Hâlvetî yolunun önemli bir etki alanı kazandığı ve
1283/1867 yılında Safranbolu’da vefat ettiği ifade edilmiştir. Hâlvetî silsilede yer edinen Mehmed Emin Efendi’nin
Mir’âtü’l-’Âşikîn ve Mîzânü’l-Âşikîn isimlerini taşıyan iki eseri günümüze ulaşmıştır. Hâlvetî yolu mensuplarına seyr u
sülûk esnasında yol göstermesi maksadıyla kaleme alınmış olan bu iki risalede Mehmed Emin Efendi’nin konuları
serdederken ilgili âyetlere yer verdiği ve sonrasında hadislerden istişhadda bulunduğu görülmektedir. Tebliğde sıhhat ve
delalet açısından Mehmed Emin Efendi’nin istifade etmiş olduğu hadisler değerlendirilecek, sûfî gelenekte el kitabı
mahiyeti arz eden söz konusu eserler çerçevesinde hadis-tasavvuf ilişkisine dair tespitlerde bulunulacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Taha ÇELİK
Kilise C, Karabük ili, Eskipazar ilçesinin 3.5 km batısında yer alan, Hadrianoupolis Antik Kenti sınırları
içinde, “Hamam B” olarak adlandırılan yapının 15-20 m kuzeyinde yer almaktadır. Kilise C’de ilk kazı çalışması 2007
yılında gerçekleştirilmiştir. 2007 yılında yol çalışması esnasında ortaya çıkan yapı kalıntısının sadece apsis bölümü
ortaya çıkmış, bu nedenle yapının işlevi tespit edilememiştir. Bu nedenle yapı kalıntısı “Apsisli Yapı” olarak
adlandırılmıştır. 2012 yılında yapı kalıntısının açıkta olan kısmında restorasyon ve konservasyon çalışması yapılmıştır.
2017 yılında yapının doğu ve kuzeydoğu yönlerinde kazı çalışması yapılmış ve yapının Erken Bizans Dönemi’ne (MS
330-565) tarihlenen bir kilise olduğu anlaşılmıştır. Yapılan çalışmalarda bema ve apsis içerisinde zeminin mozaiklerle
süslendiği tespit edilmiştir. Mozaiklerde aslan, boğa ve tavuskuşları resmedilmiştir. 2018 yılı kazı çalışmalarından elde
edilen bulgular sonucunda, mimari ve süsleme özelliklerinden de yola çıkılarak kilisenin ilk olarak MS 4. yüzyıl sonu
ile MS 5. yüzyıl arasındaki bir tarihte inşa edildiği anlaşılmıştır. Daha sonra bölgede veya yakın coğrafya da meydana
gelen bir deprem sonucunda kilise yıkılmış, MS 5. yüzyıl sonu ile MS 6. yüzyıl arasındaki bir tarihte yeniden inşa
edilmiştir. Bu çalışmada kazısına devam edilen Kilise C’nin bema ve apsis bölümünde ortaya çıkarılan mozaiklerin
ikonografik açıdan bir ön değerlendirilmesi yapılacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ersin ÇELİKBAŞ
Şeri‘yye sicilleri, herhangi bir devletin hukuksal yapısını, aynı şekilde o dönemin toplumsal yapısını
iyi bir şekilde anlamada, aslında birinci elden sayılan en önemli kaynaklardır. Bu bildirimizde, Osmanlı
İmparatorluğu ve Orta Asya Ülkelerinin hukuksal ve toplumsal yapısının birbirine benzeşen, özellikle de
birbirinden ayrışan noktalarını tespit etmeye çalıştık. Örneklik bazında, Safranbolu ve Hokand Hanlığı şeri‘yye
sicillerini ele aldık. Bildirimizde “Hokand Hanlığı Tarihçesi ve Osmanlı İmparatorluğu ile Olan
Münasebetleri”, “Osmanlı Devleti ve Hokand Hanlığı’nın Hukuksal Yapısı”, “Safranbolu ve Hokand Hanlığı
Şer‘iyye Sicillerinin Kısaca Tanıtımı”, “Şerî Mahkemelerin Yapısı ve İşleyişi Açısından Mukayese Edilişi”,
“Sicillerin Karakteristik Özellikleri”, en sonunda da, “Sicillerde Kaydedilen Davaların ve Verilen Cezaların
Türleri Açısından Mukayese Edilişi” konuları üzerine durulmuştur
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Aııtmamat KARIEV
Bu bilimsel makale, Türk bilim adamlarının dünyadaki İslam kültürünün yayılması ve gelişimindeki rolünü
vurgulamaktadır. Orta Çağ'da Orta Asya âlimleri din ve seküler bilimlerin gelişiminde etkili olmuştur. İslam teorisini
uygulayarak büyük bilimsel ve pratik başarı elde etmişlerdir. Evren, Dünya, Tıp, nisbi bilimler üzerine temel eserler
yarattı ve bugün hâla kullanılıyor.
Türk kavmleriden yetişen âlimler mirasının öğrenilmesi ve incelenmesi sonradan gelen hâlefler, Sultanlar ve
bilginler tarafından korunmuştur. Özellikle Osmanlı padişahları, İslam'ın gelişmesinde ve Avrupa çapında
yayılmasında büyük rol oynamıştır. İslam kültürü ve mirasının eserleri ve el yapımları korunarak gelecek için
yetiştirilmiştir.
Çağımız Türkiyeli bilim adamları, İslam dinine ait olan kaynakları modern bir şekilde inceleyerek, Karabük ve
Safronbolu kentlerinin tarihi ve kültürel ortamı hakkında bilimsel olarak sağlam bilgiler veriyorlar.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Shukurillo UMAROV
Kültür mirasımız olan Safranbolu geleneksel evleri ve bu evlerin döşeme biçimleriyle Türk-İslam yaşam
tarzına örneklik eden önemli bir merkezdir. Bu anlamda ev döşemesinin önemli bir parçası olan perde ve sedir
dantelleri araştırmaya konu olarak seçilmiştir.
Safranbolu yöresi danteller ağartılmış pamuk iplikten üretilmektedir. Bitkisel ve geometrik bezemelerin
yoğunlukla kullanıldığı dantel örnekleri zincir, üçlü ilmek, trabzan, sık iğne, arttırma ve eksiltme teknikleri kullanılarak
yapılmaktadır.
Araştırmanın amacı Karabük ili Safranbolu ilçesi perde ve sedir dantellerinin kataloğunu oluşturmak,
Safranbolu yöresi perde ve sedir dantellerinin uygulanan örgü tekniklerini, malzeme, model ve motif özelliklerini
belgelemektir. Aynı zamanda dantellerde yer alan motifler çizilerek desen kataloğu oluşturmaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Aysen SOYSALDI
Meltem GÖKSEL
Batı Karadeniz bölgesinin orta bölümünde yer alan Karabük ilinin idari alanı, Küre Dağlarının güney kesimleri
ile Köroğlu Dağları arasında uzanmaktadır. Ilgaz Dağlarının batıya uzanan kesimleri, Araç ve Soğanlı çayları ile Filyos
ırmağı ilin idari sınırları içinde kalmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2018 yılı nüfus verilerine göre ilin
ilçeleriyle birlikte toplam nüfusu 248014, yüzölçümü 4142 km2
, nüfus yoğunluğu ise 60 kişi/ km2’dir. Karabük ili
Merkez ilçesiyle birlikte altı ilçeden (Merkez ilçe, Eflani, Eskipazar, Ovacık, Safranbolu, Yenice) oluşmaktadır. Merkez
ilçe ve Safranbolu ilçesi diğer ilçelere göre hem nüfus miktarı hem de yüzölçümü bakımından büyüktür. İlin en fazla
köye sahip olan ilçesi Safranbolu (60 köy), en az köyü bulunan ise Yenice ilçesidir (34 köy). Osmanlı döneminde
Safranbolu kazasına bağlı bir köy olan Karabük, Cumhuriyet döneminde ilçe olduğu 1953 yılına kadar bu özelliğini
korumuştur. 1927-1994 döneminde Zonguldak iline bağlı olan Safranbolu ilçesi 1995 yılında yeni kurulan Karabük
iline bağlanmıştır. Safranbolu ilçesinin bünyesinde doğup gelişen Karabük’ün il merkezi olması ve Safranbolu’nun
buraya bağlanması idari coğrafya yönünden çok ilginç bir gelişmedir. Günümüzdeki Karabük şehrinin nüvesini 16.
Yüzyıl tahrir defterlerinde kayıtlı olan Karabük köyü oluşturmuştur. Söz konusu köy, Soğanlı çayının Araç Çayı ile
birleşmeden önce oluşturduğu büklüm (bük) içinde yer almaktaydı. Bu alanda yöresel adı “karaçalı” olan bitkinin
yaygın olmasından dolayı bu mevkiye “Karabük” adı verilmiş, dolayısıyla buradaki köye de “Karabük” denilmiştir.
Karabük köyü sonradan oluşan Öğlebeli köyüne bağlanarak mahâlle statüsünde bir kırsal yerleşme olmuştur. 1937
yılında kurulan Demir Çelik Fabrikası sayesinde nüfus çekerek önce kasabaya, ileriki yıllarda şehre dönüşen Karabük,
1995 yılında oluşturulan Karabük ilinin yönetim merkezi yani il merkezi olmuştur. Karabük ili, 06 Haziran 1995
tarihinde kabul edilen 550 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Çankırı ilinden Ovacık ve Eskipazar ilçelerinin;
Zonguldak ilinden; Eflani, Safranbolu ve Yenice ilçelerinin alınmasıyla oluşturulmuştur.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ali ÖZÇAĞLAR
Fabrikalar kuran fabrikası Kardemir ile ünlenen, cumhuriyet kendi Karabük; ağır sanayi yanında pek çok
endemik bitkinin bulunduğu ormanları, kanyon ve mağaraları ile oldukça zengin bir kültürel yelpazeye sahiptir.
Karabük’ün dünyaya tanıtılmasında en önemli misyonlardan birini üstlenen, geçmişi milattan önceki yıllara
dayanan Safranbolu, bünyesinde pek çok medeniyet ve bu medeniyetlerin kültürel zenginliğini barındırmaktadır. Örf,
âdet ve günlük yaşam bakımından Anadolu’nun pek çok yeriyle benzerlik gösteren yöre, UNESCO’nun dünya miras
listesine alıp korunması ve tanıtmasıyla yerli yabancı pek çok turistin kültürel gezisine tanıklık etmiştir.
Ancak bilim ve teknolojinin her alanda olduğu gibi kültürel öğeler üzerindeki etkisi, yörenin halk inanışları ve
halk edebiyatı üzerinde de kendisini göstermiştir.
Çalışmamızda bölgede çıkan gazeteler kitaplar dergiler dışında bölge ile ilgili yapılan akademik çalışmalar
taranarak 1930-2019 yılları arasında Safranbolu ve çevresindeki basın yayın hayatı incelenmeye çalışılmıştır.
Çalışma Karabük, Kastamonu, Bartın, Zonguldak’ta çıkan gazete ve dergiler ile sınırlandırılmıştır.
Bu çalışma için verilerin büyük bir kısmı Milli Kütüphane arşivinden elde edilmiştir.
“Makale, bildiri, kitap, kitap bölümü, tez” kapsamındaki çalışmalar kronolojik sıralama esas alınarak kısa kısa
tanıtılmaya çalışılmış, doğrudan görülemeyen bazı çalışmaların da sadece künyelerine yer verilmekle yetinilmiştir.
Çalışmamız, bölgedeki basın-yayın hayatıyla ilgili tarama ve tasnif çalışmasını içermektedir. Bu kapsamda
Halk bilgisi Haberleri, Karabük Dergisi, Bartın Gazetesi, Bizim Safranbolu Dergisi, Türk Folklor Araştırmaları, Türk
Folklor Derneği, Kastamonu Açıksöz Gazetesi, Zonguldak Karaelmas Dergisi, Bartın Gazetesi, Müze Kent: Safranbolu
Gazetesi, Yörem Dergisi gibi yayınlara ulaşılmıştır.
