328 results listed
Her milletin hayatında iz bırakan olaylar vardır. Çok geniş bir coğrafyada hüküm süren Türk toplulukları dahayat sürdükleri yerlerde iyi ve kötü olaylar yaşamış veya yaşamak zorunda kalmışlardır. Kazak Türkleri de bazı dönemlerde hiçbir milletin maruz kalmak istemediği sıkıntılar ile karşı karşıya kalmışlardır. Özellikle Çarlık Rusya’sının bölgeyi işgali ile başlayan sıkıntılar Birinci Dünya Savaşı sürecinde zirveye ulaşmış ve halkın yaşama dair ümitlerini yok edecek gelişmelere sebep olmuştur. Bu gelişmelerin en önemlilerinden birisi de Birinci Dünya Savaşı’ndaki kayıplarını telafi etmek isteyen Çarlık Rusya’sının Türkistan coğrafyasında eli silah tutan herkesi cephe gerisinde görev almaları noktasında zorunlu göreve tabi tutmasıdır. Bu
durum 1916 başkaldırısının başlaması ve bağımsızlık hareketine dönüşmesine vesile olur.
Özellikle 1916 yılına kadarki süreçte Çarlık Rusya’sı ekonomik, sosyal, askeri ve eğitim alanlarında uyguladığı politikalar ile bölge halkını her konuda çaresiz bırakır. Halka yüklediği ağır vergiler ile halka ait toprakların ellerinden alınıp Rus köylüsüne verilmesi gibi konuların yanında kültür, din ve dil olarak farklı bgeleneklere sahip olan Rusların kendi milli kimliklerini halka dayatma çabaları ise toplumu yıldırır. Bütün bunların yanında devam eden işgal politikaları da halkta ciddi bir nefret birikimi meydana getirir. Bu nedenle 1916 olaylarının gerekçesi olan askere alma hadisesi başkaldırının fitilini ateşleyen bir sebep olur. Bahse konu başkaldırıyı Çarlık Rusya’sı sert askeri tedbirler ile bastırır. Bu olay yüz binlerce insanın katledilip milyonlarcasının da sürgün edilmesi ile son bulur. Bu nedenle halkın büyük
zorluklarla karşı karşıya kalmasına sebep olan 1916 olayları yaşandığı dönemde aydınların eserlerinde en çok yer bulan konuların başında gelir. Bu bildiride de tarihe “Ürkün Olayı” olarak yer edinmiş olan 1916 Olayları ve bu olayların Kazak aydınlarının eserlerine yansımaları ele alınacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enver KAPAĞAN
Kriz, herhangi bir mal, hizmet, üretim faktörü veya finans piyasasındaki
fiyatlarda normalin üstünde veya altında gerçekleşen şiddetli dalgalanmalar
olup gelişen teknoloji sonucu dünya ekonomisinin tek bir pazar haline
dönüşmesiyle krizlerin bir ülkeden diğerine bulaşması kolaylaşmıştır. Bu
çalışmada gelişmekte olan ülkeler arasında yer alan Türkiye ekonomisinin
1998-2018 yılları arasındaki performansı incelenmiş ve Kasım 2000, Şubat
2001 ikiz krizlerinin ve 2008 Küresel krizinin Türkiye ekonomisine etkisi
Entropi ağırlıklandırılmalı TOPSIS Yöntemi ile değerlendirilmiştir.
TOPSIS yöntemi ile her bir yıl için elde edilen ekonomik performans
sıralamasına göre en yüksek performans gösterilen 1998 yılı olup en kötü
performans gösteren yıllar ise sırasıyla 2009, 2007, 2008 ve 2000 yıllarının
olduğu görülmüştür. ABD’de başlayan 2008 Küresel Krizinin Türkiye’nin
ekonomik performansını, Kasım 2000 ve Şubat 2001 ikiz krizleri kadar
sarsmadığı görülmüştür. Entropi yöntemiyle ekonomik performansın
değerlendirilmesinde en etkili olan kriterler işsizlik oranı ve daha sonra onu
takip eden Toplam Borç/GSMH olarak elde edilmiştir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Murat YILDIRIM
İnci Merve ALTAN
Askeri darbe yaşanan ülkeler, darbe gerçekleştikten sonra siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkileri açısından olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Türkiye’nin siyasi tarihine bakıldığında buna benzer örnekler görmek mümkündür. Askeri darbeler, söz konusu ülkenin dış politikasının
durağanlaşmasına hatta zarar görmesine neden olmaktadır. Örneğin Türkiye’de 27 Mayıs 1960’daki darbe sonrasında yönetimi ele geçiren ordu, Türkiye’nin diğer ülke ve aktörlerle ilişkilerinin devam edeceğini söylemesine rağmen, Türkiye’nin dış politikasında durağan bir döneme girildiğini söylemek mümkündür. Bu süreçten önce Avrupa Ekonomik Topluluğu’na
(AET) ortaklık başvurusu yapan Türkiye’nin AET ile ortaklık anlaşmasını imzalaması
gecikmiştir. Üstelik Türkiye’de yaşanan bu durumdan ötürü AET yetkililerinin de tedirgin olduğu görülmüştür. Bütün bunlara rağmen Türkiye 12 Eylül 1963’te Ankara Anlaşması’nı imzalamış ve AET ile ortaklık ilişkisini yasal bir zemine oturtmuştur. Bu süreçten sonra Türkiye AET ile olan ilişkilerine geliştirmeye çalışırken 12 Mart 1971’de Türkiye’de yeni bir askeri müdahale yaşanmış ve Türkiye yeniden bir zorlu sürece girmiştir. Bu kapsamda bu çalışma iki askeri müdahale arası dönemde Türkiye’nin AET ile olan ilişkilerini inceleyecek, ardından iki darbe arasında ilişkilerde ne tür zorlukların yaşandığı ve hem Topluluğun hem de Türkiye’nin politikalarını analiz etmeye çalışacaktır. Bu sayede bu dönemde ilişkilerin nasıl geliştiği ve darbenin ilişkilere ne kadar etki ettiği değerlendirilmiş olacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ekrem Yaşar AKÇAY
Askeri darbe yaşanan ülkeler, darbe gerçekleştikten sonra siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel ilişkileri açısından olumsuz bir şekilde etkilenmektedir. Türkiye’nin siyasi tarihine bakıldığında buna benzer örnekler görmek mümkündür. Askeri darbeler, söz konusu ülkenin dış politikasının durağanlaşmasına hatta zarar görmesine neden olmaktadır. Örneğin Türkiye’de 27 Mayıs 1960’daki darbe sonrasında yönetimi ele geçiren ordu, Türkiye’nin diğer ülke ve aktörlerle ilişkilerinin devam edeceğini söylemesine rağmen, Türkiye’nin dış politikasında durağan bir döneme girildiğini söylemek mümkündür. Bu süreçten önce Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) ortaklık başvurusu yapan Türkiye’nin AET ile ortaklık anlaşmasını imzalaması gecikmiştir. Üstelik Türkiye’de yaşanan bu durumdan ötürü AET yetkililerinin de tedirgin olduğu görülmüştür. Bütün bunlara rağmen Türkiye 12 Eylül 1963’te Ankara Anlaşması’nı imzalamış ve AET ile ortaklık ilişkisini yasal bir zemine oturtmuştur. Bu süreçten sonra Türkiye AET ile olan ilişkilerine geliştirmeye çalışırken 12 Mart 1971’de Türkiye’de yeni bir askeri müdahale yaşanmış ve Türkiye yeniden bir zorlu sürece girmiştir. Bu kapsamda bu çalışma iki askeri müdahale arası dönemde Türkiye’nin AET ile olan ilişkilerini inceleyecek, ardından iki darbe arasında ilişkilerde ne tür zorlukların yaşandığı ve hem Topluluğun hem de Türkiye’nin politikalarını analiz etmeye çalışacaktır. Bu sayede bu dönemde ilişkilerin nasıl geliştiği ve darbenin ilişkilere ne kadar etki ettiği değerlendirilmiş olacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ekrem Yaşar AKÇAY
The study examines the current problem of school adaptation. A child's
transition from kindergarten or family environment to first grade leads to
significant changes in his or her life. The child needs to adapt to the new
environment, adapt to the new environment, and adopt unconsciously new
behavioral patterns, and therefore considers individual aspects of adaptation
that are not isolated and that affect each other: physiological, psychological
and social. Within the framework of psychosocial adaptation, the authors
define adaptation to school, which is perceived as a process of active
adaptation of the student to the new changed conditions of social
environment. Children aged six to seven years are not yet able to regulate the
process of adaptation, so teachers and parents are the main participants and
determinants of the process. For this reason, the process of adaptation has its
own specific dimensions: adaptation of the child to school, adaptation of
school to the child and the family aspect of adaptation. The readiness of
schools, the professional readiness of teachers and the personality of the
teacher are important factors in the adaptation process. In order to
successfully adapt the child, it is advisable to eliminate such risk factors from
schools as: teacher's stressful pedagogical tactics, excessive intensification of
the learning process, inadequate teaching methods and forms.
The purpose of this contribution is to provide information on the current
approach to the problem and to present some strategies that can be applied in
practice to reduce the number of adaptation problems.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Сейдалиева Г.Ш.
Сматова К.Б.
Сабралиева Ж.Т.
Bu çalışma, evlilik ve aile hayatında önemli olan değerler ve dinin bu
değerlerin desteklenmesindeki rolünü konu edinmektedir. Aile yaşamında
önemli olan sevgi, saygı, güven sadakat, fedakârlık gibi aile değerleri, dinlerin
de tavsiye ettiği ve aile hayatındaki önemini vurguladığı değerlerdir. Din ve
aile kurumlarının her ikisi de benzer değerler üzerine odaklanmaları ve
sosyalleşmeyi sağlamlaştırmaları açısından benzerdirler. Din, faydalı aile
davranışları ve olumlu aile yaşamını destekleyen bir inanç sistemi sağlar.
Dinlerin, aile içi geçimsizliğini önlemede ve huzurlu bir aile ortamı
oluşturmada, ilişki erdemleri olarak da adlandırılan bu değerleri besleyerek
yardımcı olduğu söylenebilir.
Dini kurumlar, birçok insan için ahlaki konulardaki yasaklar ve beklentilerin
ana kaynağıdır. Bu durum evlilik hayatı için de böyledir. Örneğin dini
öğretiler, çocuk yetiştirme, cinsel tutum ve davranışlar, arkadaşlık ilişkileri ve
evlilikle ilgili diğer birçok konuya kadar temel beklentileri şekillendirir.
Ayrıca aile, çocukların sosyo-kültürel kişiliğini etkileyen birincil sosyal çevre
grubudur. Sevgi, saygı, itaat, fedakârlık, paylaşma, yardımlaşma gibi
değerlerle birlikte dini yapı da ailede öğrenilir.
İslam dini ve kültüründe aile değerleri, genel ahlakın temel değer ve
ilkelerinin bir parçasıdır. Ancak İslam dininin insani ilişkiler ve aile içi
ilişkilerde özellikle vurguladığı değerler de söz konusudur. İslam dini, insani
ilişkilerin esaslarını genel olarak merhamet ve sevgiye bağlamıştır. İster
birbirine aile bağı ile bağlı olan karı-koca, anne-baba-çocuk veya akrabalar,
isterse insanlık camiasını oluşturan herhangi kişiler arasındaki merhamet ve
sevgi, İslam dininde insanları birbirine bağlayan en önemli bağ olarak
görülmüştür.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatma BALCI ARVAS
Çalışmada, Ali b. İbrâhim ez-Za’ferânî Efendi tarafından herhangi bir
isimlendirme yapılmadan kaleme alınan ancak daha sonra “Risâletün fî
Kırâati’l- Fâtiha Li’l-Vâlideyn” adıyla kayda geçmiş eser incelenecektir.
Kaynaklarda hayatı hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan Ali b. İbrâhim
ez-Za’ferânî Efendi’nin, telif ettiği risâlelerdeki karinelerden XVIII. yüzyılda
yaşadığı tahmin edilmektedir. Müellifin risâlelerinde kullandığı el-Borlevî ve
ez-Za’ferânî nisbelerinden Safranbolulu olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu
risâlede Fâtiha sûresinin ölen anne-baba ve yakınlara okunması bağlamında
Kadızâdeliler-Sûfîler arasındaki tartışmalara atıfta bulunulmaktadır.
Safranbolu, başta ilmî, kültürel, ticârî ve sosyal alanlarda olmak üzere pek çok
sahada köklü geçmişe sahip bir şehir olarak anılagelmiştir. Şehrin kadim
geçmişindeki ilmî birikiminin ortaya çıkarılması doğrultusunda yapılacak
akademik çalışmalar, geçmişten geleceğe köprülerin kurulmasında ve
geçmişin mirasından ilham alınarak geleceğin inşa edilmesinde önem
arzetmektedir. Bu çerçevede farklı disiplinlerde yapılacak çalışmaların söz
konusu değerli mirasın gündüzüne çıkartılmasındaki rolü yadsınamaz. Bu
çalışmada da yaklaşık üç asır önce yaşamış olduğu sanılan Ali b. İbrâhim ezZa’ferânî Efendi’nin yazma halindeki eserinin tanınıp bilinmesine katkı
sağlamaya çalışılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
M.Sami ÇÖLLÜOĞLU
Bu makale Türkmen/Yörüklerin sosyal ve kültürel yaşam alanlarında
deneyimledikleri müzik uygulamaları içerisinde yer alan farklı ezgi, ritm, söz,
icra şekilleri, yöre müziğinde bulunan çok seslilik unsurları ve Yörük
müziğinde kadın konularını ele almaktadır. Anadolu' ya göç eden göçebe
toplulukları, 16 yüzyıldan başlayarak Osmanlı Devlet politikasındaki
değişiklik sonucu iskân etmeye zorlanmışlar bu politikalar, sosyal, kültürel
ve de ekonomik sonuçlara sebep olmuştur. Devlet mekanizmasından kopuk
yaşama
eğilimi
olan
bu
topluluklar
kültürel
olarak
kapalı
yapıda
kalmışlardır. Böylece yakın zamana kadar Yörük müzik kültürü, çevre
kültürlerle ciddi bir kültürel alışveriş gerçekleştirmemiş; kendine has
özelliklere sahip olmuştur. Araştırma kapsamında Anadolu’ nun çeşitli
bölgelerinde Yörük müzik uygulamaları hakkında tespit edilmiş olan
bilgilerin bir arada verilmesi amaçlanmıştır.
Doğusundan,
batısına,
kuzeyinden,
güneyine
Anadolu’
nun
çeşitli
coğrafyalarını yurt tutan Türkmen- Yörük boyları yurdumuza gerek özgün
müzik icralarını, gerekse konakladıkları coğrafyadan etkilenerek kendi
kültürleri ile harmanladıkları müzik uygulamalarını getirmişlerdir.
Türkmen-Yörük müzik deneyimleri konusu üzerine derleme makalesi niteliği
taşıyan bu araştırmada, toplamda sekiz tez ve iki makale incelenmiştir.
Yapılan araştırma neticesinde Türkmen-Yörük müzikleri hakkında melodik
yapı, ritmik yapı, söz unsuru, yöre ağzı, kullanılan sazlar hakkında bilgilere
ulaşılmıştır. Ulaşılan bilgilerden yararlanılarak bölgesel, yöresel benzerlik ve
farklılıklar tespit edilmiştir.
Sonuç olarak bu çalışma, incelenen literatür kapsamında Türkmen- Yörük
folklorunda müzik pratiklerinin nasıl olduğunun tespit edilmesi ve yeni
araştırmalara kaynaklık edebilmesi gibi açılardan önem taşımaktadır. Türk
Halk Müziğinin icra çeşitliliğini ve uygulama alanını zenginleştirmek
bakımından önem arz eden bu tarz araştırmaların henüz incelenmemiş Yörük
bölgelerinde de ele alınarak kültür mirasımıza kazandırılması gerekliliği ve
önemi belirtilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gülcan ERTAN HACISÜLEYMANOĞLU
Although Libya which has rich oil and natural resources, State has problems
in solving economic problems. Libya can’t use its potential in foreign trade
and this affects wealth of citizens negatively. Also Turkey is a developing
country which performs better performance especially after 2002 The exports
and imports of Turkey have increased for last 15 years. The aim of this
research is to investigate foreign trade between these two countries. To this
aim we searched TUIK data about foreign trade of these two countries. It is
revealed that the most important export items of Turkey are jewellery and
parts, furnitures and poultry meat. The most important import items are gold,
copper and petroleum gasses. Foreign trade between these two countries
developed and reached maximum volume in 2013 However, conflicts in
Libya affected foreign trade between them and decreased volume. Two
countries can be in wealthier conditions by evaluating foreign trade
opportunities between two countries. Turkish brands can use potentials and
evaluate opportunities in Libya.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan DİLEK
Nagmi M. Moftah Aimer
Mustafa Khalifa Thawadi El
İnsanların yaşarken karşılaştıkları olaylara binaen telaffuz ettikleri sözlerin bir
kısmı mesel olarak kabul görmüş, kulaktan kulağa dilden dile aktarılarak
günümüze kadar yazılı ve sözlü edebiyatta kullanıla gelmiştir. Edebiyat özelinde
meseller içinden çıkmış olduğu ve onu üreten toplumun kültür aynasında görülen
edebi suretler içinde bulunmaktadır. Her milletin edebiyatında mesellerin ilk
ortaya çıkış olayı zamanla unutulsa da onun için kullanılan sözler hafızalarda ve
günlük kullanımlar vasıtasıyla canlı tutularak bugüne kadar gerek sözlü olarak
gerekse emsal kitapları ve edebi eserler vasıtası vasıtasıyla günümüze aktarılmıştır.
İnsanların karşı karşıya kaldığı ilk olay (Vârid/Mevrid) esnasında kullandığı
ifadenin daha sonra bir zaman diliminde ilkine benzeyen yeni bir olay için
(Madrib) kullanılmasına “darbu’l-mesel” denilmektedir. Arap mesellerinin
kaynağı bilinsin veya bilinmesin her meselin gerçekte bir mevridi, bir de madribi
vardır. Arap emsal kitaplarında geçen mesellerin pek çoğunun ortaya çıkmasına
sebep olan olayı günümüzde kullananlar tarafından pek bilinmese de yine de
hepsi için olmasa dahi bu olaylar meselin anlaşılması için kısaca zikredilmektedir.
Mesellere yol açan olaylar, insan karakterini ve davranışını ortaya seren ahlaki ve
insani meziyetlere yaklaşım ve tutumun veciz sözle ifade edilerek tespitine yol
açmaktadır. Bu ahlaki ve insani diyebileceğimiz meziyetler onun cesaretine,
cömertliğine, yardım severliğine vb. güzel görülen özelliklerine işaret edebileceği
gibi, bazen de cimrilik, korkaklık, ahmaklık vb. gibi hoş görülmeyen meziyetlerine
dair de olabilmektedir. Bu çalışmamızda bu Arap mesellerinde meselin ortaya
çıkmasında etken olmuş çocuk figürlerini “Arap Mesellerinde Çocuk Betimlemesi” başlığı altında ele alıp inceleyeceğiz.
Proverbs are expressions humans committed in the aftermath of certain events they
have witnessed in their life and are spread abroad from mouth to mouth all the way
to today’s oral literature. In literature, proverbs are the representations of the society
they are born in and a mirror of the literary pictures of culture. Although the first
appearance event of a proverb in many nations are usually forgotten in time, the
proverb itself is kept alive through history to today in daily expressions and memories
and by oral means, precedent books and literary works.
The expression for a first time seen event (Vârid/Mevrid) and using the same
expression after a new, similar second event (Madrib) is called “darbu’l-mesel”. Whether the source of Arabic proverbs are known or not, every proverb has a mevrid
and a madrib. Even though the source of some of the proverbs in Arabic precedent
books are commonly not know by the users, the proverb is still used to point out, if
not all, the events they were born prior to.
The events that caused a proverb lead to epigrams pointing out towards the approach
and attitude for the moral and humanitarian qualities that reveals humans’ personas
and behaviors. These moral and humanitarian qualities can point to one’s courage,
generosity, charitableness and such but they can also signal for unwanted attributions
such as stinginess, cowardice, foolishness. This study examines the children figure that played a role in the events that revealed a proverb in Arabic proverbs.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aladdin GÜLTEKİN
Dinamik bir ortam olarak menkul kıymet borsaları yerel ve global
gelişmelerin menkul kıymet fiyatlarına anlık olarak yansıdığı piyasalardır. Bu
dinamizmin
şeffaflıktan
uzaklaşması,
fiyatların
belirlenmesi
sürecine
olumsuz etki ederek, yatırımcıların zarara uğramaları ve borsalarda güvenin
kaybedilmesi sonucunu doğuracaktır. Genel kural olarak tarafsız olması
gereken borsaların, fiyat belirleme sürecine etkide bulunabilecek gelişmeleri
piyasa katılımcıları ile eşzamanlı olarak paylaşması gerekmektedir. Olası
uyuşmazlıklarda uygulanacak kurallar, piyasanın işlem kuralları, sunulan
hizmetler
ve
bu
hizmetlerin
kullanım
bedelleri
ile
işlem
sonuçları
katılımcılara düzenli olarak aktarılmalıdır. Bunlara ek olarak yerel ve küresel
ölçekte bireysel ve kurumsal yatırımcıların borsa yönetimlerine ulaşmasının
önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır.
Günümüz finansal piyasalarında finansal enstrümanlarda çeşitliliğin artması,
piyasada
derinliğin
sağlanması,
bilginin
işlenmesi
ve
iletilmesindeki
gelişmelere bağlı olarak, yatırımcı ilişkileri özellikle de yatırımcıların
bilgilendirmesi önem kazanmıştır. Bu alanda özellikle internet kullanımının
yaygınlaşması, yatırımcıların bilgiye anlık ulaşması bakımından önemli bir
gelişme olmuştur. Bireysel ve kurumsal yatırımcılar açısından internet
kullanımının yaygınlaşması ile güncel, hatta anlık bilgiye ulaşım anlamında
olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Finansal yatırımlarda bireysel ve kurumsal
yatırımcıların işletmelere ait web sayfalarının yanı sıra, finansal
enstrümanların işlem gördüğü borsaların internet sayfaları üzerinden
edindikleri anlık bilgiye verdiği önem büyük oranda artmaktadır.
Bu çalışmada Avrupa Birliği ülkelerinden seçilmiş önde gelen borsalardan 6
borsa ve aday ülke statüsündeki Türkiye Borsası’na (Borsa İstanbul) ilişkin
web sayfaları, genel görünüş, kullanıcı kolaylıkları, teknik özellikler ve
iletişim özellikleri açısından karşılaştırılarak, elde edilen bulguların değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatih TEMİZEL
Ekrem MERİÇ
Avrupa Birliği (AB), ‘Arap Baharı’ olaylarının başlangıcında dış göç
anlayışının temel felsefesini ‘insan hakları ve göçmenler’ olarak belirlemesine
rağmen göç politikasını büyük oranda güvenlikleştirme yaklaşımından
hareketle oluşturmuş ve bu bağlamda aşırı sağ unsurların öne sürdüğü
tezlerden faydalanmıştır. Güvenlikleştirme kavramına göre devlet herhangi
bir sorunu bekası için tehdit olarak algıladığı zaman, artık o soruna öncelik
vermektedir. Güvenlik sorunu olarak sunulan gelişmeye müdahale etmek
için politik yapı özel haklara sahip olduğunu ilan etmektedir. Bu ilanın
ardından bu bekası içi tehdit olan sorunu bertaraf etmek için olağanüstü
yöntemlerle ve acilen olarak müdahale edilmesi konusunda algılayıcı kitleyi
de ikna ettiği takdirde güvenlikleştirme süreci oluşmuş olmaktadır. 11 Eylül
sonrası dönemde gelişmiş ülkeler göç olgusunu güvenlik çerçevesinde ele
alarak, “tehdit altındayız” söylemini oluşturmuşlardır. güvenlikleştirilmesi halklar arasındaki uyum sürecinin sekteye uğramasına
yol açarak, biz ve onlar karşıtlığının daha derine yerleşmesine zemin
hazırlamıştır. Bu bağlamda aşırı sağ unsurlar hem AB’nin söz konusu
politikayı oluşturmasına zemin hazırlamışlar hem de oluşturulan bu
politikadan beslenmişlerdir. Bu durum AB’nin kendi normatif gücünün ve
kredibilitesinin büyük zarara uğramasıyla birlikte üstünde değerlerin - örneğin AB’nin dayandığı demokrasi, insan hakları, çoğulculuk,
çok kültürlülük - aşınması sonucunu doğurmuştur. Çalışmada AB’nin göç
politikasına oluştururken güvenlikleştirme yaklaşımıyla hareket ettiği ve bu
durumun da AB’de hali hazırda var olan “aşırı sağ” unsurları beslediği ileri
sürülmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yasemin OĞUZLAR TEKİN
Birinci Dünya müharibəsində böyük dövlətlərin dünyanı bölüşdürmək
uğrunda mübarizəsinin həlledici mərhələyə daxil olduğu mürəkkəb daxili və
beynəlxalq şəraitdə yaradılan Azərbaycan Xalq Cümhuriyyətinin
fəaliyyətində onun parlamenti xüsusi rola malikdir. Təqdim olunan məqalə
AXC parlamentində Qazax qəzası nümayəndələrinin fəaliyyətini və onların
parlamentin işinə təsirini tədqiq edir.
In the First World War, the Parliament of Azerbaijan has a special role in the
activities of the People's Republic of Azerbaijan, created in a complex internal
and international environment, where the struggle of great powers to share
the world is in a crucial stage. The article examines the activities of the Kazakh
district representatives in the ADR parliament and their impact on the work
of the parliament
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Məlikli Nurlanə
Balıkesir çevresi; uygun coğrafyası, iklim koşulları ve batı Anadolu’daki
stratejik konumu dolayısıyla Anadolu’nun insanlık tarihi boyunca sürekli
yerleşim görmüş alanlarından biridir. Ancak kaynak ve araştırma eksikliği
nedeniyle bölgenin yerleşim tarihinde pek çok kesinti ya da tartışmalı nokta
vardır. Bu tartışmalı noktalardan biri de M.S. 2 yüzyılda Balıkesir merkezi
yakınlarında kurulmuş olan Hadrianoutherai kentidir. Antik kaynaklar söz
konusu kentin Hadrianus tarafından bölgede yaptığı başarılı bir av
sonrasında kurulduğunu bildirse de lokalizasyonu kesinleştirilemediği için
kent hakkındaki tartışmalar 19 yüzyıldan bu yana devam etmektedir.
Çalışmamız; Eskiçağ tarihinin ana kaynakları olan antik yazarların eserleri,
yazıtlar, sikkeler, arkeolojik bulgular ve bu kaynaklara dayanarak oluşturulmuş modern literatür ışığında Hadrianoutherai hakkındaki bilgileri ortaya koymayı amaçlamaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa TÜRK
Türküler,
Anadolu
insanının
yaşanmışlıklarından
süzülüp
kuşaklarca
aktarılan naif sözlü kültür ürünleridir. Türküler, kültürel süreçlerden,
kültürleme için önemli bir aktarımdır. Balıkesir İli, kültürleşmenin yaşandığı
bir yöredir. Kazdağları, Şair Homeros tarafından İlyada Odessa’nın yazıldığı
yerdir. Unesco, 2018 yılını, Truva yılı ilan etmiştir. Balıkesir, Türk Ulusal
Kurtuluş Savaşı döneminde çetin mücadele veren bir Kuvayi Milliye İli’dir.
Bu nedenle, Zeybek ve sevda türkülerinin yöre insanları tarafından
söylenildiği bilinmektedir. Yöreye özgü en çok Zeybek, Bengi, Barana
Havaları, kadın karşılamaları (kına) ve semahlar görülmektedir. Bu
araştırmanın amacı Balıkesir Yöresi türkülerini çeşitli özellikleri açısından
incelemektir.
Bu araştırmada varolan türkülerin olduğu biçimiyle incelenmesine dayalı bir yöntem izlendiğinden araştırma tarama
modelindedir. Araştırmada TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Repertuaruna
bağlı çeşitli dallarda derlenen 72 türkü çalışma evreni olarak kabul edilmiştir.
Bu türkülerden oranlı örnekleme yöntemiyle seçkisiz olarak 50 türkü
araştırmanın örneklemi olarak seçilmiştir. Seçkisiz örnekleme yöntemlerinin
temel özelliği, örneklemin evreni temsil etme gücünün yüksek olmasıdır.
Araştırma bulgularına göre Balıkesir yöresinde yerleşik klasik çalgılar (davul,
cümbüş) görüldüğü gibi özellikle Edremit, Kazdağları ve Bayramiç yöresinde
bağlama kültürünün de varolduğu görülmektedir. Cumhuriyet öncesi zurna
ve davul yaygın olmakla birlikte Bulgaristan, Yugoslavya ve Yunanistan
göçmenleri tarafından klarnet, keman çalgı kültürü getirilmiştir. Türkülerin
temasının ise ağırlıklı olarak en çok sevda; ikinci olarak, kahramanlık; üçüncü
olarak ise ağıt olduğu tespit edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Pınar KIZILHAN
Aşkın ÇELİK
Ahlak konusu Batı düşünce tarihinde üzerinde en fazla durulmuş olan konulardan birisidir. Hem vahiyden bağımsız Antik Yunan düşüncesinde, hem vahiy ekseninde şekillenmiş olan Ortaçağ Batı düşüncesinde ve hem de Modern Batı düşüncesinde konu her daim güncelliğini korumuştur.
Antik Yunan’da ahlak vahiyden bağımsız olarak, insan özelinde ve daha çok onun mutluluğu, ilgileri istek ve arzularıyla olan ilişkisi bakımından ele alınmıştır. Bu bağlamda insanın arzularına, entelektüel kaygılarına hitap eden ve onu mutlu kılan hususlar ahlaki noktada iyi kabul edilmiş, bu standardı yakalayamamış iş ve eylemlere ahlaki bir değer atfedilmemiştir.
Ortaçağ’a gelindiğinde ahlakın doğrudan vahiyle ilişkisi kurulmuş ve konu herhangi bir düşünce, tutum ve eylemin Tanrısal buyruğa uygun olup olmaması bakımından ele alınmıştır. Modern dönemde ise yeniden akla ve dolayısıyla insana bir dönüş yaşanmış, konu bütünüyle vahiyden bağımsızlaştırılamamış olsa da mümkün olduğu kadar insan aklı özelinde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Diğer taraftan ahlak konusu özelindeki tartışmalar ağırlıklı olarak, ahlakın temelinde neyin olduğu, objektif bir ahlak sisteminden söz etmenin mümkün olup olmadığı konuları üzerinde yoğunlaşmıştır. Doğal olarak bu tartışmalar belli dönemlerde belli anlayış ve kişilerin ön plana çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu bildiride biz ahlakın genel anlamda ne manaya geldiğini, Batı düşünce tarihinde nasıl ele alındığını ve bu konu ile ilgili ne tür alternatiflerin ortaya konulduğu üzerinde durmaya çalışacağız.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ergin ÖGCEM
Bu makalede Berger ve Luckmann’ın Modernite, Çoğulculuk ve Anlam Krizi adlı
kitaplarında ortaya koydukları modern çağda anlam krizi teşhislerini ele
alacağım. Berger ve Luckmann bu kitaplarında, modern anlam krizinin asli
nedeni olarak modern çoğulculuğu gösterirler ve anlam krizinin yayılışını
yavaşlatmak için aracı kurumları, özellikle din kurumunu güçlendirmeyi
önerirler. Onların bu risalede dile getirdikleri anlam krizi teşhislerini,
sosyolojik klasikleri olan Gerçekliğin Sosyal İnşası’nda sundukları daha geniş
sosyal inşacılık yaklaşımı içine yerleştirerek sorgulamayı deneyeceğim.
Sosyal inşacılığın temel hedefinin, gerekliğin sosyal olarak inşa edilmiş
niteliğini ortaya çıkararak şeyleşmeyi gidermek olduğunu hatırlatarak,
aslında anlamın krize girişinin olumlu ve şeyleşmeyi ifşa edici bir uğrak da
olabileceğini iddia edeceğim. Daha sonra, Berger ve Luckmann’ın sosyal
inşacı teorilerinin yaslandığı Arnold Gehlen’in felsefi antropolojisine göz
atarak buradaki insan doğası kavrayışının Berger ve Luckmann’ın teorilerine
de yansıyan siyasi içerimlerini inceleyeceğim. Son olarak, Berger ve
Luckmann’ın din kurumunu güçlendirme önerilerini ele alacağım ve bu
önerinin sanat kurumuna da genişletilebileceğini Barış Büyükokutan’ın
Türkiye’deki şiir ortamı analizini örnek göstererek ileri süreceğim.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ömer KÜÇÜK
Búgіngі tańda elіmіz jańa tarıhı kezeńge aıaq basyp, álemdegі damyǵan 30
eldіń qataryna qosylýǵa bet túzep otyr. Memleket basshysy N.Á. Nazarbaev
«Bolashaqqa baǵdar: rýhanı jańǵyrý» atty maqalasynda: «Bіz jańǵyrý jolynda
babalardan mıras bolyp, qanymyzǵa sіńgen, búgіnde tamyrymyzda
búlkіldep jatqan іzgі qasıetterdі qaıta túletýіmіz kerek. Pragmatızm – ózіńnіń
ulttyq jáne jeke baılyǵyńdy naqty bіlý, ony únemdі paıdalanyp, soǵan sáıkes
bolashaǵyńdy josparlaı alý, ysyrapshyldyq pen astamshylyqqa, dańǵoılyq
pen kerdeńdіkke jol bermeý degen sóz. Qazіrgі qoǵamda shynaıy
mádenıettіń belgіsі – orynsyz sán-saltanat emes. Kerіsіnshe, ustamdylyq,
qanaǵatshyldyq pen qarapaıymdylyq, únemshіldіk pen oryndy paıdalaný
kórgendіlіktі kórsetedі – deıdі [1]. Bul atalǵan máseleler álemdіk bіlіm berý
keńіstіgіnde de ózektі bolyp otyr. Naqtyraq aıtsaq, HHI ǵasyrǵa arnalǵan
bіlіm berýdіń halyqaralyq komıssııasy baıandamasynda tórt bazalyq
ustanym: bіrge ómіr súrýge úırený, tanyp-bіlýge úırený, áreket etýge úırený
jáne qatar ómіr súrýge úırenýdі bіlіm berýdіń negіzі retіnde atap kórsetedі
Jas urpaqty ózgermelі álemde kezdesken qıyndyqtardy ar-ujdanmen, ózіne
de ózgege de qııanat jasamaı, adal jeńe alatyn urpaq tárbıeleýde bіlіm berý
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Alımbaeva Saýle Kýrmantaevna
16 yüzyıldan itibaren Batı dünyasında bilimde, teknikte ve sanatta yaşanan
köklü değişimler dinin algılanış biçimlerinde de köklü değişimlerin
yaşanmasına neden olmuş, bilhassa din-bilim ilişkisine dair yürütülen
tartışmalar döneme damgasını vurmuş, genelde vahiy dinleri özelde
Hıristiyanlık sorgulanmaya başlanmıştır. Bu süreçte dine karşı cephe alan
inkârcı akımların da temelleri atılmıştır. Kökleri 16 yy. kadar geriye giden
ama günümüzde de etkilerini devam ettiren bu akımlar arasında deizm,
ateizm,
materyalizm,
pozitivizm,
darwinizm,
agnostisizm,
nihilizmi
sayabiliriz. İnanç problemleri bağlamında ortaya çıkan söz konusu akımlar,
sadece Batı/Hıristiyan toplumunda değil Doğu/İslam toplumunda da çeşitli
söylem ve iddialarla varlığını hissettirmektedir. Bunda insanlığın bilim ve
teknikte ilerleme kaydetmesinin yanı sıra son dönemlerde radikal dinî
örgütler, cemaatler ve tarikatların dini yanlış anlamaları ve uygulamaları,
ötekileştirici, ayrıştırıcı bir din anlayışına sahip olmaları da önemli rol
oynamıştır. Bu tür olumsuzluklardan kurtulmanın yolu ise dini temel
kaynaklarından öğrenerek insanlara sahih bir din anlayışı sunmak gerekmektedir ki bu misyon, kelam ilminin temel görevlerinden biridir.
Kendi içinde birçok farklı görüşlere ayrılan ve oldukça çeşitli tezahürleri
bulunan deizm, temel görüşleri bakımından genel olarak aklı ve gözlemi/deneyi ana ilke kabul eden, Tanrı bilgisine aracısız biçimde sadece
akıl/düşünce yoluyla ulaşılabileceği savunan, bu nedenle vahye dayalı tüm
dinleri reddeden tek Tanrı inancını benimseyen akım olarak tanımlanabilir.
Başka bir ifadeyle deizm, kâinatı yaratan fakat yarattıklarına müdahile
etmeyen sadece yaratıcı sıfata sahip olan insanüstü yüce bir varlığı/Tanrı’yı
kabul eden, bununla birlikte Tanrı’nın bir iletişim biçimi olarak insanlarla
irtibata geçmesi anlamına gelen vahyi/nübüvveti inkâr eden düşünce
sistemidir. Bu bakımdan deizmin en temel itiraz noktasının nübüvvete
yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü onlara göre insanın doğuştan gelen
aklıyla, doğa ve evrendeki kanun ve tasarımı kişisel gözlemleriyle
onaylayabilir, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilebilir. Bu bakımdan
vahye, peygamberlere, dine ihtiyaç yoktur. Bunların yanı sıra deistler dinî
ritüelleri, ahiret âlemini, ceza ve mükâfatı, dünya işlerine ilahî müdahaleyi
reddederler.
Bu tebliğde Avrupa’da 16 yüzyılın ikinci yarısında semavî dinlere (bilhassa Hıristiyanlığa) karşı olarak ortaya çıkan ve günümüzde daha çok gençler
arasında oldukça etkili olan “deizm” konusu ele alınacaktır. Bu çerçevede söz
konusu akımın temel iddiaları tespit edilip, akabinde psiko-kelam çerçevesinde bir değerlendirme yapılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Meryem GÜNERİ
İçinde yaşadığımız toplumu şekillendiren ve ondan etkilenen insanlar olarak
her birimizin hayatı gün geçtikçe değişmektedir. Günümüzde şahit
olduğumuz hızlı toplumsal değişimin birçok sebebi olmakla birlikte, bu
değişimin
en
önemli
nedenlerinden
birinin
iletişim
araçları
olduğu
söylenebilir. Bireyselliğin hatrı sayılır derecede arttığı çağımızda teknolojik
araçlarla kurduğumuz bağ ya da kendimizi bu araçlar üzerinden ifade ediş
şeklimiz ele alınması gereken önemli bir husustur. Zira teknolojinin her geçen
gün geliştiği bir zeminde bireyin toplumla kurduğu ilişkinin teknik araçlar
üzerinden evrildiğini söylemek mümkündür. Postmodern dönemde oldukça
değer kazanan kitle iletişim araçlarının önemi ve bu araçların toplumsal
uzamda edindikleri yeri ve işlevleri, bireylerle oluşturdukları organik bağ ile
açığa çıkmaktadır. Şöyle ki küresel dünyanın vazgeçilmez bir unsuru olan
kitle iletişim araçları ve özelinde sosyal medya, bireylerin her an ulaşabileceği
mobil uygulamalardır. Söz konusu araçların mobil oluşu, görünürlük
kazandırma
yöntemlerinden
biri
olması
ve
bireylerin
kimliklerini
yansıttıkları çeşitli uygulamaları içermesi bu çalışmada ele alınmak istenen
hususlardır. Tüm bunlardan yola çıkarak, sosyal medyanın bireylerle
kurduğu ilişki teorik kapsamda ele alınarak, açıklanmak istenmiştir.
Çalışmanın önemi buradan gelmekte olup genel olarak vardığı sonuç ise,
birey ile özdeş olan kimliğinin sosyal medya ortamında nasıl şekil
değiştirdiğini göstermektir. Bu bağlamda sosyal medya uygulamalarının
bireyin kimliği ile olan bağına ve bu çerçevede ürettiği anlamlara eleştirel bir
bakışla yaklaşılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Jale AVYÜZEN ZOBAR
Kitle iletişim araçlarının amiral gemisi olan televizyon, insan hayatına girdiği
günden bu yana etkisini giderek artırmaktadır. Hangi kültürden, dinden veya
ekonomik sınıftan olursa olsun televizyon, günümüzde milyarlarca insanın
kolayca ulaşabildiği bir iletişim aracıdır. Her ne kadar son 20 yılda baş
döndürücü bir şekilde gelişen teknolojiyle kitle iletişim araçlarının önemli bir
kolunu oluşturan sosyal medyanın insanlar üzerindeki tahakkümü artsa da
televizyon,
yönlendirici
ve
hissizleştirici
etkisinden
çok
da
bir
şey
kaybetmemiştir. II. Dünya Savaşı’nın ardından radyonun egemenliğini
kırarak
önce
Batı
toplumlarında,
ardından
tüm
dünyada
insanları
yönlendiren bir araç haline gelen televizyon, birey üzerinde belirleyici etkiler
oluşturur konuma gelmiştir. İcadından bu yana televizyon, ürettiği içerikler
ve tüketimin sihirli değneği olan reklamlarla bireyleri yönlendirmektedir. Bu
içerikler, gelişen teknolojinin de yardımıyla, dünya genelinde fakirinden
zenginine kadar herkesin evindeki televizyon vasıtasıyla iletilmektedir. Fiziki
olarak evlerin başköşesinde duran televizyon, bireylerin hayatında da o denli
önemli bir yer kaplamaktadır. Televizyon, birey ve toplum üzerinde yaptığı
etkilerle yabancılaşmayı tetiklemektedir. Bireyi, izlediği kutuyla karşı karşıya
bırakan ve onu reel dünyadan alıp hayaller dünyasına götüren bu araç,
kişinin ilk olarak kendisine daha sonra ise topluma karşı yalnızlaşmasına ve
yabancılaşmasına sebep olmaktadır. Bu çalışmada kitle iletişim araçlarının en
yaygın kullanım ağına sahip olan televizyonun birey ve toplum üzerindeki
yabancılaştırıcı etkisini ele alacağız.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gökhan ZOBAR
Ebu’l-Berekât en-Nesefî h. VII. asırda Mâverâu’n-Nehr bölgesinde yetişmiş
büyük sîmalardan biridir. Siyasî istikrarsızlıkların bulunduğu bir dönemde
yaşamasına rağmen fıkıh, kelâm ve tefsir ilimlerine dair eserler vermiş çok
yönlü bir âlimdir. Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl isimli tefsiri gerek
fıkıh gerekse kelâm ilmi bakımından son derece önemlidir. Nesefî bu tefsiri,
âdeta Ehl-i Sünnet dışında kalan mezheplere cevap vermek amacıyla telif
etmiştir. Özellikle Mu’tezile mezhebine cevap vermek için büyük bir çaba sarf
etmiştir. Onun tefsiri Zemahşerî’nin el-Keşşâf isimli tefsirin sünnî versiyonu
olup aynı zamanda onun bir özetidir.
Kıssalar Kur’an’da büyük bir yer tutar. Kur’an’da kıssaların yer alması gerek
Hz. Peygamber gerekse müminleri teselli etmek ve aynı zamanda İslâm
düşmanlarını tehdit etmek amacıyladır. Bazı peygamberlere ait kıssalar
Kur’an’ın farklı yerlerine serpiştirilmiş durumdadır. Fakat Yûsuf kıssası
bütün olarak Kur’an’da bir arada geçen bir kıssadır. Nesefî’nin bu kıssayı
nasıl yorumladığı bu tebliğimizin konusunu teşkil etmektedir. Nesefî’nin
yöntemine uygun olarak bu kıssada dille ilgili izahlara oldukça fazla yer
verilmektedir. Dil ve kıraat farklılıklarına dair bilgiler çıkarıldığı takdirde
yorum adına tefsirde pek fazla bir şey kalmadığı söylenebilir. Bazen de
kıssayla ilgili gereksiz bilgilere yer verilmekte ve Kur’an’ın hidayet yönüyle
ilgili olmayan hususlar üzerinde durulmaktadır. Kıssanın tefsirinde
rivayetlere de yer verilmekte ancak bu rivayetlerin senetleri ve kaynakları
zikredilmemektedir.