Yaptığımız araştırmalar sonucunda bölgede basın yayın hayatının oldukça zengin ve her kesime hitap eden bir
yapıda olduğunu söylemek mümkündür.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Berrin SARITUNÇ
Anadolu’nun fethi esnasında Bizanslılarla Türkler arasında sık sık el değiştiren Karabük yöresi, XIII. yüzyıl
başlarından itibaren Türklerin bölgeye kesin olarak yerleşmesine sahne olmuştur. Bizans ile sınır olmasından dolayı bir
uç bölgesi olan Karabük yöresine yerleşen birçok Türkmen aşiretinin dışında Türk ve İslâm dünyasından, her sınıftan ve
meslekten birçok kişi de gelmiştir.
Uç bölgelerine yerleşenler arasında şeyhler, fakılar, Gaziyân-ı Rum ya da Alp Erenler de mevcuttu. Bu
kişilerden olan şeyhlerin, genellikle boş topraklar üzerinde kurdukları zaviyeler yavaş yavaş bir köy, bir kültür ve
tarikat merkezi hâline gelmiş ve Anadolu’nun Türkleşmesine hizmet etmiştir.
Bu sufi ve dervişler Anadolu beyleri ve diğer yöneticilerle iyi ilişkiler kurmuşlardır. Onlar da bu kişilere
yardım etmiş, zaviyeler açtırmış, vakıflar kurdurmuş, bulundukları köydeki zaviyede gelene geçene hizmet karşılığında
vergilerden muaf tutmuşlardır. Bazı bilim adamlarımız tarafından “kolonizatör Türk dervişleri” adı verilen bu kişilerden
biri de Karabük köyüne yerleşen Şeyh Gazi Arif Sultan’dır.
Belgelerden gazi olduğu öğrenilen Arif Sultan’ın Candaroğulları ve daha sonra da Osmanlı erkânıyla iyi
ilişkiler kurduğu anlaşılmaktadır. Karabük köyünün bulunduğu mevkiye zaviye kuran Arif Sultan burayı vakfetmiş ve
ondan sonra da Arif Sultan’ın ahfâdı 20. Yüzyılın başlarına kadar burada hizmet vermeye devam etmiştir.
Bu çalışmamızda gazi dervişlerin Anadolu’ya gelip kurdukları zaviyelerin zamanla bir yerleşim yeri hâline
gelmesi ile Anadolu’nun Türkleşmesine yaptıkları katkılar anlatılarak bu kişilerden birinin de Arif Sultan olduğu
belirtilmiş, onun kurduğu vakıf ve tekkesinde görev yapanlar hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca Karabük’ün manevi
kurucusunun kim olduğu üzerinde durulmuştur.
Karabük region, which changed hands frequently between the Byzantines and the Turks during the conquest of
Anatolia, has witnessed the definite settlement of Turks since beginning of the 13. century. Except for many Turkmen
tribes who settled in Karabük which is a borderland due to its border with Byzantine, many people from various social
group and professions has come from Turkish and Islamic world. Among those who settled in the border areas were
sheikhs, faqihs, Gaziyân-ı Rum or Alp Erenler. The sheikhs often built zawiyas on empty land. These zawiyas gradually
became a village, a cultural and sect center. Thus, it served to the Turkification of Anatolia.
These sufis and dervishes established good relations with the Anatolian Beys and other rulers. These governors
helped sufies, let them open zawiyas end established foundations. The sufies were exempted from the tax by the
governors in return for serving the passer-by. Some of scientiests called these sufis as "colonizer Turkish dervishes".
One of them is Sheikh Gazi Arif Sultan who settled in Karabük village.
İt is learned from the documents that Arif Sultan is a veteran. It is understood that Arif Sultan has good
relations with Candaroğulları and later the Ottoman statesmen. Arif Sultan, who established a zawiya in Karabük
village, dedicated this place. Arif Sultan's grandchildren continued to serve here until the beginning of the 20th century.
In this study, the contributions of the dervishes, which became the settlements of the zawiyas they established,
to the Turkification of Anatolia were explained. Arif Sultan, who was one of these people, and the people who worked
in his zawiyas were introduced. In addition, the spiritual founder of Karabük who has been emphasized.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Şenol SUSOY
Demir çelik sektörü ülke ekonomisi ve sanayileşmesinde lokomotif sektör olma özelliğine sahiptir. Demir çelik
sektörün önemi en başta tüm endüstriyel dallara girdi vermesinden kaynaklanmaktadır. Demir çelik sektörünün başta
inşaat malzemeleri olmak üzere otomotiv, gemi, uçak, demiryolu ve vagon gibi tüm taşıt araçları ve akla gelebilecek
tüm makine, cihaz ve eşya üretimine katkısı vardır. Demir çelik sektörünün inşaattan otomotive, savunmadan
elektroniğe kadar birçok sektörün üretiminin bağlılığı nedeniyle lokomotif sektör olması ve ülke ekonomisinin
sanayileşmesi üzerindeki etkisi çok büyüktür. Bu çalışmada Türkiye’nin demir çelik sektörünün dünyadaki yeri ve
önemini, bu sektördeki üç büyük kuruluş olan Kardemir, Erdemir ve İsdemir’in fasıllarının rekabet güçleri analiz
edilmiş ve Kardemir özelinde ayrıntılı sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmada Açıklanmış Simetrik Karşılaştırmalı
Üstünlükler (ASKÜ), Ticaret Dengesi İndeksinden (TDİ) yararlanılmış ve Türkiye’nin -Erdemir-Kardemir-İsdemir’in
ürün haritası oluşturulmuştur. Analizde kullanılan veriler 2002-2018 dönemine ait Uluslararası Ticaret Merkezi’nden
(INTRACEN) ve Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TUİK) sağlanmıştır. Hesaplanan ASKÜ ortalamasına göre Türkiye
fasıl gruplarında karşılaştırmalı avantaja sahipken, Erdemir Kardemir ve İsdemir’in rekabet gücü için karşılaştırmalı
dezavantaj durumu vardır. TDİ ortalamalarında ise Türkiye, Erdemir Kardemir ve İsdemir ise 72 ve 72-73 fasıllarında
net ithâlatçıyken, 73 fasıl grubunda net ihracatçı konumundadır. 72 ve 72-73 fasıllarının ürün haritasına göre Türkiye
karşılaştırmalı üstünlüğe sahipken, Erdemir Kardemir ve İsdemir’de dalgalı bir seyir izlenmektedir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Hayrettin KESGİNGÖZ
Karabük Üniversitesinde eğitim gören uluslararası öğrencileri kapsayan ve 25 maddeden oluşan bir
memnuniyet anketi uygulanarak Karabük’teki din algısı üzerinde durmaya çalışıldı. Anket sonucuna göre ülkemizde
eğitim görmeyi tercih edenler arasında Afrika kıtasında bulunan ülkeler ilk sırada yer almaktadır. Eğitim için Türkiye’yi
tercih etme sebepleri ise daha çok müslüman bir ülke olmasından kaynaklanmaktadır. Öğrencilerin Karabük’te eğitim
almaktan memnun oldukları görülmektedir. Eğitimi kendi ülkeleriyle kıyasladıklarında ise Karabük Üniversitesindeki
eğitimin daha iyi bir seviyede olduğunu dile getirmektedirler. Karabük’te yaşamanın dini kimliklerine katkısı üzerinde
durduğumuzda bunun herhangi bir değişiklik yapmadığını gözlemlemekteyiz. Buradaki Müslüman toplumu
değerlendirmeleri hususunda kendi ülkelerindeki toplumla dini açıdan benzer olduğu sonucuna varıldı. Camilerdeki
cemaat üzerine yapılan araştırmada ise kendi ülkelerine nazaran daha az sayıda kişinin camiye cemaate katılımının
olduğu gözlemlenmiştir. Türkiye’deki din eğitimi hakkındaki görüşlerinde ise daha çok fikirlerinin olmadıklarını beyan
etmişlerdir.
Genel itibariyle uluslararası öğrencilerin genelde Türkiye, özelde Karabük ilinde ‘’Din Algısı’’ üzerinde
durulmaya çalışıldı.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ahmet Canan Karakaş
Mustafa ERDEMLİ
Safran, eski tabirle “za‘ferân” görüntüsü, rengi ve kokusuyla meşhur; edebiyat ve sanata ilham kaynağı olmuş
nadide bir çiçektir. Çünkü sembolik dünyasıyla klasik şiir geleneği, âşıkları sevgiliye kavuşturmak yerine onları dertli
ve marazlı sevdalılar olarak sunmayı tercih etmiştir. Bu nedenle sevgiliden ayrı düşmüş, yemeden içmeden kesilmiş
âşıkların yüzleri ve bedenleri de baştan aşağı sararıp solmuştur. Zaten ağır hastalar için kullanılan “sararıp solmak”
tabiri de bahsedilen bu hastalık hâliyle ilgilidir. Klasik şiir geleneğinde safranın sarı rengi, âşığın bu bîtap ve acınası
durumunu tarifen bir benzetmelik olarak kullanılmıştır. Bu durum, temelde onun çok etkili ve kalıcı bir renk olmasıyla
ilgilidir. Çünkü miktarından binlerce kat fazla sıvı boyayabilen safran, bu özelliği ile bîçare âşıkların bedenlerini saran
aşk marazının şiddetli etkisine benzetilmiştir. Ayrıca şekli, kokusu ve yetiştiği ortam nedeniyle de kendine has
özellikleri olan bu çiçek, klasik şiirin sevgili-âşık sergüzeştinde yer bulmuştur. Sonuç itibariyle bu çalışmada; aşk
hastalığının alâmeti olarak şiirlerde kullanılan safran sarısının misalli bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Selim GÖK
Ahmet Hilmi Efendi, Osmanlı Devletinin son döneminde yaşamış önemli fıkıh âlimlerindendir. Ahmet Hilmi
Efendi’nin çocukluk ve gençlik dönemine ait bilgiler hâlihazırda oldukça sınırlıdır. Kastamonuludur. Mesleki hayatında
muallimlik, Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye âzalığı, Mahkeme-i Temyîz reisliği, Anadolu kazaskerliği gibi birçok önemli
görevler üstlenmiş ve payeler elde etmiştir. Ahmet Hilmi Efendi özellikle de fıkıh ilmindeki derin ilmiyle tanınmıştır.
Fıkıh tarihinde çok önemli yeri bulunan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin hazırlanmasına iştirak etmiştir. Mecelle-i
Ahkâm-ı Adliyye hazırlama heyeti başkanı olan Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Hilmi Efendi’nin fıkıh bilgisini her zaman
takdir etmiştir. Toplam on altı bölüm (kitap) olarak hazırlanan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin bütün bölümlerinin
telifinde Ahmet Hilmi Efendi yer almıştır. Fıkıh ilmindeki ihtisası sebebiyle Mecelle’nin tedvininde Ahmet Cevdet
Paşa’nın en çok istişare ettiği kimse Ahmet Hilmi Efendi olmuştur. Yanya Valiliğine atandığında heyet ile irtibatını
Ahmet Hilmi Efendi ile mektuplaşarak devam ettirmiştir. Ahmet Hilmi Efendi 6 Zilhicce 1305 (miladi: 1888) tarihinde
vefat etmiş ve İstanbul’da Fâtih Camiî hazîresine defnedilmiştir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ahmet ÖZDEMİR
On dokuzuncu asra gelinceye kadar Osmanlı Devleti tekke ve tarikatlara doğrudan müdahale etmemiştir. Fakat
bazı zamanlarda tarikatlarla irtibatı olan kişi ve guruplar takibata alınmış ise de bunun münferit ve harici birtakım
sebeplerden kaynaklandığı kanaatindeyiz.
Devletin tekkeleri denetleme işlemine 1793 tarihinde bir grup şeyh efendinin müracaatı sonucunda çıkan
fermanla şeyhlerden bir meclis oluşturularak başlandığı görülmektedir. Bu meclise, şeyh ve müritlerden itikadı bozuk
olanların tespit edilerek saraya bildirilmesi, kendi başına tekke açanların menedilmesi gibi görevler verilmiştir. Yine bu
fermana göre Eyüp, Galat ve Üsküdar’da tekke açmak ve zikir yaptırmak isteyen şeyhler, o bölgelerde sahih itikada
sahip ve kabul görmüş şeyhlerin izin ve bilgisi dâhilinde bunları yapabilecekleri ifade edilmiştir.