Rivayetler
zikredilirken
“ruviye” ifadesi kullanılmaktadır. Kimi yerde çok garip İsrâilî rivayetlere yer verilmesi eserin
eleştiriyi hak eden en önemli yönlerindendir. Bu tebliğde bir klasik tefsirden
yararlanırken Yûsuf kıssasından hareketle nelere dikkat edilmesi gerektiği
üzerinde durulacaktır. Yûsuf sûresi özelinde Nesefî tefsirinin olumlu ve
olumsuz yönlerine işaret edilecek ve aynı zamanda günümüz ilim ehli için
önemi belirtilecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Recep DEMİR
Mûsikî beşeriyet ile tezahür etmiş, içinde yer aldığı içtimai alanın kültürel özellikleri
ile biçimlenmiştir. Muhtelif alanlarla iç içe olan mûsikî aynı zamanda din ile de
ayrılmaz bir bütün olmuştur. Bu bütünlük tarih boyunca devam etmiş, birtakım
unsurlar yardımı ile tekâmül etmiştir. Mûsikî ve dinin inkişafındaki unsurların içinde
mûsikîşinasların rolünün yadsınamayacağı bir realitedir. Bu mûsikîşinaslardan biri de
Azîz Mahmud Hüdayîdir. Hüdayî, yaşamını Koçhisar, Sivrihisar, İstanbul, Bursa,
Edirne, Mısır ve Balkanlarda geçirmiş, din ve dinî mûsikînin inkişafında büyük
hizmetlerde bulunmuş mutasavvıf, şair, yazar ve bestekârdır. Hüdayî hazretleri ilmî,
tasavvufî eserleri ve özellikle manzumeleri ile bilinir. Temcid, münacaat, teravih
tesbihleri, tevşih ve ilâhîler yazan Hüdayî, aynı zamanda birçok eser bestelemiştir. Bu
bağlamda Hüdayî’nin günümüze ulaşan ve tarihi kaynaklarda tespit edilen dört eseri
bulunmaktadır. Bu eserler ihtiva bakımından ilâhî ve tevşihlerden oluşur. Hüdayî
hazretleri eserlerinin büyük bir kısmını Arapça, şiirlerini ise öz Türkçe ile kaleme
almıştır. Sade bir dil ve çoğunlukla aruz vezni kullanarak yazdığı şiirlerini aynı
zamanda dinî ve ahlâkî bilgileri öğretmede bir araç olarak kullanmıştır. Şiirleri
yaşadığı dönemde ve sonraki yüzyıllarda birçok kişi tarafından bestelenmiştir.
Celvetîlik tarîkatının kurulmasında önemli bir rol oynayan Hüdayî hazretleri, XVI.
asrın son nısfında büyük şöhrete mazhar olmuş, şöhreti Türkiye ve tüm İslâm
coğrafyasında yayılmıştır. Kurmuş olduğu tarîkatta mûsikîye hem kendisi hem de
tarîkat mensupları tarafından büyük ehemmiyet verilmiştir. Çalışmanın amacı Azîz
Mahmud Hüdayî hakkında bilgi vermek, kendisine ait olan beste ve güftelerin dinî
mûsikînin gelişimine katkılarını ortaya koymaktır. Bu doğrultuda çalışmada nitel
araştırma yöntemi kullanılarak literatür taraması yapılmış, Azîz Mahmud Hüdayî ile
ilgili din ve dinî mûsikîde yer alan kaynaklar incelenmiş, Hüdayî’nin ilmî bilgisi,
tarîkatı ve eserlerinden daha ziyade mûsikîşinaslığına vurgu yapılmıştır. Kendisinin
bestelemiş olduğu eserler, bestelenmiş güfteleri makam ve usûl yönünden alfabetik
bir şekilde sıralanmıştır. Araştırmanın sonucunda Azîz Mahmud Hüdayî’nin dinî
mûsikî sahasında yapmış olduğu çalışmalar ve bu çalışmaların dinî mûsikîye olan
katkıları tespit edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Merve Nur KAPTAN
Volkan KAPTAN
18 yüzyılın 40’lı yıllarında Buhara’da sıradaki hakimiyet değişimi sonucunda
tahtı Özbeklerin Mangıt soyu ele geçirdi. Cengiz Han soyundan olmayan
Mangıt sülalesi temsilcileri Emir ünvanı ile yetindi. 1756-1920 yılları arasında
onların idaresi altında bulunan devlet de Buhara Emirliği adını taşıdı.
Emirliğin devlet divanı İslami devlet yönetim gelenekleri ve Cengizi-Türki
adetleri üzerine kurulmuştu. Buhara Emirliği’nin sosyal ve siyasi, ekonomik
ve kültürel hayatına karşı ilgi ta 19 yüzyılın başlarından başlamıştır.
Günümüze kadar Emirliğin tarihini incelemede çeşitli el yazı kaynaklarına
başvurulmuş, araştırmacıların çoğu yerel yazarların kitapları ve Avrupalı
seyyah ve elçilerin günlüklerine ayrıca dikkat etmişlerdir. Son zamanlarda
Buhara Emirliği’nin saray divanhanesine ait mevzuat protokolleri ve idari
yönetimi ile ilgili tarihi belgeleri bilimsel araştırma konusu altına alma hevesi
gittikçe artmaktadır. 18.-19. yüzyılın başlarındaki Buhara sarayına ait belgeler
yaşamın çeşitli dallarını konu almıştır ve söz konusu belgelerin ortaya çıkış
nedenleri, işleyiş düzeneği ve kendine özgü içeriği bulunmaktadır. İşte böyle
belgelerin birisi de mübarekname (çoğul şekli mübareknamecat) olup, onu
Orta Asya Müslüman diplomasisinde hemen genç bir belge diyebiliriz.
Bunun sebebi böyle mazmundaki bir belge önceki yüzyıllarda da kullanılmış
olsa da biçim ve anlatımına göre Mangıtlar sarayında ortaya çıkmış, resmi
idare sistemine ait bir belgedir. Mübarekname emirin devlet adamları ve
ahaliden gelen arz ve şikayetlere cevap yazısı olup, 19.-20. yüzyılın başlarında
Buhara Emirliği saray divanhanesine ait sayıca en çok nüshada saklanmış
olan belge çeşidi olarak dikkate değer. Ayrıca mübareknameler içeriği
açısından Buhara Emirliği’nin sosyal ve siyasi, ekonomik ve kültürel manevi
yaşamı, askeri sistemi, mahkeme ve hukuk sistemi, yer ve su dağıtımı,
ahalinin günlük yaşam tarzı gibi birçok alanı kapsamaktadır. Bunlara
rağmen, söz konusu belge türü ve onlarda bulunan bilgiler, bugüne dek
mahsus araştırma konusu olarak incelenmemiştir. Sunulmakta olan bu
makale Buhara Emirliği divanında yürürlükte olmuş olan mübarekname
belgesini konu almaktatır. Bu yazıda adı geçen belgenin ortaya çıkış dönemi,
işleyiş düzeneği ve Özbekistan’da bulunan çok sayılı koleksiyonu üzerine ilk
görüşler öne sürülmüştür.
In the 40s of the 18 century, due to the change of sequential authority in
Bukhara, the throne occupied by Manghit tribe of Uzbeks. The representatives
of the Manghit dynasty, who were not Chingizid, were adequately sufficed to
the rank of ‘emir’. Their state, which ruled from 1756 to 1920, was named the
Bukhara emirate. The state authority of Emirate is built on the basis of Muslim
and Chingizid – Turkic traditions. The interest of the Bukhara emirate in the
socio-political, economic and cultural life began in the early 19th century. Until
now, sources for studying the history of the Emirates have been diverse, and
many researchers have been focusing on the works of local authors and the
diaries of the European travellers and ambassadors. In recent years, interest
in attracting scientific research into historical documents related to legal acts
and administrative office of the Bukharan court has been increasing.
Documents belonging to Bukharan royal chancery at the 18 – beginning of the
20 centuries were diverse, with the reason, the mechanism of operation and
the content of each document. One of such documents is mubārak-nāma (pl.
mubārak-nāmejāt) – a blissful letter, which can be said to be almost the
youngest document in Central Asian Islamic Diplomatics. The document was
used in previous works, but it was a document of the office system in the
palace of Manghit dynasty in form and content. The mubārak-nāma is a
response to emir's appeal to officials and the public, and is considered to be
the most copies stored document of the palace of the Bukhara emirate in the
19-20 centuries. In addition, mubārak-nāma contains the socio-political,
economic, cultural and spiritual life of the Bukhara emirate as well as
encompasses many areas such as the military system, the judicial system, the
land-water relations and the living standards of the population. However, the
type of document and the information contained there in have not been
researched so far. This article is devoted to the mubārak-nāma, which is
conducted in the royal court of Bukhara emirate. It outlines the initial points
about the period of the document, the mechanism of its operation, and its
major collections in Uzbekistan.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Uktambek SULTONOV
Mahfuza ABDUVAHABOVA
Büyük İskender’in Doğu seferi; her ne kadar Kserkses’in Yunan seferine bir karşılık olarak, “intikam seferi” şeklinde görünse de aslında bu sefer, sadece, gerçek nedenleri perdelemek için gerçekleştirilen bir seferdi. Zira; bu seferdeki esas amaç; büyük zenginliklere sahip olan Asya
topraklarında bir “Dünya Devleti” kurmaktı. Bu nedenle; İskender’in fetihlerinden sonra uyguladığı yeni devlet modelinde, artık, Yunan-Barbar ayrımı yoktu ve herkes orduda veya yönetimde olsun, çeşitli yüksek mevkilere gelebilirdi. Bunların yanı sıra, İskender, uyguladığı yeni modele ek olarak, yerel unsurları da dikkate almış ve toplumsal ile yönetimsel açıdan iyi bir denge de kurmuştu. Ancak bu yeniden yapılandırma; zamanla, krallığın topraklarında hâkim unsur olan Makedon ve Yunanlılar tarafından yoğun tepkilere neden olmuştu. İşte tam bu bağlamda cevaplanması gereken sorular şunlardır: İskender eski ve yeni yönetim sistemleri arasında nasıl bir denge sağlamıştı? Pers sistemini kendi devlet sistemine nasıl entegre etmişti?
Diğer taraftan ise; Perslerle birlikte, bölgede, yaklaşık iki yüz yıldır iyi bir şekilde uygulanan yönetim sistemi, ne olmuştu da İskender’den sonra uygulanamamış ve çözülme sürecine girmişti? İskender neleri doğru yapmıştı, ondan sonraki yöneticiler neleri yanlış yapmışlardı?
Onun “Hellenizm” hedefi yoksa bir başarısızlık mıydı? Hellen Devleti; İskender’in ölümünden sonraki yıllarda tam bir çözülme sürecine girmiş ve toprakları İskender’in generalleri arasında paylaşılarak bölüşülmüştü. Generaller bu süreç içerisinde, kendi merkezi devletlerini kurmaya çalışmış ve İskender’in uyguladığı politikaları terk etmişlerdi. Kurulu idari sistemin terk edilmesiyle birlikte meydana gelen sorunlar ve yönetimsel zafiyetler, en çok, Batıda, zaman
içerisinde güçlenen Roma’nın işine yaramış ve İskender’in ardılı olan tüm Hellenistik Krallıklar, Roma’ya boyun eğmek zorunda kalmıştı.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Deniz Serhad SEZER
1970’li yıllarda yaşanan iki büyük petrol krizine bağlanan küresel ekonomik daralma,
işletmelerin yönetim ve üretim alışkanlıklarında köklü değişikliklere neden olmuştur.
O dönem krizden çıkış yolu arayan işletmeler, Toyota Motor Şirketi tarafından
yıllardır uygulanan esneklik ve yalınlık kavramlarıyla tanışmışlardır. Bilgi işleme ve
iletişim alanlarındaki gelişmelerin etkisiyle hizmet üretiminin reel ekonomi içindeki
payının hızla artması, işletmelerin pazarlama yaklaşımlarını da etkilemiş ve her bir
tüketiciyle ilişki kurma esasına dayandırılan birebir pazarlama bu sürecin yeni kuralı
haline gelmiştir.
Tüketicilerin bilgi edinme taleplerinin karşılandığı, şikayetlerinin en hızlı şekilde
cevaplanarak çözüme kavuşturulduğu, çeşitli kanallar vasıtasıyla her an iletişim
kurulabilen çözüm birimleri olan çağrı merkezleri, yakın geçmişten bu yana hemen
her sektörde hızla yaygınlaşmıştır. İlk olarak 1960’ların sonlarına doğru Ford Motor
Şirketi tarafından satılan otomobillerle ilgili sorunların geribildirimi amacıyla
oluşturulan bu birimlerin varlığı, günümüz işletmeleri için tercih olmanın ötesinde,
adeta zorunluluk haline gelmiştir.
Çağrı merkezlerindeki işin içeriği, çalışanların bedensel ve zihinsel katkılarının
yanında duygusal emeklerini de gerektirmektedir. Tüketici merkezli politikaların
etkisiyle daha görünür hale gelen emeğin duygusal boyutu; “çalışanların, işletmenin
kendilerinden
beklediği duygusal tavırları gösterebilme gayretleri” şeklinde tanımlanabilir. Duygusal
emek; çalışanların duygu kaynaklı davranışlarının işletmelerin amaçlarını destekleyecek biçimde, kontrolde ve süreklilikte olması
gerektiği anlamına gelmektedir. Bu süreçte, doğal duygularının yerine çoğunlukla
kurgu davranışlar geliştirmeleri istenen çalışanlar, inandıklarıyla yapmak zorunda
kaldıkları şeyler arasındaki çelişkiler nedeniyle iş performanslarını düşürebilecek
düzeyde psikolojik baskı hissedebilirler. İşin içeriğinden kaynaklanan zorluklar,
çalışanların duygusal emeklerinin yanında onları olumsuz etkileyebilecek olası
riskleri de artırmaktadır. Mutsuz tüketicilerin işletmeye yönelttikleri kontrolsüz
olabilen tepkiler karşısında adeta tampon vazifesi gören çalışanlar; sert üsluplarla,
rencide edici tavırlarla, onur kırıcı hatta ağır hakaret içerebilen sözlerle karşılaşabilmektedirler. Böyle durumlarda onlardan beklenen, sakin kalmaları, kötü
davranışlara karşılık vermemeleri, hatta nezaketlerini koruyarak iletişimi hassasiyetle
sürdürmeleridir ki bu da çalışanlar üzerinde tahribata yol açabilmektedir.
Bu çalışma, iş ortamlarındaki pek çok olumsuzlukla baş etmek zorunda bırakılan çağrı merkezi çalışanlarının duygusal emek boyutunu değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Özay Umut TÜRKAN
Uluslararası boyutta caz repertuvarlarında sıkça rastladığımız parçalar ve şarkılar
bütünü olan "caz standartları", caz müziğinin omurgasını oluşturmaktadır. Bu şarkılar
bütünü incelendiğinde, form açısından önemli ortak noktalar olduğu saptanmıştır. Bu
araştırma kapsamında, caz standartlarında sık kullanılan formların yapısal olarak
incelenmesi amaçlanmıştır.
"Great American Songbook" olarak da adlandırılan bu binlerce şarkılık repertuvarın
bestecileri ve söz yazarları arasında George&Ira Gershwin, Cole Porter,
Rodgers&Hart, Irving Berlin isimleri sıkça görülmektedir.
Cazda sık kullanılan şarkı formlarından en temeli blues formudur. Blues müziği kente
kavuştuğunda, birlikte icra edilen bir genre haline gelmiş, form ve armoniyle
ilişkilendirilmiştir. Genellikle 8 ya da 12 ölçüden oluşan blues döngüsü, minör ya da
majör olarak icra edilmektedir. Cazda sıkça karşılaştığımız bir başka form da bluesdan
türemiş olan rhythm changes formudur. Caz müziğinde rhythm changes terimi,
Gershwin kardeşlerin "I Got Rhythm" şarkısındaki yapı için kullanılmaktadır ve ismini
yine bu şarkıdan almıştır. 12 ölçülük bluesformundan sonra en sık karşılaştığımız yapı,
rhythm changes'dır. Bu form, tarihsel süreçte bebop müzisyenleri arasında oldukça
popülerleşmiş ve uptempo doğaçlama yapma olanağı sağlaması sebebiyle rhythm
changes formunda birçok parça yazılmıştır.
Caz standartları çoğunlukla 32 ölçüden oluşmaktadır ve AABA ve ABAC formlarında
yazılmıştır. A, B ya da C olarak isimlendirdiğimiz her bölüm istisnalar olsa da
çoğunlukla sekizer ölçüden oluşmaktadır. Sekizer ölçüden oluşan dört bölüm bir
araya gelerek formun bütününü oluşturmaktadır.
Bu çalışma kapsamında araştırma yöntem ve tekniklerinden literatür taraması tekniği
kullanılarak elde edilen veriler incelenmiş, caz müziğinin geleneksel formları bir çatı
altında toplanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Başak YAVUZ
Cemiyet-i Akvam ve Türkiye’de Ermeni ve Rumlar adlı Osmanlıca yazılmış 46 sayfalık
rapor, 1921 senesinde Dahiliye Nezareti Muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi
tarafından yayınlanmıştır. İstanbul’da haremlerde ve müesseselerde yüzbinlerce Rum
ve Ermeni kadın ve çocukların gizlendiğine dair Romanyalı Matmazel Vacarescu’nun
iddiası ve talebi üzerine Cemiyet-i Akvam bir müfettiş gönderme kararı almıştır.
Dahiliye Nezareti bu gelişme üzerine ortaya atılan iddialara cevap vermek için,
Türkiye’deki Rum ve Ermenilerin dolayısıyla azınlıkların Osmanlı idaresindeki
durumlarına dair detaylı ve çarpıcı bilgileri ihtiva eden bir rapor hazırlamıştır.
Özellikle Osmanlı Devleti’nin güç kaybederek, yabancı devletlerin müdahalelerinin
arttığı dönemde bu müdahalenin araçlarından biri de anasır-ı gayrimüslime olarak
adlandırılan azınlıklar olmuştur.
Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı ve Kanun-ı Esasi ile azınlıklarla devletin ilişkileri
yeniden gözden geçirilmiş ve azınlıklara kapsamlı hak ve hukuk bahşedilmiştir.
Bunlara rağmen Osmanlı Devleti’nin ve toplumun bu unsurlarla ilişkileri sorunlu
olmuştur. 19 yüzyılın sonlarına doğru özellikle Ermenilerin ulusçu ve ayrılıkçı
düşüncelerle tedhiş ve terör metotlarını kullandıkları ve Osmanlı Devleti için öncelikli
sorunlardan biri haline geldikleri görülür. Devletin huzursuzluk yaratan Ermenilere
karşı aldığı önlemler Avrupa’nın büyük devletlerinin hoşnutsuzluğuna ve bunu da
Osmanlı Devleti’ne yönelik politikalarına yansıtmalarına yol açmıştır. Osmanlı
Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesi ve savaşın sonunda mağlup gelmesi sonucunda ağır koşullara sahip bir antlaşmayı imzalamak zorunda bırakılması ile
azınlıklar ayrılıkçı ve bölücü faaliyetlerini artırmışlardır.
Büyük devletlerin Osmanlı azınlıklarına yönelik bakışını Sevr Antlaşması
hükümlerinde gözlemlemek mümkündür. Savaş sırasında “Sevk ve İskân Kanunu”
gibi Ermenilere karşı alınan önlemler ve bunların sonucunda Ermenilerin haksız
şekilde mağdur edildiği düşüncesi Avrupa’da Osmanlı Devleti aleyhine ciddi bir
kamuoyu oluşumuna da zemin hazırlamıştır.
İşte Cemiyet-i Akvam raporu Ermeni ve Rumların geçmişten itibaren sahip oldukları
huzur ve imkân ortamını örnekleriyle göstermekte, bu unsurlara kötü muamele
edildiği iddialarını yalanlamaktadır. Bu tebliğde rapor yukarıda sunulan perspektiften hareketle değerlendirilecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ersin MÜEZZİNOĞLU
Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidin dönemlerinden sonra, onların devamı
niteliğinden ziyade yeni bir kimlik kazanmaya başladığı görülen Emeviler
devleti, özellikle idarede kullandıkları cezai yöntemler açısından da bu
özelliğini gözler önüne sermiş ve İslam toplumunun ilk kez muhatap olduğu
veya maruz kaldığı bu ceza yöntemleriyle de tarihteki yerini almıştır.
Genellikle, Haccac b. Yusuf, Ziyad b. Ebih, Yusuf b. Ömer gibi Irak bölgesi
valileriyle
ön
plana
çıkan
hatta
onlarla
özdeşleşen
bu
yöntemler,
uygulandıkları dönemde iktidarın dış yüzünü de temsil etmiş, öte yandan
idarecilerin gerçekleştirdiği askeri, iktisadi, zirai, ilmi gibi birçok faaliyetlerini
bir anlamda görünmez kılmış veya gölgelemiştir.
Emevi idarecilerinin, çoğunlukla, toplumda mutlak bir asayişin sağlanması
hedefi doğrultusunda, kimi zaman kişiye özel kimi zamansa genele yayarak
uyguladığı görülen ceza yöntemleri hiçbir suçun cezasız kalamayacağı
ilkesine de işaret etmektedir. Bu yöntemlerin icrasının çoğu zaman görevli
memurlar tarafından gerçekleştirilmesinin yanısıra, bilhassa bizzat valiler ve
hatta halifeler tarafından de yerine getirilmesi, söz konusu yöntemlerle ilgili
dikkat çeken noktalardan biridir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Melek YILMAZ GÖMBEYAZ
Bul maqalada daryndylyq máselelerі qarastyrylyp, «daryndylyq» jáne
daryndy bala túsіnіkterіnіń mánі ashylǵan. Áleýmettіk pedagogtyń daryndy
balalarmen jáne olardyń otbasymen jumys erekshelіkterі, onyń negіzgі
mіndetterі men іs-áreket baǵyttary aıqyndalǵan.
This article consider a problem of children’s giftedness. It describes the nature
of giftedness and the concept of a «gifted child». Identified the specificity the
work of the social pedagogic with gifted childrenand their families, its main
tasks and activities.The specificity of the social work educator with gifted
children and their families, its objectives and activities.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gaıbýllaeva S.S.
Tadjıbaeva J.S.
This article consider a problem of children’s giftedness. It describes the nature
of giftedness and the concept of a «gifted child». Identified the specificity the
work of the social pedagogic with gifted childrenand their families, its main
tasks and activities.The specificity of the social work educator with gifted
children and their families, its objectives and activities.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gaıbýllaeva S.S.
Tadjıbaeva J.S.
Dede Korkut Kitâbı Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik destansı
hikâyeleridir. İçerdiği hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan
anlatıcıya aktarılan birer sözlü gelenek ürünüdür. Hikâyeler kulaktan kulağa
aktarıldığından dolayı gerçek hâlinin dışına çıkmıştır. XV. yüzyılın ikinci
yarısında yazıya geçirildiği tahmin edilir. Oğuzların yaşam biçimlerinden,
ekonomisine, inançlarından, giyinişlerine, beslenmelerinden içinde
yaşadıkları doğaya kadar pek çok konuda bilgi sağlayan bir kaynaktır.
Günümüze ulaşan iki el yazması nüshadan birisi Dresden Kütüphanesi’nde,
birisi Vatikan Kütüphanesi’ndedir.
Dede Korkut Hikâyeleri Türk dilinin ve edebiyatının, Türklerin örf ve
âdetlerinin, Türk ahlâk ve törelerinin, inançlarının, kahramanlıklarının,
kısacası Türk hayatının olduğu gibi verildiği bir eserdir. Tek bir kişinin
kaleminden çıkmamıştır, bu bir halkın ortak hikâyesidir. Bu halkın uzun göçü
boyunca belleklerde taşınıp gelmiş, şamanizmden islamiyete uzanan inanç
değişimleri, büyük kahramanlar, tarihteki dönüm noktaları, içinde yaşanan
coğrafyanın özellikleri, düşmanların nitelikleri ve bizzat halkın
yaşayyışındaki değişimler bu hikâyelerin içinde yer bulmuştur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali Rafet ÖZKAN
Kamalova F. B
Baytenova N.Zh.
Kantarbaeva Zh.O.
Değerler, bireyin ve toplumun huzur ve mutluluğunu hedefleyen manevi
unsurlardır. Değerler, insanın iç dünyasından doğar ve söz, tutum ve
davranışları yönlendirme gücüne sahiptir. Bu sebeple değerler, tasavvuf ve
kurumsallaşmış hali olan tarikatlarla pek çok ortak özellik içerir. Tasavvuf,
İslam’ın temel kurallarının yanında ahlak ve değerleri de içselleştirerek
yaşamaya gayret gösterme çabası olarak nitelendirilebilir. İnsanın ruhsal
tekamülünü
hedefleyen
tasavvuf,
kişinin
dininden
veya
inancından
kaynaklanan değerleri veya ahlak ilkelerini, titizlikle uyulması gereken
erdemler olarak kabul eder. Tasavvuf anlayışına göre değerler, bireysel ve
toplumsal eylemleri etkilediği için bu eylemlerin olumlu, iyi, güzel ve yararlı
hale gelmesi, ancak öğretilmesi ve benimsetilerek bir yaşam tarzı haline
getirilmesi ile mümkün olur. Zira değerler, din ve ahlak gibi bireysel ve
toplumsal kimliği belirlemede ve ortaya çıkarmada temel unsurdur. Bundan
dolayı değer veya ahlak gibi manevi unsurların sadece örgün eğitimle
verilmesinin yeterli olmayacağı anlaşılmaktadır. Aile, okul, çevre gibi
faktörlerin yanında değerleri yaşayarak zevk ve tecrübe ile keşfeden tasavvuf
ve tarikat gibi uygulama alanlarına da ihtiyaç vardır. Bu sebeple tasavvuf ve
tarikatları, değer üreten olmakla beraber aynı zamanda değerler eğitiminin
verildiği kurumlar olarak da görmek mümkündür.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hamdi KIZILER
Deizm, yakın zamana kadar gerçekte Hristiyanlığın hurafe içerikleriyle dolu
olan ve bunlara karşı akıl ve mantığın isyan etmesiyle etkili olmaya başlayan
dini bir akımdır. Özellikle 17 yüzyıl Newton ve sonrasındaki Keppler,
Copernicus ve Galileo gibi doğa bilimcilerinin çalışmalarını etkileyen deizm,
akıl kökenli bilimsel yaklaşımın dine uygulanması düşüncesini ortaya
çıkarmıştır. Bununla bağlantılı olarak, İslam literatüründe deizm, Allah’ın
evreni yarattıktan sonra tabiat kanunlarını devreye sokmak suretiyle evreni
kendi haline terk ettiği düşüncesi önemli bir yere sahip olmuştur. Dolayısıyla
bu çalışma içerisinde din ve insan bağlamında deizm ele alınacak, deizmin
yanlış kullanımına dayalı görüşlere bir eleştiri sunulacaktır. Bununla birlikte,
çalışma sonrasında deizmin özgünlüğü ortaya konulmuş olacaktır.
Deizm felsefesine göre, kâinatı ve insanı yaratan bir yaratıcı vardır. Fakat
yaratıcı yaratma durumunu, yarattığı hiçbir şeyden ve özellikle insandan bir
şey beklemeden yaratmıştır. Tanrı yarattıktan sonra hiçbir şeye karışmamakla
birlikte, insanları özgür bir halde bırakmıştır. Deizm bu yönüyle, sadece
yaratıcıya inanan insanların benimsediği bir akımdır. Fakat bu akıma neden
olan faktörlerle bağlantılı olarak deizm belli çevreler tarafından farklı
şekillerde ele alınmış ve çarpıtılarak yanlış kullanımlara sebebiyet vermiştir.
Bu bağlamda deizmin kendisi de başlı başına kendi içerisinde bazı eksiklik ve
yetersizlikler barındırmaktadır. Nitekim deizmin din ve insan arasındaki
ilişkiyi oluşturan birçok unsuru dışarda bıraktığı açıktır.
Sonuç olarak, her ne kadar deizmde var olan yanlış anlaşılmalardan, yanlış
kullanımlardan bahsediliyor olsa da deizmin günümüzde benimsendiği
görülmektedir. Çünkü modern çağda insan özgürlüğü insanların din
anlayışını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Dolayısıyla deizm din ve insan
bağlamında bize farklı anlayışlar ve perspektifler sunmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Halis ÇAVUŞOĞLU
İmam Hatip Liselerinin öğrenci, öğretmen ve veli profilinde yaşanan değişim
sürecinin çok yönlü etkilerinden söz etmek mümkündür. Bu kapsamda,
İmam Hatiplerde okuyan öğrenci sayısının yanı sıra, bu okulların kendi
içindeki çeşitliliği de zamanla artmıştır. Günümüzde sosyal bilimler ve fen
bilimleri ağırlıklı İmam-Hatip okullarının yanı sıra, hafızlık eğitimi veren
proje
okullarından
ve
uluslararası
İmam-Hatip
okullarından
bahsedilebilmektedir. İmam-Hatip okullarının sorunları, öğrenci, öğretmen,
veli ve idareci olmak üzere belli başlı alanlarda toplanabilir. Bu araştırmada,
İmam
Hatip
Liseleri’ni
tercih
eden
öğrencilerin
bu
okulları
tercih
etmelerindeki temel faktörler nelerdir? Öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin
ve idarecilerin nazarında ‘İmam-Hatipli Olmak’ ne anlama gelmektedir?
İmam Hatip Liselerinin mevcut durumuna ilişkin tespit, değerlendirme ve
beklentileri
nelerdir?
İmam
Hatip
Liselerinin
müfredatı
hakkındaki
düşünceleri hangi öncelikli parametreler üzerine kurulmuştur? gibi sorular
çerçevesinde,
İmam
Hatip
okullarının
değişen
profili
üzerinde
durulmaktadır. Araştırma kapsamında 6 İHL öğrencisi, 4 öğretmen-idareci ve
4 veli ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Nitel bir desen üzerine
kurulan çalışmanın temel amacı, İmam Hatiplerin mevcut durumuna ilişkin
öğrenci, öğretmen, veli ve idarecilerden oluşan tüm paydaş temsilcilerinin
görüşlerini alarak bir ihtiyaç analizi yapmaktır. Çalışmanın İmam Hatip
Liselerinin dünden bugüne din, kimlik ve müfredat eksenindeki durumunu
betimlemeye yönelik güncel bir çerçevenin ortaya çıkmasına katkıda
bulunacağı düşünülmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nurullah KARAKAŞ
Posta sanatı (mail art), sanat postası adından da anlaşılacağı gibi posta sistemini alan olarak kullanır. Sanat postasında ileti, nesne, yapılan çalışma sanatçılar arasında eş zamanlı postalanır. Bu postalanma süreci başından itibaren, gönderilen postanın sanat nesnesine dönüşme sürecini oluşturur. Dada ve Fluxus akımlarıyla evrilen posta sanatı geçirmiş olduğu postalama sürecinde ister istemez bir dönüşüme uğrar. Bu dönüşüm sanat nesnesi olarak postanın ulaştığı noktaya geldiğinde ortaya çıkan son haliyle kendini gösterir.
Posta sanatı, pullar (artistamp) ve kartlarla zarfların da dahil olduğu sanatçıların
karşılıklı ya da günümüzde tek taraflı postalaşma süreçlerini kapsar.
Sanat ve Terapi, Sanat Terapisi ya da Sanatla Terapi de kişiler üzerinde uygulanan
sanatsal çalışmalarla bireye kendi terapötik sürecini yansıtır. Kişi kendi kendini tedavi etmiş, kendiyle şifa bulmuş olur. Sanat terapisinde de posta sanatıyla bağlantılı yöntemlerden ikisi bu çalışmada kullanılmıştır. Birincisi: En çok posta göndermek istenilen kişiye hazırlanan posta ve ikincisi: asla posta göndermek istemeyeceğiniz kişiye hazırlanan posta. Bu çalışmada posta sanatına, sanat terapisine ve Karabük Üniversitesi Resim Bölümü Deneysel Atölye Dersi kapsamında Karabük ilinde ilk kez gerçekleştirilmiş olan Posta Sanatı Proje Çalışmalarına ve bu ders kapsamında gerçekleştirilen Ulusal Sergiye yer verilecektir.
Mail art uses the mail system as the domain, as the name implies.
In art post, the message, object and work are mailed simultaneously between artists.This postal process constitutes the process of transforming the sent mail into an art
object from the beginning. The postal art evolved by the Dada and Fluxus currents
inevitably undergoes a transformation in its mailing process.
This transformation is manifested in its final form when it reaches the point where the
mail reaches the art object. The art of postage encompasses the process of mutual or
unilateral mailing of artists, including stamps (artistamp) and cards and envelopes.
Art and Therapy, Art Therapy or Therapy with Art also reflects the individual's own
therapeutic process through artistic work on individuals. The person has cured himself
and healed himself. In art therapy, two methods related to postal art were used in this study. First: the mail prepared for the person you want to send the most mail, and second: the mail prepared for the person you never want to send mail to.
In this study, postal art, mail art, art therapy and Mail Art Project works which were
realized for the first time in Karabük province within the scope of Karabük University
Painting Department Experimental Workshop Course and National Exhibition will be
included.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Eda ÖZ ÇELİKBAŞ
Hizmet sektörünün yükselişi ile önemli hale gelen duygusal emek kavramı, çalışanlarla hizmet alanları arasında doğan yakın ilişkiler için belirli işlerde, işin gerekleri sebebiyle sarf edilen emek biçimidir. Bu kavram çalışanın çalışma ortamında göstermiş olduğu gayretlerinin neticesini ifade
etmekle beraber aslında var olmayan duyguların gerçekte mevcut gibi karşı tarafa aktarılmasıdır.
Duygusal emeği etkileyen pek çok faktör mevcuttur. Bunlar yüzeysel davranış ve derinlemesine davranışı da etkiler. Yüzeysel davranışta gerçekte var olmayan duyguların hareketlere yansıması
olası iken, derinlemesine davranışta içsel duygular ve samimiyet ön plandadır. Yani çalışan samimi davranış sergilerse baskı görmeden içinden nasıl geliyorsa hareket edebilir. Böylece tükenmişlik kavramından uzak kalır. Duygusal emek kavramıyla beraber gündeme gelen tükenmişlik ise; işi gereği insanlarla yoğun bir ilişki içerisinde bulunan iş görenlerde görülen duygusal olarak tükenme, duyarsızlaşma, hissizleşme ve yetersiz hissetme hali olarak tanımlanabilir. Belirttiğimiz tanımlardan yola çıkarak bu çalışmanın amacı; Balıkesir’in Bandırma
ilçesinde mevcut belediye çalışanlarının duygusal emek ve tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Anket çalışması 120 Bandırma Belediyesi çalışanı içerisinden 111 kişiye ulaşılarak gerçekleştirilmiştir. Toplanan veriler paket program yardımıyla analiz edilmiştir. Duygusal emek ve tükenmişlik ilişkisini belirlemek amacıyla korelasyon ve çoklu regresyon analizleri uygulanmıştır. Yapılan analizler neticesinde duygusal emeğin bir alt boyutu olan samimi davranışın tükenmişlik üzerinde kısmen dahi olsa bir etkisi bulunduğu tespit edilmiştir.
Duygusal emeğin diğer alt boyutları yüzeysel davranış ve derin davranışın tükenmişlik ile ilişkisi saptanamamıştır. Ayrıca duygusal emek ile tükenmişlik arasında herhangi bir ilişki tespit edilememiştir. Tüm bunlara ilave olarak çalışanların demografik özellikleriyle duygusal emek ve tükenmişlik düzeyleri arasında nasıl bir ilişki olduğu da çalışma kapsamında ele alınarak incelenmiştir.
The concept of emotional labor, which becomes important with the rise of the service sector in
today's conditions, is the form of labor that is consumed due to the needs of the job in certain jobs for the close relationships that arise between the employees and the service recipients. This concept is the effort of the employee in the working environment. There are many factors that effect emotional labor as superficial behavior and in-depth behavior. In superficial behavior, it is possible that feelings that do not actually exist are reflected in movements, whereas in deep behavior, internal emotions are at the forefront. That is, if the employee exhibits intimate behavior, he / she can act as he / she comes from within without pressure. So it stays away from
the concept of burnout. Burnout, which comes up with the concept of emotional labor, is; it is the state of emotional exhaustion, depersonalization, numbness and insufficient feeling seen in those who have an intense relationship with people due to their jobs. The aim of this study is to examine the relationship between emotional labour and exhaustion levels of Bandırma Municipality employees. The survey was carried out with 111 people from 120 municipial employees. Correlation and multiple regression analyses were applied to determine the relationship between emotional labor and burnout with a package program. Intimate behavior, which is a sub- dimension of emotional labor, has been determined to have even a partial effect on burnout.
There was also no association between emotional labor and burnout. In addition, the relationship between the demographic characteristics of the employees and the levels of emotional labor and burnout was discussed.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Edip ÖRÜCÜ
Itır UÇKU
Toplumlar geçmişleri ile sıkı ilişki içinde yaşarlar. Bu ilişkinin temelinde halkın hayata bakış açısı, gelenek ve görenekleri yatar. Her milletin geçmişinde çeşitli inanışlar var olmuştur. Fakat toplumların tarihi süreç içinde kabul ettikleri değişik düşünce ve karşılaştıkları kültürler neticesinde inanışlarında da çeşitli değişimler meydana gelmiştir. Özellikle yeni dinlerin benimsenmesi ve fetihlerin sonucu olarak yeni komşuların edinilmesi insanların daha farklı düşünce ve inanışlar ile de karşılaşmalarını beraberinde getirmiştir. Karşılaşılan yeni düşünce ve inanışların bazılarının benimsenmesi geçmişte var olan düşünce ve inanışların bir kısmının tamamen terk edilmesine sebep olmuştur. Fakat toplumların -din değiştirseler dahi- geçmiş yaşantılarını bir günde terk etmeleri mümkün değildir. Bu yüzden bir kısmı zamanla değişime uğramış bir kısmı ise hiç değişmeden halkın hafızasında yaşamaya devam edegelmiştir. Geniş bir coğrafyada yaşamlarını sürdüren Türkler de tarih sahnesine çıktıklarından beri kendilerine has bir kültüre sahip önemli milletlerden biri olmuşlardır. Özellikle İslamiyet öncesi tarihlerinin içinde en önemli unsurların başında eski dinleri ve inanışları yer alır. Türkler, gittikleri her yere sadece kendilerine ait maddi kültür unsurlarını değil manevi kültür unsurlarını ve yaşam biçimlerini de taşımışlardır. Bu vesile ile başka milletlerin sayıca fazla olmasına veya baskılarına rağmen kültürlerinden etkilendikleri ya da zarar gördükleri olmuştur. Fakat kendilerinin tümü ile yok olmalarını meydana getirecek olası asimile faaliyetlerinden korunmuşlardır. Bahse konu yaşam biçiminin içinde batıl inançlar da önemli bir yer tutar. Bütün Türk coğrafyasında olduğu gibi Karabük ili Eflani ilçesi de batıl inançlar bakımından zengin ve çeşitli örnekleri barındıran önemli coğrafi alanlardan biridir. Bu bildiride de Eflani yöresinde halk arasında varlığını devam ettiren batıl inançlar ele alınacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enver KAPAĞAN
Işıl YAMAN
Bir ülkenin ekonomik ve sosyal olarak gelişiminde eğitimin önemli bir rolü
vardır. Dolayısıyla bir ülkede eğitim alanına yapılan harcamalar, ülkelerin
refah düzeyinin önemli göstergelerinden biri olan ülkenin ekonomik
büyümesi üzerinde de önemli artışlara neden olabilmektedir. İktisat
literatüründe eğitim ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki oldukça yoğun
bir şekilde ilgi görmektedir. Çünkü eğitim ve eğitim üzerine yapılan
harcamalar her ülkede ülkenin her bir bireyini yakından ilgilendiren bir
konudur. Eğitim harcamaları, bir ülkenin eğitime verdiği değerin önemli
göstergelerinden biridir. Literatürde yapılan ampirik çalışmalarda eğitime
yapılan harcamalarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisine ilişkin zaman
zaman farklı sonuçlar elde edilmiştir. Birçok çalışma eğitim üzerine yapılan
harcamaların ülkenin ekonomik büyümesi üzerinde olumlu etkiler yarattığını
ortaya koyarken, bu değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin çoğunlukla
eğitim harcamalarından ekonomik büyümeye doğru olduğu görülmektedir.
Bazı ampirik çalışmalarda ise bu iki değişken arasındaki nedensellik
ilişkisinin iki yönlü olduğu vurgulanmaktadır. Bununla yanında, daha az
çalışmada ise, eğitim üzerine yapılan harcamalar ile ekonomik büyüme
arasında herhangi bir ilişki olmadığı yönünde sonuçlar elde edilmiştir. Bu
çalışmada, Türkiye özelinde, eğitim harcamalarıyla ekonomik büyüme
arasında bir ilişkinin olup olmadığı 1998:Q1 ile 2019:Q2 arasındaki dönem
için incelenmiştir. Bu amaçla çalışmada, eğitim harcamaları ve ekonomik
büyüme değişkenleri arasında bir eşbütünleşme ilişkisinin olup olmadığının
tespiti için eşbütünleşme
analizi yapılmıştır.
Çalışmanın sonuçları göstermektedir ki; Türkiye’de eğitim harcamaları ekonomik büyüme
üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla, ülkenin gelişmişlik düzeyinin artırılması için eğitime yönelik politikaların geliştirilmesi gerekmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Merve Çelik KEÇİLİ
Ethem ESEN
Undoubetdly, in the rhetoric, a close relation exists between criticism and
rhetoric. In other words, the rhetoric originated originally from the criticism
in the form of simple critical rules, and then, these rules have developed to
become a science with its standards and rules. Based on this overlap between
criticism and rhetoric, this study explores one of the greatest and most
important book in its history titled "The Comparison between Taeyeens" by
Amadi (370 AH). This latter is a critical book whose writer attempted to
compare between two great poets due to the wide dispute and argument of
the critics towards these poets. One group supports one poet, whereas the
other group advocates the other poet. Hence, Al-Amadi tried to be fair
adopting a neutral position in order to show the characteristics of each poet
and discuss the poetry of each poet objectively. This study is based on
examining the rhetorical principles which were adopted by the classifier as
criteria to follow in stating his judgement. However, due to the large area of
these rhetorical principles and their wide variety, this study focused only on
two aspects of the rhetoric, namely simile and metaphor. Consequently,
AlAmedi approach depended on these aspects when analyzing the poetry of both AlAmedi and AlBuhturi as well as the criteria he adopted in judging on
the two poets in either refuting or accepting in order to identify who is better
than the .other It seems clear that AlAmedi assesses the simile and metaphor
based on objective regulations that require a kind of suitability between the
two sides of the simile or the metaphor and follows the way of the old critics
in choosing the appropriate diction and structures as well as the expressive
structures avoiding .exaggeration
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sehil DERŞEVİ
Bu çalışmada, Enderunlu Vâsıf Divanı’nda yer alan poetik içerikli dizelerden
hareketle onun, şair karşılığında kullandığı kelime ve tamlamalar, özellikle
de bir şairde olmasını istediği şairlik özellikleri, bir başka ifadeyle şairin
vasıfları belirlenmeye çalışılmıştır.
Vâsıf, şaire dair görüş ve düşüncelerini Divan’ında çoğunlukla kasidelerinin
fahriye bölümlerinde ve gazellerinin mahlas beyitlerinde dağınık bir şekilde
dile getirmiştir. İlgili manzumeler, konu kapsamında incelendiğinde ve bir
bütünlük oluşturulduğunda Vâsıf’ın, kendi şairlik özelliklerinden hareketle
bir şair portresi çizmeye çalıştığı görülür. Onun anlayışına göre bir şair;
doğuştan, Allah vergisi şairlik kabiliyetine sahip olmalıdır; çünkü şair ancak
bu sayede zorlanmadan, nitelikli şiirler yazabilecektir. Tab‘ kelimesiyle
vurgulanan bu önemli özellikle birlikte akıl ve idrak sahibi olmak, çabuk
kavramak, şiir ilminde üstad olmak, maharetli olmak, irfan sahibi olup feyiz
ve ilhamla söylemek gibi özellikler de Vâsıf’ın şairde aradığı diğer
özelliklerdir. Ona göre bu özelliklere sahip olan bir şair, söze canlılık vermek
suretiyle mucizevî bir söyleyiş sergileyerek herkesi hayrette bırakabilir.
Birçok şairin üzerinde önemle durduğu özgünlük, Vâsıf’ın da önemsediği bir
özelliktir. Poetik ifadelerinde özgünlüğü sağlayan unsurların neler olduğuna
yer veren şair, ayrıca yakıcı bir söyleyişten yanadır. O, ancak bu sayede
okuyucuyu etkileyen şiirlerin yazılabileceğine inanır.
Klasik Türk şiirinin son döneminde şiirlerini yazan Vâsıf’ın, şairin
özelliklerine dair yapmış olduğu bu poetik tespit ve değerlendirmeler, özelde
şairin kendi döneminin genelde de klasik şiirin şaire bakışındaki benzer ve
farklı yönlerin tespitine yönelik çalışmalar için önem arz edecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Zafer TOPAK
Türkiye'de son zamanlarda alevlenen tartışmalar arasında nafaka konusu yer
almaktadır. Genel olarak bu tartışmaların da erkeğin mağduriyeti, kadının ise
boşanma sonucunda elde ettiği kazanç ile rahat bir yaşam sürdüğü üzerinden
şekillendiği görülmektedir. Nafakanın
süresiz oluşu eleştirilerin temelini oluşturmakta ve bu durumun yeni mağduriyetler yarattığı ileri sürülmektedir. "Boşanmış babalar" ya da "mağdur babalar" adıyla çeşitli platformlarda bir araya gelen erkekler, boşandıkları eşlerine nafaka ödeme yükümlülüğünün kendi yaşamlarını devam ettirebilmelerine engel olduğu şeklinde açıklamalarda bulunmaktadırlar.
Nitekim bu iddialarını ve taleplerini siyasetin gündemine de taşıyarak hem muhalefet
partilerini hem de iktidar partisini yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olduğu
noktasında âdeta uzlaştırmayı başarmışlardır. Farklı sosyo-ekonomik düzeylere sahip bu erkek gruplarının temel özelliği, boşandıkları eşlerine nafaka ödemek istememeleri olmuştur. Nafaka ödemek istememe nedenlerini de çoğunlukla kendilerini "mağdur", kadını da yani eski eşlerini de "hasım" ve onların ödedikleri bu para ile keyif süren "asalak" ya da "fırsatçı" şeklinde göstererek açıklamaya çalışmışlardır. Oysaki Medeni Kanun'un nafaka konusunu düzenleyen hükümleri incelendiğinde, bu hükümlerin oldukça açık bir şekilde cinsiyet eşitliği vurgusu yaptığı ve tarafların gelir durumlarına ve kusur derecelerine odaklandığı oldukça açıktır. Toplumumuzda kadının cinsiyet eşitsizliği nedeniyle çoğunlukla kendisine nafaka ödenen taraf olması, yeni mağduriyetler yaratmaktan ziyade aslında çok temel olan bir mağduriyetin
giderilmesini amaçlamaktadır. Ancak erkeğin egemenliğinin önemli göstergelerinden
biri olan ve güç tasavvurunun izlenebildiği maddi gücünün, söz konusu bu ödeme
neticesinde zarar görmesi ataerkinin zafiyet yaşamasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu ana neden, nafakanın farklı anlam mecralarına ve belki de hiç yeri
olmayan tartışmaların merkezine taşınması sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Emel ÇOKOĞULLAR
İlk
insandan
günümüze
toplumda
varlığını
sürdüren
ademoğlunun
tecrübelerini bir sonraki kuşaklara aktarması çeşitli vasıtalarla mümkün
olmuştur. Bu araçlardan biri ise müziktir. Tarihten bugüne insanlar neşe,
coşku, hüzün, heyecan gibi duygu ve düşüncelerini müzik sanatıyla ifade
etmişlerdir. Çünkü insan müzik kültüründen müstağni değildir. Bunun
sebebi insanın dünyaya gelişinden itibaren nihayetsiz müzikal zenginliklerle
yaratılmış olan doğa ile iç içe yaşam sürdürmüştür. Yağmurun sesinden, gök
gürültüsüne, rüzgârın fısıltısından çeşitli tabiat seslerine bütün bunlar ayrı
ayrı insanoğlu tarafından manalandırılmıştır. Doğadan edinilen çeşitli
tecrübelerden sonra gerek hayranlık gerekse korku farklı inanışlarda
kendisini göstermiştir. Bu kazanımlar müziğe de tesir etmiştir. Çeşitli din ve
inanışlarda müzik dini törenlerde, ibadetlerde kullanılan bir araç olmuştur.
Müzik Yahudilerin dini ritüellerinde ve çeşitli törenlerinde de kendisini
hissettiren bir öge olmuştur. Bu bildiride Eski Ahit’te yer alan lir, harp,
flüt/kaval, ugab, tef, zelzelim, şofar vb. gibi enstrümanlara, bunların
özelliklerine, kullanıldığı yer ve kullanım zamanlarına değinilecektir.
Kuşkusuz burada ele alınan enstrümanların bir kısmının formları farklı
kültürlerden etkilenmeleri ve çeşitli sebeplerden dolayı yeniden şekillendiği
ve sürekli güncellendiği içim tam anlamıyla nitelendirme yapılması pek
mümkün olmamaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa YİĞİTOĞLU
Genel Hıristiyan misyonerliğinin mottosu, dünyanın Hıristiyanlıkla
tanışması iken, Evanjelik grupların mottosu ise, bir an önce İsa Mesih’in
yeryüzüne gelişini gerçekleştirmektir. Yani “Millenial Tanrısal Krallık”
Evanjeliklerin ana parolasıdır. Onlar, Mesih’in yeryüzüne gelmesi ve “Bin
Yıllık Tanrısal Krallığın” kurulması için ise dünyanın bir an önce
Hıristiyanlaştırılması gerektiğine inanmaktadır. Dünya Hıristiyanlığın
önündeki en büyük engeli Müslümanlar oluşturmaktadır. Yahudilerin arz-ı
mev’udu üzerinde bulunan Müslümanlarla en iyi mücadeleyi verecek olan da
hiç şüphesiz Yahudiler olacaktır. Kutsal Kitaba dayalı yenidünya düzeninin
kurulması, İsa Mesih’in dünyaya gelişi anlamına geleceği gibi beklenen
kıyametin de kopuşu olacaktır. Dolayısıyla bu zannedildiği gibi “Yahudi
Kıyameti” değil, bilakis bir Hıristiyan “Armegedonu” (kıyameti) olacaktır.
Evanjelik Hırısitiyankar hedeflerine ulaşabilmek için çok kararlı ve sarsılmaz
politikalar izlemektedir. Bilhassa Yeni Dünya Dinleri olarak adlandırılan Yeni
Dini Hareketleri de kendi emelleri için profesyonelce kullanmaktadırlar.
Türkiye’de “Fetö”, Irakta “Keşnizani”, Kore’de “Moonculuk” bunların sadece
birer örneğidir. Hedefe giden her yol mubahtır prensibinden hareketle bu
Evanjelikler, Müslüman ülkelerde son zamanlarda LGPT akımlarını da kendi
menfaatleri doğrultusunda kullanmaktadır. Buradaki temel amaç, yapı
bozumudur. İnsanları Hıristiyanlaştıramadıkları durumlarda, mevcut
inançlarını bozmak ve ya ahlaken çökertmek de onların istedikleri bir şeydir.
İnsan haklarını savunuyor görüntüsü içerisinde ahlaki çöküşü hızlandırmak
için eşcinselliği özendirmek ve yaygınlaştırmak da bunların örtülü
taktiklerindendir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali Rafet ÖZKAN
İslam hukuk ve iktisat sisteminde, borçlunun zimmetinde bulunan borcun
üçüncü kişilere nakli, havale akdi çerçevesinde caiz görülmektedir. Ayrıca
alacağın nakli de havale akdi çerçevesinde ve belirli şartlar dâhilinde
fukahanın bir kısmına göre meşru kabul edilmektedir. Borcun veya alacağın
nakli bakımından havale akdi, iktisadi ve finansal hayatın işlerliğini sağlama
noktasında son derece önemli bir fonksiyonu yerine getirmektedir. Nitekim
havale akdinin modern finansal sistem içerisinde; kredi kartları, çek, poliçe,
vb. kıymetli evrak ve factoring gibi pek çok finansal yöntemle doğrudan
ilişkisi bulunmaktadır. Esasen söz konusu işlemlerin fıkhî mahiyetinin tespiti
ve izahı genellikle havale akdini bir yönüyle ilgilendirmektedir.
Günümüzde finansal alanda karşılaşılan ve fıkhî boyutu bakımından
değerlendirilmesi gereken problemlerden birisi de, faizli bir kredi aracılığıyla
satın alınan bir malın borcuyla birlikte üçüncü bir tarafa devrinin cevazı yahut
adem-i cevazı meselesidir. Örneğin faizli bankalardan kullanılan krediler
yoluyla borçlanarak yapılan emlak/konut alım satımlarında borcunu ödeme
hususunda zorlanan mal sahibi daha sonra malını borcuyla birlikte üçüncü
bir kişiye devretmek isteyebilmektedir. Yahut faizli kredi ile aldığı bu malın
uhrevi sorumluluğundan kurtulmak amacıyla elinden çıkarmak ve faizli
borcu sonlandırmak isteyebilmektedir. Yine başka sebeplerle söz konusu
borcun günümüz hukuki mevzuatı bakımından üçüncü kişilere çeşitli
usullerde nakli söz konusu olabilmektedir. Bununla birlikte fıkıhta meşru bir
akit olarak havale akdinin, diğer bütün akitler gibi, kendisine mahsus
birtakım özel hükümleri bulunmaktadır. Çalışmamızda havale akdi ile ilgili
özel hükümler çerçevesinde söz konusu sorunun cevabı araştırılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatih TURAY
Finansal gelişmişlik kavramı, iktisat teorisinde, finansal kurumların ve piyasaların
büyümesi olarak tanımlanmaktadır. Ekonomik büyüme ise en basit hâliyle, bir ülkenin
üretim kapasitesinde ya da hacminde bir dönemden diğerine meydana gelen pozitif
değişimleri ifade etmektedir. Teoride bir kısım görüş, finansal gelişmişlik düzeyinin
yüksek olduğu ekonomilerde büyümeye öncülük eden temel unsurlardan birinin
finansal piyasalar olduğu savunurken, bir diğer görüş ise ülkelerin ekonomik
büyümelerinde meydana gelen artışların finansal gelişmeyi sağlayacağını ileri
sürmektedir. Dolayısıyla, literatür incelendiğinde, ekonomik büyüme ve finansal
gelişme arasındaki ilişkinin yönü hakkında herhangi bir fikir birliği olmadığı
anlaşılmıştır. Söz konusu görüşler, ilişkinin yönünün finansal gelişmeden ekonomik
büyümeye ya da ekonomik büyümeden finansal gelişmeye doğru olacağı ile çift taraflı
ilişki olması veya ilişkinin olmaması şeklinde dörde ayrılmaktadır. Bu noktadan
hareketle, ekonomik büyüme ile finansal gelişme arasındaki ilişkinin Türkiye
özelindeki yönü, araştırmacıların ilk motivasyon kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca,
1980 sonrası Türkiye’de liberalleşmenin hız kazanması hem sermaye hareketlerinin
hem de bankacılık faaliyetlerinin finansal piyasaların gelişmesinde oynadığı rolü
merak edilir hâle getirmektedir.
Çalışmamızda, bahsedilen temel unsurlardan hareketle, yakın dönem (2003Q1-
2018Q4) için finansal gelişme ile büyüme arasındaki ilişkinin yönü araştırılacaktır.
Araştırma da, ekonomik büyüme için reel Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla (RGSYH), finansal gelişmişlik düzeyi için ise, BİST endeksi/GSYİH, M2/GSYİH ve toplam krediler/GSYİH
değişkenlerine ait verilerden faydalanılacaktır. Analizde, öncelikle birim kök sınaması
yapılacak sonraki adımda ise ekonomik büyüme ile finansal gelişmişlik düzeyi
arasındaki ilişkinin yönünün tespiti için Toda-Yamamoto Nedensellik Analizi’nden
faydalanılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
H. Nehrin TUNALI
Özlem ARSLAN
İşletmeler, işin süreklilik gerektirdiği veya normal üretim süresinin piyasadaki toplam
talebi karşılamaya yetmediği durumlarda faaliyetlerini kesintisiz hale getirerek
kârlarını artırmayı ve rekabet avantajı sağlamayı istemektedirler. Çalışma yaşamını
alışılmış saatlerin dışına çıkaran bu durum, İtalyanca “vardiya” kelimesiyle
kavramsallaştırılmıştır. Terminolojide “işçi postaları” olarak da bilinen vardiya
kavramı; günün, gündüz çalışmasıyla birlikte genellikle üç çalışma dilimine
ayrılmasını ifade etmektedir. Vardiyalı çalışmada birden çok işçi grubu vardır.
Süresini tamamlayan grubun diğer gruba devrettiği iş, kesintisiz devam eder.
4857 Sayılı İş Yasası’nın 69 maddesi, çalışma hayatında gece kavramını; “en geç saat
20.00'da başlayarak en erken saat 06.00'a kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat
süren dönem” olarak tanımlamış ve gece çalışmasının, günde 7,5 saati aşamayacağını
belirtmiştir. Aynı maddenin devamındaki “gece ve gündüz işletilen ve nöbetleşe işçi
postaları kullanılan işlerde, bir çalışma haftası gece çalıştırılan işçilerin, ikinci çalışma
haftası gündüz çalıştırılmaları suretiyle postalar sıraya konur” hükmü, gece
çalışmasının işçiler açısından süreklilik gösteremeyeceğini vurgulamaktadır. Gece
çalışmasında, postası değiştirilecek işçi, kesintisiz en az onbir saat dinlendirilmeden
diğer postada çalıştırılamaz.
Gece çalışması, “Sirkadiyen ritim” olarak bilinen ve organizmanın 24 saatlik
periyottaki
biyokimyasal,
fizyolojik
ve
psikolojik
faaliyetlerini
düzenleyen
mekanizmayı tahrip etmektedir. Doğru zamanda uyumayı ve uyanmayı sağlayan, kan
basıncı, kan şekeri, kalp frekansı, vücut sıcaklığı gibi yaşamsal faktörlerin kontrolünde
rol alan sirkadiyen ritim, karanlıkta ve uyurken salgılanan melatonin hormonuyla
ilişkilidir. Vücudun uyumak istediği ve kendisini onardığı gece saatlerinde çalışmak,
sirkadiyen ritmi bozmakta ve hastalıklara neden olabilmektedir. Bu durum, “tehlike
penceresi” olarak adlandırılan 01.00-06.00 saatleri arasındaki iş kazalarının da
sebeplerindendir.
Gece çalışması, işçilerin ailelerindeki rollerini azaltacağı gibi sosyal ilişkilerinde de
yabancılaşma, dışlanma gibi olumsuzluklara sebep olacaktır. Bu durumda özel yaşam
kalitesi azalan bireyin iş yaşamında motivasyon eksikliği, iş tatminsizliği, tükenmişlik
gibi psikolojik sorunlarla karşılaşması muhtemeldir.
Bu çalışma; gece çalışması kavramının hukuki boyutunun yanında fizyolojik,
psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla da incelenmesi ve işçi sağlığı üzerindeki olumsuz
etkilerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Businesses want to increase their profits and provide competitive advantage in cases
where the business requires continuity or normal production time is not sufficient to
meet the total demand in the market by working uninterrupted. This situation, which
takes work out of the ordinary hours, is conceptualized with the Italian word, “cambio”
meaning “shift”. The concept of shift work usually refers to a working day divided
into three working segments. There are multiple groups of workers in shift work. The
work transferred to the other group by the group that has completed its term continues
uninterruptedly.
In Article 69 of the Labor Law No. 4857, the concept of night in working life is defined
as a maximum of eleven hours in each case, starting at 20 at the latest and lasting
until 6 at the latest. Night work cannot exceed 7.5 hours a day. According to the
law; Those who work at night for one week should be employed during the day for
the other week. This situation emphasizes that night work cannot be continuous for
workers. In night shift work, the worker whose shift is to be changed cannot be
employed in the other shift without resting for at least eleven hours without
interruption.
Night work destroys the mechanism known as Circadian rhythm that regulates the
biochemical, physiological and psychological activities of the organism over a 24-hour
period. Circadian rhythm, which plays a role in controlling vital factors such as
sleeping and waking up at the right time, blood pressure, blood sugar, heart rate, body temperature, is associated with the hormone melatonin secreted in the dark and
asleep. Working during the night hours when the body wants to sleep and repairs
itself, disrupts the circadian rhythm and can cause diseases. This situation is also one of the causes of occupational accidents between 01.00-06.00 which is called
”vulnerability window“.
Night work will reduce the role of workers in their families and will cause negative
effects such as alienation and exclusion from their social relations. For this reason, the individual whose quality of life decreases is likely to face psychological problems such as lack of motivation, job dissatisfaction and burnout in work life.
The aim of this study is to examine the concept of night work with its legal dimension
as well as its physiological, psychological and sociological dimensions and to evaluate its negative effects on worker health.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Özay Umut TÜRKAN
Bu çalışmanın amacı üstün-özel yetenekli çocukların haftalık çalışma yoğunluklarını araştırmak
ve gelişim boyutlarına uygun sağlıklı, mutlu bireyler yetişme sürecine katkı sağlayacak örnek
haftalık program önerisinde bulunmaktır. Bugün dünya çapında sürdürülen araştırmalar
göstermektedir ki, her toplumda zekânın dağılımı bir çan eğrisi şeklindedir. Çan eğrisinin bir
ucundaki
%10’luk
dilimi
de
üstün
zekâlılar
oluşturmaktadır.
Dünya
popülasyonuna
bakıldığında üstün-özel yetenekli çocukların oranının % 2,5-3 oranında olduğu görülmektedir.
Bu oran Dünya ülkelerine göre değişmemektedir. Türkiye nüfusununda da %2,5-3 civarında
üstün-özel
yetenekli
çocuklar
vardır.
Bu çocukları doğru ve yeterli bir şekilde
desteklenebildiğinde elde edeceğimiz sonuçlar ile nüfus piramidindeki daha üst basamaklara
yön verebilecek hedefler elde edilecektir.
Üstün-özel yetenekli bireylerin ileride topluma daha yararlı olabilmesi ve kapasitesini iyi
düzeyde kullanabilmeleri için bu çocukların iyi tanınması ve çocuğun eğitimi ile ilgilenen
ebeveyn, okul, öğretmen vs. kişilerin de üstün-özel yetenekli çocukların özelliklerini kavramaları
sağlıklı bir gelişim süreci yürütülebilmesi için çok önemlidir. Çocukların gelişim boyutları
fiziksel, davranışsal, duygusal ve bilişsel olarak sıralanabilir. Üstün-özel yetenekli çocukların
eğitimlerinden bahsedilirken akademik olarak başarısından, kapastesinden konuşulur; fakat
çocuğun çocuk olduğunu unutularak sağlıklı ve mutlu bir birey yetiştirmeyi göz ardı edildiği
görülmektedir. Üstün-özel yetenekli çocukların ebeveynlerinden çocuklarına ait haftalık
programları toplanarak elde edilen sonuçlar bunu göstermektedir. Çalışmamızda bir üstün-özel
yetenekli bir çocuğun haftalık program örnekleri oluşturularak; gelişimlerinin daha sağlıklı
yürütülmesinde örnek teşkil edecektir. Programda akademik başarılarına destek çalışmaların
yanında duygusal ve sosyal boyuttada katkı sağlayacak çocuk için önemli olan oyun saatleride
yer vererek mutlu ve sağlıklı bireyler yetişmesinde katkısı olacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ayşe YAŞAR PIRTI
Meryem TAŞÇI
The article is devoted to the use of new forms of organization of the
educational process and new technologies in the classes of the Russian
language and Kazakh languages. The article pays attention to the advantages
of working in pairs, in small groups. Such forms of organization of
educational process promote discussions, disputes, in the course of discussion
different aspects of problem solving are discussed. It is important that in the
process of educational discussion and dialogue there is mutual learning and
mutual enrichment of knowledge, usually of a functional nature. Great
importance is attached to innovative work with educational texts. Systematic,
skillfully organized work with texts allows to successfully solve the problems
of formation of communicative competence of students. The authors consider
such methods of work with texts as: introductory reading, reading with notes
(meaningful reading), analytical reading, the task of which is to decode multi-
layered meanings of the text as proven and well-proven. The authors consider
role-playing games and debates to be an effective form of organizing the
lessons.
As the teaching practice shows, at the classes of Russian and Kazakh
languages, organized in a new format with the use of innovative pedagogical
technologies, students begin to show much more interest and interest in the
results of their work than at the traditional classical teaching.
The authors cite fragments of practical Russian and Kazakh language lessons
in the article to reveal the creative potential of students.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Аладьина Л.А.
İnsan sosyal bir varlık olması nedeniyle tek başına yaşaması mümkün
değildir. Dünyaya gelen her birey beşikten mezara kadar çeşitli evrelerden
geçmektedir. Doğum, çocukluk, yetişkinlik, yaşlılık gibi dönemleri tecrübe
edinen insanoğlu, yaşamını bir aile kurumunda idame ettirmeye muhtaçtır.
Davranış şekillerinin öğrenildiği, alışkanlıkların kazanıldığı ve ahlakın
temellerinin atıldığı kısacası bir bireyin bütünüyle olgunlaştığı yer ailedir.
İnsan, İslam’ın belirlediği şekilde birey olma bilincini burada kazanmaktadır.
Ailede kişiye bunu sağlayabilecek tek unsur ise anne ve babadır. Bu kurumda
kazandığı edinimler sayesinde kişi ancak çevresine İslam’ın vazettiği
hususları aksettirebilir. Yani sağlıklı toplum sağlam bir aile yuvasıyla; bu
yuva ise eşlerin birbirlerine hüsn-i muameleleriyle mümkün olmaktadır.
Hiç şüphesiz birçok ayet ve hadislerde eşlere tavsiye edilen iyi davranışın
kökeninde evlilik kurumunun da temelini oluşturan muhabbet yer almaktadır. Rahmet, meveddet ve sekinetin aileyi kuran ve yaşatan üç temel
değer olduğu bilinmektedir. Allah’ın karı-koca arasına bir lütuf olarak verdiği
bu sevgiyi korumak, eşlerin birbirlerine karşı hak ve sorumluluğudur. Hüsn-
i muamelenin temelinde muhabbet duygusu olduğu gibi ilahi bir lütuf olan
bu sevginin muhafazası ise eşlerin birbirine güzel davranmalarıyla mümkündür. Kadınlarla iyi geçinin emri ile kavvam olma özelliğinden dolayı
bu vazife öncelikle erkeğe tevdi edilmektedir. Kişinin insanlarla ve ailesiyle
güzel geçinmesi maruf kelimesi ile ifade edilmektedir. Güzel davranmaktan
kasıt ise, erkeğin hanımına eziyet etmemesi, iyi bir diyalog kurması, imkanları
dahilinde hakkını geciktirmemesi, yaptıklarını başa kakmaması yani söz, fiil
ve ahlak olarak şefkatle muamelesidir. Erkeğin hanımına olduğu gibi kadının
da kocasına karşı hüsn-i muamelede bulunma sorumluluğu bulunmaktadır.
Erkek nasıl kavvam olarak nitelendirilmişse kadın da hem ailede hem de
toplum içerisinde çok önemli görülmüştür. Kadın, ailedeki konumu sebebiyle
topluma yön vermektedir. Zira o, ailede nesli ve geleceği imar eder, namusu
korur, evi düzenler ve malı muhafaza eder. Böylece onun, ailenin sağlıklı bir
şekilde, sağlam temeller üzerine oturtulmasında
önemli bir rolü bulunmaktadır. İslam’da karı-koca önemli bir yere sahip olmakla birlikte her
ikisi cemiyetin temelini oluşturmaktadırlar. Haklar ve sorumluluklar
bağlamında Hz. Peygamber’in aile düzeninin inşasında hüsn-i muamele
konusu incelenecektir. Günümüzde ailelerde çok sık rastlanan şiddetli
geçimsizlik sorununa karşı bir nebze olsun yarar sağlayacağı düşüncesindeyiz.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa YİĞİTOĞLU
Merve YİĞİTOĞLU
Muhyiddîn İbn Arabî (638/1240), Endülüs’te Mürsiye kasabasında dünyaya
gelmiştir. Eserleri ve fikirleri günümüze kadar İslam irfanının merkezinde
kalmış, kitleleri etkisi altında bırakmıştır. İslam ülkelerinin çoğuna yaptığı
seyahatler, onun manevi gelişimine ve karşılıklı etkileşimine sebep olmuştur.
İlminin yegâne sermayesinin, tek kaynağının Allah olduğunu sık sık
eserlerinde vurgulamıştır. Onun düşünce sisteminin biricik dayanağı “Allah”
tır. “Akıl” değil. Ona göre hikmete, ilme, doğru bilgiye ulaştıran yegâne yol
Allah’ın kendisidir. O, her şeyden önce gelir. Aklı merkeze alan filozoflara bu
noktada ters düşer, çatışır. Kişinin her niyetinde ve hareketinde yalnızca
Allah’ı gözetmesi düşüncesini vermeye çalışan İbn Arabî, kendisini
anlayanlar için sevilen, idrak edemeyenler için yerilen bir din alimidir. Onun
fikirleri Şazeliye, Halvetiye, Nakşibendiye, Kadiriye gibi tarikatları, doğu ve
batıdaki müslim ve gayri müslimleri etkilemiştir. Bunda eserlerindeki irfan,
sevgi iklimi, Kur’ân ve sünnete dayanan evrensel kavramlar çekici unsur
olmuştur. İbn Arabî’de insan-ı kâmil sevgiye, iyiliğe, iç huzuruna kavuşmuş
insandır. Bu da ahlaki nitelikleri gözetmesine, bir takım değerler sistemine
göre hareket etmesine, kendini eğitmesine bağlıdır. “Allah Âdem’i kendi
suretinde yarattı” hadisinden hareketle insan, üstün ahlaki nitelikleri
gözettiği sürece bütün yüce sıfatları kendinde toplayabilen tek varlıktır. İslam
irfanında insan, Allah’a kulluğu nisbetinde değerlidir. Allah’ın sürekli
hatırda tutulması, insan hayatının her anının değerini ortaya koyması
açısından önemlidir. Düşüncenin kaostan uzaklaşıp düzene, istikrara
kavuşabilmesi; kaynağına yani Allah’a odaklanmasına bağlıdır. Böylelikle
doğru düşünce, doğru davranışa sebep olur.
Muhyiddîn Ibn Arabî (638/1240) was born in the town of Mursiye in
Andalusia. His works and ideas have remained at the center of Islamic
wisdom until today and have left the masses under his influence. His travels
to most of the Islamic countries have led to his spiritual development and interaction. He frequently emphasized in his works that the sole source of his
knowledge is God. The only basis of his thought system is “Allah.. Not
"mind." According to him, the only way that leads to wisdom, knowledge and
right knowledge is Allah. He comes first. At this point, the philosophers, who
take their minds to the center, contradict and conflict. Ibn Arabî is a religious
scholar who is loved for those who understand him and who is unable to
comprehend him. His ideas influenced sects such as Şazeliye, Halvetiye,
Nakşibendiye, Kadiriye, and non-Muslims in the east and west. In this, the
universal concepts based on lore, love climate, Qur'an and sunnah in his
works have been attractive elements. In Ibn Arabî, ideal perfect man is the
person who has attained love, goodness and inner peace. This depends on
respecting moral qualities, acting according to a set of values system, and
educating oneself. Allah created Adam in his own image ”from the hadith,
man is the only entity capable of gathering all the supreme attributes as long
as he observes the superior moral qualities. In Islamic wisdom, man is
valuable in the proportion of Allah's worship. It is important that God always
keeps in mind that it reveals the value of every moment of human life.
Thinking away from chaos and order, stability can be achieved; it depends on
its source, that is, to focus on Allah. Thus, right thinking leads to right
behavior.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Tuğba YAZICI
On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Şehzadebaşı semti, Ramazan
etkinlikleriyle özdeşlemiş ve önemli bir eğlence mekânına dönüşmüştür.
Şehzadebaşı semtinin 1880’ler itibarıyla yoğun ilgi görmesinde yeni çayhane
ve kıraathanelerin açılması, tiyatro faaliyetlerinin çeşitlenmesi ve Ramazan
ayının bahar ve yaz mevsimlerine denk gelmesi etkili olmuştur. Şehzadebaşı,
farklı sosyal sınıflardan kimselerin eğlenmek, keyifli vakit geçirmek ve
sosyalleşmek için geldikleri bir muhittir. Şehzadebaşı’nda Vezneciler’den
Saraçhanebaşı’na kadar uzanan güzergâh üzerinde yayaların gezintisini
tanımlamak için dönemin kaynaklarında piyasa tabiri kullanılmaktadır.
Şehzadebaşı’nın Ramazan eğlencelerinin toplumun farklı kesimlerinden
insanların yoğun ilgisine mazhar olmasının nedeni burada sunulan eğlence
çeşitliğidir. Burada cadde boyu gezinti yapmak, karagöz, meddah,
ortaoyunu, sirk gösterilerini ve at cambazlarını izlemek, kahvehane ve
çayhane gibi mekânlarda musiki eşliğinde keyifli vakit geçirmek ve
meşrebine göre tiyatro ve sinema gösterileri izlemek mümkündür. II.
Meşrutiyet döneminde ise Şehzadebaşı’ndaki Ramazan eğlencelerine yönelik
algılar değişmeye başlamış, dini ve muhafazakâr çevreler eğlenceleri din dışı
olmakla itham ederken, reform yanlıları buradaki eğlenceyi modern, medeni
ve Batılı eğlence anlayışına ters bulmaya başlamıştır. Şehzadebaşı’nın
kalabalık, çok renkli ve sesli eğlenceleri sağlıksız, kaba ve düzensiz
görünmeye başlamıştır. Bu bildiride dönemin edebi eserleri ve süreli
yayınları üzerinden Şehzadebaşı’nın piyasa olarak tabir edilen eğlence
kültürü, 1880’lerden İkinci Meşrutiyet dönemine kadar değişim ve dönüşüm
bağlamında dinamik bir süreç olarak incelenecek ve II. Abdülhamit
yönetiminin Şehzadebaşı piyasasına yönelik gözetim mekanizmaları ve
tutumu irdelenecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatma TUNÇ YAŞAR
İnsanlık tarihinin önemli birikimlerinden olan kültür tarihsel süreçte
doğduğu coğrafyadan farklı coğrafyalara taşınmıştır. Teknolojik gelişmelerin
insan yaşamını kolaylaştırmanın yanında insanların sahip olduğu kültür ve
kültürel kimliğin değişim ve dönüşümüne etkisi birçok araştırmaya konu
olmuştur.
İnsanların
yerleşik
yaşamla
birlikte
geliştirdiği,
yazının
bulunmasıyla da gelecek nesillere daha etkin yolla aktardığı kültürel değerler,
zamanla insanın sahip olduğu kimliklerde önemli bir noktaya yükselmiştir.
Ulaşım alanındaki teknolojik devrimler insanların bir yerden bir yere çok
daha kısa bir zamanda seyahat etmesini sağlarken televizyon ve internet
kültürel
hareketliliği
önemli
ölçüde
arttırmıştır.
İletişim
araçlarının
yayınlaşması
ile
özellikle
internet
üzerinden
gelişen
sosyal
medya
kullanıcılarının artması kültürel hareketliğe yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu
hareketlilik kültürlerin kimlikleşmesi kadar kültürel kimliklerin çatışmasına
da neden olabilmektedir. Teknolojik gelişmelerle hız kazanan ulaşım ve
iletişim
kültürlerin
birbirlerine
yakınlaşmasına
ve
birbirine
karşı konumlanmasına da neden olabilmektedir. Kültürden kültürel kimliğe geçiş
de farklılıklarını ve kültürel geleneklerini korumaya çalışan diasporalar
önemli rol almıştır. Küreselleşme ile artan göçler kültürlerin yer değiştirmesi
kadar kültürlerin kolektif bir kimliğe dönüşmesinde de etkili olmaktadır. Bu
çalışmada sosyolojik araştırmalara da konu olan kültürün ve kültürel
kimliğin iletişim çağındaki yönelimleri ve potansiyeli ortaya konmaya
çalışılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İbrahim İPEK
Bir edebî tür olarak roman, insanın çevresinde olup biten karmaşık olayları
ve durumları anlatmada kullanabileceği en uygun ifade araçlarından biridir.
Başlarda şiirin egemen olduğu Kazak edebiyatına Rus edebiyatından geçen
roman, dünyadaki diğer örneklerine benzer şekilde yazarların; dönemlerin
karakteristiğini ve bu dönemlerdeki toplumsal olayları anlatabilmek için
yaygın olarak kullandıkları bir tür haline gelir. Bir nesir türü olarak romanlar,
edebî eserler içerisinde okuyucunun en çok rağbet ettiği türlerden biri olması
bakımından yazarlar tarafından özellikle tercih edilir. Bu tercihte kimi zaman
toplumsal şartlar ve ideolojilerde etkili olur.
İlyas Esenberlin’in tarihî gerçekliklerden hareketle kaleme aldığı Göçebeler III
- Gazap romanı da Çarlık Rusya’sının sömürü düzenine karşı ayaklanan
Kazak halkının XIX. asrın ortasından son çeyreğine kadar yaşadıklarını ele
almaktadır. Bir ibret vesikası olarak kaleme alınan eserde dikkati çeken en
mühim detay halkı düştüğü zor durumdan çıkarması beklenen yöneticilerle
halk arasındaki tutum farklılığıdır. Kendi içerisinde birlik sağlayamadığı için
sürekli zulüm gören Kazak halkının gördüğü zulme aracılık eden çoğu zaman
yine kendi yöneticileridir. Yönetici ve halk arasındaki bu çıkar, beklenti, hayal
ve pratik yaşam farkı genellikle bir toplumsal çatışmaya dönüşür. Yöneticiler,
imtiyazlı olmalarının verdiği avantajla halkın emeğini sömürmekte ve kişisel
kavga, beklenti ve çıkarları uğruna halkı kullanmaktadır. Eserde, yönetici ve
halk arasında sadece emek değil; ahlak ve kıymetler konusunda da bir
yabancılaşma durumunun varlığı sezdirilmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa KUNDAKÇI
İnsan robot etkileşimi bilimsel araştırmalarda, modeller, uygulamalar ve
yöntemler üzerine literatüre katkılar sunan bir konudur. Robotik sistemlerin
tasarımı için sunulan kılavuzlarda, mekanik kontrol tasarımı için belirlenen
kriterler olsa da yazında bu sistemlerin insanlar ile etkileşimi konusunda yol
gösterici çalışmalar ile yaygın olarak karşılaşılmamaktadır. İnsan robot
etkileşimi konusunda geri bildirimler genellikle kısıtlı bir alandaki deneysel
sonuçlardan oluşmaktadır.
Günümüzde robotlar, insanlar tarafından erişilemeyen, erişilmesi güç olan
veya güvenli olmayan ortamlarda sıklıkla kullanılmaktadır. Robotik sistemler
uzay araştırmalarında, tıpta, arama ve kurtarma çalışmalarında, insan
operatörlere tehlikeli düzeyde iş yükü yükleyen faaliyetler sırasında ve
karmaşık
taktiksel
bilgi
entegrasyonu
gerektiren
eylemleri
içeren
iş
süreçlerinde kullanılmaktadır. İnsansı robotlara olan ilgi ise, robotik
dinamikleri etkilemekte ve değiştirmektedir. Sensörler robotlarda yaygın
olarak kullanılmakta ve sensör kullanımının sağladığı olanaklar ile robotlara
insansı
özellikler
kazandırılması
amaçlanmaktadır.
Robotlara
insansı
özellikler
sağlanması
aşamasında
yapay
zekâ
uygulamalarından
da
faydalanılmaktadır. Mühendislik uygulaması olarak karşımıza çıkan
robotların ve robotik sistemlerin, Endüstri 4 gündemi ile birlikte toplum
yapısını da etkileyebileceğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda; robotik
alanında çalışan mühendislerin, sosyal bilimler uzmanları ile işbirliği yaparak
kavramsal tasarım ve değerlendirme konularında araştırmalara katkı
sunmaları gerektiği düşünülmektedir.
Çalışma kapsamında; insan robot etkileşimi konusu ile ilişkilendirilen
konuların dağılımını görsel veri analizi ile sunmak amacı ile üniversite
kütüphanesi üzerinden literatür taramaları yapılarak anahtar kelimelerinden
biri “insan robot etkileşimi” olan yayınlara erişilmiş ve ulaşılan yayınların
konularına göre dağılımları çıkarılmıştır. Konulara, wordle yazılımı aracılığı
ile kelime bulutu analizi uygulanmıştır. Yapılan analiz ile insan robot
etkileşimi konusunun multidisipliner doğasına göre farklı araştırma alanları
ve bilim disiplinlerinin öne çıktığı görülmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Esra TAŞBAŞ USTAOĞLU
Giriş; Her ülkenin yasal düzenlemeleri, eğitim strateji, politika ve ihtiyaçları
doğrultusunda yürütmekte olduğu İSG eğitimleri çeşitli farklılıklar göstermektedir. Bu çalışmada çeşitli Avrupa ülkeleri ile Gedik Üniversitesi
üniversitesinde üniversite düzeyinde verilen İSG eğitimleri incelenmiş ve
karşılaştırılmıştır.
Kavramsal Çerçeve; AB 2007-2012 stratejileri arasında önleme kültürünün
inşa edilmesi önemli bir eylem alanı olarak kabul edilmiş, üniversite eğitimi
dahil olmak üzere tüm düzeylerde İSG profesyonellerinin eğitiminin önemi
vurgulanmıştır.
Yöntem; Araştırma yöntemi olarak nitel veri analizidir. Nitel araştırma
birbirini takip eden bir dizi işlem basamağından oluşur. Bu süreçte en önemli
basamaklarından biri örneklem seçimidir. Örneklem seçimini takiben,
araştırma konusu ile ilgili veriler toplanır. Bu bakımdan nitel araştırmanın en
önemli bileşeni nitel veri oluşturmaktadır. Nitel veri, belirli amaçlar
doğrultusunda gözlem, görüşme, belge inceleme gibi çeşitli teknikler yoluyla
elde edilir.
Bulgular; Bu bölümde, Finlandiya-Tampere Teknoloji Üniversitesi, İş
Güvenliği Mühendisliği Enstitüsü, Slovakya-Kosice Teknik Üniversitesi,
Metalürji Fakültesi, Entegre Yönetim Bölümü, Estonya-Talinn Teknoloji
Üniversitesi, İrlanda- Dublin Teknoloji Enstitüsü, Türkiye-İstanbul Gedik
Üniversitesi’nde verilen İSG eğitimleri hedef, strateji ve yöntemlerine yer
verilmiştir.
Tartışma ve Sonuç; Gedik Üniversitesi alanında uzman eğitimcilerden oluşan
eğitim kadrosuyla yürüttüğü teorik eğitimlerin yanı sıra düzenlediği
endüstriyel teknik gezilerle öğrencilerine sektörü daha yakından tanımaları,
çalışmaları yerinde görme ve inceleme fırsatı sunmaktadır. Söz konusu
etkinliklerin sürekliliği ve farklı sektörlerinde eklenmesiyle zenginleştirilmesi
hedeflenmiştir. Bununla birlikte Tampere Teknoloji Üniversitesi’nin bilgisayar tabanlı iş sağlığı güvenliği öğrenme modelini ve İrlanda Dublin
Teknoloji Enstitüsü’nün eğitim programında yer alan olay raporlama, tehlike
raporlama gibi derslerin Gedik Üniversitesi iş sağlığı güvenliği bölümü müfredatına uyarlanarak eklenmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir..
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Şenay KEÇECİ
Ahlak, hem dinin ve hem de felsefenin ilgi duyduğu konuların başında gelir. İnsanlık düşünce tarihinde; “Ahlak nereden kaynaklanır? Onun ilke ve kriterlerini belirleyen mutlak bir öğreti var mıdır? Her yerde herkes için geçerli bir ahlak sisteminden, kural ve ilkeler bütününden söz etmek mümkün müdür?” vb. sorular hem dini telakkinin ve hem de felsefi düşüncenin cevabını araştırdığı bir konu olmuştur. Diğer taraftan ahlakın somut ve görünür bir şey olup olmadığı, dolayısıyla söze ve ispata konu olabilecek bir yönünün bulunup bulunmadığı da üzerinde durulan önemli bir mesele olmuştur. Ahlakın mahiyet, ilke ve kaynağına dair yaklaşımlar farklı olduğundan, farklı coğrafya ve inanç sistemlerinde ahlaki yaşamın tezahürleri de farklı olmuştur. Ahlak konusunun çok ciddi bir şekilde ele alındığı inanç sistemlerinden birisi de insanlık tarihinin son ve mütekâmil dini olan İslam’dır. İslam’ın ahlaki yaşama olan güçlü vurgusu insanlarda çoğu zaman onun ahlakla özdeş bir din olduğu kanaati uyandırmıştır. Zira İslam inanç sistemi içerisinde vücuda gelmiş Kelam, Tefsir, Akaid, Fıkıh, Tasavvuf gibi hemen her disiplin açısından ahlak ele alınması gereken en öncelikli konulardan birisi olmuştur. Bu bildiride hem İslam dininin birincil kaynaklarında ahlak konusunun ne şekilde ele alındığı ve hem de buradan hareketle İslam düşünce tarihinde bu meseleye dair ne tür görüşlerin ileri sürüldüğü inceleme konusu yapılacaktır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ergin ÖGCEM
İnsana yüklenen görevin önemi dikkate alındığında, nübüvvetin Allah’ın
insana verdiği en büyük lütuf olduğu anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda Allah
Teâlâ, merhameti gereği insanları imtihanlarında yardımsız bırakmamış,
onlara dünya ve âhiret mutluluğunu kazanmada rehberlik etmeleri için tarih
boyunca çeşitli peygamberler ve ilahî kitaplar göndermiştir.
Kur’an-ı Kerîm’de kitaplara iman inanç esasları arasında zikredilmiş, Allah’a
imandan sonra, peygamberlere ve getirdikleri kitaplara aralarında ayrım
gözetmeksizin
inanmanın
farz
kılındığı
bildirilmiştir.
İslam
âlimleri
peygamberliği ve ilahî metinleri, insanlığın dünya ve âhiret mutluluğunu
elde etmesi için gerekli görmüşler; bu gerekliliği de genelde insanın özelde
aklın bütün alanları kapsama yetersizliğinden hareketle temellendirmeye
çalışmışlardır. Özellikle insanların farklı yaratılışta olmaları, her şeyi gereği
gibi anlamadaki acziyetleri, onları böyle düşünmeye sevk etmiştir. Buna bağlı
olarak yaratıcıya karşı “kulluk” bilinciyle hareket edilmesi üzerinde
durulmuş, Allah’ın rahmetinin bir gereği olarak, insanların ilahî metinlerle
desteklendiği fikri genel kabul görmüştür. Bununla birlikte insanlık tarihinde
birçokları Allah’a inandığını söylemekle birlikte peygamberlere ve kutsal
kitap inancına kayıtsız kalabilmiştir. Bazıları inkârlarını farklı şekillerde
ortaya koyarken, kimileri de aklın mutlak hakikate ulaşmada yegâne vasıta
olduğunu iddia ederek, nübüvvet ve vahiy inancını açıkça inkâr edebilmiştir.