Aslında devletin tekke ve tarikatları denetlemek için çıkardığı ilk remi ferman 1227/1812 tarihlidir. Bu
fermanda, meşihatı boşalan tekkelere şeyh tayin etme işlemi, merkez tekkede görev yapan şeyhin diğer şeyhlerle
görüşmesi sonucunda seçilen kişi hakkında şeyhülislamlığın görüşünün alınması şeklinde olacağı belirtilmiştir. Hâlbuki
daha önce tekke geleneğinde o tekkenin şeyhi, vefat etmeden öce yerine geçecek şeyhi belirlerdi. Bu fermanla gelenek
bozulmuş, bu görev merkez tekke postnişinine ve Şeyhülislamlığ’a tevdi edilmiş oluyordu. Bu fermanla içişlerindeki
bağımsızlıklarını kaybeden tekkeler, diğer yandan, 1241/1826 yılında kurulan Evkaf-ı Hümayun Nezaret’ine de
vakıfları bağlanıp nezaretin kontrolüne girerek iktisadi bağımsızlıklarını da kaybetmiş, maddi yönden devlete bağımlı
hale gelmişler, böylece şeyhlerde devletten maaş alan bir memur haline getirilmişlerdir.
Bu iki fermanla tekkelere müdahale edildiği ve bunun sonucunda birtakım problemlerin çıktığı 1252/1836
yılında yayınlanan ferman ortaya koymaktadır. Söz konusu fermanda, şeyhlik makamı boşalan tekkelere, hakimler
tarafından tarikata mensubiyeti ve tasavvufî eğitimi alıp almadığı meçhul olan şahısların tevcih edilmesi için i‘lâm
hazırlandığı ve bunun da tekkelerde bir takım sıkıntılara neden olduğu belirtilmektedir. Aynı tarihte II. Mahmut, tarikat
ve tasavvuf mensuplarının uyması gereken bazı kuralları içeren bir ferman yayınlamıştır. Aslında bu fermanla Meclis-i
Meşayıh’a giden yolda önemli bir adım atılmış oluyordu.
Bu tebliğimizde, Meclis-i Meşayıh’ın kısaca tarihçesinden bahsettikten sonra, İstanbul Müftülüğü Meşihat
Arşivi’nde “Meclis-i Meşâyıh Defterleri” başlığında bulunan kırk dokuz defter taranıp, tespit edilen Safranbolulu sufiler
incelenmeye çalışılmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Halim GÜL
Arşivler ve kütüphaneler, bir milletin siyasî, ictimai, iktisadî ve sosyo-kültürel hayatını ortaya koyan en önemli
hazineler olmasının yanı sıra maddi-manevi kültür varlıklarını ihtiva eden birinci el kaynaklardır. Bu sebeple Osmanlı
Devleti, tesis ettiği arşiv binalarına “Hazîne-i Evrak” yani “Evrak Hazinesi” ismini vermiştir. Osmanlı Devleti’ndeki en
önemli arşivlerden bir tanesi de İstanbul Müftülüğü bünyesindeki Meşîhat Arşivi’dir.
Tebliğimiz, “Meşihat Arşivi’nin Tarihçesi”, “Meşihat Arşivi’nin İçeriği” ve “Meşihat Arşivi’ndeki Safranbolu
ile ilgili belgeler ve bu belgelerin değerlendirilmesi” olmak üzere üç bölümde ele alınacaktır. Meşihat Arşivi’ni diğer
arşivlerden ayıran özellikler izah edilecek, arşivdeki defter ve belge serilerinin ilim ve kültür tarihi açısından önemi
belirtilerek defterlerin muhtevası hakkında bilgiler sunulacaktır. Ayrıca Safranbolu ile ilgili arşivdeki belgeler izah
edilecek ve bu konuda araştırma yapmak isteyenlere yol gösterici bilgiler sunulacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Esra YILDIZ
Din ve siyaset birbirlerinden bağımsız düşünülemeyen iki alandır. Modern dönemle birlikte bu iki kavram arasındaki
ilişki daha da karmaşık hâle gelmiştir. Batı aydınlanma dönemi aslında tanrının kiliseye hapsedildiği ve diğer tüm
alanlardan el çektirildiği bir süreci ifade eder. Geleneksel/ modernite öncesi dönemde din ve siyaset bugüne nazaran
daha nahiftir. Kurucu akıl İslam dinini tüm alanların üstüne inşa etmiş ilkeler olarak görür. Bu ilkelerle siyaseti,
toplumu, sosyal hayatı, şehri kurar. Dolaysıyla seküler bir alan olmaksızın din/İslam her alanın içine sinmiş birer esaslar
bütünüdür. Bugünün tanımlamasıyla dini bir kurum olan müftülük makamı da bundan vareste değildir. Geleneksel
dönemde taşrada siyasetin içinde yer alanbürokratik bir makam olarak görünse de dini hayatın içinde karşılaşılan
sorunlara çözüm üreten sivil bir kurumdur. Müftü, fetva veren bununla birlikte Sünni aklın/paradigmasının temsilcisi
olarak karşımıza çıkar. Safranbolu’daki sivil dinin birer temsilcisi olan müftüler bab-ı meşihat tarafından atanan
kişiler değil, yöredeki eşraf ve din görevlileri tarafından seçilmiş kişilerdir. Meşihat arşivlerindeki ilgili evraklar
incelendiğinde dini hayata müdahâle olmaksızın, dini hayata katkı sağlanması gibi bir esas üzerinden atamaların
yapıldığı görülecektir. Safranbolu müftüsü Reiszade Rıfat Efendi, Safranbolu müftüsü Müftüzade Saadettin Efendi,
Safranbolu Kazası Eflani Nahiyesi müftüsü Yakup oğlu Osman Efendi, Safranbolu Kazası Ovacık Nahiyesi Mehmet
Tahir Efendi, görev yapmasa da Safranbolu Kavak doğumlu olan Muhammed oğlu Mustafa Asım Efendi Osmanlı
son dönemin müftüleridir. Bu müftülerin Bab-ı Meşihat tarafından yapılmış atamalara, maaşlarına, seçilmelerine ilişkin
yazışmalar çerçevesinde Safranbolu’daki dini hayat hakkında bir genellemeye ulaşmak mümkündür.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
İbrahim Hakkı İMAMOĞLU
Orta Asya’daki sosyolojik, kültürel, dinî vb. alandaki genel porte XIX.-XX. asırlarda pek iç açıcı değildi. Hacc
yolcularının not aldığı Hacnâmeler, işte bu dönemde o bilgilerin toplumsal, kültürel, dinî, vb. konulardaki kırılma
döneminde, Orta Asya Müslüman toplumları için önemli birer kaynak olmuşlardır. Çünkü Hacnâmelerde yer alan diğer
Müslüman toplumlara ait her türlü bilgiler, Orta Asya Müslümanlarının da hayat tarzını yeniden gözden geçirerek
ictimaî, kültürel, dinî, vb. birçok alanda yenilenmesine sebep olmuştur. Bu bildirimizde, günümüz Özbekistan Bilimler
Akademisi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü El yazmaları Koleksiyonunda muhafaza edilmekte olan, dönemin bazı
Hakim Han Töre, Abdurrahman es-Semerkandî, Kâri Rahmetullah Vazeh, İshanhan Töre İbrat, Muhammed Salih
Ahund gibi tarihçileri tarafından kaleme alınan beş adet Hacnâme eserini araştırma konusu edindik.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
İlhamcan BEKMIRZAYEV
Karabük’ün Eskipazar ilçesi sınırlarında yer alan, Roma ve Bizans dönemindeki adıyla Hadrianoupolis Antik
Kenti’nin tanıtıldığı bu çalışmanın amacı, kentin Bizans dönemi ile kilise tarihini açıklamak ve yine bu döneme
tarihlenen yapı kalıntılarını sanat tarihi açısından değerlendirmektedir. Antik Çağ’da Galatia ve Paphlagonia
eyaletlerine bağlı olan kentin bilinen ilk adı Kaisareis Proseilemmeneitai olup daha sonra şehre Kaisareis
Hadrianopoleitai adı verilmiştir. Roma ve Bizans döneminde ise Hadrianoupolis adını almıştır. Geç Antik Çağ’da ilk
olarak Paphlagonia eyaletine bağlı olan kent, İmparator I. Theodosius (m.s. 379-395) döneminde, yeni kurulan Honorias
eyaleti sınırlarına katılmıştır. İmparator Justinianus (m.s. 527-565) döneminde, 535 yılında yapılan yeni düzenlemeler
ile tekrardan Paphlagonia sınırlarına dâhil edilmiş, ancak Hadrianoupolis Piskoposluğu Honorias Kilisesi yönetiminde
kalmıştır. Hadrianoupolis Piskoposluğu, Bizans döneminde, kilise hiyerarşisine göre Gangra metropolisine bağlı
kalmıştır. I. Nicea Konsili (325), Châlcedon Konsili (451), Constantinapolis Sinod’u (518), III. Constantinapolis Konsili
(680-681) ve son olarak II. Nicea Konsili’ne (787) Hadrianopolis kentinden farklı görevlerdeki din adamları katılmıştır.
Daha sonraki tarihlerde ise kentin adı Bizans kaynaklarında geçmemektedir. Kilise tarihi açısından, Aziz Alypius
Stylites’in (m.s. 522-640), (Ἀλύπιος ὁ Στυλίτης) bu kentte doğması ve hayatının önemli kısmını burada geçirmiş
olması oldukça önemlidir. Aziz’in Hadrianoupolis şehrindeki bir sütun üzerinde yaklaşık 50 yıl yaşadığı ileri
sürülmektedir. Bizans dönemimde Hadrianopolis Piskoposluğu sınırlarında çok sayıda kilise inşa edilmiş, ancak
bunlardan sadece üç tanesi temel seviyesinde günümüze ulaşmıştır. Ayrıca kentte yapılan jeoradar çalışmaları
sonucunda bazilikal planlı bir kilise ile haç planlı bir martyriumun varlığı tespit edilmiştir. Bu çalışma kapsamında
kentin özellikle kilise tarihi incelenecek, dini yapı kalıntılarının mimari-süsleme özellikleri değerlendirilecek ve
Hadrianopolis Antik Kenti’nin Bizans dönemindeki önemi ortaya konmaya çalışılacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ercan Verim
Tarih boyunca insanlar boya ve süslemeye karşı her zaman ilgi duymuşlardır. Kendilerine ait giyim eşyasının
yanı sıra, etraflarında bulunan çeşitli objeleri ve yaşadıkları yaşam alanlarını süsleme ihtiyacı hissetmişlerdir. 19.yüzyıla
kadar özellikle tekstil anlamında boyama işlemi doğal boyamacılık yöntemi ile sürdürülmüştür. Genellikle etraflarında
bulunan bitkiler ki bitkilerin çeşitli bölgelerinden elde ettikleri ile boyama işlemi yapılmıştır. Bitkilerin kök, gövde,
yaprak, dal, toprak altı vb. yerlerinden boyarmadde elde edip hâlı, kilim, yer yaygısı, dokuma, kumaş, iplik gibi tekstil
alanına ait yüzeyler boyanmıştır ve boyanmaya devam etmektedir.
Karabük ili Safranbolu ilçesinde yetiştirilen safran bitkisi, doğal boyamacılık alanında önemli bir yere sahiptir.
Safran bitkisi ile tekstil alanının çeşitli gruplarında kullanılmak üzere boyama işlemleri yapılmaktadır. Bu çalışmada
safran bitkisi incelenecek ve doğal boyamacılıkta ki kullanımının nasıl olduğu anlatılacaktır. Ayrıca safran bitkisi ile
farklı kumaşlarda çeşitli boyama uygulamaları yapılıp, o aşamalar görseller de eklenerek açıklanacaktır. Farklı
mordanlar ile boyanacak kumaşlardan elde edilen renkler ve uygulamalara yer verilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Gözde UZGİDİM
Safranbolu; evleri, kültürel değerlerine bağlı dokusu ve doğası ile uyum oluşturan kentlerimizden biridir.