Müslümanlar âlimler İslâm’ın ilk dönemlerinden itibaren nübüvvet ve vahiy
reddedenlere karşı mücadele etmişler, hem fikrî ve hem de devlet düzeyinde
cevaplar veren çalışmalar yapmışlardır. Bu çabalar, insanlığın ilahî vahye
duyulan ihtiyaca dair aklî tartışmaların zeminini oluşturmuş, nakil ile de
desteklenerek sağlam bir savunma metodu geliştirilmeye çalışılmıştır. Biz bu
çalışmamızda İslam düşünce geleneğinde vahiy/kutsal kitap inancının nasıl
temellendirildiği meselesini ele aldık ve tespit edebildiğimiz hususların genel
bir değerlendirilmesini yaparak genel bir bakış açısı ortaya koymaya çalıştık.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Recep Önal
Günümüzde gelişen teknoloji ve küreselleşmeyle birlikte, işletmelerde yapılan ticari
işlemlerin çeşitliliğinin artması, işletmelerin büyümesiyle karmaşıklıkların meydana
gelmesi, çalışanlara verilen görev ve sorumlulukların artması işletmelerde hata ve
hilelerin yapılmasını artırmaktadır. Hata ve hilelerin yapılmasına sebep olan unsurların
sonucunda ise işletmeler kendilerini hata ve hilelere karşı koruyamaz hale gelmektedir.
Hata ve hileler işletmelerin, varlık ve kaynaklarını, işletmede verilecek kararları,
işletmenin devamlılığını, işletmede günlük işlemesi gereken faaliyetleri, işletmenin
karlılığını dahi olumsuz etkileyebilmektedir. Açıklanan olumsuz durumlara karşılık bu
hata ve hilelerin oluşmasını engelleyebilmek için işletmeler iç kontrol yapılarının etkin
olmasını istemektedir. Meydana gelebilecek olumsuz durumlara karşılık işletmeler
bünyelerinde iç kontrol sistemi oluşturmaktadır. Oluşturulmak istenen iç kontrol
sisteminin de etkin olması işletmeler için önem arz etmektedir. Etkin bir iç kontrol
sistemi olumsuzlukları önleyebilmesi açısından müşteriler, işletme çalışanları ve işletme yöneticileri açısından önemlidir. Kontrol kavramındaki temel amaç işletmede yürütülen faaliyetlere yönelik iş ve işleyişlerin performansa dayalı araştırılması, performans
değerlendirmelerinin yapılması ve işletmelerin amaçlarına uygun bir şekilde ulaşabilmesi gibi unsurları kapsamaktadır. İşletmelerin iç kontrol kavramını ön plana çıkarmalarındaki amaç yürütülecek işlemlerin kontrolünün sağlanması ve işletmelerde oluşabilecek risklerin karşısında önlem alınabilmesi için bir kontrol mekanizmasının
kurulması işletme yapısı için önemlidir. İşletmelerde ortaya çıkabilecek hata ve hilelerin önlenmesinde iç kontrol sisteminin etkin bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Bu
sayede çalışanlar ve yönetimde yer alan bireyler görev ve yetkilerini işletmenin tüm
kural, ilke, politika ve prosedürlerini en uygun bir şekilde yerine getirebilmektedir.
Çalışmanın amacı, işletmelerde oluşabilecek hata ve hilelerin önlenmesinde etkin bir şekilde çalışan iç kontrol sisteminin önemini ortaya koymaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali ALTINBAY
Büşra ÖNCÜ
In this article focuses the universal values that are the foundation of spiritual
and moral upbringing and education. Thus, universal values given to man
from birth as a gift for the disclosure of the best qualities of the personality
and spiritual development at all stages.
Human values are raised, analyzed as an important values, do not obey time,not limited to any society, no medium. For the introduction of the basic
content of education are taken materials aimed not spiritual and moral
development.
This article being based on universal values, humanistic orientation, and
especially significant. The basis of cultural identity and human values based
on generalizations T.I. Petrakovoy.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Djoldasova Orynqyz Kópbosynqyzy
Ótegenova Elenora Jomartqyzy
Halka arz edilen şirketlerin hedefi, daha yüksek piyasa değerine ulaşmaktır.
Bu, yatırımcı ilişkileri yönetimi uygulamalarının önemini ortaya
koymaktadır. Şirketlerin finansal piyasalardaki aktörler ile iletişim kurma
çabaları güven inşa etmek ve sürdürülebilir kılmak için vazgeçilmezdir.
Hedef kitleye ulaşım çabasının aracı web siteleridir. Bu nedenle araştırma
konusu edilmiştir. Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği (TÜYİD), Türkiye'de
yatırımcı ilişkileri ile ilişkili farklı hedef kitleleri kurumsal ve bireysel
platformda bir araya getirerek, mesleki bilgi üretmek ve yatırımcı ilişkileri
uygulamalarında dünya standartlarına ulaşmak amacıyla kurulmuş bir
kurumdur. Misyonlarını, Türkiye piyasalarının ve şirketlerinin yatırımcılara
en iyi şekilde tanıtılmasına ve şirketlerin adil piyasa değerlerine ulaşmalarına
katkıda bulunmak olarak tanımlamaktadır. TÜYİD, web siteleri özelinde
yatırımcı ilişkileri yönetimi uygulamalarının araştırma ve ölçümlerinin
sağlıklı
bir
şekilde
yapılabilmesi
adına
bir
Skor
Kart
çalışması
gerçekleştirmiştir. Şirketlere sorulacak 170 (bankalar için 186) soruyu
barındıran Skor Kart; faaliyet raporu (66), finansal sonuç açıklama (45) ve web
sitesi (59) soru içeren toplam üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmada bu skor
kart aracılığı ile veri toplanmıştır. İncelemede cevaplar -VAR-, -YOK- veya -
UYGULANAMAZ- şeklindedir. Puanlama, -VAR- cevabı verilen sorulara -1-
puan, -YOK- cevabı verilen sorulara -0- puan olarak alınmıştır. Her bir
şirketin puanları yukarıda belirtilen üç kategori altında ayrı ayrı toplanarak
oluşturulmuştur. İncelenen sektörde on altı şirket bulunmaktadır. Bu
çalışmada Borsa İstanbul’da elektrik gaz ve su sektörünü temsil eden
şirketlerin web siteleri incelenmiştir. Elde edilen bulgulara göre kamunun
aydınlatılmasına verilen önem ortaya konulmuştur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatih TEMİZEL
Karagöz oyununun yüzyıllar boyunca, tipik İstanbul mahallesini karikatürize eden bir
ayna olarak Osmanlı toplumunu yansıtması kadar, iki boyutlu tasvirler ve perde
aracılığıyla izleyiciyle kurduğu etkileşim de dikkat çekicidir. Az malzeme ile çok
işleve sahip Karagöz, toplumsal hicvi de perdeye indirgeyebilmiş, padişahlar da dahil
olmak üzere istediği her kişiyi diline dolayabilmiştir. Bu dokunulmazlığın
kazanılmasında tip boyutundaki kişilerin önemli bir işlevi olmuş, oyunun ifade
alanları genişlemiştir. Geçmiş ve gelecekleri olmayan, karakter gelişimleri
göstermeyen soyutlanmış tiplemeler, mahalle gerçeği adı altında toplumsal
gerçeklerin sergilenmesi noktasında özel bir konumdadırlar. Belli bir zamana
oturtulmayan ve kişilikleri silinmiş tiplemeler aracılığıyla seyircide eleştirilen kişi ya
da olayın uzakta olduğu düşüncesi oluşturulabilmiş, böylece ele alınan konular
soyutlanmış tiplemelerin diyalogları ile rahat bir şekilde hicvedilebilmiştir.
Farklı kültürel etkileşimlere açık yapısıyla Karagöz, gerek konuları ve tiplemeleri
gerekse zengin müzik repertuvarıyla özgün bir türe dönüşerek varlığını son
dönemlere kadar devam ettirmiştir. Karagöz perdesindeki yerel ve dinsel çeşitlilik
repertuvara da yansımış, dinamik yapısına uygun bir özellik kazanmıştır. Hayâl
şarkısı olarak adlandırılan eserler tiplemelerin özelliklerine göre seçilmiş; eserlerin
sözleri, melodik ve ritmik yapısı ile tiplemelere göndermeler yapılması amaçlanmıştır.
Tiplemelere göndermeler yapması için seçilen, karakterlerle özdeşleşmiş Karagöz
repertuvarı çalışmanın inceleme konusudur. Çalışma ile repertuvardaki eserlerin
formları, sözleri, melodik ve ritmik yapıları ile tiplemeler arasında ilişkinin
incelenmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın sonucunda Karagöz repertuvarındaki
Türk makam müziğinin klâsik eserleri, Anadolu ve Rumeli türküleri, tavşanca,
köçekçe ve oyun havaları, Arapça ve Yahudice güfteli şarkılar, Avrupa kaynaklı
müzik formlarının yanı sıra Çingene şarkılarının perdede özdeşleştiği tiplemelerle
arasındaki ilişkiler ortaya konmaya çalışılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kadriye BOZKURT KATIKCI
Eğitim alanının en önemli özelliklerinden biri, ülkenin tüm bölgelerinde eğitim verici
okullardır. Bugüne kadar, eğitim sistemi öğretim sırasında bilgi araçlarının geniş bir
uygulama gerektirir. Bu nedenle, eğitim sürecinde yeni bilgi teknolojisinin kullanımı
zaman şartlarından kaynaklanmaktadır. Araştırma alanı eğitimin toplum gelişmesi ve
değişmesindeki yeri gösterilmektedir.
Şu anda, ülkenin her yerinde bulunan küçük kasabalardaki okulların büyük
çoğunluğu küçük okullardır. Bu tür okulların bağımsızlık yıllarından sonra her yıl
arttığı bilinmektedir. Kırsal nüfusun nüfusu kent nüfusu ile birlikte arttıkça, yerleşim
yerindeki insanların sayısı azalmakta ve öğrenci sayısı azalmaktadır.
Küçük ölçekli okul, eğitim sürecinin planlanmasında ve düzenlenmesinde benzersiz
özelliklere sahip, az sayıda öğrenci, entegre sınıflar, küçük topluluklarda çalıştıkları
gibi eksik sınıflar içeren genel bir eğitim kurumudur.
Küçük ölçekli okul araştırmacıları J.Astambaeva ve G. Uaissova, "Küçük okuldaki
pedagojik süreç teorisi ve teknolojisi", Küçük ölçekli okul tarihi, ilk günlerden
L.Tolstoy, K.Ushinsky döneminden başlıyor. Böyle bir okulun Kazakistan
topraklarında ortaya çıkması, XVIII yüzyılın 60. yılında, doğrudan Y. Altynsarin'in
eğitim faaliyetleriyle ilgili olarak doğdu. O zamandan beri, bu tür bir okul konusu hala
gündemde oldu.
Küçük ölçekli okullarda eğitim sürecinin organizasyonunun özellikleri: Derse
hazırlanırken, öğretmen aşırı yük yapıyor; öğretmenin dikkati iki veya daha fazla
öğrenci arasında bölünür; az sayıdaki öğretmene bağlı olarak, her öğretmenin yaratıcı
etkinliğini arttırmanın bir yolu yoktur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
ALMURATOV B.T.
Türkler, çok köklü bir medeniyete ve kültür birliğine sahiptir. Bu itibarla
Türk kültür ve medeniyeti aynı kültürün çok çeşitli renklerle farklı
coğrafyalara yansıyan aynaları gibidir. Hangi Türk coğrafyasına giderseniz
gidin orada mutlaka kendinizden bir parça bulursunuz. Yaşadığınız her olay
gittiğiniz her mekân sizi kendi suretinizde karşılar.
Bu kültür ortaklığı Türk toplumlarının aynı pencereden dünyaya bakmasını
ve aynı hisler etrafında buluşmasını sağlar. Bu durum kültürler arası iletişimi
geliştirmekle beraber benzer özellikleri de meydana çıkarmaktadır. Eski
Türklerden başlayan bu benzerlikler, günümüz Türk toplumlarında da ortak
bir payda oluşturur. Bu veçhile, ele alacağımız makalede eski Türklerde
uygulanan yas törenleri hakkında bilgiler verilerek, Kırgız Türkleri ve
Anadolu Türkleri arasındaki yas törenleri ele alınacak ve benzer özellikler
ortaya koyulacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa KUNDAKÇI
Kültür, bir grup insan tarafından öğrenilen, paylaşılan, nesilden nesile
aktarılan değerler, inançlar, tutum ve davranışlar, örf ve adetler olarak
tanımlanmaktadır. Toplumların sağlık ve hastalıkları algılamaları, hastalık
hakkındaki görüşleri, tedavi şekilleri, toplumun kültürel özelliklerini
yansıtmaktadır. Sağlığı ve hastalığı etkileyen kültürel faktörler arasında;
konuştukları dil, sosyoekonomik durumu, aile yapısı, cinsiyete dayalı rolleri,
cinsel davranışları, hamilelik, doğum ile ilgili uygulamaları, beden imajındaki
değişmeler, beslenme, giyinme, kişisel hijyen alışkanlıkları, din, alışkanlıklar,
göçmen statüsü, madde kullanımı ve erken tanıya yönelik davranışları yer
almaktadır. Bir toplumdaki bireylerin sağlık ve hastalıkla ilgili davranışlarını
değiştirmek isteyen sağlık profesyonellerinin o toplumun kültürünü çok iyi
tanıması, sağlık bakımında başarı için kaçınılmaz bir koşuldur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nesrin İLHAN
Latife Utaş AKHAN
Kurumsal sürdürülebilirlik hem günümüz nesillerinin ihtiyaçlarının karşılanması
hem de gelecek nesillerin ihtiyaç duyacakları kaynakların korunması adına işletmeler
tarafından geliştirilen stratejiler ve faaliyetler bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Kurumsal yönetim ise, işletmelerin hak ve sorumluluklarının menfaat sahipleri
arasında dağılımını düzenleyen, işletme yönetim ve kontrolüne ilişkin bir sistem
olarak tanımlanabilir. Günümüz işletmelerinin kurumsal yönetim ilkelerini de temel
alarak tüm menfaat sahiplerinin hak ve sorumluluklarını gözetmesi, sürekliliğini
sağlaması ve bunu yaparken de ekonomik, sosyal, çevresel ve yönetimsel dengeyi
kurması kurumsal vatandaş olmalarının bir gereğidir. Bu gerekliliklerden hareketle
bu çalışmada Borsa İstanbul Sürdürülebilirlik Endeksinde 2015-2017 yılları itibariyle
yer alan ve kurumsal sürdürülebilirlik faaliyetlerinde öncü olduğu düşünülen imalat
sanayi işletmelerinin endekse dahi oldukları yıllar itibariyle yayınlamış oldukları
sürdürülebilirlik raporları Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative-
GRI), Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi ve literatürde yapılan çalışmalar
incelenerek belirlenen göstergeler üzerinden analize tabi tutulmuş ve içerik analizi,
entropi
ve
TOPSIS
yöntemleri
ile
işletmeler
için
sürdürülebilirlik
notları
oluşturulmuştur. Hesaplanan bu notlar aynı işletmelerin derecelendirme şirketleri
tarafından verilen kurumsal yönetim derecelendirme notları ile karşılaştırılmıştır.
Çalışmada sürdürülebilirlik performansı açısından başarılı olan işletmelerin kurumsal
yönetim açısından seviyeleri belirlemek temel amaçtır. Belirlenen başarı sıralamaları
Spearman sıra koralasyonu ile istatistiksel açıdan test edilmiştir. Araştırmanın
sonucunda; 2015, 2016 ve 2017 yılları itibariyle kurumsal sürdürülebilirlik performans
başarılarının kurumsal yönetim notları ile aynı doğrultuda hareket etmediği
görülmüştür. Belirlenen hipotezler reddedilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Meltem Ece ÇOKMUTLU
Metin KILIÇ
Arap Dili çok zengin bir dildir. Bunun en büyük göstergelerinden biri de
Kur’an’ın bu dille indirilmiş olmasıdır. İlahi mesajın engin manalarını, tüm
çağları kapsayabilecek bir formda ifade etmede Arapça uygun bir dil
olmasaydı Kur’an’ın dili belki de farklı bir dil olacaktı. Bu dilin bu gibi derin
anlamları kuşatabilmesinde, az kelimeyle çok anlam ifade edebilme anlamına
gelen veciz ifadeler barındırması büyük bir etkendir. Bu ifadeler sayesinde
tek
bir
kelime
yeri
ve
zamanına
göre
farklı
anlaşılma
potansiyeli
kazanabilmektedir. Hatta bazen okuyucudan okuyucuya göre aynı kelimeye
verilen anlam başkalaşabilmektedir. Veciz ifade üslubu bu elastikiyeti iki
türlü elde edebilmektedir. Birincisi, cümle içerisinden hazf edilen harf, kelime
ve cümlelerle, ikincisi, birden çok anlam yüklenebilen kelimelerin seçimiyle.
Kur’an’da her iki tür kullanım da bulunmaktadır. Burada şunu da belirtmek
gerekir ki Kur’an baştan sona bu tür veciz bir üslubu kullanmamıştır. Zira
hitap ettiği toplumun sahip oldukları durum ve şartlar kimi zaman veciz
konuşmayı, kimi zaman da uzun anlatımı gerektirmiştir. Bir diğer deyişle
veciz konuşma üslubu, gelişi güzel kullanılan, muhataplardan ve şartlarından
bağımsız değildir. Bizim bu çalışmada ele alacağımız nekra isimler veciz ifade
türlerinin ikinci kısmına, yani birden çok anlamı bulunan kelime seçimleriyle
veciz konuşma kısmına girmektedir. Kur’an’ın dilindeki bu kuşatıcı
özelliklerin etkisini ortaya koymak daha çok ve öncelikle tefsir çalışmaları
yapanların üzerine düşmektedir. Bu bakımdan Arap Dilinin yapısal
özelliklerinin Kur’an yorumuna etkisinin incelendiği çalışmalar artırılmalıdır.
Buna katkı amacıyla biz de nekra isimler üzerinde duracak, bu isimlerin
Kur’an’ın veciz ifade üslubundaki yerini göstereceğiz. Öncelikle nekra ismin
tanımı ve kullanım alanlarını anlatacak, sonrasında Kur’an ayetleri üzerinde
bu isimlerin farklı yorumlara nasıl kapı araladığını zikredeceğiz.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Avnullah Enes ATEŞ
Avrupa Birliği (AB)’nin kurumsal yapısı, daha önce hiçbir uluslararası örgütlenmede
görülmeyen kendi şahsına münhasır diğer bir ifade ile sui generis bir yapıya sahiptir. Başlangıçta
ekonomik bir bütünleşme amacıyla kurulan AB zamanla siyasal bütünleşmeyi hedeflemiş ancak
siyasal bütünleşmenin önündeki en büyük engellerden biri demokrasi açığı sorunu olmuştur.
Dolayısıyla AB uzun yıllar boyunca demokrasi açığı sorunu konusunda eleştirilmiştir. Bu
çalışmada; siyasal bütünleşmeyi hedefleyen AB’de yaşanan demokrasi açığı sorunu ve Lizbon
Antlaşması ile gerçekleştirilen düzenlemelerin AB’de yaşanan demokrasi açığı sorununu
çözmede ne kadar başarılı olduğu ele alınacaktır. Araştırmada; literatür tarama yöntemi tercih
edilmiş ve konu ile ilgili güncel makale, kitap ve AB raporları incelenmiştir. Çalışmanın
sonucunda; Lizbon Antlaşması ile demokrasi açığı sorununu önlemeye yönelik AB’nin kurumsal
yapısında ve karar alma süreçlerinde birtakım düzenlemeler gerçekleştirildiği görülmektedir.
Özellikle yapılan düzenlemeler ile karar alma süreçlerinin daha demokratik, daha şeffaf ve daha
etkin hale getirilmesi hedeflenmiştir. Ancak Lizbon Antlaşması ile getirilen bu düzenlemeler
AB’nin demokrasi açığı sorununun eleştirilmesindeki nedenleri ortadan kaldırma konusunda
başarılı olamamıştır. Avrupa şüpheciliği ve bilgi eksikliği bu durumun en temel nedenleri olarak
görülmüştür. Dolayısıyla AB’de demokrasi açığı sorunun çözümünde AB’nin kurumsal
yapısındaki ve karar alma süreçlerindeki düzenlemeler tek başına yeterli olmayıp, yapılan
düzenlemelerin AB vatandaşları nezninde de ikna edici olması, karar alma süreçlerinde ortak bir
müzakere alanı yaratılması ve AB kurumlarının AB vatandaşlarına en yakın seviyede karar
alabilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda demokrasi açığı sorunun giderilmesinde AB
vatandaşlarının Avrupa kimliği bilincine sahip olması da diğer önemli bir unsurdur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Omca ALTIN
Yunanca mythos kelimesinden doğan mit kavramı (Rusça ‘миф’), ilkel
dönemlerde ortaya çıkan, tanrılar, tanrıçalar, çeşitli doğaüstü ruhlar, evrenin
oluşumu, vb. ile ilgili efsanelerin/hikayelerin masalsı ve imgesel anlatımıdır.
Mitoloji ise, bir ulusa ait mitlerin tümüne verilen addır. Hemen hemen her
kültürün kendine has özellikleri bulunan, diğer kültürlerle benzer ve farklı
özellikler barındırabilen, dünyayı, insanı ve doğayı anlamlandırmaya çalıştığı
bir mitolojisi vardır. Bu mitolojilerden çalışmamızın ana temasının dayandığı
Slav mitolojisinin alt dalı olarak karşımıza çıkan Rus mitolojisi, içinde
barındırdığı mitlerin kendine has özellikleri bakımından araştırmacıların da
ilgi
odağıdır.
Rus
mitolojisi,
Rus
halkının
tarihi
bakımından
Slav
mitolojisinden bağımsız düşünülemez. Ancak Rus mitolojisinin, ortak alanda
sahip olduğu mitolojik unsurları kendine has özellikleriyle harmanladığını da
görmek mümkündür. Mitolojik unsurlar, evrenin/doğanın ortaya çıkışı ile
ilgili çeşitli efsaneler, farklı yetenek ve özelliklere sahip tanrılar/tanrıçalar,
doğaya özgü çeşitli kültler olabileceği gibi su, orman, ev, bataklık gibi
yerlerde yaşadığına inanılan varlıklar olarak da kendini gösterebilir. Adını
“denizkızı”
olarak
sıkça
duyduğumuz,
ancak
Slav-Rus
mitolojisinde
bilinenden farklı anlam ve özelliklere sahip “rusalka”, bu mitolojik
karakterlerden biri olarak karşımıza çıkar. Rus edebiyatında “rusalka” gibi
pek çok mitolojik unsurla karşılaşmak mümkündür. Sanatı ve eserleri ile Rus
edebiyatında önemli bir yer edinen Lermontov’un özellikle şiir sanatında
mitlerden sıkça yararlandığı görülür. Bu durum, geçmiş zamanlardan bu
yana edebiyatla mitoloji arasında var olan bağın bir örneği niteliğindedir. Bu
çalışmada, Rus mitolojisindeki rusalka karakterinin Lermontov’un “Rusalka”
ve “Morskaya tsarevna” isimli şiirleri örneğinde incelenmesi amaçlanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Özlem ÜNSAL
Edebî eserler içerisinde özellikle şiirler, içerisinde doğdukları dönemin
düşünce ve duygu dünyasından ‘edebî akım’lar marifetiyle etkilenir. Şiirin
hem içeriğini hem tekniğini etkileyen akımlardan biri olan sembolizm XIX
asrın sonunda Avrupa’da ortaya çıkar. Kendisinden önce gerçeği duyuların
ve tecrübenin sınırlarına indirgeyen realizm ve natüralizme tepki olarak
Aydınlanma döneminin de etkisiyle doğan sembolizm Avrupa dışında da
etkili olur. Modern Kazak edebiyatının kurucu isimlerinden Cumabayulı Rus edebiyatı üzerinden tanıdığı sembolizm akımını özellikle son dönemde yazdığı şiirlerinde yaygın sembolistlerinden etkilenen Cumabayulı, sembolizmi gerçeğe sırtını dönmek için kullanmaz. Zengin telkin ve çağrışım imkânlarıyla semboller onun
şiirinde gerçeğin okuyucu tarafından tüm boyutlarıyla hissedilmesini sağlar.
Şairin I. Dünya savaşı sırasında yazdığı ‘Künşığıs’ başlıklı şiirinin merkezinde
yer alan iki sembolden biri olan ‘Doğu’ sadece bir yön adı olarak kullanılmaz.
Bu kavram, şair tarafından kelime manasının dışında özgün bir içerikle
yeniden inşa edilerek sembolleştirilir. Doğu; şiirde kişileştirilerek bir
tutumun, duruşun, kültürün, düşüncenin temsilcisi hâline getirilir. Şiirde Batı
ile temsil edilen ve dünyayı kana bulayan tüm kötülük odaklarına karşılık
Doğu, bu kötülük odaklarının bile iyiliği için çaba gösteren tabiatı
bakımından iyi olan bir medeniyettir. Mağcan, Rus mezalimi altındaki Kazak halkının derdi kadar, bütün dünyayı kasıp kavuran sömürgeci anlayışı Batı sembolü ile gözler önüne sererken çarenin de tarihi ve kültürü bakımından zulüm ve sömürüye hiç tevessül etmeyen Doğunun yeniden ayağa kalkması olduğuna işaret eder. Tekniği ve içeriği yönüyle Kazak şiirinin modern örneklerinden biri olan ‘Künşığıs’
şiirinde şair, çevresinde olup bitenlere karşı insanî ve millî bir tutum
içerisindedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yılmaz BACAKLI
Markalar tarafından farklı kanallardan tüketicilere iletilen mesajlar birbiriyle
uyumlu ve bireylerin algısını olumlu yönde geliştiren iletişim araçlarıyla
sunulması ihtiyacı bulunmaktadır. Bu ihtiyacın karşılanması için markalar
birbirinden farklı araçlar kullanmaktadır. Markaların ve toplumu oluşturan
bireylerin büyük bir çoğunluğu iletişimlerini geleneksel araçlarla devam
ettirdikleri gibi aynı zamanda teknolojiye dayalı gelişen iletişim araçlarından
da faydalanmaktadır. Teknolojiye dayalı iletişim araçlarından biri olan sosyal
ağ sitelerinin oldukça popülerlik kazanması, bunun farkına varan markaları
da harekete geçirmiş, tüketicilere sosyal ağ siteleri aracılığıyla mesajlarını
iletme yönünde eğilimlerinde bir artış gözlemlenmesine neden olmuştur.
Tüketicilerin sosyal ağ sitelerinde oldukça fazla zaman geçirmesi ve
markaların pazarlama faaliyetlerini bu yöne kaydırması ile başlayan maceralı
yolculuk içerisinde gün geçtikçe rekabet artmış, duygu ve düşüncelerin,
verilmek istenen mesajların etkisini arttırmak, farklılık yaratabilmek ihtiyaç
haline gelmiştir. Teknolojinin gelişimiyle birlikte dijital platformlara doğru
yönlenen markalar yazılı iletişimlerinde verilen mesajların anlamı
kuvvetlendirmek, hız kazandırmak ve keyifli hale getirebilmek, fark
yaratabilme ihtiyacını karşılayabilmek adına emojileri kullanmaya
başlamışlardır. Markaların iletişim dili olarak emoji kullanımı, son birkaç
yıldır daha fazla artış göstermiş ve pek çok marka tarafından tercih edilir bir
konuma gelmiştir. Emojiler; küçük resimler, ifadeler ve görsel sembollerle
birbirinden çok değişik biçimlerde ortaya konmaktadır. Bu çalışmada;
markaların özel günlerde sosyal ağ siteleri üzerinden paylaştıkları emojilerin
incelenmesi ve tüketicilere ilettikleri mesajların değerlendirilmesi
amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda; BİST İletişim Endeksi’nde yer alan
markaların özel günlerde (dini ve milli bayramlar, yılbaşı, emoji günü vb.)
sosyal ağ siteleri üzerinden paylaştıkları emojiler incelenmiş, tüketicilere
ilettikleri mesajlar değerlendirmeye alınmıştır. Markaların sosyal ağ siteleri
üzerinden ilettikleri mesajların emoji kullanımıyla tüketicilere nasıl mesajlar
vermeye çalıştığı belirlenmeye çalışılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hicran ÖZGÜNER KILIÇ
Anadolu’da Millî Mücadele devam ederken İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti
ile hala nasıl bir barış antlaşması imzalayacaklarını, gerek Amerikan
yönetiminin Türk barışına yönelik tutumunu netleştirememesi ve gerekse
Paris’te
devam
eden
konferansta
İtilaf
Devletleri
arasında
Osmanlı
topraklarının paylaşımı noktasında tartışmaların yaşanması gibi nedenlerle
henüz karara varamamışlardı. Böyle bir ortam
içerisinde Amerikan
Hükümeti, Anadolu’da kurulması tasarlanan Ermenistan Devleti başta olmak
üzere, kalan sınırlar içerisinde Türk Devleti’nin sınırlarını belirlemek ve bölge
halkının Amerikan mandasına yönelik tutumunu öğrenmek amacıyla 1919
yılı
yaz
ayları
içerisinde
King-Crane
Komisyonu’nu
Anadolu’ya
göndermiştir. İngiltere ve Fransa’nın çeşitli nedenlerle delege vermediği ve
sadece Amerikan delegelerinden oluşan komisyon, başta İstanbul olmak
üzere, Anadolu’nun birçok yeri ve Suriye’de incelemelerde bulunarak
mandalar
konusunda
hazırladığı
raporunu
hükümetine
sunmuştur.
Komisyon üyeleri, çalışmalarını yürüttükleri sırada 11 Rum mebus,
Amerikan yönetimini Türkiye’de manda yönetimi kurması konusunda ikna
etmek için bir memorandum hazırlamışlardır. 13 sayfadan oluşan bu
memorandumda Rum mebuslar, İttihat ve Terakki yönetiminin savaş
yıllarında nasıl bir yönetim tesis ettikleri ve yönetimleri altındaki halklara
nasıl davrandıklarından bahsetmektedir. Mebuslar, memorandumda 15
Mayıs 1919’da gerçekleştirilen -İzmir’in işgali dahil olmak üzere- İstanbul,
Batı Anadolu, Batı Trakya, Doğu Trakya ve Adaların durumu ve buradaki
nüfus istatistikleri hakkında bilgi vermektedir. Amerikan yönetiminin
Anadolu’da neden manda yönetimi alması gerektiği hususuna değinen
memorandumda, adı geçen bölgelerde savaş sırasında yaşanan bazı olaylara
da yer verilmektedir.
Bu çalışmamızda, King-Crane Komisyonu’nun Anadolu’daki çalışmalarına
değinmekle birlikte, adı geçen memorandumda iddia edilen hususlar
üzerinde durularak, memorandumun içeriği irdelenecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Resul YAVUZ
Muhasebe mesleği son otuz yılda bilgisayarların muhasebede kullanılmaya
başlamasıyla birlikte kâğıt, kalem ve defterlerden uzaklaştı. Bu bilgisayarlı
dönem, genel olarak bilgisayarların daha verimli kayıt, depolama ve
raporlama yöntemleri sunmasıyla yaygınlaştı. Ancak teknolojinin büyük bir
ivme ile geliştiği içinde bulunduğumuz zaman diliminde veri kayıt,
depolama ve raporlamadan oluşan bu bilgisayarlı süreç daha hızlı ve daha iyi
karar verme seçeneklerinin yanı sıra daha düşük maliyetlere ulaşmak isteyen
bilgi kullanıcıların ihtiyaçlarına cevap vermede yetersiz kalmaya başladı.
Günümüzde dijitalleşme ve yapay zekanın kullanımı diğer birçok meslek
alanında olduğu gibi muhasebe alanında da gündemde olan bir konudur.
Öğrenme, planlama, konuşma ve problem çözme gibi insani özellikler taşıyan
akıllı makinelerin yaratılmasını ve kullanımını vurgulayan yapay zeka
muhasebe alanında kullanılmaya başlanmıştır. Yapay zekanın muhasebeye
entegre edilebilmesi fikri uygulayıcılar ve kullanıcılar açısından pek çok
kolaylık sağlayacak olmasına karşın gelecekte meydana gelebilecek bazı
sorunların da sinyallerini vermektedir.
Bu çalışma muhasebenin geleceğindeki dijitalleşme ve dönüşüm ihtiyacına
değinerek, yapay zekanın muhasebedeki kullanım alanlarını tanımlamayı ve
muhasebe akademisyenleri ve uygulayıcıları için konuya bir bakış açısı
kazandırmayı amaçlamaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Reyhan SARIÇİÇEK
Rekreasyon, katılan kişiye anında ve uzun vadeli doyum sağlayan, toplumca
kabul edilebilir, gönüllü bir boş zaman etkinliğidir. Ancak hoşgörülü bir
atmosfer rekreasyona imkân tanıyabilir. Rekreasyon; haz ve neşe sağlayan,
kişinin kendisini ifade edebilme ve yaratıcı olabilmesine imkân sağlayıcı, her
kişiye göre amacı olan, katılımcıya kişisel ve toplumsal özellikler kazandıran
bir faaliyettir. Rekreasyonun amacı, katılımcıların keyif alması, bireyin
potansiyellerinin geliştirilmesi, mükemmelleştirilmesi ve toplumsal grubun
zenginleştirilmesidir. Rekreasyon, insanın çalışma saatleri dışındaki boş
zamanında katıldığı faaliyetlerle ilgilidir. Aktiviteler, insanların ayrı ayrı
amaç ve istekleri doğrultusunda anlam kazanır. Bu aktivitelerden en
önemlilerinden biriside müziktir.
Müziğe farklı açılardan yaklaşmak mümkündür. Kimileri için müzik bir
meslek ve geçim aracıdır; kimileri için bir ibadet unsuru; kimileri içinse bir iş
ya da ticari girişimdir; fakat çoğu insan için müzik bir rekreasyon biçimidir.
Müzik, neredeyse eşi benzeri olmayan bir rekreasyon aracıdır. Cazibesi o
kadar geniş, olanakları o kadar sınırsızdır ki rekreasyonel potansiyelleri asla
tükenmez. Müzikal deneyim hem anlık hem de uzun süreli doyum sağlar.
Hemen hemen herkes bir dereceye kadar müziği sever ve belli bir müzikal
etkinliğe katıldığında keyif alır. Müzikte, herkes için sürekli bir meydan
okuma, keşfedilecek yeni alanlar ve öğrenilecek yeni teknikler vardır. Müzik
her yaştan insanın ilgisini çeker. Müzik yediden yetmişe herkesin yaşamında
önemli bir rol oynar. Birçok rekreasyonel etkinlikler yaşlı insanlara kapalıdır;
çünkü çok fazla fiziksel çaba gerektirirler, fakat birçok müzikal aktivite,
yaşlılığın ya da fiziksel güçsüzlüğün etkisi hissedilmeksizin yapılabilir.
Müziksel katılımın hiçbir türü aşırı fiziksel çaba gerektirmez. Müzik, insanı
kendinden, kendi günlük varoluşunun yavanlığından alarak, onun kalbinde
en coşkulu, en soylu duyguları uyandırma gücüne sahiptir. İnsan müzikle
kendini yeniden yaratabilir ve heyecanını, kederini, sevincini ya da besteciyi
bestelemeye, halkı doğaçlamaya yönelten duygu neyse onu kendi deneyimine mal edebilir. Onu kendi yeteneklerinin elverdiği ölçüde
deneyimlemek herkesin hakkıdır. Bu çalışmada, amatör topluluklarda müzik
yoluyla yapılan rekreasyon aktivitesi ve müzikteki rekreasyon liderinin
farkındalığı irdelenmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan ÇELİK
In the works of Hoca Ahmed Yesevi, who is the representative of XII century,
the ideal of asceticism, the subject of compatibility, high culture and
individual is examined in terms of religion. The main subject of Hoca Ahmed
Yesevi's an Divan-ı Hikmet ” is a highly cultured person. The scholar
describes it as “mature, mature“. In the poems of Hodja Ahmed Yesevi, he
tells that the culture of the person was formed during the maturation of the
person. Hodja Ahmed Yesevi appreciates patience, compassion, hard work
and endurance from the qualities that people should have. Saying that one's
experiences are related to God's will, he describes the human character and
the enthusiasm of culture. He states his limit with respect to the Turkish
people with his understanding of sab Patience in difficulty and gratitude in
goodness”. It is not difficult to realize that the science of asceticism developed
in harmony with the ideal of multi-culturalism in Hoca Ahmed Yesevi's
Divan-ı Hikmet ”book. This is explained by the characteristics that will
determine the culture and knowledge of each person to reach the mature level
and withstand the difficulties on that road. Hodja Ahmed Yesevi first says
that every person should live according to the Shariah based on religious
foundations. Hodja Ahmed Yesevi fulfills the duties of humanity and
connects to living according to Sharia without lying, stealing and harming
someone. We see this as a compulsory Sharia way or a Sharia culture for man.
Second sect. It aims to improve itself, which is not mandatory for every
human being, but urges to be patient, important to mature (maturation). Third
way of forgiveness. Here is the human endeavor that loves research and
investigation. Hodja Ahmed Yesevi says that being an enthusiast of walking
and research towards science should be a characteristic of humanity. In this
way, human beings can develop and develop relationships with others by
developing education and science. The fourth way of truth. Here there is non-
stop work and research to reach the level of access to reality and females.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Issabekova G.
Rayimbekova D.L.
Toyshibekova G.
Alykhanova G.
Lise ve ortaokul öğrencilerini temel, sosyal ve uygulamalı bilim alanlarında
çalışmalar yapmaya teşvik etmek, çalışmalarını yönlendirmek ve mevcut bilimsel
çalışmalarının gelişimine katkı sağlamak amacıyla Türkiye Bilimsel ve Teknolojik
Araştırma Kurumu araştırma projeleri yarışması düzenlemektedir. Yarışmalara
olan katılım yıldan yıla artmaktadır. Öğretmenler bu yarışmalara katılım
sürecinde
öğrencilere
rehberlik
etmektedir.
Hem
öğretmenler,
öğrencilerin araştırma projelerini hazırlamak için ders saatleri dışında zaman
ayırmaları gerekmektedir. Bu araştırmanın amacı öğretmenlerin Tübitak ortaokul
ve lise öğrencileri araştırma projeleri yarışmaları ve proje hazırlama sürecine
yönelik görüşlerinin belirlenmesidir. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden
durum çalışması kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu amaçlı örnekleme
türlerinden kartopu örnekleme ile belirlenmiştir. Araştırma verileri yarı
yapılandırılmış görüşme formu ile toplanmıştır. Elde edilen veriler içerik analizi
tekniği ile analiz edilmiştir. Araştırma 16 öğretmen ile gerçekleştirilmiştir.
Yapılan analizler sonucunda altı tema ortaya konulmuştur: Başvuru Süreci ve
Değerlendirme, Öğrencilerin Gelişimine Katkısı, Öğrencilerin Katılımı ve İlgisi,
Öğretmen Motivasyonu, Proje Hazırlama Sürecinde Karşılaşılan Sorunlar, Proje
Hazırlama Sürecinde Öğretmen Rehberliği. Araştırma sonucunda öğretmenler
başvuru süresini kısa bulduklarını, Tübitak’ın değerlendirme kriterlerinin
hafifletilmesi gerektiği ve değerlendirme sonucunun daha şeffaf bir şekilde ilan
edilmesini istemektedirler. Yarışmalara katılım konusunda öğrencilerin zaman,
sınav kaygısı gibi çeşitli sebeplerden dolayı yeterli ilgiliyi göstermedikleri
belirtilmiştir.
Öğretmenler
yarışmalara
katılmanın
öğrencilere
akademik olarak katkı sağladığını belirtmiştir. Öğretmenler proje hazırlama
sürecinde maddi yetersizliklerle karşılaştıklarını, proje hazırlama konusunda
eğitim ihtiyaçları olduğunu ve öğrencilerin de bu konuda yeterli olmadığını
belirtmiştir. Araştırma sonuçları ışığında Tübitak ortaokullar arası araştırma
projeleri yarışmasında proje seçiminde projelerin öğretim programı ve öğrenci
seviyesine uygunluğu değerlendirme kriteri olarak konulabilir. Öğrencilerin
yarışmalara katılımını ve ilgisini arttırmak amacıyla sadece dereceye giren
öğrenciler değil, okul içinde projelere katılan öğrenciler de ödüllendirilebilir.
Öğretmenlere proje hazırlama, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri eğitimi
verilebilir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Cennet GÖLOĞLU DEMİR
Bu araştırmanın amacı, okul ikliminin, sınıf ve okul büyüklüğü açısından incelenmesi ve
alanyazındaki güncel çalışmalar ışığında tartışılmasıdır. Bu amaçla ilgili alanyazın kapsamında
içerik analizi yürütülmüştür. Bu bağlamda konuyla ilgili makale, kitap, çalışma ve etkinlikleri
kapsayan kaynaklara ulaşmak amacıyla arşiv taraması yürütülmüştür.
Okul
ikliminin
örgütün
içsel
değişkenleri
kadar
dışsal
değişkenlerinden
etkilendiği
belirtilmektedir. Bu faktörler; okulun fiziksel özellikleri, okuldaki insanların demografik ve
kültürel özgeçmişi, insan ilişkilerinin niteliği ve okuldaki bireylerin paylaştıkları normlar,
değerler veya inançlar olarak tanımlanmaktadır. Bu faktörleri göz önüne aldığımızda okul
ikliminin örgütte her şeyi kapsadığı ve dolaylı yoldan bireylerin örgütteki davranış biçimlerini
ve performanslarını etkileyeceğinden söz edilebilmektedir. Bu nedenle okullar sağlıklı bir
örgütsel ortam sunmak ve içindeki insanların en yüksek düzeyde kişisel, sosyal ve akademik
öğrenmeleri için imkân tanımak zorundadır.
Eğitim ortamlarında örgüt büyüklüğü okul düzeyinde başlamakta, akabinde sınıf düzeyine
inmektedir. Sınıf ikliminin, okul iklimine göre daha küçük bir örgütü ele almakta olduğu ancak
okul örgütsel niteliklerinin tümünü içinde barındırdığı söylenebilir. Bu bağlamda sınıf
büyüklüğü öğretmenin öğrencilerle olan etkileşimi, seçeceği öğretim araç, yöntem ve teknikleri,
güdüleme yolları, öğrencilerin henüz tam biçimlenmemiş ya da rahatsız edici davranışlarıyla
nasıl baş edebileceği gibi konularda engelleyici ya da destekleyici bir rol oynamaktadır. Bazı
araştırmalarda küçük ve büyük sınıflar arasında etkililik yönünden çoğu zaman anlamsız
düzeyde bir fark bulunurken bazı çalışmalarda küçük sınıfların büyük sınıflara kıyasla daha
etkili bir eğitim öğretim ortamı sağladığı tespit edilmiştir. Alanyazında farklılaşan bu bulgular,
sınıf büyüklüğüne ilişkin bir karar vermeden önce öğrencilerin özellikleri ve düzeyi, konunun
niteliği, öğretmenin kullandığı öğretim teknik ve yöntemi ile sahip olunan mekânın özelliği gibi
durumların göz önünde bulundurulması gerektiğini düşündürtmektedir.