Yaşama biçimi, mimarisi, ev tasarımı, iç ve dış mekân süslemeleriyle, inceliklerini sanatsal yönlerini yansıtan; coğrafi
ve doğal koşullara uyumlu mimarisiyle tarihi müze kent olma özelliğine sahip bir ilçedir. Ev işlev olarak insanlar
tarafından bir barınak olarak düşünülmektedir. Aslında ev içerisinde yaşayan toplumun kültürünü, beğenisini,
yaşantısını ve birçok faktörü fark ettirmeden günümüze ulaştıran bir ortamdır. Toplumumuza bu ortamı sağlayan yapı
geleneksel Türk evidir. Bu evler içerisinde kültürümüzü yansıtan çeşitli bezemeler yer almaktadır. Genellikle duvarlara
sıva üzerine fırça ile işlenen renkli desenler olan Kalemişi nadiren ahşap üzerine de yapılmaktadır. Araştırmaya konu
olan konaktaki kalemişi süslemeler çoğunlukla sıva üzerinedir.
Araştırmada; Karabük ili Safranbolu ilçesi Yörük Köyünde yer alan Sipahioğlu Konağının süslemelerinde
kullanılan kalemişi motiflerinin bezeme özelliklerinin incelenip kataloglanması ve bu motifler kullanılarak geleneksel
yazmacılık ile özgün baskıların oluşturulması amaçlanmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ferah ŞAVKAR
Oğuzhan KABALCI
Bir milletin kültür, sanat anlayışını ve tarzını gösteren unsurların en başında süsleme sanatları yer almaktır.
Türk süsleme sanatları da en olgun ve seçkin örneklerini Osmanlı döneminde vermiştir. Çini, ahşap, taş, kumaş,
minyatür, hat, tezhip, hâlı, cam, maden ve bir çok sanat alanında eşsiz süslemeler görmek mümkündür. Geleneksel
evleri ile bilinen Safranbolu ahşap yapı kültürünü sivil mimariye taşımış güzel örnekler barındırmaktadır. Evlerin iç
süslemelerinden, dış süslemelerine kadar eşsiz güzel motifler ahşap sanatı ile bezenmiştir.
Bu çalışmanın amacı Safranbolu evlerinin ahşap tavanlarında yer alan süslemelerden yola çıkarak kültür
tabanlı eşarp tasarım koleksiyonu oluşturmaktır. Kaymakamlar evinin ahşap tavanında taklit kündekâri ile kullanılan
motiflerin genel karakterlerini bozmadan altı adet özgün tasarım yapılmıştır. Bunun gibi farklı tasarımların turizme
kazandırılarak yerel kalkınmaya katkıda bulunabileceği düşünülmektedir. Safranbolu’nun kentsel kimliği ile kültür
turizmi içerisinde önemli bir yere sahip olduğu göze alındığında, turistik eşya olarak bunun gibi yeni tasarımlar
piyasaya sürülmelidir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ebru ÇATALKAYA GÖK
Muhasebe, hesap verilebilirliğin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda Osmanlı vakıf
muhasebe kayıtları, vakıfların işleyişinde şeffaflığın sağlanması açısından büyük rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nde
vakıf muhasebesi üzerinde oldukça titiz bir biçimde durulmuş; vakıf muhasebelerinin kaydedilmesi sonucu vakıf
muhasebe defterleri ortaya çıkmıştır. Vakıfların dinamik yönünü ortaya koyan en önemli kaynaklar olan muhasebe
defterleri, bu açıdan vakıf araştırmalarında kullanılabilecek önemli bir kaynak türüdür. Osmanlı vakıf muhasebe
defterleri 19. yüzyılın başlarına kadar merdiven muhasebe yöntemine uygun bir biçimde tutulmuştur. Aynı hususlar
Safranbolu İzzet Mehmed Paşa Vakfı’na ait H. 1224/M. 1809-1810 tarihli muhasebe defterinde de görülmektedir. İlgili
defter, Osmanlı vakıf muhasebe defterlerine güzel bir örnek teşkil etmekte ve bir muhasebe defterinden beklenebilecek
hususlar hakkında tatmin edici bilgiler vermektedir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Mustafa CAN
Dinî ve ilmî hayatı inşa eden manevi mimarlar sayesinde ilim ve irfan, gelecek nesillere aktarılmaktadır.
Osmanlı devletinde ilmin inkişafına katkı sağlamış, Safranbolu’da naiplik yapmış, Osmanlı ulemasını ilmî ve fikrî
yönden derinden etkilemiş, kelamî ve tasavvufî görüşleriyle temâyüz etmiş âlimlerden birisi de Mehmet Tevfik
Efendi’dir.
Mehmet Tevfik Efendi, Osmanlı Devleti’nde “Çerkeşizâde”ler adıyla bilinen meşhur bir ulemâ ailesine ve Hz.
Peygamber’in nesebine mensup olup 1826/1827 yılında Ankara’da dünyaya gelmiştir. İstanbul-Beşiktaş, Kayseri,
Çankırı, Bursa, Safranbolu, Balıkesir nâibliği, Kastamonu Müfettişi Hükkâmlığı, İstanbul Kadılığı, Meclis-i Tedkikât-ı
Şer‘iyye azalığı, Rumeli Kazaskeri Muâvinliği ve Meclis-i Meşâyih Nâzırlığı görevlerinde bulunmuştur. Başta İstanbul,
Ankara, Kayseri ve Çankırı olmak üzere Osmanlı coğrafyasının birçok yerinde hizmet etmiş, kelam, akâid, belagat,
mantık ve tasavvuf gibi muhtelif alanlarda ilim dünyasına çok kıymetli eserler kazandırmıştır.
Tebliğimiz, “Mehmet Tevfik Efendi’nin Biyografisi”, “İlim Dünyasına Katkıları” ve “Kelâm ve Mezhepler
Tarihi Eserleri” olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ayhan IŞIK
Tarih boyunca tüm uygarlıklarda kadınların miras yoluyla mülk edinme meselesi tartışılagelmiştir. Bu konu
temelde hukuk sistemlerindeki tercihlere göre şekillenmiştir. Kadının miras hakkı, hukuki haklarının kanuni
düzenlemelerde var olabilmesi yanında bu kanunların toplumda işlerlik kazanıp kazanmaması ve toplumun adalet
erdeminin gelişmişlik seviyesi ile ilgilidir. Bu konudaki uygulamalar aynı zamanda insanların aile ve toplum içerisinde
kadına biçtikleri rollerle yakından ilgilidir. Şer‘iyye sicilleri Osmanlı döneminde kadının miras hakları konusunda
malumat elde edebildiğimiz nadir kaynaklardandır. Safranbolu Sicillerinde yer alan miras belgelerinin inceleneceği bu
bildiride kadınların miras belgelerinde yer alma nedenleri araştırılacaktır. Osmanlı toplumunda kadınların miras
konusunda yaşadıkları sorunlar miras belgeleri ışığında incelenecektir. Böylece kadınların miras konusunda ne tür
problemlerle karşılaştıkları, haklarını tam bir şekilde alıp alamadıklarının tespiti hedeflenmektedir. Bu amaçla on
dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde kaydedilmiş Osmanlı son dönemi Safranbolu şer‘iyye sicilleri incelenerek konu
hakkındaki bilimsel veriler yorumlanacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ayşe ŞİMŞEK
UNESCO kültür mirası olarak kabul edilen Safranbolu, Orta Anadolu ve Karadeniz’e yakın olmasından dolayı
kültürel kodları üzerinde taşıyan kadim bir kenttir. Kültürel ve estetik dokusu bozulmadan günümüze ulaşan bu kentin
maddi ve manevi ürünleri de açık bir şekilde görülebilecek ve hissedilebilecek niteliktedir. Toplumların ve bireylerin
ürettikleri ürünleri üzerinde taşıyan bu kentte önemli kültür aktarıcılardan biri; yöreye ait türkülerdir. Yöre halkının ve
toplumların duygu ve düşüncelerini yansıtan müzik kültürü, sözel ve melodik yapılardaki farklılıkları ile farklı yöreleri
de birleştirici bir nitelik taşımaktadır.
Bu çalışma ile Safranbolu yöresinin türkü konularının tasnifinin yapılması ve söz konusu türkülerin
muhtevasının ortaya konulması amaçlanmıştır. Safranbolu halkının duygularını ele alan bu türkülerdeki aşk, askerlik,
eğlence (oyun türküleri), inanış gibi konuların derinlemesine sınıflandırılması, çalışmanın ana konusunu teşkil
etmektedir. Bu bağlamda yörede en son bulunan ve bu kültürü aktaran yöreye ait mahalli sanatçılar hakkında bilgiler
verilmiş; yöre kültürünün yaşatılmasında ve toprağın kendi ürününün yetiştirilmesinde etkili olan icrâcıların önemi
ortaya konulmuştur. Çalışma neticesinde 56 Safranbolu türküsü ele alınmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Can DOĞAN
Bu çalışmada; Safranbolu türkülerinin, günümüzde en çok kabul gören “perde temeline” ve “dörtlü-beşli/dizi”
temeline dayalı iki yaklaşım doğrultusunda mukayese edilerek incelenmesi ve makam unsurları bakımından benzerlik
ve farklılıklarının ortaya konulması amaçlanmaktadır.
Çalışmada, nitel araştırma yöntemi ve tarama modeli kullanılmıştır. Verilere, doküman inceleme veri toplama
tekniği kullanılarak ulaşılmış, veriler üzerinde makam unsurları doğrultusunda çözümlemeler yapılmıştır. Araştırmanın
evrenini “Adnan Ataman’ın” yayımlamış olduğu “Safranbolu Türküleri ve Oyun Havaları” adlı kitapta yer alan 58 eser;
örneklemini ise; evrenden “random örnekleme yöntemi” kullanılarak seçilmiş 26 eser oluşturmaktadır. Buna göre;
Safranbolu Türküleri makam unsurları bakımından “geleneğe dayalı” nazari anlayış ile kısmen uyuştuğu günümüze
yaklaşıldıkça daha çok benzerlik gösterdiği, “günümüz” nazari anlayışı ile uyuştuğu/büyük oranda benzerlik gösterdiği
tespit edilmiştir. Ayrıca Safranbolu Türkülerinin makam nazariyatı bakımından kaynak olabileceği çeşitli mukayeseler
ile ortaya konulmuştur.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Vasfi HATİPOĞLU
Bu çalışma Safranbolu türkülerinin makam tahlîlini ortaya çıkarabilmek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçla;
Safranbolu ilçesine ait türkülerin notaları açık kaynak erişimlerinden ve kitaplardan toplanmış ve türkülerin makam
tahlîli gerçekleştirilmiştir. Toplam 20 adet türkünün makam tahlîli yapılmıştır. Makam tahlîli gerçekleştirilirken makam
dizisinin yanı sıra seyir özellikleri, ses alanı ve perde kullanımları da tahlîle dâhil edilmiştir.
Araştırmanın evrenini Türk hâlk mûsikîsindeki türküler, örneklemini ise Safranbolu türküleri oluşturmaktadır.
Verilerin toplanması aşamasında betimsel araştırma yöntemlerinden “tarama tekniği” kullanılmış; toplanan
verilerin analizi ise içerik analizi tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular tablolar eşliğinde sunularak yorumlanmış ve
böylece Türk Mûsikîsine ait makamlar ortaya çıkarılmıştır.