Bu çalışma kapsamında incelenen okul iklimi değişkenine ilişkin gelişim psikolojisi bağlamında
yapılabilecek çıkarımların başında bu değişkenlerin okulda öğretme ve öğrenmeyi etkilediği
gelmektedir. Etkili ve başarılı okul; öğretmen, öğrenci ve diğer çalışanların mutluluk duyarak
yaşadıkları bir kurumdur. Okul iklimindeki iyiye gitme yöneticinin etkililiğini, öğretmenlerin
performansını ve öğrencilerin başarısını artırır. Dolayısıyla okulların yönetiminden sorumlu olan
yöneticilerin olumlu, sağlıklı ve güvenli bir okul iklimi oluşturmaları en önemli görevleri
olmalıdır. Çünkü iyi bir okul iklimi okulda çalışanların performanslarını artırmakta ve buna bağlı
olarak kuruluş amacı olan öğrenci yetiştirmeyi doğrudan olumlu yönde etkilemektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aylin SALTÜRK
Cumhur GÜNGÖR
Dijitalleşmenin hızla yayıldığı dünyada bilginin hızlı bir şekilde öğrenilmesi,
işlenmesi
ve
sonuçlandırılması
gereği
öğrencilerin
farklı
becerilerle
donatılması ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bu becerilerden biri de problem
çözme becerisidir. Bu araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin problem
çözme becerilerinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesidir. Araştırma
tarama modelinde olup nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Karabük
İlindeki üç devlet okulundan seçilen toplam 350 adet 5, 6, 7 ve 8 sınıf ortaokul
öğrencisi araştırmanın örneklemini oluşturmaktadır. Araştırmada veri
toplama aracı olarak Çocuklar İçin Problem Çözme Envanteri kullanılmıştır.
24 maddeden oluşan ölçek üç faktörlü yapıya sahiptir. Araştırma sonuçlarına
göre; 5 sınıfta öğrenim gören öğrencilerin problem çözme becerileri ile
problem çözme noktasında kendilerine güvenlerinin üst sınıf öğrencilerinden
yüksek olduğu; öğrencilerin problem çözme becerileri ile cinsiyet, anne ve
babanın eğitim durumları arasında bir ilişki olmadığı tespit edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Engin DEMİR
Çetin TORAMAN
Avcılık, İnsanoğlunun en eski faaliyetlerinden biridir ve tarih boyunca
insanların yaşamlarında oldukça önemli bir yere sahip olmuştur. Avcılık,
Başlangıçta insanların yabanî hayvanlardan korunmak, karınlarını doyurmak
amacıyla yapılmış, daha sonraları bu temel sebeplerin yanında geçimlerini
sağlamak, yiğitlik, gücünü kanıtlama, harbe hazırlık, eğlence, spor ve tutku
adı altında yaptıkları bir iş, bir uğraşı haline gelmiştir. Türk devletlerinin
hemen hepsinde ata geleneği olarak kabul edilen av faaliyetleri, İslamiyet’ten
önceki Türk devletlerinde olduğu gibi Selçuklu, Memlûk, Karahanlı, Gazneli,
Anadolu Beylikleri ve nihayetinde Osmanlı Devleti’nde kurumsal varlığını
devam ettirmiştir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren sarayda bir
avcılık kurumu vardır ve erken devirlerden itibaren teşkilatlanmıştır. Avcılık
teşkilatın taşra idaresinde de belli sancaklarda uzantıları oluşturulmuştur.
Taşra yapılanmasının terkibi, sayısı, yayılımı ve görevleri hakkında Osmanlı
arşivlerinde epeyce kayıtlara rastlanılmaktadır. İmparatorluğun geneline
yayılmış olan avcılık, devletinin tamamında var olmakla birlikte bazı idari
merkezlerde daha çok gelişmiştir.
Çalışmamıza konu olan Balıkesir ve çevresi, pek çok avcı kuş yuvasını ve
bunları yetiştirmek ile saraya tedarikçiliği hizmetiyle yükümlü mühim
miktardaki doğancıyı barındırması bakımından avcılık teşkilatının önemli
merkezlerinden olmuştur. Bu itibarla bu çalışmada Balıkesir ve çevresinde
avcılık teşkilatı ve bu teşkilatın taşra yapılanması, arşiv kaynaklarından da
istifade edilerek ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ferdi GÖKBUĞA
This paper examines the effect of marketing on politics. Thus, it focuses on the phenomenon of
political marketing. This paper critically traces the evolution of the political marketing and gives
a brief overview of its theoretical development. It seeks to address the question of how this
approach is adapted into politics.
Political marketing is based on the idea that not only firms but also non-profit organizations need
marketing activities. It is obvious that firms use marketing. But this view suggests that marketing
is critical to the success of also non-profit organizations. In this sense, the term political marketing
can be defined as an approach uses the conceptual foundation of marketing theory applied to
non-profit political exchanges.
Since 1970s, the decline in party membership and increase in floating vote have destabilised
Western political life. This has increased the importance of electoral campaigns and also caused
pressure on the established party organizations. Increasingly, election campaigns have translated
into marketing campaigns and party leaders have transformed into political entrepreneurs. The
development of the communication technologies, particularly television, has downgraded the
role of the traditional party bureaucracy. Bureaucratic roles have become obsolete and new
professional roles have gained ground. A new elite of experts in communication has replaced the
political activist and the party bureaucrat.
Despite the similarities between political and marketing campaigns, there are still huge differences between them because market and politics are not identical. Even they use the same advertising techniques, unlike economic decisions, the political choices involve moral and ideological dispositions. Thus, this paper argues that a helpful political marketing approach should identify both the similarities and differences between politics and marketing.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa BÖLÜKBAŞI
The article presents the results of 3-year research work (2015-2017) on
photosynthetic activity and accumulation of dry sugar beet biomass yield
depending on the main and foliar feeding of liquid forms of fertilizers on
meadow seresem of the South of Kazakhstan. One of the priority industrial
crops for the south and south - east of the Republic of Kazakhstan is sugar
beet, which has a high productivity potential. This culture is the only source
of local raw materials for sugar production in Kazakhstan. Analysis of the
current situation with the production of sugar beets showed that the yield of
this crop in recent years is at the level of 150 - 240 c / ha. This indicates an
extreme lack of realization of the potential opportunities of this valuable crop,
a low level of technology for its cultivation, insufficient application of
agrotechnical and chemical measures to control weeds.
The expediency of the studies is due to the real possibility of increasing the
yield of sugar beets and improving the quality of root crops in the South and
South - East of Kazakhstan. In addition, under the current conditions, the
republic is supplied with sugar by 94% imported from abroad, which is
accompanied by a steady increase in national prices and an increasing threat
to food security, there is an objective need to increase the supply of sugar from
domestic raw materials to the domestic market.
The novelty and practical significance of the work lies in the fact that for the
first time in Zhambyl oblast, on meadow gray soil soils with a close
subsidence of groundwater in short-rotational beet crops, the influence of
basic and liquid forms of fertilizers urea-ammonium nitrate (UAN) and plant
growth regulators (PPP) is studied - novosil and humate and irrigation regime
for yield and sugar content of sugar beets.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Мирзалиев К.М.
Тулеубаев Ж.С.
Зияева Г.К.
Мураталиева А.А.
Turkey has performed very well performance since 2002 by increasing export
and import scores. The foreign trade between Portugal and Turkey has not an
important role in their both economies, although these states have been trying
to increase their foreign trades that. Also it is thought that foreign trade
between these countries have potential to increase. In this research we aimed
to investigate the exports and imports potentials between Turkey and
Portugal. To this aim we obtained the data used in the analysis was obtained
from Worldbank, TUİK and from several other sources and analyse them. We
reached that foreign trade between Turkey and Portugal is increasing. The
volume of foreign countries between two countries has been higher than 1
billion US dollars since 2011 Motor vehicles and Engines, Iron and Steel main
industrial products, textile spinning and weaving are the most important
export items of Turkey to Portugal. Paper and paper products, main
chemicals, TV and radio receivers are important export items for Portugal.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan DİLEK
Jose Ramos Pires MANSO
Kırghız students are generally increasingly preferred Turkish universities.
Though Kirghizistan and Turkey have similar cultures and kinship, living
and educating in different country have created many problems for students.
The aim of this research is to reveal problems of Kirghiz students who are
educating in Turkish Universities and propose solutions for these problems.
To this aim we conducted a survey on Kirghiz Students in Kastamonu
University and share results of this research. It is revealed that economic
conditions are an important problem for Kırghiz students educating in
Turkish universities. Prices produce difficulties for Kırghiz students who
have limited income opportunities. They are consuming less, using cheaper
substitute brands because of lower income opportunities. Some of them are
working though they earn lower wages. Addition to this, we obtained that air
conditions, differences in culture and housing are not an important problem
for Kırghız students. Communication problems are in moderate level.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Umarov Abduvahab
Karimov Akram Abbasoviç
Azadbek Karamatov
The research studies the positions and activities of the socio-political organizations in the Turkestan region following the revolutionary events in 1917 Socio-political organizations in the Turkestan region had a positive influence on the formation of national state structures. The issue of the proclamation the Turkestan autonomy is given impetus to the active involvement of national socio-political organizations. Such actions show that all national social and political organizations in the region had not supported the creation of Turkestan autonomy. Also at the
same time other national socio-political organizations in the region, which expressed their intention to support the creation of autonomy, were formed during this period. That is, during the same period, when the public-political organizations came to the question of autonomy, their thoughts were divided into several thoughts. The indicate of the position of the national political organizations of the Turkestan region regarding the establishment of the Soviet power promotes a deeper understanding of the political life of the region at that time. By studying the liberation
of local political organizations in the Turkestan region in 1917-1918, we were able to describe the socio-political situation of the region at that time. Functions and goals of public-political organizations in Turkestan region differed and their positions did not go unnoticed. Therefore, we have been able to determine the direction of the main political forces in the region by identifying the activities of public and political organizations.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Bakhytzhan JURSUNBAYEV
Seiilkhan TOKBOLAT
Sanat felsefesini, öznenin bir aktivitesi olarak düşünen Kant’ın ve tinselliğin
bir olgusu olarak belirleyen Hegel’in ana problemleri; ilk çağ filozofları gibi
ontolojik bir temayülle değil, bunun aksine epistemolojik, tarihsellik ve
olgusallık düzleminde
kendisini göstermektedir.
Ancak hem Kant’ta
transandantal öznenin estetik yaşantısında, hem de Hegel’de tinsellik olarak
sanat felsefesinin imkanında kendisini gösteren estetik bir nesnenin varlığı,
bu iki filozofun felsefelerinde ontolojik bir parantez açma ihtiyacını gözler
önüne sermektedir. Kant ve Hegel’in bu eğilimlerini bir sanat ontolojisi olarak
değerlendirmenin tutarsızlığı, her iki filozofunda sanat nesnesine yönelen
veya sanat nesnesinin varlık alanını biçimlendiren özne veya özneleri
kendilerine problem ettikleri göz önünde bulundurulduğunda ortaya
çıkacaktır. Bunun bir sonucu olarak, sanat eserinin dolaylı olarak ele alınmış
olduğu ön kabulü ile, öznenin (öznelerin) düşüncesinin merkeze alınmasıyla
yola çıkan bu temellerle sanat eserini tanımlamak tam anlamıyla Kantçı ve
Hegelci bir yaklaşımı gerektirmektedir.
Bu çalışmanın amacı Kant ve Hegel estetiğinde, öznenin ve tinselliğin
yöneldiği sanat eseri (insan yapımı) adı verilen nesnelerin nasıl tanımlanacağı
üzerinde durmaktadır. Bu tanımlama “sanat eseri nedir?” sorusuna cevap
aramak suretiyle kendisini hissettirmekte, bununla birlikte sınırları Kant ve
Hegel’in estetik ve sanat felsefeleriyle belirlenmektedir. Sonuç olarak her iki
filozofun sanat eserini ele alış yöntemlerinden çıkarılacak olan ortak bir sanat
eseri tanımına ulaşılması bu çalışmanın ana amacıdır. Bununla birlikte bu
çalışma, Kant ve Hegel’in felsefelerinden çıkarılacak olan ortak bir sanat eseri
tanımının, özellikle modern felsefeyi içine aldığı, başka bir deyişle
kendilerinden sonraki estetik ve sanat felsefesi tartışmalarının temel
anlayışını şekillendirdiği iddiasını da beraberinde getirmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Suat Soner ERENÖZLÜ
Çalışmada, Şevket Süreyya Aydemir’in hayatı ve siyasi fikirleri konu
edinilmiştir. Aydemir’in hayatıyla örtüşen siyasi fikirleri aynı zamanda bir
dönemin analizine farklı bir perspektif sunmaktadır. Türk siyasal hayatının
en çalkantılı süreci içerisinde geçen ve aydın hassasiyetiyle adanmış bir ruhun
temsili olarak Aydemir, pek çok siyasi fikriyatın geçirdiği tecrübeyi de temsil
etmektedir.
Bu çalışmada ele alınan dönem, Aydemir’in Turancılıktan sosyalizme ve
nihayet Kemalizm’e uzanan fikri dönüşümünün ve eylemlerinin olgunlaştığı
bir süreci kapsamaktadır. Topluma karşı aydının sorumluluğunu, devletin
sorumluluğuyla birleştirerek aydınlanmacı Aydemir, yalnızca Türk toplumunu değil, tüm ezilmiş halklara umut ve
rol/model olacak bir yönetimin peşindedir. Bu fikriyatın en ciddi biçimde
tartışıldığı mecra ise Kadro Hareketi olmuştur. Bu bakımdan Kadro, Aydemir
ve arkadaşlarının Kemalizm’e ideolog olma ve yeni bir sosyoekonomik model
yaratma gayreti olması bakımından özgündür.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yasin TURNA
Devletlerin sicil defterlerini tutması eski dönemlere kadar gitmektedir. Roma,
Sasani Selçuklu gibi devletlerin sicil defterleri tutma geleneği Osmanlı Devleti
zamanında da devam etmiştir. Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında üst
düzey bürokratlar için tutulan bu defterler son dönemde bütün memurlar için
tutulmaya başlamıştır.
Sicill-i Ahvâl Defterleri Osmanlı Devleti’nin bürokrasi çalışmalarında önemli
bir yer tutmaktadır. 1879 yılında II. Abdülhamid döneminde kurulan Sicill-i
Ahvâl Komisyonu tarafından oluşturulan bu defterler memurların doğum
yerleri, varsa mahlası veya künyesi, baba isimleri, baba meslekleri, baba
mesleği, hangi sülaleye mensup oldukları, eğitim ve çalışma yaşamları
hakkında bilgiler vermektedir. Memurların aldıkları maaşlar ve
maaşlarındaki zamlar ve kesintiler devletin mali durumunu göstermesi
açısından önemlidir. Aldıkları eğitim, okudukları okullar, bildikleri lisanlar
ve okudukları dersler de devletin eğitim durumu hakkında bilgiler
vermektedir. Ayrıca memurların aldıkları nişan ve madalyalar, varsa ödül ve
cezaları ile ilgili de bilgilere yer verilmiştir.
Osmanlı döneminde üç tane Ereğli mevcuttur. Bunlar konumuz olan
Karadeniz Ereğlisi, Konya Ereğlisi ve Marmara Ereğlisi’dir. Sicill-i Ahvâl
Defterleri’nde de Tekfurdağı Ereğli, Karadeniz Ereğli veya Kastamonu Ereğli
ve Konya Ereğli olarak isimlendirilmiştir. Ancak bazı belgelerde sadece Ereğli
ifadeleri bulunmaktadır. Bu durum araştırmayı biraz zorlaştırmıştır.
Bu çalışmada Ereğli doğumlu memurlar ele alınacaktır. Memurların doğum
tarihleri, baba isimleri ve meslekleri, işe başlama yaşları, okudukları okullar,
aldıkları eğitimler, bildikleri lisanlar, hangi görevlerde bulundukları, görev
yaptıkları yerler, terfi ve rütbeleri, ne kadar maaş aldıkları, memuriyetleri
süresince herhangi bir disiplin suçu işleyip işlemedikleri ve buna bağlı olarak
ceza alıp almadıkları hakkında bilgiler verilecektir. Bu memurlar üzerinden
özelde Ereğli tarihine katkı sağlanacak, genel de ise Osmanlı idari yapısı,
kısmen de eğitim ve ekonomik yapısı hakkında bir değerlendirme
yapılabilecektir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Tahir BİLİRLİ
Slav mitolojisi, Hristiyanlığın kabulünden önce Slav halklarının çok tanrılı inanç
sistemlerinden türemiştir. Slav mitolojisi ile ilgili bilgiler daha çok sözlü olarak
günümüze kadar ulaşmıştır; çünkü Hristiyanlığa kadar Slav toplumlarında yazı
sistemi gelişmemiş olup Hristiyanlığın kabulüyle beraber yazılı rastlanmıştır. Slavların kökenlerine dair doğruluğu ispatlanmış kesin bilgiler
olmamasına rağmen kısmen doğru kabul edilen çeşitli görüşler vardır. Tarih boyunca
bütün milletler gibi Slavlar da öncelikle kabileler halinde yaşamış olup zaman
içerisinde gerek coğrafi koşullar, gerek toplumsal koşullar, gerek yıkıcı savaşlar,
gerekse iklim koşullarından ötürü birleşip dağılarak günümüzdeki Slav ülkelerine
dönüşmüşlerdir. Slavları üçe ayırarak kategorize etmek mümkündür: Batı Slavları,
Güney Slavları ve Doğu Slavları. Ruslar ise Ukrayna ve Beyaz Rusya ile beraber Doğu Slavlarını oluşturmaktır. Ortaya çıkışlarından günümüze kadar pek çok tarihi
süreçten geçmiş olan Ruslar küçük prensliklerden çarlığa, çarlıktan imparatorluğa,
imparatorluktan komünizme ve komünizmden ise günümüzde varlığını devam
ettirmekte olan Rusya Federasyonu’na dönüşmüşlerdir. Bütün bu tarihsel süreç
içerisinde Hristiyanlık öncesinde inanma ihtiyaçlarını doğa olaylarını, ormanları,
akarsuları, dağları ve hayatlarına dair unsurları tanrılaştırarak gidermişlerdir.
Oldukça zengin mitolojik unsurlara sahip olmuşlardır. Hristiyanlığın kabulünden
sonra ve hatta günümüzde bile çok tanrılı dönemlerden kalan batıl inançları ve çeşitli gelenekleri gözlemlemek mümkündür. Öyle ki; Slav mitolojisinin
karakterlerinden biri olan ve Rusça ‘orman’ yani ‘лес’ kelimesinden türemiş olan
orman cini ‘’Leşiy’’ karakterini atasözlerinde kullanmaya devam etmektedirler.
Slavlar daha çok ormanlık alanlarda yaşamış olan bir toplum olduğu için orman cini
‘Leşiy’ Slav mitolojisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Ormanın koruyucu ruhu
olarak bilinir ve asıl görevi hemen hemen bütün ihtiyaçlarını ormanlardan karşılayan
Slavların ormanlara ve orada yaşayan canlılara zarar vermelerine engel olmak,
insanların ihtiyaçlarından fazlasını ormandan almamalarını sağlamaktır. Görünüşü
Slav toplumları arasında farklılık gösterse de genellikle ağaca benzemektedir, bir çam ağacı kadar büyük ve bir çalı kadar küçük olabilir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Can KARAYEL
Medya ve iletişim alanında çalışan araştırmacılar, medyayı genellikle geleneksel ve
yeni olmak üzere ikiye ayırarak incelemeyi tercih ederler. Geleneksel medyada
bireyler sadece pasif birer alıcı ya da tüketici durumundadır; dolayısıyla içerik
üzerinde yorum ve değişiklik yapamaz. Yeni medyada ise, monolog değil, diyalog ya
da iletim değil, iletişim söz konusudur. Yeni medyanın türevlerinden olan sosyal
medya için de, aynı durum geçerlidir. Sosyal medya da izleyicisini, okuyucusunu ya
da dinleyicisini sadece pasif bir alıcı olarak konumlandırmak yerine aktif bir içerik
üreticisi olarak değerlendirir. Sosyal medyayla birlikte, hızı ve kapsama alanı
geleneksel medyanın önüne geçen; düzeyi ve etkinliği sözlü iletişimdeki kadar olmasa
da, bilginin istenildiği anda seçilebildiği, adreslenebildiği, paylaşılabildiği ve geri
bildiriminin anında yapılabildiği bir “sanal” etkileşim çerçevesi ortaya çıkmıştır.
Sosyal medyanın bu etkileşimsel niteliği, bir taraftan imkan olarak görülmesine, diğer
taraftan ise çeşitli etik sorunları beraberinde getirmesine yol açmıştır. Bu çalışmada,
sosyal medyanın beraberinde getirdiği söz konusu etik sorunlara ve ortaya çıkışına
katkıda bulunduğu ‘yeni insan tipi’ne ilişkin bazı tespit ve önerilerde
bulunulmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İhsan ÇAPCIOĞLU
Geleneksel medyada üretilen içeriklerden çok daha fazlası adeta amatör birer
gazeteci olarak kabul edilen sosyal medya kullanıcıları tarafından her an
üretilmekte veya paylaşılmaktadır. Sosyal medya platformlarının temel
mantığı paylaşım kültürüdür. Kullanıcılar herhangi bir konu hakkındaki
fikirlerini paylaşarak veya bir başkasının fikirlerini tekrar paylaşım yaparak
kitlelere ulaştırmaktadır. Paylaşılan bu içerikler görünenin de ötesinde bir
mesaj, bir söylem taşımaktadır. Sosyal medyanın geniş kitlelere kısa zamanda
ulaşabilme özelliği, bireylerin ve örgütlerin dikkatini çekmektedir. Söylemi
her ne olursa olsun, kitlelere ulaşmak isteyen bireyler ve örgütler sosyal
medya platformlarını sıklıkla kullanmaktadır. Sosyal medya iyi, doğru ve
faydalı içeriklerin yanı sıra kötü, yanlış ve zararlı içeriklerin de hızla yayıldığı
platformlardan oluşmaktadır. Youtube, Facebook, Twitter gibi
platformlardan yapılan paylaşımlar belirli bir dine, millete, partiye, gruba
karşı kimi zaman açık, kimi zaman ise örtülü bir nefreti içerebilmektedir.
İslam dini ve Müslümanları konu edinen nefret söylemi, sosyal medya
platformları üzerinden sıklıkla dolaşıma girmekte, İslamofobi daha fazla
görünür hale gelmektedir.
Kelime anlamıyla “İslam korkusu” olarak açıklanan İslamofobi, İslam dinine
ve Müslümanlara karşı nefret, düşmanlık, ayrımcılık, önyargı gibi olumsuz
yaklaşımlar bütünüdür. Medya, bu tarz olumsuz yaklaşımların yayılmasında
etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. İslamofobik düşünce, medya ve sosyal
medya aracılığıyla söyleme, Müslümanları ve kutsallarını hedef alan çeşitli
saldırılarla eyleme dönüşmektedir. Özellikle Avrupa’da bu tarz eylemlerin
sayısı her geçen gün artış göstermektedir. Şiddet eylemlerinin artış
göstermesinde ise medya ve sosyal medyanın körüklediği nefret söylemi
etkili olmaktadır. Bu çalışma, bilimsel gözlemi esas alan literatür taraması
yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Çalışma kapsamında ulusal ve
uluslararası boyuttaki sosyal medya içeriklerinden örneklerle İslamofobinin
sosyal medyada yer alış biçimi irdelenmektedir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa BOSTANCI
Amasya’nın Merzifon ilçesinde dünyaya gelen ve Halvetiyye-Cemaliyye
tarikatının Sünbüliyye kolu, kendisine nispet edilen Sünbül Sinan’ın asıl adı
Yusuf Sinan’dır. Sünbül lakabı şeyhi, Cemâl-i Halvetî tarafından kendisine
verilmiştir. Daha sonra ise bu lakapla meşhur olmuştur. II. Bayezid, Yavuz
Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman dönemlerini yaşayan Sünbül Sinan,
oldukça aktif geçen bir hayata sahiptir. Sufimiz önce medrese eğitimi almıştır.
Bu eğitim esnasında tasavvufî düşünceye muhaliftir. Ancak şeyhi ve mürşidi
Cemâl-i Halvetî ile karşılaşınca bu görüş ve düşüncelerinden vazgeçip;
tasavvufî eğitimine onun gözetiminde başlayıp üç senede seyr ü sülûkünü
tamamlayarak hilafet icâzetini alıp, Mısır’a halkı irşadla görevlendirilmiştir.
Hocası ve şeyhi Cemâl-i Halvetî’nin vefatından sonra Koca Mustafa Paşa
Dergâhında postnişin olmuştur. Bu tarihten vefatına kadar, kendi adıyla
anılacak olan bu dergâhta irşad faaliyetini sürdürmüştür. Bu tekkede
müridlerinin eğitimi ile uğraşırken cuma günleri Ayasofya ve Fatih
camilerinde vaaz vermiştir. Bu gelenek Sünbül Sinan’dan sonraki şeyhlerle
devam etmiştir. Çünkü bu tekkede göreve gelen mürşidler genelde medrese
kökenli, zahir ve batın ilimlerine sahip kimselerdir. Sufimiz 1529 yılında
İstanbul’da vefat etmiş; cenaze namazı Fâtih Camii’nde Kemalpaşazâde
tarafından kıldırılmış ve görev yaptığı Koca Mustafa Paşa dergâhının
hazîresine defnedilmiştir.
Zahiri ve bâtıni ilimlere vakıf olan Sünbül Sinan birçok eser kaleme almıştır.
Bu eserleri yanında, Bursalı Mehmed Tahir Efendi’in belirttiğine göre, Sünbül
Sinan'ın bazı arifane ilahileri bulunmaktadır. "Gel ey salik diyem bir söz ki
haktır" mısrasıyla başlayan on beyitlik bir ilahisi bestelenmiş ve tekkelerde
zikir törenleri sırasında okuna gelmiştir. Bu ilahi, Cabbarzâde (Çapanzâde)
Mehmet Ârif Bey “Miftâh-ı Hazâin-i Rahmâniyye” adıyla şerh edilmiştir. Bu
çalışmada Cabbarzâde Mehmet Ârif Bey’in bu şerhi çerçevesinde Sünbül
Sinan’nın tasavvufî görüş ve düşünceleri izah edilmeye çalışılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Halim GÜL
Məqalədə Türkiyənin tanınmış tarixçi alimi professor Ali Sevimin Böyük
Səlcuqlar dövlətinin tarixinə həsr edilmiş çoxsaylı elmi əsərləri tarixşünaslıq
baxımından araşdırılmışdır. Müəllifin “Anadolu fatihi Kutalmışoğlu
Suleymanşah”, “Genel Gizgileriyle Selcuklu – Ermeni ilişkileri”, “Malzgird
meydan savaşı”, “Unlu Səlcuqlu komutanları”, “Anadolunun fəthi, səlcuqlar
dönemi”, “Miratuz – zaman fi tarihi ayanda səlcuqlar” və s. adlı Səlcuqlar
dövlətinin tarixinin müxtlif problemlərinə yazdığı çoxsaylı əsərləri nəzərdən
keçirilmiş və onların orta əsrlərin ən böyük dövlətlərindən olan Səlcuqlar
dövlətinin tarixinin öyrənilməsindəki rolu müəyyən edilmişdir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Bayramov M.C.
Traditional methods of teaching technologies widely used in the educational process
of modern higher education institutions are new comprehensively analyzed and
reviewed. Careful conclusions were made about the history of the methodology of
modern pedagogical science, as well as an analysis of the methodological legacies of
the Alash figures in accordance with the modern technological requirements.
In addition the significance and importance of studying in higher educational
institutions of the great writer M. Auezov’s artistic stories are systematically analyzed
on the scientific basis of the works of scientists who have contributed to the formation
and development of the teaching methods of Kazakh literature. For this purpose the
new views are comprehended by the object of study - the traditional methods of
analyzing prose works that have been formed up to today in the history of literature.
There are given original opinions about the censorship technique used by M.Auezov
in creating artistic stories, each story is analyzed in the plot form. The article also
provided statements and conclusions about the features and significance of artistic
stories in the study of the works of the great writer in higher education institutions
using new technologies. As a result, methods are offered for analyzing and studying
M.Auezov's stories in higher education institutions which are interpreted in
accordance with the dictates of time.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Abdikadyrova N.R.
Abdimomynov Е.B.
Sarsembaeva M.K.
Mehmet N.O
Çalışma (I) yaklaşık 1990lar’dan beri uluslararası arenada belirginlik
kazandığı
gözlemlenen
küreselcilik-milliyetçilik
çatışmasını,
(II)
Batı
dünyasında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeraltına inen milliyetçi
grupların yeniden konsolide oluşunu ve (III) düşünsel olarak müttefik olduğu
teknoloji devlerinin olanaklarına da başvurarak otoriterleşme eğilimi
gösterdiği gözlemlenen liberal küresel sistemi 11 Eylül 2001 sonrası oluşan
uluslararası siyasal konjonktür çerçevesinde birbiriyle irtibatlandırmaktadır.
Son dönemlerde Google, YouTube, Facebook, Twitter, Reddit, Wikipedia,
Amazon, Apple, Microsoft ve Pinterest gibi “teknoloji devlerinin” belirli
siyasi ajandalarla ilişkili olarak içerik silme, hesap kapatma, kara listeye alma,
otomatik arama tamamlama özelliğini kapatma, reklam gelirlerini engelleme,
sessiz engelleme ve karantinaya alma gibi bazı anti-demokratik yöntemlere
başvurduğu
gözlemlenmektedir.
Rapor
edilen
bu
uygulamalarının
çoğunlukla keyfi, yanlı ve etik dışı olduğu görülürken, bu yöntemlerle
dezavantaja uğratılan öznelerin genellikle milliyetçilik, muhafazakârlık,
Hristiyanlık, kürtaj karşıtlığı, aşı karşıtlığı, “yalan haberler” ve “komplo
teorileri”
olarak
anılan
kavramlar
ile
ilişkili
aktörler
oldukları
anlaşılmaktadır. Hedef alınan grupların genellikle bu ideolojiler arasından
seçilmesi teknoloji devleri arasında bu hususta bir ittifak olduğu sonucuna
götürmektedir. Adı geçen platformların ifade özgürlüğü ihlalleri somut
örneklerle incelenmekte, “yalan haber” ve “komplo teorisi” gibi kavramların
bu bağlam dahilindeki işlevleri analiz edilmektedir. Bu belirtilere göre liberal
küresel sistem giderek artan bir oranda otoriterleşme eğilimi göstermektedir
ve etkili bir hukuki denetim mekanizması kurmadıkları takdirde ulus
devletler egemenlikleriyle ilgili “özgür seçimlere müdahale” ve yapay zekâ
algoritmalarıyla desteklenen sistematik kanaat değiştirme operasyonları gibi
ciddi çeşitli sorunlarla karşılaşacaklardır. Ulusal ve uluslararası literatürde
adı geçen platformlar hakkında sayısız çalışma yapılmış olmakla birlikte,
imza attıkları ifade özgürlüğü ihlalleri noktasında kapsayıcı ve elde edilen
verileri siyasal bir bağlam dahilinde kuramsallaştıran bir çalışmaya
rastlanılmamıştır. Çalışma literatürdeki bu boşluğu doldurma amacını
taşımaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ömer Kemal BUHARİ
This article presents the practical experience of using CLIL technology in
physics classes at secondary school. Methodological experiment to determine
the effectiveness of the CLIL technology elements was conducted in the article
analyzed a number of sources by this method. The necessity of using a
number of methods at the lessons taught not only in Kazakh, but also in
English is experimentally established and theoretically marked. The
presented technologies are used in physics classes both in general education
schools of Zhambyl region at lessons and in Taraz State Pedagogical
University within the framework of teaching natural sciences.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Issabekova G.
Begaliev A.
Duisenova N.
Ilyas I.
The article studies the inter-parliamentary relations among the Republic of
Azerbaijan and Western European countries during 1995-2015. Azerbaijani
parliamentarianism may be divided into three stages: 1918-1920 APR, 1920-
1991 Supreme Soviet and 1991 independence.
The development of cooperation with the legislative branch of Western
European governments is one of the main directions in the foreign policy of
Azerbaijan after the independence of 1991 The structure, history, tradition
and experience of Western European parliaments make the cooperation in
this sphere even more essential.The conducted research indicates that the relations between the legislative branch of Azerbaijan and Western European states have developed in last 20 years, but the experience of these parliaments has not been adopted widely.
The mutual visits by parliamentarians, exchange programs for the youths in
the legislative branches, the role of inter-parliamentary relations in the
solution of the Nagorno Karabakh conflict are rather important in the
integration of Azerbaijan’s legislative branch into the world system.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Zaur MAMMADOV
Raida ALIYEVA
Relevance of the presented theme is that modern society in its development
is at the stage of multiculturalism, which is the result of progressive
intercultural contacts between different societies. That is why socialization
plays a key role in the foreign-language environment. The purpose of the
presentation is to study socialization as an integral part of the foreign
language environment and the key moment of a multicultural society. The
objectives of this study are: to study the term "socialization", to identify
problems associated with socialization, to consider language barriers as one
of the complexity of socialization, and to propose ways to minimize language
barriers in the globalization processes. Socialization plays an important role
in each state, as it is it that determines the patterns of behavior and adherence
to them, social values and beliefs of society. Socialization is an integral part of
any society, because it is only through understanding cultural values,
traditional foundations, linguistic peculiarities of foreign-language culture
that one's own culture is better and more easily perceived. A very important
period in the process of formation of socialization is childhood and
adolescence, as the influence of the family, education and upbringing
systems, the media in this period is particularly active. In this regard, the
importance of the professional approach of teachers to the education of
schoolchildren and students was emphasized in order to show interest in the
study of foreign-language culture, the desire to learn and expand the horizons
of knowledge in the field of cultural studies, ethnography, linguistics and
history. Only through the right pedagogical approach can the right goal of
learning a language through history and culture be achieved.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Seidaliyeva G.SH.
Alymbayeva S.
Relevance of the presented theme is that modern society in its development
is at the stage of multiculturalism, which is the result of progressive
intercultural contacts between different societies. That is why socialization
plays a key role in the foreign-language environment. The purpose of the
presentation is to study socialization as an integral part of the foreign
language environment and the key moment of a multicultural society. The
objectives of this study are: to study the term "socialization", to identify
problems associated with socialization, to consider language barriers as one
of the complexity of socialization, and to propose ways to minimize language
barriers in the globalization processes. Socialization plays an important role
in each state, as it is it that determines the patterns of behavior and adherence
to them, social values and beliefs of society. Socialization is an integral part of
any society, because it is only through understanding cultural values,
traditional foundations, linguistic peculiarities of foreign-language culture
that one's own culture is better and more easily perceived. A very important
period in the process of formation of socialization is childhood and
adolescence, as the influence of the family, education and upbringing
systems, the media in this period is particularly active. In this regard, the
importance of the professional approach of teachers to the education of
schoolchildren and students was emphasized in order to show interest in the
study of foreign-language culture, the desire to learn and expand the horizons
of knowledge in the field of cultural studies, ethnography, linguistics and
history. Only through the right pedagogical approach can the right goal of
learning a language through history and culture be achieved.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Seidaliyeva G.SH.
Alymbayeva S.
The epic is a lengthy work of literature concerning a serious subject containing details
of heroic deeds and events significant to a culture or nation. These epics are products
of the culture they were recorded in, so they carry the information about the lives,
culture, belief systems and customs of the nations and people in which they are
produced. The first epics Gilgamesh, Iliad and Odyssey were all produced in a
polytheistic belief system. The composer of Gilgamesh, and Homer produced and
reflected the belief systems of the culture they lived, however these systems can hardly
be called a religion. In the epics of Beowulf and Dede Korkut Stories there are discussion
on whether the texts were written by some clerks and the thoughts and religion inside
the text are censured of altered. In these two epics, traces of Nordic Paganism and
Shamanism as well as the Christian and Islamic elements can be detected. Some epics written in the early 11th and 12th centuries are all based on monotheistic ideals and procedures. These are listed in the genre of chanson de geste such as the Song of Roland and The Poem of the Cid. Following the chronological composing dates there is a clear turn from paganism and polytheism to monotheism. In this paper, the heroes and the ideals of the mentioned epics in terms of the codes they present us about the belief systems of the past generations will be analyzed.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa CANLI
Çocuk istismarının dünyadaki en yaygın biçimlerinden biri de çocuk
evliliğidir. Çocuk evliliği genellikle 18 yaşından küçük bir çocuğun evlenmesi
anlamına gelir. Bu evliliklerin çoğunluğu çocuğun bilinçli rızası olmaksızın
yapıldığı
için
"erken
ve
zorla
gerçekleştirilen
evlilikler"
olarak
da
tanımlanmaktadır. Çocuk yaşta yapılan evlilikler, sadece Türkiye’de değil,
gelişmiş Batılı ülkeler de dahil olmak üzere, dünyanın farklı coğrafyalarında
rastlanan başlıca toplumsal sorunlardan bir tanesidir. Bu sorunun hem kız
hem erkeğin yaşının yasal evlilik yaşının altında olduğu evlilikler ve kızların
yaşının küçük, erkeklerin ise büyük olduğu evlilikler olmak üzere temelde iki
farklı boyutundan bahsedilebilir. Erkek çocuklar içerisinde çocuk evliliklere
rastlanmakla birlikte, dünya genelinde bu oran kızlar içerisinde daha fazla
olup, erkek çocuklardan yaklaşık 5 kat daha fazladır. Bu durumun altında
kadına yönelik bakış açısının yani toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin rolü
bulunmaktadır. Dünya çapında, 700 milyondan fazla kız çocuğu 18 yaş
gününden önce evlendirilmekte, bunların 3’te 1’inden fazlası ise 15 yaşından
önce evlendirilmektedir. Dünya genelinde erken evlilik ve çocuk gelinlerin
sıklığına baktığımızda; gelişmiş ülkelerde (İsveç’ te % 0.4, Kanada, Finlandiya
ve Fransa’ da %0.6) daha az sıklıkta görülmekte iken, az gelişmiş ülkelerde
(Nijer’ de % 61.9, Afganistan’ da %53.9) daha fazla sıklıkta görülmektedir.
Türkiye’ye bakıldığında 16 yaşın altındaki evlilikler resmi olarak kayıt altına
alınmadığından erken evliliklerinin oranı hakkında kesin bilgiler yoktur.
Fakat UNICEF 2014’ ün raporuna göre Türkiye’de 18 yaş altında evlenen kız
çocuklarının oranı %14’tür. Türkiye İstatistik Kurumu 2015 verilerine
bakıldığında, 16-17 yaşında evlenen kız çocuklarının evlilik oranı %5.2’iken,
Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2013 sonuçlarına göre ise 15-19 yaş
grubundaki kız çocuklarının evlilik oranı %16.1’dir. Sonuç olarak, çocuk
gelinlerin önlenmesinde en önemli koruyucu faktörler tüm çocukların,
özellikle kız çocuklarının eğitiminin sağlanması ve sosyal eşitsizliklerin en
aza indirilmesidir. Bu derlemede sosyal bir sorun olan çocuk gelinlere
farkındalık ve beraberinde oluşturacağı sorunlara yer verilmek istenmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatma BAŞAR
Yılda Arzu ABA
Toplumsal dışlanma; sosyal içermenin karşıtı olarak, yeterli kaynak ve gelirden
yoksun olma, iş piyasası, sosyal hizmetler ve güvenceden yoksunluk ile toplumsal
ilişkiler
dışında
kalma
olarak
açıklanabilir.
Genel
olarak,bireyin
toplumla
bütünleşmesine olanak veren,sivil,politik ve sosyal haklara bazı kişi ve grupların
ulaşamaması durumu olarak da tanımlanmaktadır. Sosyal dışlanmanın ,konut hatta
mahalle düzeyinde mekansal bir boyutu olduğu da kabul edilmektedir.
Güvenlik, çevre kalitesi, sosyal ve kentsel hizmetler yönünden yetersiz olan mahalleler
işsiz ve yoksulların yanı sıra toplumun göreceli benzer kimliği dışında kalan etnik
toplulukların ağırlıklı olarak yer aldığı mekanlara dönüşmektedir. Dezavantajlı
gruplar tarafından iskan edilen mahallerde gelir düzeyi ve yaşam kalitesinin düşük
olduğu, buna karşın suç ve adli olaylar ile anılma düzeylerinin ise yüksek olduğu
görülmektedir.
Avrupa Roman Hakları Merkezi (ERRC) 1996 yılında kuruluşundan itibaren
Romanların insan haklarının geliştirilmesi ve ayrımcılık ile mücadele etme konusunda
yoğun çaba göstermiş ve yasal anlamda önemli kazanımlar elde etmişlerdir. Ancak,
AB Irk Eşitliği Direktivi’nin (Directive 2000/43/EC ) kabul edilmesinden yıllar sonra
yapılan ayrımcılık üzerine kamuoyu araştırması(EU MIDIS,2009) Avrupa’da iş bulma
konusunda Romanların halen ayrımcılık ile karşılaştıklarını göstermektedir. EU-
MIDIS II, Romanların% 80'inin ülkelerinin yoksulluk risk sınırının eşiğinin altında
yaşamaya devam ettiğini; her üç Romandan birinin musluk suyunun olmadığı ve
10'da birinin elektriksiz konutlarda yaşadığını göstermiştir.
Türkiye’de Romanların önemli bir kısmı artık göçebe yaşam biçimini terk etmişlerdir.
Bununla birlikte genellikle bulundukları şehir veya kasabaların kenar mahallelerinde,
çoğunlukla içe dönük veya diğer sosyal gruplar ile çok az temas halinde
yaşamaktadırlar. Ekonomik ve sosyal anlamda içinde bulundukların toplumun
ulaştığı ortalama refah düzeyinin oldukça altında yer aldıkları görülmektedir.
Çalışmanın amacı; toplumsal dışlanma konusunda etnisitenin, yeterli gelir ve eğitim olanağından yoksunlukla birleşerek sosyal dışlanmanın önemli bir bileşeni olduğu ve mekansal ayrışma ile bu etkinin derinleştiğinin örnek alan üzerinden incelenmesidir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İclal KAYA ALTAY
Geleneksel toplumlarda sadece erkeklerin çalıştığı aile yapısı yerini post
modern toplumlarda hem erkeğin hem de kadının çalıştığı bir yapıya
bırakmıştır. Bu değişim, aileleri maddi kazanım olarak rahatlatsa da
çocukların bakımı, evdeki düzenin kurulması ve devamının getirilmesi gibi
birtakım sorunların yanında her iki bireyin de kariyer planlanmasının
gündeme gelmesi neticesinde rol dağılımlarında mecburi değişikliklere
gidilmiştir.
Konu, bireyle birlikte toplum dinamiklerini de yakından ilgilendirdiği için
literatürdeki önemini korumaktadır. Kadınların işgücü piyasasına katılım
oranının artmasına bağlı olarak son yıllarda üzerinde önemle durulan iş ve
aile yaşamı dengesi, bireyin her iki husustaki yükümlülüklerinin ve rollerinin
gereklerini etkin şekilde yerine getirebilmesinin bir ifadesidir.
Turizm işletmelerinde çalışma saatlerinin uzunluğu ve iş yükünün fazlalığı
gibi nedenlerle kadınların iş ve aile yaşamı dengesini koruyabilmesi için
büyük mücadeleler vermesi gerekmektedir. Özellikle evli ve çocuk sahibi
çalışanlarda bu dengeyi koruyabilmek daha da güçtür. Bu amaçla bekar
çalışanlar sosyal yaşamlarından fedakârlık etmek zorunda kalırlarken evli
çalışanlar ise başta eş ve çocuklarla ilgili roller olmak üzere iş dışı yaşamdaki
bazı rollerden vazgeçmektedirler.
Bu çalışmanın amacı; turizm işletmelerinde görev yapan kadın çalışanların iş
ve aile yaşamı dengesi hususundaki durumlarını ve davranışlarını
incelemektir. Bu amaç doğrultusunda farklı kademelerde bulunan 20 turizm
çalışanı kadın ile derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir.