Araştırma sonucunda makamların işlenişi ve kullanımı yönünden günümüzde de revaçta olan makamların
kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Bu araştırmanın yapılacak olan diğer araştırmalara ışık tutacağı öngörülmektedir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ali Kerim ÖNER
Safranbolu yöresi, tarihten günümüze pek çok din mensubunun yaşamını sürdürdüğü bölge olmuştur. Burada
yapılan arkeolojik kazılarda antik dönemden kalma birçok mezar, ibadet mekânını ortaya çıkarmıştır. Hıristiyanlığın
doğuşundan kısa bir süre sonra Kapadokya’dan bu bölgeye gelen Hıristiyanlar başta Hadrianapolis şehri olmak üzere
diğer yerleşim yerlerini kurmuştur. Aynı dönemlerde veya Anadolu’nun Türkler tarafından fethinden önce Hıristiyan
Türklerin buralara gelerek yerleştikleri iddia edilmektedir. Fetihle birlikte Anadolu’nun müslümanlaşma çabası
içerisinde bulunan Horasan bölgesinden gelen Erenlerin uğrak yeri olmuştur. Günümüz de bunların kabir ve türbeleri
hâla bulunmakta ve insanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Osmanlı döneminde yörede Müslüman ve Hıristiyan nüfus
birlikte yaşamıştır. Şer’iyye Sicillerinde buna dair pek çok hukuki örneklere rastlanmaktadır. I. Dünya savaşı ve
sonrasında ise gerçekleşen mübadelede bu bölgede yerleşik Hristiyan nüfus zorunlu tehcire tabi tutulmuştur. Bundan
sonra bölgenin demografik yapısı değişikliğe uğrayarak tamamen Müslüman bir nüfus profili ortaya çıkmıştır. Aynı
dönemde ayakta kalan kiliseler camiye dönüştürülmüştür. Bu çalışmada Safranbolu yöresinde bulunan dinler ve gruplar
hakkında genel bilgiler verilerek Safranbolu’nun tarihsel dini hayatına dair malumatlar sunulacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Mustafa YİĞİTOĞLU
Bugün Karabük'e bağlı bir ilçe olan Safranbolu'nun tarihi eski çağlara kadar gitmektedir. Bu süreçte pek çok
milletlerin ve devletlerin idaresinde kalmıştır. Yıldırım Bayezid zamanında 1392'de Osmanlı idaresine geçmiş ise de
Fetret döneminde (1402-1423) tekrar Osmanlıların elinden çıkmış bulunan Safranbolu, 1416'da Çelebi Mehmet
tarafından bir daha çıkmamak üzere Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Osmanlı döneminde önemli bir yerleşim merkezi
olan kaza, Zağferanbolu, Taraklıborlu ve Safranbolu gibi adlarla anılmıştır.
Safranbolu'da başta İzzet Mehmet Paşa, Kazasker Hüseyin Efendi (Cinci Hoca) olmak üzere birçok devlet
adamı ve âlim yetişmiştir. Bunlar arasında özellikle son dönemde kadılık, müderrislik, nâiblik ve müftülük gibi
görevlerde bulunmuş onlarca âlime rastlanmaktadır. Biz bu tebliğde mevcut kaynaklar ışığında bu âlimlerden Ahmet
Rıfat Efendi, Hüseyin Fevzi Efendi ve Mehmet Kâmil Efendi'yi ele aldık. Bu çerçevede bu âlimlerin sicil
dosyalarındaki belgelerin tamamı gözden geçirilmiştir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Nevzat SAĞLAM
Köklü bir mazisi olan Safranbolu, geçmişten günümüze ilim ve kültür alanında pek çok değerli âlim yetiştirmiş
ve onların farklı alanlarda nadide eserler vermesine imkan sağlamış bir şehir olarak anılagelmiştir. Şehrin yetiştirdiği bu
değerli kişiler ve onların eserleri hakkında yapılacak araştırmalar, geçmişin mirasının gün yüzüne çıkarılarak geleceğe
aktarılmasında önemli katkılar sağlayacaktır.
Bu çalışmada XVIII. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve kaynaklarda hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan
Ali b. İbrâhim ez-Za’ferânî Efendi’nin “Zübdetü'l Fevâid” isimli yazma risâlesi incelenmiştir. Kullandığı ez-Za’ferânî
nisbesinden Safranbolulu olduğu anlaşılan müellif, eserini o dönemde namazlardan sonra Âyetü’l-Kürsî’nin
okunmasına ilişkin toplumum çeşitli kesimlerinde ortaya çıkan ihtilaflara çözüm sunmak amacıyla kaleme almıştır.
Risâlede Âyetü’l-Kürsî’nin okunmasındaki faydaların özüne temas edilmiştir. Bu çerçevede Kur’ân-ı Kerim’in mutlak
anlamda okunması ve dinlenmesinin bağlayıcılığı üzerinde durulmuş, Âyetü’l-Kürsî’nin okunmasına ilişkin zikredilen
hadis-i şeriflere yer verilmiş ve kaynaklarda geçen bilgiler ışığında çeşitli tespitlerde bulunulmuştur. Eserde Âyetü’l-
Kürsî okunurken yapılan hata ve yanlışlara da değinilirken bunları aşabilme noktasında bazı önerilere yer verilmiştir.
Risâlenin tek nüshası Ankara Milli Kütüphane’de Yazmalar Koleksiyonu bölümünde 06 Mil Yz A 1569/3
numara kaydıyla bir mecmua içeresinde 41b-44a varaklar arasında yer almaktadır. Yapılan araştırmada eser üzerinde
daha önce herhangi bir çalışmanın yapılmamış olduğu tespit edilmiştir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
M.Sami ÇÖLLÜOĞLU
İslam dini, Yüce Allah tarafından gönderilmiş son ilahi dindir. Şüphesiz bütün ilahi dinlerin hem maddi hem
de manevi/ahlaki kuralları vardır. İslam’ın maddi yani hukuki normlarına genel anlamda şeriat denilmiştir. Şeriat, dinin
sınırlarının naslarla belirlenen ve görünür olan temel normlarını ifade eder. Ancak dinin görünen veya başka bir ifadeyle
maddi yönünün dışında görünmeyen, deruni, içe dönük manevi bir yönünün olduğu da bir gerçektir. İşte tasavvuf,
İslam’ın görünmeyen, takva, ihsan, huşu, ahlak gibi içe dönük manevi yönünü yaşamayı ve mümkünse bu yaşantıyı bir
hayat anlayışı hâline getirmeyi hedefleyen bir düşüncedir. Bu düşüncenin zaman içinde disipline edilmiş ve
kurumsallaşmış hâline de tarikat denilmiştir. Buradan hareketle İslam düşünce tarihi boyunca şeriat – tarikat ikilemi
üzerine bir kısım ilim ve irfan sahibi Müslümanlar bu konuda görüş ve fikirlerini kaleme alarak eserler vermişlerdir.
Safranbolulu bir sûfî olan ve 1939 yılında vefat eden Sadık Vicdanî de şeriat – tarikat konusunda düşüncelerini
yazıya döken önemli âlimlerimizden biridir. Tarikatlar, silsileleri ve şubeleri hakkında önemli eseri olan Tomar-ı
Turuk-ı Aliyye’de şeriat – tarikat hakkında görüşlerini daha kitabının başında zikretmiştir. Ona göre şeriat; “Cenab-ı
Hak tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz vasıtasıyla bizlere tebliğ buyrulan ilahi
hükümleri ihtiva eden, mukaddes ilahi kanundur.” Tarikat ise; “O mukaddes ilahi kanuna tam bir bağlılıkla, sımsıkı
sarılan iman ve yakin sahiplerinin Allah’ın zikrine devam etmeleriyle, açılması mümkün olan Allah’a vuslat ve O’nun
canib-i izzetine kavuşmanın en büyük yoludur.”
Bu çalışmamızda bölgemizin önemli müelliflerinden ve sûfî kimliğiyle de tanınan Safranbolulu Sadık
Vicdanî’nin şeriat – tarikat hakkındaki görüşlerini incelemeye çalışacağız. Bunu yaparken mümkün oldukça tasavvuf
düşüncesinde önemli etkileri olan ve özellikle ilk dönem mutasavvıfların görüş ve düşünceleriyle de mukayeseler
yapmayı hedefliyoruz.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Hamdi KIZILER
Hacı Reşid Paşa, son dönem Osmanlı devlet ve ilim adamlarındandır. Mecelle-i Ahkâm-i Adliyye’nin bütününü
kapsayan az sayıdaki Türkçe şerhlerden biri olan Rûhu’l-Mecelle’nin yazarıdır. Rûhu’l-Mecelle’nin girişinde fıkıh tarihi
ve fıkıh usûlüne dair bir bölüm yer almaktadır. Yazar, diğer Mecelle şerhlerinden bu ölçüde bulunmayan bu bölümü,
Mecelle’nin 1. maddesindeki fıkıh tarifine ilişkin açıklamalarını ve devamında doksan dokuz küllî kaide ile Mecelle’nin
daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla yazdığını belirtmektedir. Girişin fıkıh tarihiyle ilgili kısmında İslâm’dan
önceki şeriatlardan başlayıp fıkıh mezheplerinin doğuşuna, oradan günümüze uzanan kısa bir teşrî‘tarihine yer
verilmekte, Hanefî mezhebinde kabul gören sınıflandırmaya göre fıkhî meselelerin ve fakihlerin tabakalarına temas
edilmektedir. Osmanlı uygulamasında fetva makamı, şeyhülislâmın faaliyetleri ve fetvada esas alınan belli başlı
eserlerle bazı kanunnâme ve nizamlar hakkında kısa bilgilerin yer aldığı bu bölümde, Mecelle’nin gerekçeleri ve
hazırlık safhâları üzerinde durulması Mecelle şerhleri içindeki ayrıcı vasfını temsil etmektedir. Hacı Reşid Paşa fıkıh
usûlü bölümünde dört delile ilaveten beşinci delil olarak sadece istihsanı zikreder. O, bunun ardından “edille-i
müteferria” başlığı altında istishab, tahkim, fıkdân-ı delil, taklid ve şehadet-i kalpten müteşekkil hukuk prensiplerine yer
verir. Hüküm konusunu izah ederken Batı hukuku ile mukayeseler yapar ve İslam hukukunu savunur. Özellikle
kanunların yaptırım gücü ve hüsün kubuh meselelerine değinir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Murat ŞİMŞEK
Zaruret; korunması gereken beş temel haktan en az birinin kısmen veya tamamen ortadan kalkmasının kuvvetle
muhtemel olduğu durumlarda, mükellefe haramı işleme ve/veya vacibi terk etme ruhsatı veren mazerettir. İçinde
bulunduğu hâlden ancak dinin birtakım emirlerini terk etmek suretiyle kurtulabileceği bu zaruret durumlarında, birey
mazur sayılır. Âyet ve hadislere bakıldığında kolaylık üzerine vurgu yapıldığı görülür. Allah’ın kulları için zorluk değil
kolaylık istediğini belirtmesi, Hz. Peygamber’in kolay olanı tercih ve teşvik etmesi bu bağlamda zikredilebilir.
Dolayısıyla dini emirlerin amacının bireylerin sıkıntıya girmeleri veya meşakkat çekmeleri olmadığı söylenebilir. Bu
nedenle kulların zorlanacakları durumlarda ruhsatlar tanınır.
Usûl âlimleri zaruret konusunu detaylı bir şekilde incelemişlerdir. Bu bağlamda âyet ve hadislerden hareketle
zarûrat-ı hamse denilen, zarar görmemeleri için dini emirlerin ihlal edilebileceği beş temel hakkı (canın, dinin, malın,
aklın, neslin korunması) belirlemişler, bu hakların muhafazası için hangi emirlerin ne dereceye kadar terk edilebileceği,
terk etmenin hükmü gibi hususları tartışmışlar, ilgili nasslara dayanarak genel ilkeler tespit etmişlerdir. Bahsi geçen
ilkeler Mecelle’nin külli kaideleri arasında da yer almakta, dolayısıyla Mecelle üzerine araştırma yapan âlimlerin
incelemeleri kapsamına girmektedir. Bu âlimlerden biri de Rûhu’l-Mecelle isimli sekiz ciltlik bir şerh yazan
Safranbolulu Hacı Şerif Ahmed Reşid Paşa’dır (1858-1918).
Çalışmamızda, bahsi geçen şerhin zaruret prensibine dayalı külli kaidelere dair açıklamaları ele alınacaktır. Bu
bağlamda öncelikle usûl eserlerinde yer alan bilgiler doğrultusunda zarûret konusu incelenecek, ardından Rûhu’l-
Mecelle isimli şerhte konuya ilişkin yapılan inceleme ve tahliller okuyucunun istifadesine sunulacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ayşe Betül ALGÜL
Tasavvuf, “bir yaşama ve düşünce şekli, bir hâl”dir. Mutasavvıflar yaşanan hâli ve mânâyı anlatmak için
kelimelere yeni anlamlar vermişlerdir. Dolayısıyla tasavvufî metinleri anlamak için, gelenekte “mânâ dili, kuş dili,
işâret dili, remzî dil” denilen ve en önemli özelliği metaforik anlatım olan bu dili bilmek gerekir. Mutasavvıflar soyut
kavramları somutlaştırmak, anlatımı zenginleştirmek için metaforlara müracaat etmişlerdir. Metaforlar geleneksel ve
kültürel olmakla birlikte yazara/şaire has kullanımlardır. Tasavvufi metni doğru anlamak, en azından yanlış anlamamak
için metaforların tespiti önemlidir.