Mülakatlardan daha fazla bilgi elde edebilmek amacıyla açık uçlu sorulardan
faydalanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, turizm işletmelerindeki kadın
çalışanların uzun çalışma süreleri dolayısıyla eşlerine ve çocuklarına yeterli
zaman ayıramadıklarını, bu sebeple aile birliği sorunu yaşadıklarını, çalışma
sürecinde ise iç ve dış müşterilerin uygunsuz davranışlarıyla sıklıkla
karşılaştıklarını ve bütün bunlara bağlı olarak yaşadıkları psikolojik
sorunların aile yaşamları üzerinde adeta bir tehdit oluşturduğunu ifade
etmişlerdir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehtap TÜRKAN
Fransızca “carriere” sözcüğünden gelen kariyer kavramı; bireyin, çalışma
hayatının başından sonuna kadar mesleğinde ilerleme kaydetmesi, para ve
saygınlık kazanması, tecrübelerini ve becerilerini artırması gibi kazanımlarını
ifade etmektedir.
Rekabetin şiddetinin hızla arttığı günümüzde rakipleri ile mücadele etmek
zorunda olan işletmeler için insan kaynağının kalitesi, o işletmenin yaşam
süresi üzerinde oldukça etkilidir. Özellikle küresel düzeyde faaliyet gösteren
işletmelerin katma değeri yüksek çalışanlara ihtiyaç duydukları aşikardır. Bu
durum, çalışanlarla hedef birliği içinde olmak isteyen işletmeler için kariyer
yönetimi kavramını, daha da önemli hale getirmiştir.
Çalışanlar, kariyer basamaklarını tırmanırken kariyer yönetiminde çeşitli
sorunlarla karşı karşıya kalabilmektedir. Güncel kariyer sorunlarından biri de
kariyer platosu kavramıdır. Literatürde “mesleki durgunluk” veya “kariyer
düzleşmesi” olarak da ifade edilen kariyer platosu, özellikle orta yaş
döneminde, bazı hiyerarşik kademelerdeki yığılmalar sebebiyle üst
basamaklara yükselmenin zor olması, bireyin bilgi ve tecrübe düzeyini yeterli
görerek işinde uzmanlığa eriştiğini düşünmesi, işin cazibesini kaybetmesi
gibi gerekçelere bağlı olarak terfi imkanlarının azaldığı ya da kalmadığı
durumları ifade eder.
Turizm işletmelerinde çalışanların kariyer yönetimi hem bireysel hem de
örgütsel performansın artırılması bakımından büyük önem arz etmektedir.
Her işin herkes tarafından kolaylıkla yapılabileceği düşüncesinin hâkim
olduğu turizm sektöründe kariyer platosu kavramıyla sıklıkla
karşılaşılmaktadır. Yeterli alan bilgisine sahip olmayan çalışanların çeşitli
pozisyonlarda istihdam edilebildikleri turizm işletmelerinde görülen kariyer
platosu sorunundan dolayı maddi ve manevi kayıplar yaşanabilmektedir.
Öncelikle, mesleki ilerlemede, gösterilecek çabanın tek başına yeterli
olamayacağı düşüncesini taşıyan bireylerin kariyer beklentisinin azalması
veya tamamen ortadan kalkması şeklinde kendini gösteren bu sorun, dış
etkenler kadar bireysel etkenler nedeniyle de oluşabilmektedir. Turizm
işletmelerindeki dinamik yapı dolayısıyla evlilik, doğum gibi gerekçelerle
işlerinden ayrılan kadın çalışanların işlerine geri dönüşlerinin her zaman
mümkün olamaması veya döndüklerinde performans sorunu yaşamaları da kariyer kayıplarına yol açabilmektedir.
Bu çalışmada; sağlıklı bir işletme ortamında yeri olmayan kariyer platosu
sorunu turizm işletmeleri özelinde bütün yönleriyle incelenecek, kavramın
işletme ve çalışan üzerindeki olumsuz etkileri ortaya konarak çözüm
önerilerine yer verilecektir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehtap TÜRKAN
Bu çalışmanın amacı, Türk eğitim sistemine ilişkin bazı kültürel kodların metafor
analizi aracılığıyla katılımcıların görüş ve duyguları çerçevesinde tespit edilmesidir.
Bu amaçla, öğretmen, ödev, zorunluluk, başarı, okul ve sınav kavramları ile Türk
eğitim sistemine ilişkin kültürel kodlarını tespit etmeye çalıştığı küçük örneklemli
(N=28) saha çalışmasında katılımcılara öncelikle bahsi geçen kavramla ilgili akıllarına
gelen ilk şey (biliş) sorulmuş, ardından o kavrama ilişkin en eski anılarını (duygu)
yazmaları istenmiştir. Bu çalışmada metafor bir durum üzerinde betimleme amacıyla
kullanılmıştır. Böylece çalışma, nitel bir yaklaşımla yapılandırılmıştır. Metaforlar
betimleme amacıyla kullanıldığında bir durum, olay ve olgu var olduğu haliyle
betimlenir. Bu kapsamda nitel araştırma türlerinden betimsel analiz kullanılmıştır.
Yapılan saha çalışması sonucunda öğretmenin sevginin yoğun yaşandığı, dediğine
sorgusuzca itimat edilen, dünyasının bizimkinden farklı olduğunu düşündüğümüz
bir ‘üst insan’ gibi algılandığı görülmüştür. Cinsiyete göre bazı farklılaşmalar olsa da
(erkek
öğretmen
otorite
figürü
iken
kadın
öğretmenin
şefkat
dolu
olarak
nitelendirilmesi), öğretmene bağlılığın tam olduğu görülmektedir. Ödev kavramına
ilişkin metaforlar incelendiğinde, öğretmenlerin kaliteyi değil niceliği önemsediği ve
bu açığı fark eden öğrencilerin etik olmayan davranışları itiliyor olduğu görülmüştür.
Araştırmada sınav kavramının heyecan, kaygı, utanç, korku gibi duygusal süreçleri
beraberinde çeşitli somatik belirtiler ile birlikte açığa çıkardığı gözlenmiştir. Sınava
ilişkin metaforların biliş düzeyinde değil, daha çok duygusal düzeyde olduğu
görülmüştür. Yapılan araştırmada okul kavramına ilişkin ortak paydada buluşan bir
metafor tespit edilememiştir. Başarı kavramının kırmızı kurdele, hediye bisiklet,
yarışmada
temsilci
seçilmek,
takdir
almak,
maaş
artışı
gibi
ödüller
ile
ilişkilendirilmesi, başarıyı bir dışsal motivasyon unsuruna çevirmekte, amaç olmaktan
çıkartıp bir araç haline getirmektedir.
Eğitime ilişkin metaforlar genel olarak incelendiğinde, öğretmen kavramı hariç diğer
unsurların olumsuz imgeler içerdiği görülmektedir. Öğretmene ilişkin bu olumlu
algının kişilerin vakitlerinin önemli bir kısmını öğretmenleriyle geçirmelerinden ve
informel
olarak
aileleriyle
başlayan
öğrenme
süreçlerini,
formel
olarak,
öğretmenleriyle devam ettirmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak bu çalışmanın
bir takım sınırlılıkları bulunmaktadır. İlk olarak bu çalışmada örneklemin çoğunlukla
eğitimcilerden oluşmaktadır.
Bununla birlikte bu çalışmada, yalnızca dilsel metaforlar kullanılmıştır. Sonraki
çalışmada öğretmen, öğrenci ve toplumun diğer kesimlerinin bakış açıları da dikkate
alınabilir. Ayrıca imgesel metaforlar kullanılarak özellikle görsel ayrıntılarınBu çalışmanın amacı, Türk eğitim sistemine ilişkin bazı kültürel kodların metafor
analizi aracılığıyla katılımcıların görüş ve duyguları çerçevesinde tespit edilmesidir.
Bu amaçla, öğretmen, ödev, zorunluluk, başarı, okul ve sınav kavramları ile Türk
eğitim sistemine ilişkin kültürel kodlarını tespit etmeye çalıştığı küçük örneklemli
(N=28) saha çalışmasında katılımcılara öncelikle bahsi geçen kavramla ilgili akıllarına
gelen ilk şey (biliş) sorulmuş, ardından o kavrama ilişkin en eski anılarını (duygu)
yazmaları istenmiştir. Bu çalışmada metafor bir durum üzerinde betimleme amacıyla
kullanılmıştır. Böylece çalışma, nitel bir yaklaşımla yapılandırılmıştır. Metaforlar
betimleme amacıyla kullanıldığında bir durum, olay ve olgu var olduğu haliyle
betimlenir. Bu kapsamda nitel araştırma türlerinden betimsel analiz kullanılmıştır.
Yapılan saha çalışması sonucunda öğretmenin sevginin yoğun yaşandığı, dediğine
sorgusuzca itimat edilen, dünyasının bizimkinden farklı olduğunu düşündüğümüz
bir ‘üst insan’ gibi algılandığı görülmüştür. Cinsiyete göre bazı farklılaşmalar olsa da
(erkek
öğretmen
otorite figürü iken kadın öğretmenin şefkat dolu olarak nitelendirilmesi), öğretmene bağlılığın tam olduğu görülmektedir. Ödev kavramına
ilişkin metaforlar incelendiğinde, öğretmenlerin kaliteyi değil niceliği önemsediği ve
bu açığı fark eden öğrencilerin etik olmayan davranışları itiliyor olduğu görülmüştür.
Araştırmada sınav kavramının heyecan, kaygı, utanç, korku gibi duygusal süreçleri
beraberinde çeşitli somatik belirtiler ile birlikte açığa çıkardığı gözlenmiştir. Sınava
ilişkin metaforların biliş düzeyinde değil, daha çok duygusal düzeyde olduğu
görülmüştür. Yapılan araştırmada okul kavramına ilişkin ortak paydada buluşan bir
metafor tespit edilememiştir. Başarı kavramının kırmızı kurdele, hediye bisiklet,
yarışmada
temsilci seçilmek, takdir almak, maaş artışı gibi ödüller ile ilişkilendirilmesi, başarıyı bir dışsal motivasyon unsuruna çevirmekte, amaç olmaktan
çıkartıp bir araç haline getirmektedir.
Eğitime ilişkin metaforlar genel olarak incelendiğinde, öğretmen kavramı hariç diğer
unsurların olumsuz imgeler içerdiği görülmektedir. Öğretmene ilişkin bu olumlu
algının kişilerin vakitlerinin önemli bir kısmını öğretmenleriyle geçirmelerinden ve
informel olarak aileleriyle başlayan öğrenme süreçlerini, formel olarak, öğretmenleriyle devam ettirmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak bu çalışmanın
bir takım sınırlılıkları bulunmaktadır. İlk olarak bu çalışmada örneklemin çoğunlukla
eğitimcilerden oluşmaktadır.
Bununla birlikte bu çalışmada, yalnızca dilsel metaforlar kullanılmıştır. Sonraki
çalışmada öğretmen, öğrenci ve toplumun diğer kesimlerinin bakış açıları da dikkate
alınabilir. Ayrıca imgesel metaforlar kullanılarak özellikle görsel ayrıntıların oluşturulmasına katkı sağlanabilir. Bu metaforların açığa çıkarılması kişilerin ve
dahası kültürün eğitime dair sahip oldukları algıları anlamada, açığa çıkarmada ve
açıklamada güçlü birer araştırma aracı olarak kullanabilir. Bu sayede bu metaforlar
aracılığı ile kültür kodları tespit edilerek bunların eğitim sistemimizdeki soru
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aylin SALTÜRK
Cumhur GÜNGÖR
Marshall Yardımı ve Truman Doktrininin Türk-Amerikan ilişkilerinde dönüm
noktaları oldukları bilinmektedir. Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin ağırlıklı olarak
1950 sonrası dönemi incelenmeye tabi tutulmuştur. Bu açıdan 1947-1950 yılları
arasında olanlar daha derinlemesine incelenmeyi hak etmektedir. Amerika merkezli
Rockefeller Vakfının Türkiye’ye yönelik faaliyetleri 1950 sonrası yoğunluk kazansa da
aslında Vakıf temsilcisi John Marshall Türkiye’deki ilk ziyaretini 1948 senesinde
gerçekleştirmiştir. Bu ziyaretin kayıtlı raporları ilgi çekici görüşmeler ve
değerlendirmeler içermektedir.
Marshall'ın ziyaretine Amerikan konsolosluğunda başladıktan sonra görüşmelerine
İstanbul ve Ankara üniversitesinden hocalar ve çeşitli yazarlar ile devam eder. Bu
ziyaretlerinde Rockefeller Vakfının olası faaliyet alanlarını tespite çalışır.
Akademisyenlerin Marshall ve Rockefeller Vakfından farklı beklentileri olur. Fuat
Köprülü, Süheyl Ünver, Ömer Celal Sarç, Adnan Adıvar gibi meşhur isimler de
görüşmeciler arasında yer alırlar. Burada önemli bir nokta Marshall'ın ziyaretleri
esnasında henüz Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı olmasıdır. Görüşmeler CHP’nin
Amerikan yanlısı siyaseti hakkında da ipuçları vermektedir. Rockefeller Vakfı’nın
Türkiye’de faaliyetlerine hız vermesi için gerekli ortamın hazırlandığı
anlaşılmaktadır.
Marshall’ın görüştüğü Amerikan yetkililer arasında dikkat çeken bir isim de Mortimer
Graves’tir. Graves’e göre Amerika’nın Türkiye’de özellikle kültürel sahada yapılacak
faaliyetler bulunmaktadır. Tercüme ve basım yayının geliştirilmesi, eski eserler
korunması ve araştırma faaliyetlerinin desteklenmesi önerilmiştir. John Marshall ile
bu çerçevede bir mutabakata vardıklarını söylemek mümkündür. Marshall bu
çerçevede Türkiye’de basılan romanları, dergileri inceleyip ve olası araştırma
olanaklarını tespit etmeye çalışır.
John Marshall’in ziyaretleri bireysel görüş alışverişinden öte Türkiye’nin Amerika ile
kurmakta olduğu yeni ilişkinin temellerini yansıtmaktadır. Bu açıdan Türkiye’ye
yaptığı ilk ziyaretler daha yakından incelenmeyi hak etmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali ERKEN
Demokratik toplumlarda kamu gücü ve kamu kaynaklarını kullananların
hesap verme sorumluluğu sürekli gündemde olan önemli bir konudur.
Kolluk kuvvetleri, sahip oldukları yetkiler ve yürüttükleri görevler itibariyle
devletin önemli kurumlarıdırlar. Kolluk, kamu düzeni ve güvenliğini
sağlamak için fiziki güç kullanma da dahil, geniş yetkilerle donatılmıştır.
Büyük ölçüde kişilerin temel hak ve özgürlükleriyle doğrudan ilgili olan bu
yetkilerin keyfilikten uzak, hukuka uygun olarak kullanılmasının sağlanması
ihtiyacı vardır. Kolluğun eylem ve davranışlarından hesap verebilir olması
demokratik yönetimin temel esaslarındandır. Bu nedenle, kolluğun hesap
verebilirliğini sağlamaya yönelik çeşitli mekanizmalar oluşturulmuştur.
Bunlar genel olarak kurum içi ve kurum dışı hesap verebilirlik mekanizmaları
olarak iki grupta toplanabilir. Kolluğun hesap verebilirliğinde rol oynayan
kurum dışı kişi ve kurumların gözetimine sivil gözetim denilmektedir.
Kurum içi kontrol mekanizmalarının başarısız olması ve görevi kötüye
kullanmanın devam eden bir sorun olması nedeniyle kolluğun kendi
hiyerarşisi
dışında bağımsız ve tarafsız gözetim mekanizmalarının oluşturulması gerekli görülmüştür.
Bu çerçevede, demokratik toplumlarda özel yetkinliğe ve yetkiye sahip Ulusal
İnsan Hakları Kurumu, Ombudsman, Bağımsız Polis Şikâyet Komisyonları,
Polis Kurulları gibi isimlerle çeşitli bağımsız gözetim kurumları oluşturulmuştur. Türkiye’de 2000’li yıllarda gerçekleştirilen demokratikleşme reformları ile kolluğun hesap verebilirliğini güçlendirmeye yönelik kurum dışı sivil gözetim mekanizmaları oluşturulmuştur. Bunlar arasında en önemlisi 3.5.2016 tarihli ve 6713 Sayılı Kolluk Gözetim
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun ile Kolluk Gözetim Komisyonu
kurulmasıdır. Kanunun uygulama yönetmeliği de 07.08.2019 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu bildirinin temel amacı Kanun ve Yönetmelik temelinde ve diğer
ülkelerdeki uygulamalar bağlamında Komisyon’un yapısını görev, yetki ve
sorumluluklar çerçevesinde değerlendirmektir. İlk olarak, demokratik
yönetimlerde kolluğun hesap verebilirliğinin önemi açıklanacaktır. Daha
sonra, kolluğun hesap verebilirliğini sağlamaya yönelik oluşturulan mekanizmalar üzerinde durulacaktır. Son olarak, kolluk şikayet sistemi içinde yeni bir mekanizma olarak Kolluk Gözetim Komisyon’u üzerinde genel değerlendirmelerde bulunulacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Süleyman SÖZEN
Beşerî sermaye denilince akla ilk olarak gelen eğitim, sağlık ve altyapı
harcamalarının
toplamıyla
oluşan
insan
sermayesidir.
Türkiye
gelişmekte olan ülkeler için beşerî sermaye oldukça önemli bir girdidir. Dış
ticaretin gerçekleşmesi ve dış ticaretin ülke ekonomisine katkısı için ise beşeri
sermaye hem ileriye doğru bağlantılı hem de geriye doğru bağlantılıdır.
Ülkeler ne kadar çok beşeri sermayeye sahip olurlarsa o kadar çok gelişmekte
ve ülke ekonomisinin refahının artmasında yardımcı olan en önemli
faktördür. Gelişmiş ve dünya konjonktüründe söz sahibi olan ülkelerin sahip
olduğu beşeri sermaye miktarının diğer ülkelere göre fazla olması tesadüf
değildir. Gelişmiş ülke olmak için üretim faktörleri etkin kullanılarak beşeri
sermayeyi arttırmalı ve artan sermaye ülke ekonomisi için katma değer
yaratan bir sürece dönüşmelidir. Dış ticaretin gerçekleşmesi ve ekonominin
yükselen refah düzeyine erişmesi ülkenin ne kadar beşerî sermaye ye sahip
olduğu ile ilgili literatürde oldukça güçlü bir korelasyon bulunmaktadır.
Beşeri sermaye ülkeye dış ticaret, istihdam, gelir ve yüksek teknoloji sağlar.
Bu çalışmada Türkiye’nin sahip olduğu beşerî sermaye analiz edilerek beşerî
sermayenin ülke ekonomisinin büyümesinde önemli bir girdi olan dış
ticaretle bağlantı kurulmuştur. Türkiye’nin beşerî sermaye ile gerçekleştirdiği
dış ticaret makroekonomik göstergelerle analiz edilmiştir. Yapılan analiz
sonucunda ise beşerî sermaye ve dış ticaret arasında güçlü bir ilişkinin olduğu
tespit edilmiştir. Beşeri sermaye miktarının etkinliği ülke ekonomisinin milli
gelirinin artışında anahtar bir rol oynamaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hayrettin KESGİNGÖZ
Teknolojinin hızlı gelişimi ve iletişim teknolojilerinin her geçen gün çeşitlenmesiyle
birlikte, kişilerin internet araçlarını kullanımı hızla artış göstermiştir. Günümüzde bu
araçların en önemlisi olan sosyal medyadır ve gündelik yaşamın önemli bir parçası
haline gelmiştir. Bireylerin sosyal alana açılmasında önemli bir işleve sahip olan sosyal medya aynı zamanda bir kamusal alan işlevi de görmektedir. Günümüzün en popüler sosyal medya platformları Facebook, İnstagram, Twitter, Flicker gibi ABD orijinli ortamlardır. Bu platformlar, yaş farkı gözetmeksizin toplumun her kesimince etkin bir biçimde kullanılmakta, bireylerin kendilerini farklı ortamlarda ifade edebilmelerine olanak sağlamaktadır. Buna karşılık az da olsa ulusal ölçekli kitlesel sosyal medya oluşumlarına rastlamak mümkündür. 1999’dan bu yana yerli bir sosyal medya platformu olarak işlev gören Ekşi Sözlük günümüzde yaklaşık 600 bin civarındaki aktif kullanıcı sayısı, 119 bin yazar ve aylık 35 milyon takipçi sayısıyla ulusal bir sosyal medya platformu olarak işlev görmektedir. Altternatif kelime ve kavram hakkında kayıtlı yazarların yorumlarını içeren ve Kutsal Bilgi Kaynağı sloganıyla yayımda olan Ekşi Sözlük aynı zamanda kullanıcılar tarafından hem gündemin tartışıldığı hem de bilgi kaynağı olarak değerlendirilmektedir. Yaşanan olay veya durumlar hakkında Ekşi Sözlük kullanıcıları entry girerek gündem oluşturabilmekte veya geçmişte yaşanmış mühim vakaları hatırlatarak gündeme taşıyabilmektedir. Bu çalışmada Habermas’ın kamusal alan yaklaşımdan yola çıkarak Ekşi Sözlük’ün bir iletişimsel eylem alanı olup olmadığı ele alınmaktadır.
Bu bağlamda öncelikle kamusal alan kavramsallaştırması üzerinde durulacak,
kavramın tarihsel gelişimine kısaca değinilecek ve kamusal alan-internet ilişkisine dair analizler ele alınacaktır. Daha sonra ise popüler sosyal medya platformu olarak Ekşi Sözlük oluşumu incelenmeye çalışılacak ve sözlük içerisindeki kullanıcılar, yazarlar, başlıklar, entryler netnografik yöntem ile analiz edilecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Abdulkadir Atik
Sevda Bozkurt
Çalışmanın amacı, Türkiye’nin toplumsal yapısında kalkınmanın toplum
tarafından nasıl algılandığı, kalkınmanın sağlanabilmesi için Türkiye
Cumhuriyeti Devleti tarafından yapılan iktisadi gelişmelerin neler olduğu ve
bu
adımların
ne
zaman
atıldığını
incelemektir.
Yapılan
incelemeler
sonucunda Cumhuriyet döneminde toplanan iktisat kongresi kalkınmayı
sağlayan ilk kongre olma özelliğini sağlamış olup ayrıca tarihte ilk kongre
olarak yerini almıştır. Bu kongre Atatürk öncülüğünde yapılmış bir kongredir
ve ülke için birçok adım bu kongrede atılmıştır. Bu sayede alınan belli
kararlarla hedeflenen kalkınma sağlanmaya çalışılmıştır. Fakat küresel bazda
bir krizin meydana gelmesi ve ülkenin ikinci dünya savaşından etkilenmesi
kalkınmayı sekteye uğratmıştır. Ülke bu dönemlerde hedeflediği kalkınmayı
sağlayamamıştır. Bunun sonucunda ikinci iktisat kongresi adımı atılmıştır.
Fakat birinci iktisat kongresi devlet tarafından yapılırken ikinci iktisat
kongresi burjuva takımı tarafından gerçekleştirilmiş ve devlet bu kongreyi
tanımamıştır. Genel olarak bu kongrelere bakıldığında toplum tarafından
kalkınma söylemi hâkim olmuştur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Öznur AKKAYALI
Celalettin YANIK
Arap edebiyatında kısa hikâyenin nesir ve fıkradan bağımsız bir tür olarak ilk
kez Câhiz’in (ö.255) elinde geliştiği ve bu kısa hikâye örneklerinin ‘Kitâbu’l-
Buẖalâ’ (Cimriler Kitabı) adlı kitabında var olduğu iddia edilir. Kısa
hikâyenin bağımsız bir sanat dalı olarak ortaya çıkması ise daha geç bir
dönemde 20.yüzyılın başlarındadır. Bu bağlamda ilk kısa hikâye örneği
mısırlı yazar Muhammed Teymur’un 1917 yılında ‘es-Sefûr’ gazetesinde
yayımlanan ‘Fi’l- Kıtâr’ (Trende) adlı öyküsüdür. Kısa hikâyenin Ürdün’de
ilk kez ortaya çıkışı ve gelişim sürecine gelince Mahmûd Seyfuddin el-Îranî,
Abdurrahman el-Yagi, Nebil Haddâd ve el-‘Atayât gibi isimlerin elinde ilk
örnekleri verilmiş olup 1920 ile 1930’lu yıllarda Muhammed Subhi ebu
Ganime’nin yazınları ile olgunlaşmıştır. Yazarın kısa hikâyeleri ‘Eğani el-
Leyl’ (Gecenin Şarkıları) başlığı altında toplanarak 1922 yılında Şam’da
basılmıştır. 1920’li yıllardan günümüze kadar geçen süre içerisinde mevcut
sosyal yapıdaki değişime paralel olarak Ürdün kısa hikâyesinin konuları da
değişim göstermiştir. 21 yüzyıl itibari ile Ürdünlü yazarlar kısa hikâyelerinde
ülkelerinin siyasal, sosyal ve ekonomik durumlarına dair güncel konuları
işlemişlerdir. Bu yazarlardan biri de Musa İbrahim ebu Rayash’tır. Ürdün
kültürüne dair farklı görünümler sunduğu çok sayıda kısa hikâyesi bulunan
yazarın ilk hikâye koleksiyonu 2017 yılında kültür bakanlığı tarafından
‘kelebek’ adıyla yayınlanmıştır. Kısa hikâye yazarlığının yanı sıra hikâye ve
kısa hikâye eleştirisine dair kitapları, tiyatro metinleri, edebiyat ve kültüre
dair çok sayıda makaleleri de mevcuttur. Bu çalışmada Ürdün kısa
hikâyeciliğinin tarihsel gelişimine dair bilgilere yer verilerek Musa İbrahim
ebu Rayash’ın ‘kelebek’ adlı kısa öyküsü tematik açıdan incelenmiş ve tahlil
edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Zeynep ÖZKANLI
Üsküdârî Mehmet Efendi, İstanbul’da yetişmiş, fıkıh, Tefsir, Hadis, Tasavvuf ve Arab
dili belâgatı gibi birçok ilimde yetkinliği olan 18.asır Osmanlı alimlerindendir. Aziz
Mahmud Hüdâyi hazretlerinin kızından torunudur. Dedesi Saçlı İbrahim efendi ve
Babası
Abdülhay
efendi, Aziz
Mahmut
postnişinliği yapmış önemli tarikat büyüklerindendir. Kendisi ise ilmi kisvesiyle öne
çıkmış ve Osmanlı döneminde kabul görmüş birçok alimin eserlerine şerh ve haşiyeler
yazmıştır.
Kelam-Akaid, Tarih ve Hesap gibi alanlarla ilgili çalışmaları bulunan Üsküdârînin
Selim Ağa kütüphanesi, Kemankeş Koleksiyonu 000556 no’da kayıtlı Mecmeu’r-Resâil
içinde dokuz adet muhtelif ayetlerle ilgili tefsir risalesi bulunmaktadır. Ayrıca
kayıtlarda Beydâvî’nin Fatiha tefsirine de şerh yazdığı ifade edilmektedir.
Bu bildiride ise müellifin hayatı ve Kemankeş koleksiyonunda olduğu halde
kaynaklarda zikredilmemiş olan müellife nisbet edilen altı adet tefsir risalesi
muhtevaları açısından incelenecektir.
Uskudari Mehmet Efendi is an 18th-century Ottoman scholar who grew up in Istanbul and had competence in many sciences such as fiqh, Tafsir, Hadith, Sufism, and Arab language eloquence. He is the grandson of the daughter of Aziz Mahmud Hudayi. His grandfather Saçlı Ibrahim efendi and his father Abdulhay Efendi were among the great sects who had made the sheikhhood of Hudai Tekke after Aziz Mahmut Hudayi. He came to the forefront with the guise of science and wrote commentaries and hashiyahs in the works of many scholars accepted during the Ottoman period. Uskudari's works on areas such as Kalam-Akaid, Tarih and Hesap, and there are nine commentary treatises on various verses in 000556 numbered Macmau’r-Rasâil’s Kamankash Collection’s Selim Aga Library. It is also stated in the records that he has written commentary on Baydavi’s Fatiha commentary. In this paper, the life of the author and the contents of six commentary treatises which are compared to the author who is not mentioned in the sources although they are in the Kamankash collection will be examined.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Tuğrul Tezcan
Her ne kadar taraftarların “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan!” sloganları sadece ‘masum bir
galibiyet isteği’ gibi gözükse de saha dışında, bu maç tezahüratı bambaşka bir anlam ifade
etmektedir. Futbolda galibiyet, aslında birçok kesim için ‘mutlu bir an’ dan çok daha derin
anlamlar içermektedir. Bugün, dünya genelinde milyonlarca insanın ilgilendiği futbolun
endüstriyel bir süreç içine girmesiyle beraber, birçok kesim futbolu kazançlı bir ‘iş’ e
dönüştürmenin
hesaplarını
yapmaya
başlamıştır.
Bu
bağlamda
kapitalizm,
futbolu,
stadyumların dışına taşıyarak bir oyun olmanın ötesinde bir yaşam tarzına dönüştürmeyi
arzulamış ve bunda da başarılı olmuştur. Milyonluk bahisler ve milyarlık kara para aklama
çabaların yanı sıra, televizyon programlarından şans oyunlarına, aksesuarlardan formalara, ev
eşyalarından kredi kartlarına, telefon operatörlerinden oyuncaklara varıncaya kadar, futbolun
neredeyse tüm öğeleri ticari birer meta olarak yaşamın tüm alanlarına sızma çabasında olmuştur.
Bu süreçte başta televizyonlar olmak üzere kitle iletişim araçları ile kol kola yürüyen futbol,
masum bir boş zaman etkinliğinden kârlı bir ‘İş’e dönüşmüştür. Günümüz futbolu artık, oynanan
bir oyun olmaktan çok, seyredilir ya da izlenir bir kapitalist etkinlik olarak düşünülmekte ve bu
çerçevede kapitalizmin işlerliğine hizmet etmektedir. Bu çerçevede, futbol dünyasına katılım,
sadece birer oyuncu olarak değil bu oyunu seyreden, benimseyen, bütünleşen ve futbolu bir
yaşam tarzına dönüştüren birer seyirci olarak gerçekleşmektedir.
Ülkemizde de futbola ilginin giderek artması bu spor dalının kapitalizmin radarına girmesine ve
sadece
bir
boş
zaman
etkinliği
olarak
değil,
aynı
zamanda
ticari
bir
alan
olarak
değerlendirilmesine sebep olmuştur. Bu çalışmanın amacı, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de
de futbolun bir endüstri olarak görülmesi ve kapitalizmin çıkarları doğrultusunda organize
edilen bir ‘meta ’ya dönüşmesinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışma kapsamında
dünyada ve Türkiye’de futbol ekonomisinin boyutları ele alınarak irdelenmeye çalışılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa İnce
The article reflects the ways of implementation of the dual system of training
in the preparation of global competitive trilingual teaching staff. Within the
framework of integration of Kazakhstan and European education in
improving the system of higher pedagogical education in the framework of
the Third modernization of Kazakhstan, the ways and theoretical and
methodological foundations of the introduction and implementation of the
system of dual training in the preparation of global competitive trilingual
teaching staff on the basis of partnership of innovative cooperation of Taraz
state pedagogical university (TarSPU) and Leipzig University of Germany are
defined.
There is a need to introduce a dual system of education in the training of
trilingual teaching staff to improve the competitiveness of pedagogical
education, creative qualities of the individual, corresponding to the best
international experience in the system of continuous education of the country,
industrial and innovative development that meets the needs of the labor
market, the development of human capital, ensuring the availability of quality
education.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Buzaubakova K.D.
Osmanlı devlet ve toplumu XIX. yüzyılda siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel
yönden pek çok yeni unsurla karşılaşmıştır. Bunlardan biri de çeşitli sebep
veya vesilelerle Osmanlı Devleti topraklarına gelen yabancılardır. Osmanlı
Devleti’nin etkileşime açık olduğu bir dönem olan XIX. yüzyılda yabancıların
Osmanlı Devleti’ndeki varlıkları daha da önemli hale gelmiştir. Bu süreçte
yabancılar
Osmanlı
Devlet
ve
toplumunun
fikir
ve
düşünceleriyle
tanışmışlardır. Buna karşılık Osmanlılar da yabancıların fikir ve anlayışlarıyla
tanışmışlardır. Bu etkileşim Osmanlı Devlet ve toplum hayatını pek çok
yönden etkilemiştir. Ayrıca Yabancıların Osmanlı coğrafyasında bireysel
veya kendi devletlerinin çıkarları adına faaliyette bulunmaları göz ardı
edilmemelidir. Bu bakımdan yabancıların Osmanlı topraklarındaki varlıkları
çeşitli diplomatik ve casusluk görevlerinden ticari ve sanatsal faaliyetlere
kadar geniş bir yelpazeye sahiptir.
Macarlar da XIX. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’ni çeşitli nedenlerle ziyaret
etmiş hatta Osmanlı topraklarında yaşamış bir millettir. Macarların Osmanlı
Devleti’ndeki varlıkları en fazla Macar Mültecileri gibi siyasi bir konuyla ön
planda olsa bile onların Osmanlı Anadolu’sunda bulunmalarının ekonomik
veya kültürel sebeplerinin olduğu da anlaşılmaktadır.
Çalışmada Macarların Osmanlı topraklarına gelme sebepleri, Osmanlı devlet
ve toplumu ile ilişkileri ve yürüttükleri faaliyetler üzerinde durulacaktır.
Ayrıca gerek Osmanlı devlet ve toplumunun Macarların varlığından gerekse
Macarların Osmanlı devlet ve toplumundan nasıl etkilendiği sorularına cevap
aranacaktır.
Çalışma Nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme modeli ile
yürütülmüş olup konuyla ilgili literatürün yanı sıra Cumhurbaşkanlığı
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Arşivinde yer alan konuyla ilgili arşiv
belgelerinden yararlanılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hakan TÜRKKAN
Günümüzde misyoner ve misyonerlik kavramları söz konusu olduğunda akla
Hristiyanlık dini ile Hristiyanlar gelmektedir. Bunun nedeni misyonerliğe
Hristiyanlık’ın daha çok başvurması ve Ortaçağ’ın başlarından beri faaliyetlerine
devam etmesidir. Hristiyan misyonerlerin amacı ulaşabildikleri hemen her bölgeye
Hristiyanlık’ı yaymak ve Hristiyan olmayan insanları kendi dinlerine dahil etmektir.
Amerikalı ve İngiliz misyonerlerin başı çektiği misyoner gruplar ortaya çıktıkları
andan itibaren eğitim, sağlık ve sosyal gibi alanlarda sürekli olarak çalışmışlardır.
Ancak Hristiyan misyonerlerin çalışmaları XIX. yüzyılda en parlak dönemini
yaşamıştır. Bunda 1810 yılında American Board of Commissioners for Foreign Mission
(ABCFM)’un kurulması büyük rol oynamıştır. Çünkü ABCFM XIX. yüzyılın en
kıdemli ve en büyük misyoner örgütlerinden biridir. 1819 yılında Osmanlı topraklarını
programına alan ABCFM 1820’den itibaren bölgeye misyonerlerini göndermeye
başlamıştır. XIX. yüzyılın ilk yarısında başlayan misyoner akını yüzyılın ikinci
yarısında büyük bir artış göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum
misyonerler için teşvik edici bir unsur olmuş, ayrıca Tanzimat ve Islahat Fermanları
misyonerlerin daha kolay çalışmalarına imkan vermiştir.
Osmanlı Devleti’ni Batı Türkiye Misyonu, Orta Türkiye Misyonu ve Doğu Türkiye
Misyonu olmak üzere üç ana bölgeye ayıran misyonerler merkezi ve uç istasyonlar
kurarak faaliyette bulunmuşlardır. Osmanlı Devleti ve Ortadoğu coğrafyasında,
toplumun kadınları arasına girmenin yolunun yine kadınlardan geçtiğini anlayan
misyonerler bu bölgelere kadın misyonerlerin gönderilmesine özen göstermişlerdir.
Çalışma konusunu oluşturan Batı Türkiye Misyonu hem içine aldığı coğrafi bölgenin
genişliği hem de misyoner sayısı açısından çok önemli bir misyon bölgesidir. İstanbul,
İzmir, Bursa ve Balıkesir gibi önemli merkezleri içine alan Batı Türkiye Misyonu’na
1850-1900 yılları arasında yaklaşık 100 kadın misyoner gelmiştir. Özellikle eşleri ile
bölgeye gelen kadın misyonerler daha kolay şekilde topluma girebilmişler ve uzun
yıllar çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bu çalışmada özellikle İstanbul, İzmir ve Bursa
şehirlerinde kadın misyonerlerin yürüttüğü çalışmalar ele alınmış ve konuya genel bir
bakış açısı sağlanmaya çalışılmıştır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatma ÖKSÜZ
Son yıllarda yaşlı popülasyonun hem mutlak hem de göreceli olarak artış göstermesi,
yaşlılıkta refahın, yaşam kalitesinin, fiziksel ve psikolojik sağlığın, sosyalizasyonun ve
ekonomik güvenliğin daha fazla öne çıkmasına neden olmuştur. Diğer taraftan yaşlı
bireylerin yaşam tecrübeleri, yaşlılığa yönelik oluşturulacak politika ve
uygulamalarda yol gösterici bir özellik taşımaktadır. Bu nedenle yaşlı yetişkinlerin,
yaşlanma ile ilgili algıları, fiziksel sağlık düzeyinin korunmasında, yaşam kalitesinin
önemli belirleyicilerdir. Bireylerin yaşlılığa ilişkin algıları yaşam boyu edindikleri
deneyimler, inanç ve tutumlar çerçevesinde şekillenmekte aynı zamanda yaşlanmaya
yönelik daha geniş toplumsal tutumlardan etkilenmektedir. Bu çalışma kapsamında
Barker ve arkadaşları tarafından (2007) geliştirilmiş olan daha sonra Sexton ve
arkadaşlarının (2014) kısa formunu oluşturdukları “Yaşlanma Algısı Ölçeği – Aging
Perceptions Questionnaire (APQ)”nin kısa formunun Türkçe formunun geçerlilik ve
güvenilirlik analizleri yapılması amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini Karabük
ilinde yaşayan 55 ve daha yukarı yaş grubunda olan farklı mahallelerde yaşamlarını
sürdüren ve basit rasgele örnekleme yöntemi ile seçilen 720 kişi oluşturmuştur.
Çalışma kapsamında Yaşlanma Algısı Ölçeğinin kısa formunun geçerlilik çalışmaları
iki farklı örneklem üzerinde hem temel bileşenler analizi (n=400) hem de doğrulayıcı
faktör analizi (n=320) uygulanmıştır. Ölçeğin güvenilirliğini belirlemek için maddetoplam test puanı korelasyonuna ve Cronbach Alfa iç güvenilirlik katsayına ve iki yarı
test güvenilirliğine bakılmıştır. Yapılan istatistiksel analizler sonucunda Yaşlanma
Algısı Ölçeğinin Sexton ve arkadaşları tarafından (2014) kısa formuna ilişkin elde
edilen psikometrik özellikler ile benzerlik gösterdiği belirlenmiştir. Yaşlılık algısını
farklı boyutları ile ele alan Kısa Yaşlanma Algısı Ölçeği ortaya çıkabilecek sağlık ve
psikososyal sorunların belirlenmesinde önemli bir veri kaynağı sağlayabilir. Kısa
Yaşlanma Algısı Ölçeğinin özellikle Türk toplumunda yaşlılık ve yaşlılara ilişkin
gerçekleştirilecek olan çalışmalarda kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme
aracıdır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gülay GÜNAY
Ayfer AYDINER BOYLU
Cengiz KILIÇ
Yaşlılık, bireylerin hayata bakışının, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarının
farklılaştığı kendine özgü nitelikler taşıyan bir dönemdir. Bu dönemde bazı
sınırlamalar olsa da, yaşlanma; hakları, sorumlulukları, beklentileri ve
etkileşimleri kapsayan karmaşık ve dinamik toplumsal rollerle örüntülenmiş
bir süreçtir. Esasen bireyin hayatı boyunca karşılaştığı her yeni durum
anlamlandırma sürecinin aktifliğini zorunlu kılar. Böylece o, bir yandan
hayatın kendisine sunduğu fırsatları değerlendirerek, diğer yandan ise
güçlükler karşısında çözümler üreterek anlamlandırma sürecini işlevsel
kılabilir. Bu süreçte bireyi psiko-sosyal açıdan destekleyip güçlendiren
alanlardan biri de dindir. Din olgusu, özellikle yaşlılık döneminde işlevselliği
artan alanların başında gelir. Çünkü o, çeşitli boyutlarıyla yaşlanmayı
kabullenmeyi kolaylaştıran bir dünya görüşü temin eder. Bu nedenle yaşlılık
döneminde sosyal aktivitelerin gerilediği, ancak dini inanç ve ritüellere
yönelimin arttığı görülmektedir. Bu artış, fiziksel yeterliliğe bağlı olarak ileri
yaşlara kadar sürmektedir. Zira din ya da maneviyat olgusu, hastalıklarla,
arkadaşlarını ya da aile bireylerini kaybetmeyle ve ekonomik güçlüklerle
karşılaşan yaşlılar açısından anlamlandırıcı/telafi edici işlevler yerine
getirmektedir. Dünya’da yaşlı dindarlığı konusundaki literatür, Hristiyan
kültürü merkezlidir ve bu literatürde genellikle kilise katılım oranları ile
yaşlıların dindarlık düzeyleri arasındaki ilişkiler incelenmektedir. Türkiye’de
ise yaşlılığın dini, manevi boyutlarına ve ilişkili değişkenlere bağlı olarak
yapılan sosyal bilimsel araştırmalara ilginin arttığı anlaşılmaktadır. Bu
araştırmalarda yaşlılık dönemi dindarlığında belirleyici bir değişken olarak
alınan yaşa bağlı olarak dindarlığın ya da dine bağlılık düzeyinin yükseldiği
görülmektedir. Yaşlıların, orta yaş grubundakilere ve gençlere göre dinin
inanç, ibadet, bilgi, duygu ve tecrübe boyutlarında daha yüksek katılım
sergiledikleri bulgulanmaktadır. Ayrıca yaşlanmayla birlikte bireylerin
yaşam doyumu, mutluluk ve hayattan zevk alma düzeyleri azalırken;
dindarlık, ölüm kaygısı ve maneviyat arayışı düzeylerinde artış
görülmektedir. Bu çalışmada –ülkemiz nüfusunun da yaşlanmakta olduğu
gerçeği dikkate alınarak- yaşlılık dönemindeki dini yönelimler çeşitli
boyutlarıyla incelenecektir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İhsan ÇAPCIOĞLU
Ahmed Hamza ALPAY
Seçimler öncesi adayların televizyonlarda canlı yayınlara katılması, başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere pek çok ülkede olağan bir durumdur. Aslında ülkemizde de geçmişte pek
çok siyasetçinin seçimler öncesi televizyonlarda, beraber canlı yayınlara katılarak vaatlerini,
projelerini anlattıkları ve rakipleri ile ‘kozlarını paylaştıkları’ görülmüştür. Ancak son yıllarda
siyasiler özellikle televizyonlarda rakipleriyle canlı yayına katılma hususunda çekimser
davranmaktadırlar. Bu durum farklı yorumlamalara sebep olsa da uzun zamandan beri
Türkiye’nin en büyük iki partisinin liderini ya da adayını seçim öncesinde canlı yayında aynı
ekranda görmek mümkün olmamıştı. Grup toplantılarında, basın açıklamalarında ve miting
meydanlarında ‘hodri meydan’ diyerek özellikle ana muhalefet partisi tarafından sürekli
gündeme getirilen televizyonda canlı yayına katılma ‘meydan okuması’, nihayet karşılık
bulmuştu. 31 Mart’ta her iki adayın birbirine çok yakın oy aldığı ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK)
tarafından 23 Haziran 2019’da tekrar edilmesine karar verilen İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı seçimi öncesi, Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım ile Millet İttifakı adayı Ekrem
İmamoğlu’nun ortak canlı yayına katılmalarına parti liderleri onay vermişti.