Bir sanatçı genellikle yetiştiği kültürde üretilen metaforları kullanır. Ahmed Yesevi ile başlayan Türk tasavvuf
edebiyatı Anadolu sahasında Yunus Emre ile birlikte kendi dilini kurmuş ve ardından yetişen mutasavvıf şahsiyetlerce
zirveye taşınmıştır. Metaforların toplumların kültürel, tarihi ve coğrafi birikimleri üzerine inşa edildiği ve insanla ilgili
tüm alanların metaforlarla kavramsallaştırıldığı kabul edildiğinde tasavvufi metinlerdeki metaforların tespiti bu
metinlerle ortaya konulan fikirlerin anlaşılmasında yol gösterecektir.
Mehmet Emin Efendi, Safranbolu Yazıköy’de doğmuş, Geredeli Hâlil Efendi tarafından icazet verilerek
Safranbolu’da görevlendirilmiştir. 1867 vefat eden Mehmet Emin Efendi’nin Mir’atü’l-âşıkîn ve Mizanü’l-âşıkîn adlı
iki risalesi bulunmaktadır. Bildiride bu eserlerdeki “ev”le ilgili metaforlar tespit edilmiştir. Mehmet Emin Efendi bir
yapı olarak evin unsurlarından kapı, pencere ve bunlarla ilgili kilit, anahtar, perde gibi kelimelere yeni anlamlar
yükleyerek bu kelimeleri metaforik olarak kullanmıştır. En çok kullanılan ise perde metaforudur.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Gülten KÜÇÜKBASMACI
Sünnet İslâm Dini’nin dayandığı iki asıldan bir tanesidir. Kur’an’ın uygulanması bağlamında Peygamber’in
(s.a.v) ortaya koyduğu hayâ tarzı ve yolu diye tarif edebileceğimiz sünnetin söz ve yazıyla ifadesine ise hadis
denilmektedir. Bu dinin insanlara ilk tebliğinden itibaren Peygamber’in söyledikleri, yaptıkları ve tutumu inananlar için
çok önemli olmuştur. Resûlullah daha hayatta iken Müslümanlar, Peygamber’in sözlerini ve kendisiyle ilgili durumları
öğrenmişler ve muhafaza etmişlerdir.
Asırlar boyunca Müslümanlar hayatlarının tanziminde Peygamber’e benzemeyi ve onun söylediklerine uymayı
büyük bir erdem olarak görmüşlerdir. Dini veya gayri dini her alanda onun sözlerini birbirlerine hatırlatmışlardır.
Çünkü O, Allah’ın (c.c) işareti doğrultusunda güzelin en güzelini ortaya koymuş, insanlara hikmeti öğretmiştir.
İslâm tarihi boyunca dini kitapların dışında bile yazılan her eserde, her konuda Peygamber’in sözleri
nakledilmiştir. Gerek tıb, coğrafya, astronomi gibi bilim alanlarında yazılan eserlerde, gerek edebi eserlerde
peygamberin sözlerinden insanlar kendilerine dayanak aramışlar ve O’nun sözlerini nakletmişlerdir. Aslında onun
sözlerini nakletmenin de bir üslubu vardır.
Elbette bu konunun detayları incelendiği zaman Peygamber (s.a.v) sözlerinin toplanmasında naklinde bazı
aksamalar olmuştur. Peygamber adına yalan söyleyen bazı bedbahtlar da var olagelmiştir. Ama kendi sistematiği
içerisinde bunlar değerlendirilmiş, doğrusu yanlışı, O’na ait olanla olmayan ayırt edilmeye çalışılmıştır.
Her alanda olduğu gibi, insanları arındırıp kemale erdirme iddiasında ve gayretinde olan mutasavvıflar
insanları irşat ve tezkiye için geliştirdikleri sistemi Peygamber’in uygulamalarına dayandırmaya, bu maksatla yazdıkları
eserlerde Hz. Peygamber’den sözler nakletmeye özen göstermişlerdir. Ancak yapılan nakiller hadis ilmi ile uğraşanlar
tarafından çoğu zaman tenkit edilmişlerdir.
19 yy. mutasavvıflarından olan Safranbolu’lu Mehmet Emin Şükrü Efendi, Tasavvuftaki seyr-u sülük ile ilgili
yazdığı Mir’âtü’l-âşıkîn isimli eserinde kâmil ve mükemmil olmanın yollarını anlatırken bazı hadisler zikretmiştir. Bu
çalışmada bu hadislerin sıhhat değerleri ve hangi bağlamda kullanıldığı ile ilgili değerlendirmeler ortaya konulacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Yakup Kocyigit
Tasavvufî yaşamın temel motivasyonu aşk; amacı ise rızâ-yı İlâhîdir. Bu iki misyonun vizyona dönüşmesi
kişinin bu yoldaki seyriyle mümkün olur. Allah’a olan manevî yolculuk, pek çok mutasavvıfın eserlerinde işlediği temel
konudur. Çalışmamız, Safranbolulu Mehmet Emîn Hâlvetî’nin Mir’âtü’l-Âşıkîn adlı eserinin manzûm kısımlarındaki
seyr u sülûk mertebeleri ve hâllerinden bahsedilen bölümleri tanıtma amacını güder. Ahlakî bir pratik olarak da
ifadelendirilebilecek seyr ü sülûk, bir Hâlvetî azîzi olan Mehmet Emîn’in şiirlerinde bu kavram ve çerçevesi içerisinde
bahis konusu edilmiştir. Eserin mensûr kısımları olmasına karşın sadece manzûm kısımlardaki öğretilere dikkat
çekilmiştir. Bu incelemeyle manevî seyirdeki kişinin nefsin yedi mertebesi ve hâllerine yönelik kazanımları, riskleri ve
dikkat edilmesi gereken tarafları âyet, hadis ve geçmiş âriflerin tecrübeleri referans alınarak aktarılmıştır. Arûz
vezninin değişik kalıplarıyla gazel, kıt‘a ve murabba olarak yazılan; nasihat amaçlı olmaları dolayısıyla daha ziyade
manzûme olarak nitelendirilebilecek bu şiirlerin edebî yönü zayıf; kimilerin vezinleriyse kusurludur. Ama her şeye
rağmen tasavvufî bir ıstılahın manzûm bir şekilde yazılması bu pratiğe dair hafızayı diri, sağlam ve güncel tutacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Murat AYAR
Sanat Terapisi, Sanatla Terapi, Sanat ve Terapi diye adlandırabileceğimiz alan Uluslararası alanda 1940’lı
yıllarda; Ulusal alanda da 2000’li yıllarda ortaya çıkmıştır. 2012 yılında ilk kez Türkiye’ de dernek ve akademik
çalışmalara başlanmıştır. Sanat ve Terapi’ de çok çeşitli uygulama alanları mevcuttur. Bu uygulama alanlarından Renk
Terapisi kapsamındaki çalışmalar da oldukça kıymetlidir. Uzakdoğu’ da Feng Shui, Zen ve Budizm felsefelerinde
oldukça sık karşılaştığımız renklerle tedavi, iyileşme aynı zamanda Şamanik ve ilkel toplumlarda, hâlk inanışlarında ve
günümüz entelektüel hayatında oldukça sık kullanılmaktadır. Bu bağlamda mozaiklerle yapılan grup ve bireysel sanat
uygulamaları çok önemlidir. Antik kentlerde ortaya çıkarılan mozaik ve fresklerde kültürel verilerin dışında toplumun
estetik zevkleri ve ilgileri hakkında da bilgi sahibi olabiliriz. Tüm bu mozaik ve freskler sanat terapisinde alternatif
uygulama örnekleri oluşturabilir. Çünkü mozaikler tıpkı zihnimizde çözümlemeye çalıştığımız alanlar gibi sıralı ve
karmaşık düzende seyreder. Mozaikle uğraşırkan farkında olmadan terapötik bir süreç yaşarız.
Bu çalışmada Karabük ili Eskipazar ilçesi Hadrianoupolis Antik kenti kazısında ortaya çıkarılan mozaiklerden
elde edilen veriler ışığında bir çalıştay yapılarak Sanatla Terapi uygulamasıyla bölgede sosyal alanda sıkıntı yaşayan
çocuklar ve yetişkinlerle terapötik süreçle bir sağaltım sağlanan grup çalışmasına yer verilmiştir. Sanat Terapisine
alternatif uygulama atölyelerine örnek oluşturmak amaçlanmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Eda ÖZ ÇELİKBAŞ
Paphlagonia Hadrianoupolis’i olarak adlandırılan antik kent günümüz Karabük ili, Eskipazar ilçesi sınırları
içerisindedir. Çalışma konusunu oluşturan, Hadrianoupolis antik kentinin şu ana kadar tanımlanmış 3 kilisesinden biri
olan Kilise C olarak adlandırılan yapıda ilk kazı çalışmaları 2007 yılında gerçekleştirilmiştir. Başlangıçta yapının
sadece apsis kısmı ortaya çıkarılmış, işlevinin kesin olarak belirlenememesi nedeniyle de “Apsisli Yapı” olarak
adlandırılmıştır. 2017 ve 2018 yıllarında, yapının doğu ve kuzeydoğu yönlerinde kazı çalışması yapılmış ve yapının
Erken Bizans Dönemi’ne tarihlenen bir kilise olduğu anlaşılmıştır. Kilise C’deki kazı çalışmaları sonucunda elde edilen
kalıntılar ve buluntulardan yola çıkılarak kilisenin ilk olarak MS 5.-6. yüzyıllar arasında inşa edildiği düşünülmektedir.
Arkeolojik verilerden yola çıkılarak bölgede veya yakın coğrafya da meydana gelen bir deprem veya istila nedeniyle
yapının büyük tahribat gördüğü ve yeniden inşa edildiğine dair arkeolojik verilere de ulaşılmıştır. Bu arkeolojik
verilerden önemli bir grubu da kazı çalışmaları sırasında ele geçen sikkeler oluşturmaktadır. En erkeni II. Constantius
Dönemi’ne (MS 332-335) tarihlenen sikke buluntularının, Heraclius Dönemi’nde (MS 610-641) yoğunluk göstermesi
yapının olasılıkla MS 7. yüzyılın ilk yarısının sonlarında büyük bir tahribat geçirdiğini düşündürmektedir. Çalışma
kapsamında Hadrianoupolis Kilise C yapısı sikke buluntuları hakkında bilgi verilerek yapının tahribat evreleri hakkında
diğer arkeolojik kalıntı ve buluntulardan da yararlanarak yeni öneri ve görüşler ortaya konacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Kasım OYARÇİN
Osmanlı Devleti yazılı ve sözlü kuralları olan bir devlettir. Bu kurallara uymayan kişiler devlet tarafından
çeşitli şekilde cezalandırılmıştır. Bu cezaların en yaygını ise hapsedilme, idam edilme ve sürgün cezası şeklinde
olmuştur. Sürgünler zaman olarak süreli veya süresiz olarak ikiye ayrılırken, genellikle bu sürgünler zorla gerçekleşmiş
bazen de gönüllü olarak gerçekleştiği olmuştur. Sürgün devletin sınırları içerisinde bir yere yapıldığı gibi sınır dışında
bir yere de yapılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artan siyasi olaylarla birlikte, diğer cezalar da olduğu gibi
sürgün cezalarında da bir artış söz konusu olmuştur. Sürgün, özellikle yönetime muhâlif olanların İstanbul’dan
uzaklaştırılması için kullanılırken bulundukları yerde huzursuzluk çıkaran kişilere de uygulanmıştır. Bu sürgün
yerlerinden birisi de Safranbolu olmuştur.
Bu bildiride Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde özellikle 19. yüzyıldan son dönemine kadar geçen sürede
Safranbolu’ya yapılan sürgünler konu olarak ele alınacaktır. Kimlerin sürgün edildiği, hangi nedenlerden sürgüne tabi
oldukları, sürgün süreleri gibi konular işlenmeye ve Safranbolu’nun bu sürgünler üzerinden bir sürgün yeri olup
olmadığı değerlendirilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Tahir BİLİRLİ
Türk evi, Anadolu’da kendine özgü karakterini oluşturmuştur. Osmanlı Devleti’nin sınırlarını genişletmesiyle
de Avrupa’nın belirli yerlerinde kökleşen Türk evi, 15. ve 16. yüzyıldan itibaren mevcut diğer tiplerin yerine geçmiştir.,
Osmanlı Devleti döneminde, Safranbolu üstün ekonomik ve kültürel düzeyine ulaşmıştır. Türk Beylikleri ve Osmanlı
hâkimiyeti altında kaldığından dolayı Safranbolu’da, Türk yaşam biçiminin baskın olduğu ve Safranbolu’yu
şekillendirdiği söylenebilir. Türk-İslam geleneği içinde mekân algısını belirleyen “benimseme”, “aidiyet” ve “kimlik”
kavramlarıdır. İnsanın ve insana dair olanın oluşumunda ve gelişiminde sosyal çevre ile fiziki çevrenin önemli bir yeri
bulunmaktadır. İnsanların kolektif bellekten gelen verilerle, çevrelerindeki mekânı kendilerine özgü bir yaşam alanı
olarak kurgulamasıyla aidiyet değerine ulaşmışlar. Mekân-insan arasındaki “benimseme”, “aidiyet” ve “kimlik”
değerleri ile karşılıklı etkileşim yaşanmasıyla, mekân “anlam ve önem” kazanmaya başlar. Toplumsal ilişki ağlarının,
düşünsel ve kültürel imgelerin sahnesi olan kent, aynı zamanda yaşanan toplumsal süreçlerin de temel unsurlarından
biridir. Mekânın somut ifadesi olan mimari formun anlamını ve insan-mekân ilişkilerinin anlamını sorgulamaya yönelik
bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Mekânın sembollerle inşa edildiğini, bireylerin de bu sembolleri yorumlayarak
onlara anlam yüklerler. Bireylerin mekâna yüklenen anlamlara göre kendisi için bir “durum tanımlaması yaptıktan sonra
eyleme geçtiklerini düşünülebilir. Demografik karakterli ve kültür temelli bir biçimde ortaya çıkan kentleşme
kültüründe, mekânın kullanış şekli ve amacı ortak toplumsal karakterini yansıtırlar. Türklerin çevreye kattığı bu
özellikler, donatılar ve oluşan eylemler sonucunda Anadolu’da kendine özgü yapı ve yerleşim karakterini taşıyan
kentlerden biri de Safranbolu’dur. İnsan-çevre ilişkilerini mekân üzerinden anlamak ve okumak için farklı disiplinler
içinde de yer alan ve konunun anlaşılmasını kolaylaştıracak olan, aidiyet, sahiplenme ve kimlik gibi kavramları mekânla
ilişkilendirilerek, mekân-insan etkileşimin Safranbolu kent kültürüne etkisi makalenin kavramsal çerçevesi
oluşturulacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Sinan DOĞAN
Bu çalışmada tarım sektörünün temel sorunları ve istihdama olan katkısı incelenmiştir. Çalışmada Karabük ili
merkez köyleri ve Safranbolu ilçesi köylerinde mülakat şeklinde görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sonucunda elde
edilen bilgiler analiz edilerek Karabük ili merkez köyleri ve Safranbolu ilçesi köylerindeki üreticilerin temel sorunları
ve istihdama olan katkıları tespit edilmiştir. Buna göre tarım sektörünün istihdama olan katkısının istenilen seviyede
olmadığı ortaya çıkmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Nihat ALTUNTEPE
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıldan sonra ekonomi alanında köklü değişimler yaşanmıştır. Bu değişimlerde
Tanzimat Dönemi’nin etkisi çok büyüktür. Tanzimat dönemi ile başlayan yenileşme süreci her alanda hissedilmeye
başlanmıştır. Özellikle ekonomi alanında yaşanan yeniliklerden en önemlisi vergi alanında yapılan değişikliklerdir. 19.
yüzyıl ortalarına kadar kayıt altında tutulmayan vergiler bu tarihten itibaren “Temettuat” adı verilen defterlerde kayıt
altına alınmaya başlanmıştır. Temettuat defterleri günümüzde gelir – gider defterleri olarak tanımlanmıştır. Temettuat
defterlerinde bölgenin ekonomik faaliyetleri, bölge hâlkının kullanmış olduğu lakaplar, mal varlıkları ve meslekleri
hakkında bilgiler yer almıştır. Temettuat defterleri dönemin sosyo–ekonomik hayatı, nüfusu ve tarımsal hayatı
değerlendirmemiz açısından bize kapsamlı bilgiler sunmuştur. Bu çalışmada ise Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde
bulunan 29 Aralık 1845 tarihli ve ML.VRD.TMT 4549 kodlu Safranbolu’nun Karıt Karyesi’ne ait Temettuat Defteri
incelenmiştir. Bu incelemeler sonucunda Karıt Karyesi’nde 55 adet hane tespit edilmiştir. Bu hanelerin mülkiyetleri,
ödemesi gereken vergi miktarları ve hane sahipleri hakkında bilgi edinilerek gerekli değerlendirmeler yapılmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Ebru SEZGİN
Osmanlı Devleti’nde XIX. yüzyıldan sonra idarî, siyasî, sosyal, iktisadî, askerî ve kültürel alanlarda köklü
değişimler yaşanmıştır. Bu değişimlerde Tanzimat Fermanı’nın etkisi oldukça büyüktür. Bu ferman ile birlikte Osmanlı
Devleti birçok müessesinde yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Tanzimat Fermanı’nın mihenk taşı iktisadî alandaki
değişimler olmuştur. Bu değişimin temelinde “herkesin gelirine göre adil bir vergi” sistemi kabul edilmiştir.
Uygulamaya koyulan yeni vergi sistemiyle birlikte vergiler Temettuat defterlerinde kaydedilmeye başlamıştır.
Temettu Arapça bir kelime olup, kazanç, kar elde etme, fayda görme anlamlarına gelmektedir. Temettuat vergisi ise
sayıma dayalı olarak öğrenilen yıllık kazançların üzerinden alınan bir vergidir. Temettuat defterleri vergi tespitinin
öğrenilmesi için oldukça önemlidir. Bu defterler bize sayımın yapıldığı taşraların demografik ve ekonomik yapısı ile
tarım, hayvancılık, ticaret ve meslek grupları gibi birçok bilgi vermektedir.
Bu çalışmamızda ise Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde bulunan 29 Aralık 1845 tarihli ve ML.VRD.TMT
4519 numaralı Safranbolu kazası, Bostanbükü Karyesi Temettuat Defteri incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda 35 hane
tespit edilmiştir. Bu hanelerin mal varlıkları, ödemesi gereken vergiler, vergi miktarları incelenmiş ve hane sahipleri
hakkındaki bilgiler detaylıca değerlendirilmiştir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Feride EKŞİ
Safranbolu mûsikî kültüründe yer alan türkü, oyun havaları, düğün havaları, çocuk tekerlemeleri, ramazan
mûsikîsi, dînî mûsikîde hatta peşrevlerinde klasik mûsikînin özellikleri görülmektedir. Ayrıca makam ve usûl
özelliklerinin yanı sıra formlara âit biçim özelliklerinde de önemli ayrıntılar bulunmaktadır.
Bu çalışmada, Safranbolu Türküleri biçim özellikleri açısından incelenmiştir. Yöreye ait üç adet sözlü eser
örneklem grubu olarak seçilmiş ve tahlil edilmiştir. Türkü formuna yönelik eser kurgusu oluşturulmuştur. Eserlerin
biçim yönünden iç ve dış çerçeveleri ( iç ve dış dinamikleri) yeni, kolay ve anlaşılır bir biçim tahlîli gösterimiyle ilk
defa ifâde edilmiştir. Türkü formuna ait Eser Kurgusu ve İcrâ Akışı oluşturulmuştur. Tahlil Yöntemi olarak “Gülçin
Yahya Biçim Tahlîli Yöntemi” kullanılmıştır. Çalışmada bahsedilen tahlil yöntemi hakkında bilgi verilmiştir.
Çalışmanın amacı: Hem bahsedilen tahlîl yöntemini anlatmak ve tanıtmak hem de Safranbolu Türkülerinin
farklı çeşitlerini biçim açısından ortaya koymaktır. Ezgi, güfte ve usûle ait dış çerçeve ile motif, cümle, bölüm, makam
seyri, bağlantı nağmeleri, söz unsurları, tartım, düzüm, ezgi atıfları, mûsikî tasvîri, vezin ve vezin kalıpları, aranağme
vb. ile ilgili iç çerçevesini belirleyerek yapı özelliklerini tâhlîl etmektir. Eser Kurgusu ve İcrâ Akışına ait anahtar ve
şifreleri kolay anlaşılabilen yeni sembol ve işaretlerle göstermektir.
İncelenen türkülerde bölüm sayıları az olmakla birlikte cümle sayılarının daha fazla olduğu görülmüştür.
Güfte-usûl ilişkisi ve usûl-motif, cümle ve bölüm ilişkisi göz önünde bulundurularak türkü notalarının yeniden
yazılması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bir medeniyetin mûsikî zarâfetini ortaya koyan kültür mîrası eserler olması
bakımından ezgi ve icrâdaki asliyetine bağlı kalarak yeni teknolojik imkânlarla kayıt altına alınması önerilmiştir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Gülçin Yahya Kaçar
Türkiye Diyanet Vakfı, Oş Devlet Üniversitesi ile 1993 Senesinde protokol anlaşması yaparak Orta Asya’daki
ilk ilahiyat fakültesini açmıştır. Kırgızistan daha yeniden bağımsızlığına kavuşmuş ve siyasî, sosyal, ekonomik ve dinî
birçok eksiklikler ve sıkıntılar ile karşı karşıaydı. Kırgızistan bağımsızlığına kavuştuğunda ilk el uzatan ülkelerden biri
Türkiye Devleti olmuştur. O dönemlerde Kırgız toplumunun dinî bilgisi çok zayıftı ve dinî eğitim veren bir kuruma
ihtiyaç çok büyüktü. Aynı zamanda devleti yönetenlerin ateist zihniyetleri devam etmekteydi ve herhangi bir
üniversitede ilahiyat fakültesi açmak kolay bir iş değildi.
Türkiye Diyanet Vakfı Kırgızistan’da ilahiyat fakültesi açma girişiminde bulunmuş ve başkent Bişkek’teki
birkaç üniversiteye teklifte bulunmuştur. Fakat Türkiye Diyanet Vakfı’nın bu teklifleri geri çevirilmiştir. Son çare
olarak Kırgızistan’ın resmî ikinci başkenti olan Oş şehrindeki Oş Devlet Üniversitesi ile görüşülmüş ve bu teklif kabul
edilmiştir. Türkiye Diyanet Vakfı Oş Devlet Üniversitesi ile 17 Kasım 1993 Senesinde protokol anlaşması yaparak
ilahiyat fakültesini açmıştır. Protokol anlaşmaya göre hazırlık ve birinci sınıf öğrenciler iki sene Türkiye’de eğitim
görecekler ve ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıfları Oş Devlet Üniversitesinde tamamlayacaklardı.
Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 1998 Senesinde ilk mezununu vererek bugüne kadar 600 den fazla
mezun vermiştir. Kırgızistan’da günümüzde de istihdam sorunu olmasına rağmen Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi başarıyla eğitime devam etmektedir. Türkiye Diyanet Vakfı’nın Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesine
verdiği hem maddî, hem de manevî desteği çok büyüktür ve hala da devam etmektedir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Zaylabidin ACİMAMATOV
Medeniyetimizin sahip olduğu tarihi ve kültürel mirasın en önemli kaynaklarından olan vakıflar, sadece sosyal
fonksiyonları ile değil, ekonomik gelişmenin sağlanmasında, insanın korunmasında ve toplum yaşamının devamının
sağlanmasında içinde bulunduğumuz yüzyılda da yeni ve farklı misyonlara sahiptir. 40 yılı aşkın tecrübesiyle hayata
yeni bir anlayış getiren Türkiye Diyanet Vakfı; Genel Merkez ve şubeleriyle birlikte köklü medeniyet mirasımızı idrak
etmiş, ümmetin derdiyle dertlenen, özgüveni yüksek, alanında uzman nesiller yetiştirmek için çalışmalarını tüm hızıyla
sürdürmektedir.