Türk halkının merakla beklediği ve ilgiyle izlediği canlı yayın 16 Haziran 2019 tarihinde İsmail
Küçükkaya modetarörlüğünde gerçekleşti. Partilerin kendi adaylarını başarılı bulduğu program;
içerik, tarz ve program yönetimi açısından kamuoyunda uzun süre tartışıldı. Bu çalışmanın
amacı, İsmail Küçükkaya yönetiminde, Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım ile Millet İttifakı
adayı Ekrem İmamoğlu’nun katılımıyla gerçekleşen, tarihi nitelikte kabul edilen ortak canlı yayın
programının, program yönetimi, stüdyo (dizaynı), konukların giyim kuşamı ile katılımcıların
konuşmaları üzerinden genel içerik analizini yapmaktır. Değişik kaynaklarda farklı şekilde
açıklanan içerik analizi, eldeki yazılı bilgilerin temel içeriklerinin ve içerdikleri mesajların
özetlenmesi ve belirtilmesi işlemi olarak da tanımlanmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa İnce
Birey ya da grupların yerleşmek amacıyla bulundukları yerden bir başka yere hareketi
olarak tanımlanan göç; ekonomik, sosyal, siyasi nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Genel
olarak göç “uzaklık”, “zaman” ve “kalıcılık” gibi üç ölçütle tanımlanmaktadır. Son
yarım yüzyılda, dünyada ve özellikle Türkiye’de en önemli konulardan birisi göç
olgusudur. Toplumların hayatını her dönemde etkilemiştir ve etkisini hissettirmeye
de devam etmektedir. Göç sadece bir yer değiştirme hareketi değildir. Aynı zamanda
bir sosyal değişim sürecidir. Göç sosyolojik, psikolojik, siyasal ve iktisadi disiplinler
tarafından şekillenmektedir. Bu nedenledir ki ülkemiz için uyum sürecinin sosyal
bütünleşme ve sosyal yapıya etkisi son derece önemlidir.
Uyum, mültecilerin kendi kültürel kimliğinden vazgeçmeden ev sahibi topluluğa
uyumunu ve ev sahibi toplumun da kurumları ile birlikte mültecileri kabul ederek
ihtiyaçlarını karşılaması biçiminde iki taraflı bir durumdur. Uyumun eğitim, sağlık,
emek piyasalarında yer alma gibi çeşitli boyutları bulunmaktadır. Türü ne olursa
olsun, tüm göçlerin olumlu ve olumsuz sonuçları olmaktadır. Karşılıklı taraflar
“uyum” ve “hoş karşılama” yaklaşımı içinde bulunduklarında olumlu bir durum
ortaya çıkmaktadır. Zorlayıcı faktörlerin etkisiyle hayatta kalabilmek için başka
ülkelere göç etmek zorunda kalanlar, kendilerini diğer ülkelerde ve tanınmayan
bölgelerdeki farklı bir hayatta kalma mücadelesinde farklı zorluklar yaşamaktadır. Bu bağlamda uyum önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmanın amacı, “Göç ve Uyum” ile ilgili mevcut Türkçe literatüre ilişkin
Dergipark kapsamındaki dergilerdeki akademik makaleler değerlendirme yapmaktır. Bu bağlamda göç ve uyum konusunda yazılan ve Dergipark web sitesinden elde edilen makaleler doküman incelemesi tekniğiyle incelemiştir. İnceleme sonucunda elde edilen bulgular, yüzde ve frekans tablolarıyla gösterilerek yorumlanmıştır.
Araştırmanın sonuçlarına göre yapılan çalışmalarda “Göç ve Uyum” konusunun farklı boyutlarda ele alındığı görülmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
V.N. UZEL
Avrupa kıtasında sanat estetiği konusunda Rönesans'tan bu yana yankı bulan pek çok girişim
mevcuttur. Özellikle 20. yüzyıl içinde beliren bu girişimler her iki dünya savaşının ardından
malzeme ve kavramsal içerik konularında önemli mesafeler kat etmiş ve deneysel yaklaşımlar
pek çok Batı ülkesinde kabul görmeye başlamıştır. Ancak plastik sanatlar literatüründe yaşanan
bu dönüşümün Balkanlar üzerindeki etkisini ele alan kaynaklar oldukça sınırlı sayıdadır. Oysa
Balkanlar günümüzde ilgili disiplinindeki değişimleri en ivedi şekilde etüt eden coğrafyalardan
biridir. Bildiri dâhilinde de belirttiğimiz bu önermeyi desteklemek adına Balkanlardaki en güncel
sanat üretimleri sunulmuştur. (Sunum için 2017 yılında Balkan ülkesi sayılan/sayılabilecek
Hırvatistan, Makedonya Cumhuriyeti, Sırbistan ve Yunanistan ülkeleri ziyaret edilmiş, buralarda
(müze ve sanat galerilerinde) güncel saha araştırmalarında bulunulmuştur).
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Burak BOYRAZ
Ü. Irmak ŞAHİN
In this study, it is aimed to determine by qualitative research method which factors are influenced
by firms when they choose bank or banks that they work together in order to realize banking and
financial transactions. In this framework, face-to-face meetings were held with decision makers
in in charge of credit and banking relations and transacitons. The officials were chosen from
different firms and different sectors and questions were asked to determine the factors affecting
the preferences of bank or banks. The prominence of this study is the execution of qualitative
research methods to determine the factors affecting firms' bank preferences. Thus, it has been
aimed to present the guidance results to the literature to determine the factors affecting the
preferences of the banks or banks of the firms.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet APAN
Abdulkadir ATAR
Hasan TERZİ
Values today are one of the important issues of both the social science and the religious
sciences. The religions, which provide a diagram of meaning about life, serve to create
and support individual and social values. Theoretical explanations and experimental
studies on religion and value reinforce the idea that these two concepts are mutually
supportive. This survey that treated relationship between personal values and
religiousness was conducted on 562 married people living in Bursa. In this survey
“Personal Information Form”, “Personal Values Scale” and, “The Feeling of Effect of
Religion Scale” was applied.
According to the findings obtained, religiosity and personal values differ according to
demographic variables. The results of analysis also showed that there were significant
positive relationships between personal values and religiousness.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatma BALCI ARVAS
Gulshen-i Raz, contains the spontaneously answers of Mahmud Shabusteri which are
written with aruz prosody as a response to letter of Huseyin Sadat. Mahmud
Shebusteri explains many issues in this work and interprets mystic metaphors like
wine, candle, idol, zunnar, puthouse, saki, pir-i mugan etc. In this work will be
compared interpetations of faith and Islam in Mefatihu’l-icaz fi sherh-i Gulshen-i Raz
which is the most popular commentary of Gulshen-i Raz and written by Lahici (ö.
912/1506 ?) in the Persian language and Muntehab-ı sherh-ı Gulshen-ı Raz which is
attributed to Husameddin (ö. 909/1504) and written in the Persian language too.
With this study, the similar and different ideas of our writers about Islam and faith
will be explained and the unspoken sides of the mentioned issues will be discussed.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İpek ŞENGÜL
This study examines the protective measures against child abuse in the
context of religion and culture. The study is limited to the subject of sexual
abuse, which is a special field of child abuse. The study also tries to define the
concepts of abuse and childhood, by focusing on their limits. Religious
measures for child abuse were examined in the context of Islamic religion.
Cultural measures and practices related to protective measures examined in
the context of Turkish society. In conclusion section, it was emphasized that
the debates on childhood and abuse were caused by different social
characteristics and cultural differences.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sinan Yılmaz
Türkiye’nin diğer ülkelerle olan ilişkilerinin birçok alanda ilerlemesine bağlı olarak Yabancı Dil
Olarak Türkçe öğretimi de giderek daha da önemli hale gelmekte ve bu alanda birçok materyal
hazırlanmaktadır. Bu materyallerin başında ders kitapları gelmektedir. Yabancı Dil Olarak
Türkçe öğretiminin iletişimsel ve etkileşimsel anlamda başarılı olması için, öğretici ve
öğrenicilere rehberlik eden ders kitaplarının nitelikli olarak öğrenicilerin hedef dile ait dört temel
becerisini geliştirmeye yönelik hazırlanması gerekmektedir. Türkçeyi yabancı dil olarak öğrenen
bireyler günlük hayatta iletişim ihtiyaçlarını karşılamada anlatma becerilerini kullanmaktadırlar.
Anlatma becerilerinin alt grubu olan yazma ve konuşma becerileri de bireyin hedef dili öğrenme
düzeyini somut olarak ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu çalışma ile Yabancı Dil olarak
Türkçe A2 Düzeyi ders kitaplarında yer alan anlatım becerilerinin temel dil becerileri içindeki
yeri belirlenmek istenmiştir. Çalışmanın evrenini Yabancı Dil Olarak Türkçe ders kitapları,
örneklemini Gazi TÖMER A2 düzeyi ders kitabı ve Yedi İklim A2 düzeyi ders kitabı
oluşturmaktadır. Bu çalışmada Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi alanında kullanılan A2
seviyesindeki iki ders kitabında konuşma ve yazma etkinliklerine hangi oranda yer verildiği,
yazma ve konuşma etkinliklerinde hangi yöntemlerin kullanıldığı doküman analizi yapılarak
tespit edilmeye çalışılmıştır. Konu ile ilgili alanyazın çalışması yapıldıktan sonra Yedi İklim A2
ve Gazi TÖMER A2 ders kitaplarında yer alan yazma ve konuşma etkinlikleri etkinlik sayısı,
etkinlerde kullanılan yöntemler açısından tanımlama, sınıflama ve sıralama yoluyla analiz
edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sıla Türkay YAVUZEL
Beginning from the revelation of the Holy Qur’an to the Prophet, Muslims
have been always engaged in understanding and interpreting the Qur'an.
Examining the studies made since then, one would see that besides
commentaries on the Qur'an as a whole, there are also separate interpretations
of certain chapters, out of which a tradition of Qur’anic exegesis has emerged.
Because the fact that it is regarded as the summary of the Qur’an due to its
content, and there are numerous narrations mentioning its merits, the chapter
of al-Fatiha has been separately interpreted. In the present study, al-Nafkhat
al-Faiha fi Tafsir Surat al-Faiha, a work by Abd al-Basit b. Khalil b. Shahin alMalati, who were a Mamluk scholar with vast knowledge of various sciences
in addition to Islamic sciences, will be dealt with.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
M.Sami ÇÖLLÜOĞLU
Müslümanlar, Kur’ân-ı Kerim’in Hz. Peygambere indirilmesinden itibaren,
her dönemde onu anlama ve yorumlama faaliyetleri içerisinde olmuşlardır.
Tarihsel süreçte yapılan çalışmalara bakıldığında, Kur’ân’ın tümünün
tefsirinin yapılmasının yanısıra müstakil olarak sûre tefsirlerinin de yapıldığı
ve bununla bir gelenek oluşturula geldiği görülmektedir. Muhtevası
bakımından Kur’ân-ı Kerim’in bir özeti mesabesinde sayılması ve faziletine
dair çok sayıda rivayetin bulunması Fâtiha sûresinin müstakil bir şekilde
tefsir edilmesinde etkili olmuştur. Bu çalışmada İslami ilimlerin yanı sıra pek
çok ilim dalında geniş bir ilmî birikime sahip olan Memlüklü âlim Abdülbâsıt
b. Halîl b. Şâhîn el-Malatî (844/1440)’nin kaleme aldığı, yazma olarak
günümüze kadar ulaşabilmiş en-Nefhatu’l- Fâiha fî Tefsîri Sûreti’l-Fâtiha
isimli eseri incelenecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
M.Sami ÇÖLLÜOĞLU
Mekke’de Kur’an’ı ilk olarak yazanlar arasında yer alan İbn Ebî Serh, oldukça ilginç bir kişiliğe
sahiptir. Hayatında iki kez Müslüman ve bir kez de mürted olmuştur. Bazı kaynaklarda onun
Kur’an’ı tahrif ettiğine dair rivayetlere yer verilmiştir. Hatta bu rivayetlerde onun bir kısım
ayetlerin yazılışı konusunda Hz. Peygamber’e tavsiyelerde bulunduğu, Hz. Peygamber’in de
onun vahiy konusundaki tasarruflarını onayladığı ve istediği şeyleri vahiy diye yazdığı iddia
edilmiştir. Bazı haberlerde ise İbn Ebî Serh’in “Ben de peygamber oldum. Bana da vahiy
geliyor!..” gibi sözler söylediği rivayet edilmiştir.
İşte bu bildiri, söz konusu haberlerin isnad ve metin tenkidini yapmak üzere kaleme alınmıştır.
Bu haberler hakkında doğru karar verebilmek için İslami ilimlere ait kaynaklardaki bütün
varyantlar ve metinler bir bütünlük içerisinde ele alınmaya çalışılmıştır. Bildiride bu haberlerin
ne zaman ortaya çıktıkları ve hangi amaçla rivayet edildikleri de araştırılmıştır. Ayrıca Kur’an
ayetlerine bir beşer tarafından müdahale edildiği anlamına gelen bu haberlerin Kur’an’a
aykırılıkları da sorgulanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hüseyin AKYÜZ
Anadolu topraklarında filizlenmiş olan Ahilik teşkilatı Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1912
yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Dünya’da meydana gelen iktisadi devrimler Ahilik
teşkilatının zayıflamasına ve yetersiz kalmasına neden olmuştur. Ayrıca Osmanlı’nın hali
hazırda gerileme döneminde olması Ahilik sisteminin o dönemi yakalama hususunda geri
kalmasına sebep olmuştur. Ahilik Teşkilatı işleyiş olarak barış ve refahı gözetleyen, üretici,
paylaşımcı ve ahlaki yönden güçlü birey ve toplumlar oluşturmayı hedeflemiş ve
gerçekleştirmiştir. Zayıflamış bir devlet olan Osmanlının sonucu olarak Ahilik Teşkilatının bitişi
bir sebep olmakla birlikte Dünya’da ortaya çıkmış kapitalizme Ahiliğin adapte olamaması da
sona ermesinin önemli sebeplerinden olmuştur. Osmanlı Devlet’inde Ahilik teşkilatının olduğu
dönem ile kapitalizmin ortaya çıktığı dönemdeki ekonomiyi incelemek ve günümüz sistemine
ahilik anlayışını adapte edip daha adil bir işleyişin mümkünatı olup olmadığı bu çalışmanın
temel amaçlarıdır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Begüm AKAN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
“Tafseer of ‘Wa’l-‘Asr’”, which was published by Istanbul Awqaf Press in 1246/1928 is one of the
most important book of Ahmad Hamdi Akseki. In this paper, we handled the basic notions,
which Akseki dealt with and sources of this book. We tried to identify his teachers’ influence on
his ideas. Thus, we argued the influence of Muhammad ‘Abduh -just like Akseki’s expressions in
the introduction of the book- on “Tafseer of ‘Wa’l-‘Asr’”. Because of the fact that Akseki lived in
the national struggle period and that he tried to wake up the society by giving them some advices
in Balkan Wars in Bulgaria and encouraged his students to support national struggle while he
was teaching in al-Maktaba al-Bahriyya al-Shahānah, it’s very interesting that he attributed so
much to Muhammad ‘Abduh, which tried to organize Muslim societies to get out from under
resignation of defeat and to get rid of West’s domination. We also tried to estimate the reflections
of the conjuncture on this book.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Muhammet Sacit KURT
Ahmet Hamdi Akseki’nin tefsir alanında yazdığı en önemli eserlerden birisi 1346/1928 yılında
İstanbul Evkâf Matbaasında basılan “Ve’l-‘Asr Tefsiri”dir. İşbu çalışmada, Ahmet Hamdi
Akseki’nin kitabında temas ettiği temel kavramlar ele alınmış, eserde yararlandığı kaynaklara
işaret edilmiştir. Ayrıca hocalarının Akseki’nin görüşleri üzerindeki etkisi saptanmıştır. Bu
amaçla bilhassa - eserin başında Akseki’nin kendisinin de zikrettiği gibi- çokça istifade ettiği
Muhammed Abduh’un, “Ve’l-‘Asr Tefsiri” adlı esere etkisi sorgulanmıştır. Zira milli mücadele
yıllarını bilfiil yaşayan, Bulgaristan’da Balkan savaşları esnasında vaaz ve nasihatler ile halkı
uyandırmaya ve bilinçlendirmeye çalışan, Mekteb-i Bahriyye-i Şahane’de din dersi öğretmenliği
yaparken öğrencilerini milli mücadeleye destek hususunda teşvik eden müellifin, benzer
gayelerle Müslüman halkları içlerinde bulundukları kabullenmişlikten sıyrılıp Batı’nın
boyunduruğundan kurtulmaları hususunda örgütlemeye çalışan Muhammed Abduh’tan çokça
istifade edilmesi dikkat çekicidir. Yine Akseki’nin yaşadığı çağdaki konjonktürün eserdeki
yansımaları da irdelenmiştir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Muhammet Sacit KURT
Aşk kelimesi sözlüklerde aşırı sevgi, insandaki güçlü meyil, sufiler nezdinde
batini bir kudretle Hak vaslına yönelmek tarzında açıklanmaktadır. <>,
<>, <
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Doç. Dr. Abdulmurad TİLAVOV
Higher education institutions generally to meet the high level of qualified labor of society, to
ensure directly transfer of cultures to from generation to generation and developing and adapting
tecnology age with scientific research and present of great importance groups of the developing
countries not to break on behalf of countries in terms of socie-economic returns. Through
scientific research solving the community problems and although the development of higher
education institutions is important for the realization of new inventions for the benefit of society,
the transition of the people who are educated in these institutions to the business life after
graduation is also very important in terms of unemployment and employment which are the
basic indicators of the countries. When take over developments in higher education in Turkey has been continuously increasing the number of higher education institutions since 1933 and
there are also increases in the number of students. Higher education institutions opened in this
study (1933-2018) and the number of registered students (1983-2018) were analyzed with the help
of tables and some development periods in higher education were put forward. In addition to
this, as the main purpose of the study, the number of people who have higher education between
2000-2018 and unemployment figures were analyzed and the share of higher education in
unemployment was evaluated and evaluations were made. According to the results of surveys
on the basis of years, the institution resulting from higher education policies and on a student
basis growth and especially economic contributions in particular in terms of regional
development has been very high. However, there has been no significant increase in highly
educated unemployment rates. It has been concluded that the quotas given to the pre-license and
license units of the universities should be determined as a result of the studies to be coordinated
with the demands of the employment areas.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Filiz ERSÖZ
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
The importance of religious values and teachings is huge in increasing people's knowledge,
awareness and sensitivity. Khutbahs being read in the mosques, which are very crucial in
muslim’s daily lives, are aimed to be informative to Muslims. Discussing and evaluating topics
brought up by media from a religious point of view in Friday khutbahs can contribute to
decreasing the number of disturbing social events happening. It is thought that media making
news and bringing general topics like social issues, health, environment and human rights to
agenda and mosques discussing them in Friday khutbahs will contribute to formation of social
awareness about these and similar topics. This study aims to show that in the context of
determining an agenda, some social events in the mass media are used and read as subjects in
Friday khutbhas. In the scope of the study, some sample topics which were carried on to the
agenda by media and read in Friday khutbah’s were examined. In the study, the media's agenda
determining theory as well as the functions of mass media in social life have been evaluated. The
literature on the topic was also used
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa İnce
Mankind cannot live alone due to the creation, according to his own will, without any legal rule
to sustain his life is not possible. For this reason, people who live in the community must follow
the rules of the divine and human. This also applies to Jews who are the subject of the study.
Because, in every society, citizens who remain loyal to the rules will exist in people who
deliberately or otherwise go out of business. For this reason, in order not to disrupt the order of
the society and to prevent chaos, the crimes committed by the members of the community and
the penalties for them were determined. Even the slightest crime could be a violation of rights,
which would be a punishment.
In this study, the crime in Judaism and the penalties for these crimes are discussed in general
terms. The offenses differ according to the nature of the curses committed. Here, the crime is
classified as a violation of the right to God and the usurpation of human rights. There are
penalties for these violations. These are the punishments determined by the method of
comparison with the punishment in the sacred texts. In the case of Jewish law, it is necessary to
have principles of crime, criminal and criminal theory for the formation of punishment.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa YİĞİTOĞLU
Mustafa GÖREGEN
Facebook, Twitter, Instagram and the like social media platforms were transferred to mobile
devices as they became widespread, thus they are articulated to the social life. As a result of this,
religious, cultural and economic dimensions of the social life has started to transform, and
changed radically. Communication and interaction environment of social media with open
access, uncensored and far from every kind of authority has allowed everyone for creating and
sharing any context. This, somehow made way for written and audio-visual context be in
circulation. Social media affects people’s awareness of religious believes and values and
socialisation in one hand. On the other hand, it also enables the circulation of obscene contents,
unhealthy and distorted shares of verses of the Koran and many wise words attributed to reports
and significant people in the (zayıf hadis ne? weakest hadiths) in social media. This leads the
degeneration of particularly religious believes and corrosion of values, religion, piety and moral
values. This study aims to evaluate and analyse this degeneration and propose solutions about
this issue.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet HABERLİ
Bu çalışma Nisan 1932’de Yunan Parlamentosunda Başbakan ve Liberal Parti Başkanı olan
Venizelos ile Halk Partisi Başkanı Çaldaris arasında Yunanistan’ın Anadolu seferi üzerine
yapılan tartışmaları konu edinmektedir. Çalışmanın amacı, söz konusu tartışmalarda Türk Milli
Mücadelesini aydınlatma imkanı taşıyan birtakım bilgileri ortaya koyarak bunları Türkçe
literatürde yer alan bilgilerle mukayese etmektir. Bazen şahitliklere ve vesikalara da müracaat
edilmek suretiyle yapılan bu tartışmalarda öne çıkan hususlar şunlar olmuştur: Yunanistan’ın
1932’de yaşadığı mali buhrana Anadolu seferi masraflarının etkisi ve bu masrafların neden itilaf
devletlerinden karşılanmadığı/karşılanamadığı, Kasım 1920 Yunan seçimleri sonuçlarının
Türkiye ile savaşa etkileri ve bu bağlamda Türkiye ile bir barışın o sıralarda hangi koşullarda
mümkün olup olmadığı, İtilaf devletlerinin Türk-Yunan Savaşına yönelik politikaları ve bunun
altında yatan nedenler, Kasım 1920 seçimlerinin ardından Venizelos’un savaşla ilgili duruş ve
politikası. Özellikle 1910’lardan itibaren Yunan siyasetinde ve hükümetinde önemli roller
üstlenen ve Kasım 1920’ye kadar Anadolu hareketini sevk ve idare eden Venizelos’un konunun
içyüzüne ilişkin verdiği bilgiler üzerinde durulmaya değerdir. Çalışma Yunan meclisinde TürkYunan Savaşına yönelik tartışmalarla sınırlıdır. Bunun yanında konuya temel olması bakımından
Yunanistan’ın Anadolu seferinin başlangıcından Kasım 1920 seçimlerine kadar Türk-Yunan
ilişkilerinin gelişimi üzerinde durulacak ve Venizolos-Çaldaris tartışmasında ortaya konulan
bilgiler Türkçe literatürdeki bilgilerle mukayeseye edilecektir. Çalışmada esas olarak
Cumhuriyet gazetesinin 20-25 Nisan 1932 tarihleri arasındaki sayılarında yayınlanan “Anadolu
Harbi ve Yunanistan” başlıklı yazı dizisi kaynak olarak kullanılacaktır. Bunun yanında TürkYunan Savaşı ile ilgili mevcut Türkçe literatürden de yararlanılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ersin MÜEZZİNOĞLU
Antik Yunanlılara göre müziğin, ruhun eğitilmesi ve arınmasında büyük bir önemi vardı.
Müzikle tedavinin tarihi, tıp tarihi kadar eskiye gitmektedir. Antik Yunan’da müziğin;
depresyon, mani, epilepsi, , sıla hastalığı-melankoli, , cinnet, histeri, felç, gut, ateşli hastalıklar,
romatizma, çeşitli ağrılar, veba, kızamık, kuduz gibi hastalıkların tedavilerinde kullanıldığına
dair veriler vardır. M.Ö. 9. yüzyılda yaşamış olan Homeros’un yazdığı Odyssiea’da müziğin
kanamaya iyi geldiği iddia edilir. Platon, Aristidis, Cicero, Asclepiades ve Celsus müzik ile akıl
hastalıklarını tedavi etmişlerdir. Asklepios, hekimlik tanrılığına yükselince M.Ö. 4. yüzyılda
Yunanistan’da bulunan Epidaures’teki asklepionun bir benzerini Bergama’ya da kurdurmuştur.
Yazıtlardan öğrendiğimize göre, asklepionlarda bugün de halen kullanılmakta olan fizyoterapi,
telkin, , müzik terapi yöntemleri uygulanmıştır. İzmir Bergama ilçesindeki sağlık tapınakları biri
olan Asklepion; 8.500 yıllık tarihi, olağanüstü güzel doğası, şifalı doğal kaynaklarıyla Doğu’nun
en batısında, Batı’nın en doğusunda bir kenttir. Bergama; müzik, tiyatro, spor, güneş, çamur gibi
doğal tedavi yollarının ilk kez kullanıldığı, tıp ve eczacılık simgesi olan yılanın bulunduğu, ilk
büyük hastane olan Asklepion’un kurulduğu bir sağlık kentidir. Bu çalışmada da asklepion’daki
tedavi şekillerinden bahsedilerek müzikle tedaviyi ön plana çıkarmaktır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan ÇELİK
The monastic tradition is an important religious institution in Orthodox Christianity. Therefore,
the monasteries have a special importance in Byzantine History. Monasteries emerged as a
reaction to secularization in Christianity. They were able to act more independently againts the
state and the church in the capital. For this reason, the dissatisfied people in the provinces were
more respectful to the monks. Because, in some cases they could act against the emperor and
patriarch in the capital. Therefore, the monasteries sometimes acted as opposition centers.
Sometimes they cooperated with the state and the church and fought against the heretical
currents that threatened Orthodoxy. At the same time, they have sometimes engaged in
theological struggles with the official Church in the capital. Sometimes they were involved in
political struggles in Byzantium. For example, as in some theological and political debates in
Iconoclastic Period (726-842), and in term of Patriarch Arsenios (1255-1259; 1261-1267) in the
political fights with the emperor, and in the reunion efforts with the Roman Church.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Salih İNCİ
Depending on the progress in numerous areas of the relations of Turkey with other countries,
Turkish Foreign Language teaching is also becoming increasingly important and a lot of material
is being prepared in this area. It can be said that one of the important ones are textbooks. For the
teaching of Turkish as a foreign language to be successful in a communicative and interactive
sense, it is necessary to prepare textbooks that can guide teachers and learners to improve the
four basic skills of the target language. Individuals, who learn Turkish language as a foreign
language, use their ability to explain their communication needs in daily life. Writing and
speaking abilities, a subset of the speaking skills, are also important for the individual to
demonstrate the level of target language learning. In this study, it was aimed to determine the
place of the narrative skills in the language skills of Turkish A2 Level textbooks as Foreign
Language. The study’s universe is textbooks of Turkish as a foreign language course, and the
study’s sample is A’ course books of Gazi TÖMER Yedi İklim Publishing. In this study, two
textbooks at A2 level used in the field of teaching Turkish as a foreign language were tried to
determine where the speech and writing activities were held and which methods were used in
writing and speaking activities by making a document analysis. At the first , the literature review
was made from the A2 level textbooks of Yedi İklim and Gazi TÖMER publishings, then subject was analysed according to definition, classification and sorting in terms of the methods used in
the activities.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sıla Türkay YAVUZEL
Globalization and rapid developments in technology have brought severe competition in many
areas. In the short or long term, some companies are not able to keep up with this severe
competition, while some companies continue to exist in the market with various strategies.
Companies must differentiate themselves from other companies in order to ensure their
sustainability and to tackle their competitors in a highly competitive environment and to comply
with laws and community norms in doing so. Companies periodically present their activity
results to all stakeholders through financial statements. Independent auditors are included in the
system to ensure the reliability and accuracy of the information provided. The purpose of this
study is to examine the transparency reports published by independent audit firms by content
analysis method. The obtained data were analyzed with SPSS and 4 big audit firms in Turkey as
a result of audit work to carry out the research were found to be approximately 95%.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Züleyha Yılmaz
Köklü bir tarihe ve kültür birikimine sahip olan Türkler, dünyanın çok çeşitli
bölgelerine yayılarak varlığını günümüzde bağımsız birçok devlet olarak
sürdürmektedir. Orta Asya bozkırlarından kitleler halinde başlayan bu
yayılış, günümüzde üç yüz milyonu aşkın Türk nüfusla dünyanın dört bir
yanında varlığını sürdürmektedir. Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan,
Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan Türk Cumhuriyeti gibi devletler
günümüzde bağımsız şekilde yaşamlarını sürdürürken Hakas, Tuva, Uygur,
Karaçay, Tatar, Başkurt gibi birçok Türk topluluğu ise başka devletlerin
idaresi altında federasyon veya özerk olarak hayatlarını devam ettirmektedir.
Bu devletler, çok farklı sebepler ile birçok yönde ayrışma yaşasa da milli
kimliklerini koruyarak sayısız ortak değerlerle yaşamlarını devam
ettirmektedirler. Türk milletinin karakterinde bulunan hür yaşama isteği ve
milli hâkimiyet duygusu, Türk devletlerinin milli marşlarında da yerini
almıştır. Temel ilke olarak vatan, millet, bayrak ve tarih şuuru anlayışı milleti
ayakta tutan en önemli unsurlar olarak gösterilebilir. Türkler, vatanları
uğruna canlarını ortaya koymaktan çekinmezler. Bu hareket ve anlayış
tarzları Türklerin yaşam şekillerine ve eserlerine de yansır. Bu eserlerin en
önemlilerinden başında her Türk topluluğunun kendine has biçimde
oluşturduğu milli marşlarıdır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında ele alınacak olan bu bildiride, Türk devletlerinin
milli marşlarında öne çıkan temalar değerlendirilecektir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enver KAPAĞAN
Mustafa KUNDAKÇI
Yılmaz BACAKLI
Gülcan ÇAYMAZ
İş sözleşmesi ile çalışan bir bireyin; gelirinin kaybolmaması ve işinin sürekliliğinin sağlanması iş
hayatına yönelik en önemli iki beklentisidir. Bu iki beklenti sadece işçi açısından değil, aile ve
toplum açısından da önem arz etmektedir. Aile açısından önemi geçimin sağlanması iken,
toplum açısından önemi istihdamın devamı, işsizlik oranlarındaki düşüklük, yani dolaylı olarak
toplum barışı ve huzurudur. Toplumun barışı ve huzuru düzeni açısından da önem ifade
etmekte ve bu temel amaç doğrultusunda iş güvencesinin sağlanması olmuştur. Çalışanların
işlerinde kendilerini güvende hissetmeleri ve işten atılma korkusunun olmadığı bir ortamda
çalışmaları kuşkusuz ki işteki verimlerini de etkiler. Bu nedenle iş güvencesi kavramı hem
çalışanlar hem de işverenler açısından güven ortamının oluşturulması, verimlilik artışının
sağlanması ve kişilerin kendilerini meslek ve işlerine ait hissetmeleri açısından iki taraflı etki
alanı oluşturan bir kavramdır. İş hayatı değişen rekabet koşullarından hızlı bir şekilde
etkilenmekte ve değişim kaçınılmaz olmaktadır. İş güvencesi kavramı bir çalışanın, çalışma
hakkının korunması ve geleceğe yönelik belirsizlik ve endişesini azaltan son derece önemli bir
kavramdır. Daha açık bir ifadeyle; işverenin, işçinin iş sözleşmesini hukuken geçerli olmayan bir
sebebe dayanarak, keyfi bir şekilde sona erdirmesi sonucunda hukuken korunmasıdır. Çalışma
iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın amacı, iş güvencesi kavramını 4857 sayılı İş Kanununun
17., 18., 19., 20. ve 21. maddeleri çerçevesinde ele almak olup, beyaz yakalı çalışanların iş
güvencesine yönelik haklarını ne düzeyde bildiklerini tespit etmektir. İstanbul Avrupa yakasında
faaliyette bulunan özel sektöre ait altı firmada 175 çalışan üzerinde bir araştırma yapılmıştır.
Araştırmada veri toplama aracı olarak anket uygulanmış, verilerin analizinde ise SPSS 22 paket
programı kullanılmıştır. Araştırma sonucunda ise veriler istatistiksel analizlerle yorumlanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Seçil GÜRÜN KARATEPE
Sıla Meltem ARMAN
Muhammed Âbid es-Sindî hayatını ilim tedrisi, yolculuklarla ve eserler telif etmeye adamış son dönem
Osmanlı âlimlerindendir. Muhammed Âbid, Sind bölgesinde dünyaya gelmiş, küçük yaşta ailesiyle
birlikte Hicaz bölgesine hicret etmiş büyük bir İslam âlimidir. Küçük yaşta başladığı ilim tahsiline ilk
olarak dedesinin tedrisi altında başladı. Daha sonra Hicaz bölgesine hicret ettikten sonra başta amcası
doktor şeyh Muhammed Hüseyin el-Ensarî olmak üzere dönemin birçok âliminden ders aldı. Dedesi
ve babasının vefatından kısa bir süre sonra amcasıyla birlikte Yemen’e hicret etti. Hayatının büyük bir
kısmı Yemen’de ve civar bölgelerde tedrisle devam etti. Yemende kaldığı esnada oranın yöneticilerinin
özel doktorluğunu üstlendi. O dönemde bazı sıkıntılara da duçar oldu. Yemen yöneticisi tarafından
Mısır’daki Mehmet Ali Paşa’ya elçi olarak gönderildi. Bu yazının amacı ülkemizde pek bilinmeyen bir
âlim olan Muhammed Âbid’i bir nebze olsun tanıtabilmek, eserlerini araştırmacılara ve ülkemize
kazandırmaktır. Çalışmamızda, hayatı, hocaları ve talebeleri hakkında bilgi verilmiş, Mehmet Ali Paşa
tarafından ulemanın başkanlığına getirilmesinden bahsedilmiş ve eserleri kısaca tanıtılmıştır. Kaynak
olarak Sindî’nin kendi eserleri, el yazma risaleleri ve birçok makale ve akademik çalışmadan
faydalanılmıştır. Özellikle Said Bektaş’ın yazar hakkında yazdığı eseri bunların başında gelmektedir.
Çalışmamız yazar ve ortaya koyduğu ilmi birikime dair bir değerlendirme ile sonuçlandırılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali TAŞKÖPRÜ
M. Kenan Çığman, Osmanlı Devleti zamanında doğmuş, Tek Parti döneminde eğitim
görmüş ve ülkenin farklı yerlerinde doktorluk yapmış, çok partili dönemin
başlangıcında Demokrat Parti saflarında siyasete atılmış bir politikacıdır. Okul
yıllarında yoğun bir biçimde karşı karşıya kaldığı din düşmanı, ateist, Marksist,
Darvinci vb. propagandalar karşısında yeterli İslami yayın olmamasının sıkıntısını
çektiği için yazdığı eserlerle bu eksikliği bir nebze olsun gidermek ve arayış içinde
olan insanlara yol göstermek istemiştir. Bildirimizde doktor, siyasetçi ve aynı
zamanda Ahmet Kabaklı, Seyfi Orhon ve Sabri Kadeniz gibi yazarların övgüyle söz
ettikleri bir kültür adamı olan M. Kenan Çığman’ın hayatı ve “İnançlar”, “Kaza-Kader
Hayır ve Şer”, “Allah Divanında İnsan” ve “Allah’ın Varlığının Delilleri” adlı eserlerinin
değerlendirilmesi yapılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Recep Büyüktolu
Manastır geleneği Ortodoks Hristiyanlıkta önemli bir dini kurumdur. Bu nedenle Bizans
Tarihinde manastırların ayrı bir önemi vardır. Hristiyanlıkta da dünyevileşmeye karşı bir tepki
olarak ortaya çıkan ve birer münzevi ibadet merkezi olan manastırlar, Bizans’ta başkentteki resmi
devlet ve kilise otoritesi karşısında kısmen daha bağımsız, bir nevi özerk bir kurum olarak
hareket etmekte ve taşrada halk arasında çok daha itibarlı bir konumda bulunmakta idiler. Bu
konumları nedeni ile birer muhalefet merkezi gibi davranan manastırlar, bazen devlet ve kilise
ile işbirliği yaparak Ortodoksluğu tehdit eden heretik akımlarla mücadele etmişler, bazen de
İstanbul’daki resmi Kilise ile teolojik kavgalara girişmişlerdir. Kimi zaman da Bizans’taki taht
kavgalarına karışarak politik bir tercihte bulunmuşlardır. Bizans Tarihi boyunca bu örnekleri,
ikon tartışmalarının yaşandığı “İkonaklastik Dönem”de (726-842), Patrik Arsenios’un (1255-1259;
1261-1267) imparatorluk tahtını gasp ettiği iddiasıyla, İmparator Mihail Palaiologos’la yaptığı
mücadelede ve Roma Kilisesi ile yapılan birleşme çabalarına karşı yürüttükleri mücadelelerde
görmekteyiz.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Salih İNCİ
Kur’an-ı Kerîm Müslümanların kutsal kitabıdır. Dili, fasih bir Arapçadır.
Belagat ve fesahatte zirvede olan bir topluma nazil olduğundan
muhataplarının dile olan beceri ve meraklarını dikkate almıştır. Bu nedenle
İslam’a cephe almış olanları bile kendine hayran bırakacak bir üslup
kullanmıştır. Kur’an-ı Kerîm’in kulağa ve gönle hitap eden bu etkisinin, dili
Arapça olmayan diğer Müslüman toplumlara da ulaştırılması dini bir
sorumluluk olarak addedilmelidir. Bu nedenle Kur’an’ın tercümesi titizlikle
yapılmalı; içerdiği anlam ve edebi üslupların hedef dilde yankı uyandırması
sağlanmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde okuması sıkıcı, anlaşılması zor ve
edebi zevke hitap etmeyen bir metnin, tercüme dahi olsa, Allah’a isnadının
söz konusu olacağı unutulmamalıdır. Dolayısıyla Kur’an meali yazarlarının,
kaynak dilin yanında hedef dile hâkim olmaları ve bu dilin muhataplarının
kulağına ve gönlüne hitap edebilme kaygısı taşımaları gerekmektedir.
Türkiye’de yüzün üzerinde Kur’an meali bulunur ancak halk nezdinde
mezkûr etkiyi bırakabilmiş olanlar parmak sayısını geçmez. Bu; kaynak dile
veya hedef dile yeterince vakıf olunmaması, hedef dile aktarımda edebi
kaygının duyulmaması, kaynak dile olan yersiz ve gereksiz sadakat ve daha
birçok şey ile açıklanabilir. Nitekim tertip edilen meal sempozyumlarında bu
sorunlara değinilmiş, tercüme problemleriyle ilgili kitap, makale ve tezlerde
bunlar anlatılmıştır. Ancak bu problemlere genel çerçevede ve sathi olarak
değinilmiş; hususi konularda derin araştırmalar çok fazla yapılmamıştır.
Hâlbuki sorunların daha spesifik gösterilmesi ve bunlara çözüm önerilerinin
sunulması gerekmektedir. Bu nedenle bu çalışmada, dar çerçeveli bir konu
olarak Kur’an’daki haber ve inşâ cümlelerinin mecazi kullanımları bir
tercüme problemi olarak ele alınacaktır. Bunların hedef dile doğru
aktarılamaması durumunda ortaya çıkan sorunlar tespit edilecek ve bunlara
somut çözüm önerilerinde bulunulacaktır. Konunun müşahhas kılınması
noktasında Türkiye’de belli niteliklerle öne çıkan ve halk arasında daha çok
okunan mealler incelenecektir. Öncelikle Arap Dilinde haber ve inşâ
cümlelerinin kavramsal çerçevesi çizilecek ve bunların mecazi kullanımlarına
değinilecek, ardından konu bağlamında örnek ayetler üzerinden konu
belirgin kılınacaktır. Bu örnek ayetler ise Türkiye’deki meallerin genelinde
hatalı çevrilenlerden seçilecektir. İşleyiş olarak; ayetin içerisinde yer alan
mecazi kullanım gösterilecek, meallerin ilgili yeri çevirileri değerlendirilecek,
problem tespit edilerek önerilerde bulunulacaktır. Böylelikle Kur’an-ı
Kerîm’in tercüme edilmesi noktasında belli kaygıların güdülmesi gerektiği
ortaya konulmuş olacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Avnullah Enes ATEŞ
Bolashaq muǵalіmnіń maman retіndegі kásіbı quzyrettіlіgіnіń
qalyptasý negіzі olardyń joǵary oqý ornynda alǵan teorııalyq bіlіmі
men praktıkalyq daǵdylarynyń ushtasýynan, sondaı-aq sol bіlіk,
daǵdylaryn іs júzіnde, ıaǵnı pedagogıkalyq іs-árekette qoldana alýynan
tanylady. Kredıttіk oqytý júıesіnіń, búgіngі JOO bіlіm berýdі
uıymdastyrý jumystarynyń nátıjesі básekege qabіlettі, mamandyǵyna
sáıkes quzyrettіlіgі qalyptasqan bіlіktі maman bolǵandyqtan, bolashaq
mamannyń kásіbı bіlіgіnіń sapasynyń deńgeıіn kóterý negіzgі
talaptardyń bіrі bolyp otyr. Bіlіktіlіk degendі shartty túrde belgіlі bіr
arnaıy baǵdarlama boıynsha ıgerіlgen bіlіmdі tájіrıbe júzіnde іske
asyrýda qoldanylatyn ádіsterdі meńgerý dep sanaıtyn bolsaq, bolashaq
mamannyń kásіbı bіlіgіnіń qalyptasýy onyń arnaıy berіletіn bіlіm
baǵdarlamasyn ıgere otyryp, ony tájіrıbede qoldanýdyń ádіs-amaldaryn
úırený bolyp tabylady eken.
Qoryta kelgende, bolashaq mamannyń kásіbı quzyrettіlіgі joǵary oqý
ornynda bіlіm alýdyń bіrtutas júıesіnde іske asyrylatyn úrdіster
aıasynda kásіbı komponentterdіń júzege asýy men kásіbı sapalardyń
qalyptasýy negіzіnde qalyptasady eken.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Asılbekova Nýrjamal Ýzenbekovna
Rýstembekov Marat Kýlesbekovıch
Cengiz Han hayatta iken, Moğolların miras hukuku gereğince mülkünü oğulları arasında
paylaştırmıştır. Cengiz Han’ın Börte Hatun’dan doğmuş olan ikinci oğlu Çağatay’ın hakkına, batı
seferinde kazanılmış olan İli, Isık-kul, yukarı Çu, ve Talas havzası ile Kaşgarya ve Mâveraünnehr
toprakları düşmüştür. Moğol işgalleri sonrası harap olmuş olan batı şehirlerini, sonrasında
buralara tayin edilmiş olan kağanlığa bağlı genellikle Uygur, Türk ve Çinli memurlar tarafından
onarılmaya çalışılmıştır. Zaten Moğol siyasî teşkilatının kurulmasında etkisi olanlar da bu
memurlar olmuştur. Moğollar askerlik dışında olan idarî işleri görmeyi aşağılık olarak
saymışlardır. Bundan dolayı sivil teşkilatta Moğol soyundan olmayan, becerikli idareciler
vazifelendirilmiştir. Bu idareciler halkı, Moğollar’ın gerek fiziksel gerekse ekonomiksel
baskılarından korumaya çalışmışlardır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Betül Sümeyre TAHTALI
Yeni bir iletişim kanalı olarak sosyal medya platformlarında canlı yayınlar gün geçtikçe popüler
hale gelmektedir. Bu durumu fark eden işletmeler bu ortamları etkin bir şekilde kullanmaya
başlanmış, canlı yayınlarda çeşitli ürün yerleştirmeler, ünlüler veya popüler kullanıcılar
aracılığıyla ürün ve marka tanıtımları gerçekleştirmeye başlamışlardır. Araştırmada sosyal
medya üzerinden yapılan canlı yayınların kullanım amacı, önemi, bireylere ve işletmelere olan
etkisi, kullanım sıklıkları ele alınmış ve elde edilen bulgular değerlendirilmiştir. Araştırma
kapsamında canlı yayın platformlarından biri seçilerek 15 gün boyunca belirli aralıklarla günlük
10 izleme gerçekleştirilmiş. Çeşitli kriterler göz önünde bulundurularak kodlamalarla izlemeler
elektronik ortama aktarılmıştır. Toplamda 280 izleme gerçekleştirilmiştir. Ayrıca aynı platform
kullanılarak 2015 ve 2017 yılları için ayrı ayrı izlemeler yapılarak kullanıcıların zaman içinde
platformlara olan ilgisi ve geçirdiği zamanlar belirlenmiştir. Elde edilen bulgular sonucunda
yıllar itibariyle bu platformlarda izleyici sayısının arttığı, üst sırlardaki yayınların daha fazla
dikkat çektiği, belli gün ve saatlerde yapılan yayınların daha etkin olduğu, yayınların yaklaşık
olarak % 50’sinde ürün tanıtım ve reklam olduğu tespit edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İkram Daştan
Mesut ÇİÇEK
Ceza infaz kurumları, suçluyu toplumdan korumak, toplumu suçludan korumak, toplum
vicdanını teskin etmek, sosyal düzeni sağlamak, mükerrer suçları önlemek, mahkûmu
iyileştirmek ve sosyalleştirmek gibi fonksiyonları icra eder. Buna göre cezaevi, kapatma ve
caydırma yoluyla suçluların sadece belirli bir süre cezalandırıldığı fiziksel mekânlar değildir.