Yeryüzünde iyiliğin hâkim olması için insanlara ve kurumlara maddi-manevi destek olmak misyonuyla yola
çıkan Diyanet Vakfı, ülkemizde ve yedi kıtada insanlığa önemli hizmetler sunmaktadır. Günlük hayatla sıkı bir bağlılığı
bulunan ve sosyal hayat üzerinde derin etkiler bırakan Türkiye Diyanet Vakfı, eğitime yapılan yatırımların, geleceğe
yatırım olduğunun bilinciyle, eğitim alanındaki çalışmalara büyük önem vermekte ve kalpleri insan, vatan, ümmet ve
din sevgisiyle dolu nesiller yetiştirmek için çaba sarf etmektedir. Bu anlamda Türkiye Diyanet Vakfı, uluslararası
İmam-Hatip ve İlahiyat programı, eğitim koordinatörlükleri, eğitim yardımları, yükseköğrenim öğrenci yurtları ve
Kur’an kursu hizmetleri gibi eğitim hizmetleri ile gençleri ortak gayeler etrafında toplamak suretiyle onları millet
vasfına yükselmekte, ferdî ve sosyal kabiliyetlerini ve bedîi zevklerini ortaya çıkarmaktadır. Bir yandan Eğitim
Koordinatörlüğü, şubelerimizin desteği ile öğrencilerimizin ihtiyaçlarını karşılamakta ve diğer taraftan da İlahiyat
Akademi Programı, Lisansüstü İlahiyat Programı, Özel Akademi Programları ve Yurt Destekleri gibi alanlarda
faaliyetler göstermektedir. Uluslararası İmam Hatip, Dini Yüksek İhtisas Merkezi (Haseki), öğrenci konukevleri ve
hizmet içi eğitim kursları ile eğitim hizmetini sürdürmektedir.
Tebliğimiz “Türkiye Diyanet Vakfının Kuruluşu ve Misyonu”, “Türkiye Diyanet Vakfının Faaliyet Alanları”
ve “Türkiye Diyanet Vakfı İstanbul Şubesinin Eğitim Alanındaki Çalışmaları” olmak üzere üç başlıktan oluşmaktadır.
Türkiye Diyanet Vakfı’nın kuruluş serüveni, çalışma alanları, hedefleri izah edilmek suretiyle tebliğimiz, vakfımızdan
yararlanmak isteyen veya vakfımıza destek vermek isteyen eğitim fedaileri için bir kılavuz olacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Mehmet Fatih SÖNMEZ
Türkçe Özet: Tebliğ, biri tarih diğeri günümüzü ilgilendiren iki temel konu üzerine inşa edilmiştir. Bunlardan
birincisi Müslüman ilim adamlarının Karabük şehir kimliğine etkisi ikincisi ise üniversite gençliği ve bu gençliğe
sosyo-kültürel ve dini görgüyü esas alan sivil toplum kuruluşlarının (STK) faaliyetleridir. Sanayi kentinden üniversite
kentine dönüşürken Karabük’te sosyo-kültürel ve dini hayatın durumunu tespit etmek oldukça önemlidir. İslam
medeniyeti gönüllülük esasına dayalı bir vakıf medeniyetidir. İyi, doğru ve güzel olan yönlerinin ön plana çıkartılıp
diğerlerine örnek olması, kötü, yanlış veya iyi gitmeyen tarafların da tespit edilerek sorunlara çözüm önerileri
geliştirilmesi her zaman toplumun lehine olmuştur. Zira ölçülemeyen bir husus hakkında kesin karar vermek veya doğru
sonuca ulaşmak mümkün değildir. Bu yüzden öncelikle tarihten günümüze Karabüklü bilginlerin sosyo-kültürel ve dini
hayattaki rolü ile birlikte günümüzde STK’ların durumu ortaya çıkartılmalıdır. Bu çerçevede çok kısa bir süre önce
kurulmasına rağmen çok sayıda öğrencinin tercih ettiği ve kendi kategorisinde en başarılılar arasında yer alan Karabük
Üniversitesi öğrencilerine yönelik imkânlar sunma çabasında olan STK’lar önemlidir. Karabük Üniversitesi’nin
gençlerin eğitimine yönelik faaliyet ve uygulamalarını basın yayın ve sosyal medyadan takdirle takip ediyoruz. Ancak
hemen dünyanın her yerinde eğitim-öğretim özellikle de yükseköğretim birçok kurumun birlikte hareket etmesiyle
başarıya ulaşabilmektedir. Özellikle de imkânlarının sınırlı olduğu ülkelerde öğrencilere daha iyi yetişmeleri konusunda
imkânlar hazırlayan gönüllü teşkilatlar daha da önem arz etmektedir. Bu bağlamda üniversiteli öğrencilere barınmanın
ötesinde sosyo-kültürel ve dinî hayat konusunda hizmet götürmeye çalışan STK’ların önemi tartışılamaz.
Karabük tarihten günümüze birçok devreler veya gelişim süreçleri geçirmiş ve elbette toplumsal yapı, sosyo-
kültürel ve dini hayat da buna göre değişmiştir. Mahalle, köy, kasaba, sanayi kenti ve son olarak modern bir üniversite
kenti olmayı başarmıştır. Osmanlıdan günümüze birçok değerli bilim ve siyaset adamı topluma yön vermiş, sosyo-
kültürel ve dini hayatta rol model olabilmiştir. Safranbolulu Sadrazam İzzet Mehmet Paşa, Gümüşhânevî halifelerinden
Safranbolulu İsmail Necati Efendi ve Safranbolulu Halvetî-Şa’bânî Şeyhi Yazıköylü Mehmed Emin Efendi gibi güzide
şahsiyetlerin din ve edep dünyasına katkıları asla göz ardı edilmemelidir. Ancak bu tebliğde daha çok günümüzde
Karabük üniversite gençliğine yönelik kendi tarih, kültür, din ve ahlak eğitimini üstlenen sivil toplum kuruluşları ve
faaliyetleri tanıtılacaktır. Bu çerçevede ulusal ve uluslararası STK’lardan ENSAR, TÜRGEV, İLİM YAYMA
CEMİYETİ, TUGVA ve KADEM başta olmak üzere Karabük il ve ilçelerinde üniversite gençliğine yönelik faaliyette
bulunan sivil toplum kuruluşları tanıtılacaktır. Onların sosyo-kültürel ve dini hayattaki yeri ve önemi ortaya
çıkarılacaktır. Böylelikle gerek öğrenci ve öğretim üyelerinin gerekse Karabük halkının söz konusu STK’lara destek
vermesi hususunda dikkatler çekilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Mehmet DALKILIÇ
Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarından itibaren Selçuklu ve Beylikler dönemlerine ait vakıfları devam ettirdiği
gibi aynı zamanda birçok yeni vakıf kurmuştur. Genelde padişahlar, devlet adamları, hanım sultanlar ve hayırsever
Osmanlı vatandaşları tarafından cami, mescit, mektep, medrese, darüşşifa ve imaret gibi vakıf eserleri inşa edilmiştir.
Bu hayır kurumları uzun asırlar hizmetlerini vakıflar sayesinde devam ettirmiştir. Vakıflar, Osmanlı sosyal, ekonomik
ve kültür hayatına büyük katkı sağlamıştır.
Osmanlı Dönemi’ndeki vakıf türlerinden biri de Nukud Evkafı olarak bilinen para vakıflarıdır. XVI. yüzyılda
para vakıfları ile ilgili olarak Osmanlı’da ulema arasında yaşanan tartışmalardan sonra para vakıflarının sayısında hızlı
bir artış yaşanmıştır. XIX. yüzyılda Osmanlı coğrafyasının farklı yerlerinde birçok para vakfı kurulmuştur.
Safranbolu’da da birçok para vakfının kurulduğu arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Tescil edilen para vakıflarının
vakfiyeleri Şer’iyye Sicillerine kaydedilmiştir. Para vakıflarından borç alan kişilerin borç para aldıkları vakıfların
isimlerine de arşiv belgelerinde ulaşılmıştır.
Bu çalışmada XIX. yüzyılda Safranbolu’nun merkez mahâllelerinde tesis edilen para vakıfları Safranbolu
Şer’iyye Sicilleri’ne göre tespit edilerek Safranbolu’nun sosyal ve ekonomik hayatına katkıları değerlendirilecektir.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Selma Turhan SARIKÖSE
Türkiye’nin ilk ağır sanayisi olması sebebiyle, Kardemir Demir Çelik Fabrikaları’nın kurulması, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kalkınmasında ve sanayileşmesinde önemli bir yere sahip olmuştur. 1923 yılında Cumhuriyetin
kurulmasıyla başlayan sanayileşme ve endüstrileşme hareketinin bir ürünü olan Kardemir Demir-Çelik Fabrikası, 3
Nisan 1937’de; İsmet İnönü’nün başbakanlık döneminde kurulmuştur. ‘Fabrikalar kuran fabrika’ olarak değerlendirilen
Kardemir’in kurulması, Türkiye’nin diğer büyük önemli tesislerinin kurulmasına da öncülük etmiş, adeta Türk ağır
sanayisinin lokomotifi olmuştur. Bu pozisyonu sebebiyle Kardemir’in kuruluşu, başta Karabük olmak üzere, bölgede ve
tüm ülkede büyük heyecan ve sevinç yaratmıştır. Bu heyecan, söz konusu dönemin en önemli kitle iletişim aracı olan
gazeteler tarafından sayfalarına taşınmış ve kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Bu çalışmada, Türkiye’nin ilk ağır sanayii olan Kardemir Demir Çelik Fabrikaları’nın kuruluş sürecinin yaygın
ve yerel basında nasıl yer aldığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında söz konusu (kuruluş)
dönemde yayımlanan ulusal ve yerel gazetelerin ilgili sayılarına ulaşılarak çalışmaya konu haber ve yazılar incelenerek
değerlendirilmiştir. Çalışmada, konuyla ilgili literatürden de faydalanılmıştır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Mustafa İnce
Arapça’nın Anadolu’da gerek gerek öğreniminde gerekse öğretiminde oldukça önemli bir geçmişi vardır. Bu
ecdadımızın İslam’ı din olarak kabul etmeleri ile başlamış günümüzde de devam etmektedir. Günümüzde yapılan
çalışmalar daha çok eski eserlerin yeniden ele alınıp incelenmesi ya da sunumu şeklinde olmaktadır. Arapçanın
öğrenilmesinde büyük öneme sahip gramer kurallarının öğrenimi ve öğretiminde günümüze kadar en etkin ve en güzel
yöntemini bulmak için çalışmışlardır. Bu çalışmalarda esas hedefe konan en iyi yöntemi bulma arayışı, özellikle daha
önce telif edilmiş eserlerin şerh edilmesi ya da telhis yapılması suretiyle gerçekleşmiştir. Bu çalışmalardan biri de İmam
Birgivî’nin İzhâru’l-esrâr adlı eserinin Seyyid Ali Borlulu tarafından yazılan Zubdetu’l-ezhâr Şerhu İzhâr adı ile Şerh
edilmesi örnek verilebilir. Her iki âlimin yaşadığı asırlarda yapılmış olan şerh ve telhisler, dil öğretimini çok daha
bilimsel zemine oturmuş, eşsiz eserleri ile Arapça öğrenme-öğretmeye katkıda bulunmuşlardır.
Bu çalışma, “Muhammed b. Pir Ali el-Birgivî’nin İzhâru’l-esrâr’ı ile Seyyid Ali Borlulu’nun “Zubdetu’lezhâr” Adlı Eserinin Mukayeseli İncelenmesi” başlığı altında iki eserin mukayesesi yapılarak, yöntemleri ve
yaklaşımları ortaya konulmaya çalışılacaktır.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu
UGGKS2019
Aladdin GÜLTEKİN