Ceza infazı, cezaevi içerisinde ve cezaevinden çıktıktan sonra sosyal uyumu sağlamaya dönük
faaliyetleri içermektedir. Bu nedenle manevi danışmanlık hizmetleri ve diğer eğitsel ve
sosyalleşmeye dönük faaliyetler, mahkûmun cezaevi içinde ve tahliyeden sonra sosyal
adaptasyonunu sağlama açısından son derece önemlidir. Yeterli düzeyde sosyalleşme sürecine
tabi tutulmamış, eğitsel faaliyetler ile iyileştirilmemiş ve sosyal uyum süreci gerçekleşmemiş
mahkûmun doğrudan toplumsal alan ile yüzleşmesi birçok sorunun varlığı anlamına
gelmektedir. Bunu engellemenin en önemli ayağını ise manevi danışmanlık hizmetleri
oluşturmaktadır. Bu doğrultuda tebliğimizde bir önleme, iyileştirme, sosyalleşme ve uyum
faaliyeti olarak manevi danışmanlık hizmetlerinin önemini irdelemeye çalışacağız
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hüseyin MARAZ
The historical aspect of justice is one of the main sources of reference to address current political
issues. In historical justice studies, constitutional texts are special texts that offer the opportunity
to understand the change in the idea of justice in a society through a comparative study. The
provisions on the fundamental rights and freedoms set forth in the constitutions, as well as the
constitutional opinions of the constitution, express the dimensions of the change in the idea of
justice. In this presentation, the fundamental rights and freedoms in the Ottoman constitution
and the fundamental rights and freedoms in the constitution of the US are compared. In the
presentation, firstly the relevant articles in the Ottoman constitution are determined and
compared with the relevant articles and provisions in the US constitution. As a result of the study,
it was found that the concept of modern justice was based on both constitutional texts. Secondly,
it has been concluded that the Ottoman Constitution (Kanun-i Esasi) contains basic definitions of
fundamental rights and freedoms and the idea of justice. Finally, in the Ottoman Constitution, it
is understood that the justice form in classical political thought has changed and instead it has
been adopted a concept of justice seen in today's constitutions
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yunus Kaplan
Bu çalışma, çocuk istismarına karşı toplum tarafından geliştirilen koruma
mekanizmalarını, din ve kültür bağlamında incelemektedir. Çalışma çocuk
istismarının özel bir alanı olan cinsel istismar konusu ile sınırlı tutulmuştur.
Çalışmada, istismar ve çocukluk kavramları üzerinde durularak bu
kavramların sınırları belirlenmeye çalışılmıştır. Çocuk istismarına yönelik
dini tedbirler İslam dini özelinde incelenmiştir. Koruyucu önlemlerle ilgili
kültürel tedbir ve uygulamalar ise Türk toplumu özelinde ele alınmıştır.
Araştırmanın sonuç bölümünde, çocukluk ve istismar ile ilgili tartışmaların
farklı toplumsal özellikler ve kültürel farklılıklardan kaynaklandığı vurgusu
yapılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sinan Yılmaz
The aim of this study was to determine comparative advantage in international trade of Turkey's
textile industry. In this study, the comparative advantage of the textile industry in 14 product
groups was tried to be determined by using Balassa's explained comparative advantage (BAT)
index. The study covers the period 2005-2016. The data used in the study were obtained from the
database of the International Trade Center. According to the findings of Turkey textiles 50 (silk)
and 53 (other vegetable textile fibers, paper yarn and yarn from the paper) is not in coded product
has a comparative advantage. In the other 12 product groups 51 (wool and fine wool, fine or
coarse animal hair, horsehair yarn and woven fabrics), 52 (Cotton, cotton yarn and cotton fabrics),
54 (Synthetic and artificial filaments, ribbons and similar synthetic and artificial textiles) 55
(Synthetic and artificial staple fibers), 56 (Wadding, felt and nonwovens, special yarns, twine,
cord, rope, rope and articles thereof), 57 (Carpets and other textile floor coverings), 58 (Specially
woven fabrics, tufted textiles, lace, tapestries, tapers and articles, processing), 59 (impregnated,
coated, coated or laminated woven fabrics, technical articles from woven materials), 60 (Knitted
articles), 61 (Knitted garments and accessories), 62 (Nonwovens and accessories) has a
comparative advantage
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Nowadays, the converenges between the countries have provided cross-border investment and
trading opportunities to the the investors and businesses. This situation has caused some
difficulties for the financial information users to interpret the financial reports prepared by the
entities. Therefore, the International Accounting and Financial Reporting Standards have been
developed by International Accounting Standards Board to eliminate the differences in the
financial reports prepared at the national level, so that the information in the financial reports can
be internationally comparable. However, there has been many difficulties in the implementation
of this regulation for rapidly developing Islamic economics and finance system attracted the
interest of whole world, particularly western world and foreseen as a solution to the economic
crisis in the reecnt years. As a result, institutions such as the Malaysian Accounting Standards
Board (MASB), the Islamic Financial Services Board (IFSB) and the Accounting and Auditing
Organization for Islamic Financial Institutions (AAOFI) have formulated alternative accounting
standards. The purpose of this study is to compare the international accounting standards and
the Islamic financial reporting standards developed by the Accounting and Auditing
Organization for Islamic Financial Institutions (AAOFI) in terms of conceptual framework.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Melahat Karadağ
Osmanlı Devleti döneminde ilime, bilime, sanata, âlimlere, bilim adamlarına değer verildiği gibi
sanatçılara da değer verilmiştir. Bu sebeple hat sanatı dönemin padişahları tarafından ilgi ve
destek görmüş, Osmanlı’da önemli bir yere sahip olmuştur. Bu vesile ile Şeyh Hamdullah (ö.
1520), Hafız Osman (ö. 1698), Mustafa Râkım (ö. 1826), Mahmud Celâleddin (ö. 1829), Sami
Efendi (ö. 1912) meşhur hat ekolü kurucuları ortaya çıkmıştır. Sülüs, celi sülüs, nesih, ta’lik,
muhakkak, reyhanî, divânî ve celi divânî gibi hat yazı türleri yine bu dönemlerde ileri düzeye
ulaşmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin
kurulmasıyla, kendi medeniyet ve kültür mirasından kopuk olarak sürdürülen politikalar
neticesinde hüsn-i hat eski ihtişamını kaybetmiştir. Bu yeni dönemde çıkarılan kanunlar ve
yapılan inkılâblar neticesinde hat sanatı, cumhuriyetin ilk otuz yılında inkıtaya uğramıştır. Bu
çalışmada Cumhuriyet Dönemi’nde uygulanan inkılâblar sebebiyle hat sanatı ve hattatların
durumu incelenerek sizlerin istifadelerinize sunulacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ufuk DEVECİ
Davut el-Hanefî el-Karsî el-Birgivî’nin Besmele Risâlesi isimli eserin, müellifinin kim olduğu
konusunda şüpheleri üzerine çeken, üzerinde araştırma yapmaya sevk eden bir durumu vardır.
Müellifinin Karsî mi, Birgivî mi olduğu açık değildir. Eğer müellifi Karsî ise, ona ait besmele
risalesi nüshalarından birisi mi, yahut müstakil bir başka risale midir? İşte bu soruların cevabını
aramak düşüncesiyle yapılan kaynak taraması ve muhtevâ analizi neticesinde Mehmet elBirgivî’nin besmele risâlesi bulunmadığı tesbit edilmiş, Kârsî’nin ise aynı isimle iki adet
risalesinin olduğu görülmüştür. Bu iki risâlenin isimleri benzer olmakla birlikte muhtevalarının
farklı oldukları, yazılma gerekçelerinden anlaşılmıştır. Karsî ile birlikte zikredilen Birgivî
mahlâsına gelince, hayatının önemli bir bölümünü manevî hocası Birgivî’nin kasabası Birgi’de
müderris olarak geçirmiş olmasıyla açıklamak mümkündür.
İş bu bildiride Besmele risalesinin Karsî’ye ait olduğunu tesbite yönelik kaynak taraması ve
muhteva incelemesi yapılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Tuğrul Tezcan
Bu araştırmanın amacı, değerlerin eğitim fakültelerinde kazandırılmasına ilişkin öğretmen
adaylarının görüşlerini belirlemektir. Araştırma nitel yönteme göre desenlenmiş bir çalışmadır.
Araştırmanın evrenini Türkiye’deki üniversitelerin eğitim fakültelerinde öğrenim gören sınıf
öğretmenliği, sosyal bilgiler öğretmenliği, fen bilgisi öğretmenliği ve ilköğretim matematik
öğretmenliği bölümü öğretmen adayları oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan öğretmen
adayları Akdeniz, Atatürk, Dicle, Gazi, Muğla Sıtkı Koçman, 19 Mayıs ve Yıldız Teknik
Üniversitesi öğrencileridir. Araştırma verileri 2016-2017 bahar döneminde toplanmıştır.
Araştırmanın nitel verileri gönüllük esasına dayalı olarak 291 öğretmen adayından elde
edilmiştir. Elde edilen nitel veriler içerik analizi ile çözümlenmiştir. Elde edilen nitel sonuçlar
bağlamında değerlerin kazandırılmadığını düşünen öğretmen adayı oranının, değerlerin
kazandırıldığını düşünen öğretmen adaylarının iki katından fazla olduğu söylenebilir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Engin DEMİR
Yusuf BUDAK
Cennet GÖLOĞLU DEMİR
Küreselleşme ve teknolojideki hızlı ilerlemeler, pek çok alanda yoğun rekabeti de beraberinde
getirmiştir. Kısa veya uzun vadede, bazı şirketler yoğun rekabete ayak uyduramayarak yok
olurken, bazı şirketler çeşitli stratejilerle piyasada kalarak varlıklarını sürdürmeye devam
ederler. Şirketler sürdürülebilirliklerini sağlamak ve kendilerini diğer şirketlerden ayırmak için
farklılaşmak, yoğun rekabet ortamında rakipleri ile mücadele etmek ve bütün bunları yaparken
de yasalara ve toplum normlarına riayet etmek zorundadırlar. Şirketler dönemsel olarak faaliyet
sonuçlarını finansal tablolar ve raporlarla tüm paydaşlarına sunarlar. Sunulan bilgilerin
güvenilirliğini ve doğruluğunu makul derecede güvenceye almak konusunda ise bağımsız
denetçiler sisteme dâhil olur. Bu çalışmanın amacı, bağımsız denetim şirketlerinin yayımladıkları
şeffaflık raporlarının içerik analizi yöntemi ile incelenmesidir. Elde edilen veriler SPSS
programında analiz edilmiş ve araştırma sonucunda 4 büyük denetim şirketinin Türkiye’deki
denetim işlerinin yaklaşık %95’ini yürüttükleri görülmüştür.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Züleyha Yılmaz
The aim of this study is to determine the effects of the popular culture produced by the films
which have no social contribution and the effects on the children and the changes that will occur
in this perception when the films of good quality are watched by the children. The universe of
the work is constituted by high school (first class) students who are educated in a state school
affiliated to the Directorate of National Education in Karabük. A class of about 30 people will
collect 1 (one) bad sample movie and 15 (fifteen) good sample movies within a month, with
individual interviews for each film. In the study, the dimension of the effect of the cinema
products will be tried to be determined in terms of the positive and negative attitudes on the
children in the age of development. According to the findings, production and publication of
films that can be evaluated as of good quality and qualified, could be encouraged.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa İnce
Bedirhan KARAKURLUK
Musa AK
Serdar SABUNCU
Bu bildiri, Devvani’nin hudus kavramı hakkındaki görüşlerini ele almaktadır.
Devvani hudus kavramını filozofların imkan kavramı ile kıyaslayarak ele
almaktadır. ona göre hudus kavramı dinin üzerine bina edildiği en önemli
ilkelerinden birisidir. Çünkü hudus teorisinin dinin temel ilkesi olarak kabul
edilmesi ile imkan teorisinin dinin temel ilkesi olarak kabul edilmesi arasında
çok önemli farklar bulunmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa YILDIZ
Sehl DERŞEVİ
Yüce Allah, insana pek çok nimet vermiş ve buna mukabil onu yaptıklarından sorumlu tutmuş;
ona, yaptıklarının hesabının sorulacağını ve karşılığının verileceğini bildirmiştir. İnsanın bir
rehbere ihtiyacı olduğu için yüce Allah, peygamberleri aracılığı ile insanlara yapmaları ve terk
etmeleri gereken şeyleri ihtiva eden mesajlarını iletmiş ve bu mesajlarla insanları eğitmeyi, onları
hem dünyada hem de ahirette mutlu etmeyi murat etmiştir. Bunu Kur’an’ın genelinde görmek
mümkün olduğu gibi özelde Lokman sûresinde bu gayenin yoğun bir şekilde işlendiği
görülmektedir. Eğitim çok hassas bir mesele olduğu için bu işe kalkışan kişinin günümüzün
eğitim bilimine ait güncel verileri takip etmesi yanı sıra yüce Allah’ın Kur’an’da insanı nasıl
eğittiğini yani Kur’anî eğitim metotlarını da öğrenmesi gerekir. Kur’anî eğitimi anlamak için de
onun eğitim açısından incelenmesine ihtiyaç vardır. Biz bu çalışmamızda surede geçen eğitimle
ilgili kavramlara değinip bu kavramları açıklayacağız. Genelde eğitmenlerin özelde ise din
eğitimi veren kimselerin vasıflarına değineceğiz. İlim adamlarında bulunması gereken özellikleri
belirteceğiz. Eğirim faaliyetlerinde amacın ne olması gerektiği konusunda bilgiler sunacağız.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa GÖKSU
Değerler günümüzde hem sosyal bilim, hem de din bilimleri alanının önemli
konularından biridir. Hayata dair bir anlam şeması sunan dinler, bireysel ve sosyal
değerleri oluşturma ve destekleme görevi görmektedir. Din ve değer ilişkisine dair
yapılan teorik açıklamalar ve deneysel çalışmalar, bu iki kavramın birbirini
destekleyen kavramlar olduğu fikrini kuvvetlendirmektedir. Kişisel değerler ve
dindarlık arasındaki ilişkiyi konu edinen bu çalışma, Bursa’da yaşayan 562 evli birey
üzerinde yapılmıştır. Çalışmada “Kişisel Bilgi Formu”, “Kişisel Değerler Ölçeği” ve
“Dinin Etkisini Hissetme Ölçeği” kullanılmıştır.
Bulgulara göre, dindarlık ve kişisel değerlerin demografik değişkenlere göre
farklılaştığı görülmüştür. Ayrıca yapılan analiz sonuçları kişisel değerler ve dindarlık
arasında pozitif yönlü anlamlı ilişkiler olduğunu göstermiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fatma BALCI ARVAS
Tarih boyunca hemen hemen bütün toplum ve kültürlerde dinsel bir inanç
olarak ortaya çıkan kurtarıcı anlayışı, toplumların yaşamış oldukları şartların
olumsuza dönmesiyle içine düştükleri çaresizliğe paralel olarak gelişen bir
anlayıştır. Ezilen kitlelerin ortak bir psikolojisi olarak ortaya çıkan kurtarıcı
anlayışını ifade eden kavram toplumların sahip olduğu din ve dillere göre
farklılık göstermektedir. Hemen hemen bütün din ve kültürlerde var olan
kurtarıcı anlayışı Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Mesih, İslam geleneğinde ise
mehdi olarak ifade edilmektedir.
Birçok toplum yaşamış olduğu sosyal ve siyasi olaylar karşısında düştüğü
karamsarlık ve çaresizlikten kurtulmak için gelişini bekledikleri kurtarıcı
fikri, kimi toplum kesimlerinin bazı dini metin ve tarihi olaylarla ilgili yapmış
oldukları yorum farklılıklarından ortaya çıktığı şeklindedir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa GÖREGEN
Mustafa YİĞİTOĞLU
This study is about the discussions on Greece's Anatolian campaign between Venizelos, the
President of the Prime Minister and the Liberal Party, and the President of the People's Party
Çaldaris, in the Greek Parliament in April 1932. The aim of the study is to compare some of the
information in the Turkish literature with the information that has the possibility of illuminating
the Turkish National Struggle in the discussions. Sometimes witnesses and issues featured in the
debate by being applied in the documents submitted were as follows: Greece, the impact of the
financial crisis in Anatolia expedition costs experienced in 1932 and why these costs are not
covered by the Entente / not met, in November 1920 the Greek elections results of the effects of
war and Turkey at that time a peace with that context in Turkey, where it is possible the
conditions under which Allied policy towards the Greek-Turkish War of states and the reasons
behind it, posture regarding Venizelos war after the November 1920 elections and policy.
Particularly worthy of note is the fact that Venizelos, who has played an important role in Greek
politics and government since 1910, and who has been driving and directing the Anatolian
movement until November 1920, has given information about the inside of the subject. The study
is limited to discussions about the Turkish-Greek War in the Greek parliament. In addition to this, the development of Turkish-Greek relations from the beginning of the Greek Anatolian
campaign until the November 1920 elections will be emphasized, and the information revealed
in the Venizolos-Çaldaris debate will be compared with the information in the Turkish literature.
The article, titled "Anatolian Warfare and Greece", which was published on April 20-25, 1932 of
the Cumhuriyet newspaper, will mainly be used as a source in the study. In addition, the current
Turkish literature on the Turkish-Greek War will be utilized.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ersin MÜEZZİNOĞLU
Emergency health services have many stress factors due to working conditions. People’s coping
skills with stress mostly remain inadequate due to these circumstances. The purpose of the
research is to investigate the influence of occupational burnout levels, perceived stress, strategies
of coping with stress on marital satisfaction in Istanbul 112 emergency health service’s employees.
The research was based on 410 married individuals covering 243 females and 167 males whom
are employed in various departments of Istanbul 112 emergency health service. The survey was
presented together with demographic informative form to the participants. In the research
Burnout Measure-Short Version, Perceived Stress Scale, Coping Stress Scale-Brief Form and
Marriage Life Scale were used by the researcher. It was found that burnout levels were negatively
correlated with marital satisfaction among participants. Perceived stress level was negatively
correlated with marital satisfaction. However, the strategies of coping with stress were positively
correlated with marital satisfaction.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Engin EKER
Çiğdem URGANCI
Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyo-kültürel tarihinin yazılı kaynakları arasında önemli bir yere
sahip olan seyahatnameler, adeta kaleme alındıkları dönemin birer canlı portresi konumdadırlar.
Bu tür eserlere, seyyahlar zaman zaman kendi önyargılarını yansıtsalar da seyahatnameler,
sosyal tarih yazıcılığı için birincil kaynak durumundadırlar. Seyahatnameler, arşive ve dönemin
diğer kaynaklarına yansımayan veya kaynaklara yansıdığı halde hakkında eksik bilgi bulunan
konularda önemli bir boşluğunu doldurmaktadırlar. Biz de bu noktadan hareketle; Osmanlı
İmparatorluğu’nun 17. yüzyıldaki toplum hayatı, etnik ve dini gruplar arasındaki münasebetler
gibi konularda aydınlatıcı bilgiler sunan Ermeni Seyyah Polonyalı Simeon’a ait seyahatnameyi
inceleyeceğiz. Çalışmada, seyyahın, hakkında bilgi sunduğu bütün toplumsal konuları tek tek
ele almak böyle bir çalışmanın sınırları dahilinde mümkün değildir. Bu sebeple söz konusu eseri,
daha ziyade Osmanlı coğrafyasında yaşayan etnik ve dini grupların genel yapısı ve söz konusu
etnik/dini grupların birbirleri ile olan münasebetleri üzerinden okumaya çalışacağız
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kasım ERTAŞ
Bir devletin temelini oluşturan siyasi ve sosyal yapının inşasında bireylerin ait oldukları etnik
kimliğin önemli bir payı vardır. Bireylerin ait olduğu etnik grup bir yandan grup içi dayanışmayı
arttırırken, diğer yandan diğer etnik gruplara karşı dışlayıcı ve ötekileştirici bir özelik arz
edebilmektedir. Diğer etnik kimlikleri dışlayıcı söylem ve eylemler ise gruplar arası çatışmayı
körükleyebilmektedir. Kıbrıs’da da Rum kimliğinin şekillenmesinde Bizans hakimiyetinin ve
hristiyanlığın etkileri olmuştur. Rumlar, 20. Yüzyılın ulusçuluk akımıyla da kendi devletine sahip
olma hevesine kapılmıştır. Öte yandan, 1571 tarihinde Türk hakimiyetine giren Kıbrıs 17.
Yüzyılın başlarından itibaren Türklerinde bir yurdu haline gelmeye başlamıştır. 1955 yılında
EOKA terör örgütünün kurulması ile Rum etnisitesi, Türklere karşı şiddet eylemlerine başlamış
ve Rum mezaliminin adada artması üzerine de Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan hakları
çerçevesinde adaya müdahalesi kaçınılmaz olmuştur. Bu çalışmada Kıbrıs adasında yaşanan
çatışma ve şiddet olaylarının etnik temelde nedenleri incelenmektedir. Rum ve Türk etnik
topluluklarının ada üzerindeki varlığını sürdürme istekleri, etnik kimliğe dayalı ötekileştirme ve
dışlama yaklaşımı üzerinden analiz edilmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İmdat HACIAHMETOĞLU
Qazaq elіnіń táýelsіzdіk alýymen baılanysty naryqtyq ekonomıkaǵa ótіp,
órkenıettі elder qataryna umtylý men ony mekendeıtіn árbіr ulttyń rýhanı
qaıta órkendep, sana-sezіmderіnіń damýynda kólemdі mіndetter іske
asyryldy.
Qazaq halqynyń ulttyq tárbıesі – ómіr boıy jalǵasatyn bіrtutas úzdіksіz úrdіs,
onyń damý barysynda adamnyń etnos sýbektіsі retіnde etnostyq
qundylyqtardy, etnoáleýmettіk rolderdі jáne óz halqynyń salt-dástúrlerіnde
shoǵyrlanǵan etnostyq normalardy meńgerýі, etnostyq ózіndіk sanasyn
oıatyp, óz ultyna, tіlіne, tarıhyna, mádenıetіne degen maqtanysh sezіmіn jáne
basqa ult ókіlderіne syılastyq, túsіnіstіk sezіmіn qalyptastyrý bolyp tabylady.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Toqbergenova Zaǵıra Súndetqyzy
Psychological capital, which is evaluated within the scope of positive psychology, affects the
mental and physical employees. Since businesses are profit-oriented organizations, their main
objectives are to achieve profit and efficiency. For this purpose, employees with human resources
should use their capacities efficiently and be creative. Hopeful, self-confident, optimistic and
durable employees can be satisfied in their inner world. If the total success of the enterprise is
expressed as the sum of the individual performances, the premise that affect performance are
important. The aim of this research is to evaluate the job performance of the employees in the
technology enterprises, which are innovative organizations, in terms of psychological capital and
satisfaction predictors. In this context, 154 employees were surveyed with easy sampling method.
The datas were tested by correlation and multiple regression. According to the results of the
analysis; psychological capital affects work performance more than job satisfaction. At this point,
as the level of psychological capital and job satisfaction increases, the job performance of the
employee is also increasing
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Saadet Ela PELENK
Wisdom is the ability to perceive the nature and reality of matter. Every creation in the universe
has a known (physical) side along with an undiscovered (metaphysical) side. In reality, wisdom
is an ability to be able to see through matter and to understand its actual metaphysical reality. It
is an ability for one to see beyond the physical world we live. Many scholars, Sufis and poets in
Islamic history have used wisdom and philosophy saying while approaching the Allah-human
relation. One of them is the Muhammed b. Gazî el-Malatyavî. Malatyavî, who lived in Anatolian
Seljuk era, have used wisdom sayings in his writings like many other Sufis. This study aims to
evaluate the author’s understanding of Wisdom Sufism and Sufism thought by examining the
Ravzatu’l-Ukûl work.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hamdi KIZILER
İbn Abī Sarḥ who was one of the first writers of the Quran in Mecca has very interesting
personality. He became a muslim two times and an apostate once in his life. In some sources,
there are some narrations how he distorted the Quran. Even in these narrations, it has been
claimed that he gave the Messenger of Allah some advice about how to write a number of the
verses, and the Messenger of Allah confirmed what he did about the revelations, and he wrote
whatever he wants as revelation. In some narrations, it was narrated that ibn Abī Sarḥ said
something like that I became a Messenger of Allah. Revelation is coming to me!..
This article has been written in order to make isnad and text criticism of the regarding narrations.
In order to be able to make a right decision about theses narrations, all variants and texts
belonging to the Islamic studies have been tried to be taken within the integrality. In the article,
it has been searched when these narrations appeared, and for which purpose they were narrated.
In addition, it is questioned that these narrations which are meant the Quranic verses were
interfered by an individual are contrary to the Quran.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hüseyin AKYÜZ
All of the traditional globalization notions that refer to the social transformation of the XXI.
Century are about the independent evolution of the economics, culture and politics. However, in
the globalisation model that is the subject of the “Empire” concept that has been created by
Antonio Negri and Michael Hardt, it is being discussed that all the lands that have been achieved
by the overseas empires are reformed in a way of the mutual formation of the trade, culture, social
behaviours and the state structure collaboratively. According to Negri and Hardt, this changes
occured due to “informatics”. With this study of Hardt and Negri on the Empire Notion, it has
been emphasized that the overseas corporations have taken their part on the developing ecommerce with the new media applications.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Murat GÜLGÖR
Esasında evanjelizm, bütün İncilî kiliseleri kapsamaktadır. Ancak Türkiye’de olduğu
gibi bu kelimeyle “fundamentalist” (köktenci) Hıristiyanlar kastedilmektedir.
Evanjelikalizm olarak adlandırılan öğreti pek çok Protestan grubu içine almaktadır.
Bu terim, “iyi haber”, “İncil, Hz. İsa’nın öğretileri” anlamına gelen Yunanca
“evangelion” kelimesinden gelmektedir. Kutsal Kitaba dönmek, yönelmek gibi
anlamları da vardır.
Reform süreciyle birlikte “evanjelik” terimi, öğretilerini yalnızca İncillere
dayandırma iddialarından dolayı Protestan kiliselere atfedilmiştir. İlk zamanlardan
itibaren Almanya ve İsviçre’de özellikle Lutherci gruplar için kullanılan evanjelik
terimi, günümüzde hâlâ Almanya’da Lutheran Kiliseleri ifade etmek için
kullanılmaktadır.
Bu kavram, İngilizce konuşulan ülkelerde Kuzey Atlantik Anglo-Sakson dini
geleneğini, 18. ve 19. yüzyılda değiştiren ve farklılaştıran dinî hareketleri ve
mezhepleri de ifade etmektedir. Bugünkü evanjelizmin temellerinin Avrupa’daki
Puritan• hareketle başladığını ve Baptislerle geliştirildiğini söylemek mümkündür.
İngiliz evanjelik George Whitefield (1715-1770), Methodizmin kurucusu olan John
Wesley (1703-1791) ve Amerikali filozof ve teolog Jonathan Edwards (1703-1758)’ın
evanjelizmin gelişmesinde çok büyük katkıları olmuştur. Bir şemsiye yapı olan bu
grupların başında Baptistlerin Güney Baptist Konvansiyonu (Southern Baptist
Convention), Methodistler, Mormonlar, Adventistler, Pentakostalistler ve
Assemblies of God sayılabilir Evanjeliklerin en ayırıcı özelliği olan “Millenial
Tanrısal Krallık” anlayışları gereği kıyametin bir an önce kopmasını arzu
etmektedirler.. Evanjeliklerin bu beklentisinin gerçekleşmesi ve İsa Mesih’in
yeryüzüne gelebilmesi için dünya Hıristiyanlaştırmasının büyük ölçüde
gerçekleştirilmesi ve Türkiye’nin parçalanması gerekmektedir. Evanjelikler
inançlarının temelini bu kurgu üzerine bina etmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Prof. Dr.Ali Rafet ÖZKAN
Avrupa’daki insan haklarına aykırı olumsuz gelişmeler ve muhafazakâr ülkelerdeki
eşitsizliklerin artması sosyal hizmet mesleğinin çalışmalarını artırırken, aynı zamanda feminist
sosyal hizmet uygulamalar da hız kazanmıştır. Dezavantajlı bir grup olarak kadınlara yönelik
toplumsal cinsiyet eşitsizliğini onların ifadeleriyle anlamak ve güçlenme için gerekli koşulları
sağlamak sosyal hizmetin; bireyselleştirme, katılım, bireyin ve tolumun bulunduğu yerden
başlama, self-determinasyon, insan hakları ve sosyal adalet ile çok yakından ilişkilidir. Feminist
kuramın dikkat çektiği toplumsal cinsiyet, ataerkillik gibi temel kavramların feminist sosyal
hizmet uygulamasının bileşenlerini oluşturduğu görülmektedir. Kadınların geleneksel
toplumsal cinsiyet rollerine uygun bakım verici, eş, anne gibi pasif ve erkeğe bağımlı oldukları
yönündeki kalıp yargıların farkında olan ve bu kalıp yargılar ve kadınların deneyimledikleri
baskının kökenlerini kavrama ve güçlenmelerine odaklanan feminist sosyal hizmet uygulaması
çok özel bir yerde durmaktadır. Bu makalede de feminist kuram ve feminist sosyal hizmet
uygulaması açıklanarak feminist sosyal hizmet uygulaması çerçevesinde çalışılan bir vaka
paylaşılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yunus Kara
Feminist social work practices have also accelerated, while negative developments contrary to
human rights in Europe and increasing inequalities in conservative countries have increased the
work of the social work profession. As a disadvantaged group, social work provides the
necessary conditions for understanding and strengthening gender inequality towards women; it
is closely related to individualization, participation, starting from where the individual and the
tomb are, self-determination, human rights and social justice. It is seen that the basic concepts
such as gender, patriarchy which feminist theory attracted attention constitute the components
of feminist social work practice. Feminist social work practice stands in a very special place,
aware of the stereotypes that women are passive and dependent on men, such as caregivers,
spouses, and mothers, who are fit for traditional gender roles, and focus on understanding and
strengthening the origins of oppression experienced by these stereotypes and women. In this
article, feminist theory and feminist social service practice will be explained and a case study will
be shared within the framework of feminist social work practice.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yunus Kara
Мақалада сөз тіркестерін есімді, етістікті деп бөлу олардың басыңқы сыңарларының қай
сөз таптарынан болуы, соның ішінде етістікті сөз тіркестерінің морфологиялық,
құрылымдық түрлері рөлінің əртүрлілігі сөз болады.Етістіктердің басыңқы қызметте
жұмсалуы мен оның осы қызметтегі ерекшеліктері туралы М.Балақаев, Р.Әміров,
Т.Сайрамбаев, Ә.Әбілақов т.б. ғалымдар едəуір дəрежеде пікір айтқаны белгілі. Етістіктің
басыңқы қызметімен бірге енді басыңқы сыңарларының бағыныңқы сыңарларға ауысу
процесіне тоқталмақпыз. Ол үшін етістіктің əртүрлі категорияларының сөз тіркесінің
басыңқы сыңарында жұмсалу ерекшелігі, есімшелі оралымның синтаксистегі ең күрделі
мəселенің бірі екендігі, бұл сияқты оралымдарды əртүрлі түсіндіру түбегейлі шешім таба
қоймаған мəселе екендігі сөз болады Әрине, есімшелі оралымдарды нақты айту ең
алдымен етістіктің негізгі ерекшеліктерін жан-жақты көрсету арқылы ғана жүзеге асады.
Сондықтан да етістіктің категорияларының сөйлемде қолданылу орындарын айқындаудың
да негізгі мəселені шешуге себебі мол тиетіні анық. Басқа сөз таптарына қарағанда етістікті
сөз тіркесі сөйлем мүшелері жағынан да едəуір көп айтылып келе жатқан сөз табы. Осыған
байланысты бұл жерде етістіктің сөз тіркесі мен сөйлем мүшесінде баяндауыш қызметінде
жұмсалуының өзіндік ерекшеліктерін айқындау ең қажет факт екендігі қарастырылады.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Р.Қ. Умирбекова
Bu çalışmada firmaların bankacılık ve finansal işlemlerini gerçekleştirmede iş birliği yaptıkları
banka veya bankaları tercih ederken hangi faktörlerden etkilendiklerinin nitel araştırma yöntemi
ile belirlenmesi hedeflenmektedir. Bu çerçevede önceden belirlenen farklı sektördeki firmaların
kredi ve bankacılık ilişkilerinde karar alıcı konumundaki yöneticileri ile yüz yüze görüşmeler
yapılmış ve banka veya bankaları tercih etmelerini etkileyen faktörleri belirlemeye dönük sorular
yöneltilmiştir. Bu çalışmanın önemi, firmaların banka tercihlerini etkileyen faktörlerin
belirlenmesi için nitel araştırma yönteminin uygulanarak nicel yöntemlere kıyasla daha
derinlemesine verilere ulaşabilme imkânı sunmasıdır. Böylece firmaların banka veya bankaları
tercihlerini etkileyen faktörlerin belirlenmesi için yol gösterici sonuçların ortaya çıkarılarak
literatüre katkı sunulması hedeflenmiştir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet APAN
Abdulkadir ATAR
Hasan TERZİ
The Georgia is a small county in the South of the Soviet Union and in the West of Caucasian
mountains. Its geographical location between Asia and Europe, and many other factors
contributed to a lot its social, politic, economic and cultural revolution. The country had been
invaded by Romans, Byzantines, Arabs, Caspians, Seljuks, Mongolians, Iranians, Ottomans and
Russians. The promised states have tried to organize the Caucasus according to their interests.
Georgia, which is at the center of these developments, decided with the Treaty of Georgiyevsk
signed in the 19th century, it was under the protection of Russia, On the other hand, XX. century
has been a turning point for Georgia as a turning point. The most important of these
developments is the establishment of the Democratic Republic of Georgia by proclaiming
independence of Georgia on May 26, 1918. Te Georgian, at the end of years of struggle for the
establishment of a democratic republic, has appeared on the scene of history again. Thus, the
status of being a national state which ended with the entry of Russia under its patronage has been
resumed in the political form of the democratic republic. However, the independence achieved
during this period lasted for three years between 1918 and 1921, due to the severe internal and
external conditions the country faced and the expansionist policy of the Bolshevik Russia. With
the Red Army occupying the region in 1921, Georgia emerged from being an independent state
and Soviet dominance was established in the country. Georgia continued its existence under the
Soviet government between 1921-1991, and in April 1991 it re-acquired its independence. This
work was received in order to discuss the first independence period of Georgia and to examine
the state structure created in this period. In this framework, this study starts from the period after
the 1917 Bolshevik Revolution and covers the period from 1921 to the end of the 19th century.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mesude EŞİYOK
Ali Asker
Mevcut sistemde gayrimenkul el değiştirirken hem alıcı hem de satıcı, gayrimenkulün beyan
edilen değeri üzerinden binde 20 oranında (toplamda binde 40) tapu harcı ödemektedir. 492
Sayılı Harçlar Kanununa göre eğer gayrimenkulün gerçek satış bedeli belediye emlak değerinin
altında olursa mükellefler tapuda belediye emlak değerini beyan etmek zorundadır. Eğer gerçek
satış bedeli belediye emlak değerinin üstünde olursa gerçek satış bedelinin beyan edilmesi
gerekmektedir. Ancak taraflar değer beyanı yaparken çoğu durumda gerçek satış değeri yerine
genellikle piyasa değerinden düşük olarak belirlenen belediye emlak değerini beyan etmektedir.
Bu durumda devletin tahsil ettiği vergi ve harçlar olması gerekenden düşük tahakkuk
etmektedir. Bu çalışma tapu harcının ve emlak vergisinin eksik ödenmesini önlemek için yeni bir
değerleme sistemi getirmeyi amaçlamaktadır. Sistemin özü taraflar arasındaki çıkar birliği
ilişkisinin bozularak çıkar ayrılığının getirilmesi ve değerlemeyi belirleyecek olan kişilerin daha
etkin değerleme yapabilmesini sağlayacak bir sistemin oluşturulmasıdır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sinan ÇİÇEK
Coşkun KARACA
Bu çalışmada. geleneksel çocuk oyunlarının çocukların gelişimlerine ve değer kazanımlarına
katkısı olup olmadığı ve ne tür bir katkısı olduğunu belirlemek amaçlanmıştır. Nitel araştırma
desenindeki çalışmada doküman inceleme yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın amacı
doğrultusunda, öncelikle alan yazında ele alınan oyun sınıflamasına göre oyunlar belirlenmiştir.
Oyunların çocuklara yönelik gelişimsel katkıları ve desteklediği değerler sayısal olarak
belirlenmiştir. Çalışmada, geleneksel çocuk oyunlarının çocukların başta motor gelişim ve sosyalduygusal gelişim olmak üzere diğer gelişim alanlarına olumlu katkıları olduğu belirlenmiştir.
Ayrıca oyunların, çocukların başta sevgi/saygı, arkadaşlık, özdenetim ve işbirliği değeri olmak
üzere farklı değerlerin kazanımında etkisi olduğu belirlenmiştir. Çocukların geleneksel oyunlar
sayesinde gelişimlerinin ve değer kazanımlarının olumlu yönde etkileneceği sonucuna
varılmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Arzu Özyürek
Mücahit YUVACI
Filiz SULAMACI
Mahmut Furkan
Halkla ilişkiler mesleği, gerek kuramsal gerekse uygulamalar çerçevesinde büyük ölçüde iletişim
alanıyla bağlantılıdır. Bu nedenle halkla ilişkiler eğitiminin çoğunlukla üniversitelerin İletişim
Fakültelerinde bir bölüm olarak yer alması doğaldır. Türkiye’de halkla ilişkiler eğitimini iletişim
alanı dışında veren üç üniversite bulunmaktadır. Bu üç üniversiteden biri İşletme Fakültesi’nde
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nün bulunduğu Karabük Üniversitesi’dir. Bu çalışmanın
amacı, Karabük Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’ndeki lisans öğrencilerinin,
eğitimlerini mesleki yeterlilik açısından nasıl değerlendirdiklerini anlamak ve aldıkları
eğitimdeki memnuiyetlerini değerlendirmektir. Bu çerçevede, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
son sınıf öğrencileri ile açık uçlu soruların hazırlandığı yazılı görüşmeler yapılmıştır. Böylelikle
öğrencilerin, aldıkları eğitimle mesleki beklentilerinin ne derece örtüştüğü ve mezun
olduklarında meslek hayatına atılmaya kendilerini ne derece hazır hissettikleri ortaya çıkmıştır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sırma Oya Tekvar
Bu çalışma, popüler kültürün etkisiyle üretilen ve toplumsal katkısı tartışılan (İMDB puanı çok
düşük) popüler kültür filmleri yerine, çocuklara (İMDB puanı yüksek) kaliteli ve nitelikli filmler
izlettirildiğinde çocukların sinema / film algısında ve tercihinde meydana gelebilecek
değişiklikleri saptamayı amaçlamaktadır. Çalışmanın evrenini, Karabük ilinde Milli Eğitim
Müdürlüğüne bağlı bir devlet okulunda eğitim gören lise (birinci sınıf) öğrencileri
oluşturmaktadır. Yaklaşık 30 kişilik bir sınıfa 30 günlük süre içerisinde 10 adet, farklı özelliklerde
kültürel, insani ve vicdani değerler taşıyan olumlu örnek oluşturabilecek filmler izlettirilerek, her
film için ayrı ayrı anket aracılığıyla görüşler toplanmıştır. Çalışma öncesinde çocukların film
izleme alışkanlıkları ve filmlerden etkilenme düzeylerini tespit etmeye yönelik, başlangıç anketi
çalışması yapılmıştır. Ayrıca çalışma sonunda da izletilen filmlerle ilgili öğrencilerin genel
görüşleri de yine anket yoluyla toplanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa İnce
Bedirhan KARAKURLUK
Musa AK
Serdar SABUNCU
Aile toplumun temel kurumlarından biri olarak önemli toplumsal işlevlerde bulunmaktadır. En
temel işlevi neslin devamını sağlamaktır. Buna ilave olarak toplumsal yaşamda önemli başka
işlevleri de yerine getirmektedir. Bir toplumun geleceği çocukların toplumsal yaşama hazır hale
getirilmesinde ve toplumun kendilerinden beklentilerine göre yetiştirilmesinde aile kurumu en
etkili ortam ve araçtır. Fakat zaman aktıkça bilim ve teknolojideki gelişmeler toplumsal
kurumların işlevlerini de etkilemekte, işlevleri azaltmakta, artırmakta veya başka kurumlara
devretmektedir. Bu bağlamda yeni neslin toplumsal beklentilere göre hazırlanması ve
yetiştirilmesi olarak da ifade edebileceğimiz sosyalleşme sürecinde aile kurumu da çağdaş
gelişmelerden etkilenmiş işlevlerinde azalma yaşamaya veya başka sosyalleşme araç ve
ortamlarına devretmeye başlamıştır. Başka bir deyişle günümüz ailesinde sosyalleşme sorunları
ortaya çıkmıştır. Bildirimiz günümüz ailesindeki sosyalleşme açısından ortaya çıkan sosyalleşme
sorunlarını ortaya koymaya çalışmakta ve bu bağlamda çözüm yollarına ışık tutmaya
yönelmektedir. Günümüzde anne ve babaların iş yaşamında yer alması, işe zamanında
gidebilmesi için büyükşehirlerde evlerinde çok erken saatlerde çıkıp, geç saatlerde evlerine
dönmek zorunda kalması, çocukları çok erken yaşlarda okul öncesi eğitim kurumlarına, kreş vb.
yerlere gitmek zorunda kalmaları, evlerde bakıcı istihdamına zorlanmaları ailenin sosyalleşme
işlevlerini etkilemesi üzerinde durulmaktadır. Özellikle iletişimdeki hızlı gelişmeler, akıllı
iletişim araçları ve imkanları yeni neslin sosyalleşme sürecinde çok etkin olmaya başlamasıyla
toplumun kendi kültürünün dışında sosyalleşmesinin tehlikeli boyutlarına değinmektedir. Aile
üyeleri arasındaki etkileşim ve iletişimin zayıflamasıyla yeni nesilde ortaya çıkan kültürel
yabancılaşmaya dikkat çekmektedir. İlave olarak yeni neslin sağlıklı sosyalleşmesine yönelik
çözüm önerileri teklif etmekte ve sosyalleşme sorunlarının giderilmesine katkı sunmayı
amaçlamaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hayri ERTEN
Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin güneyinde, Kafkas Dağları’nın batısında küçük bir ülkedir. Asya
ve Avrupa arasındaki coğrafi konumu ve diğer faktörler bölgenin sosyal, politik, ekonomik ve
kültürel evrimine etki etmiştir. Bu nedenle Gürcistan; tarihin çeşitli dönemlerinde Roma, Bizans,
Arap, Hazar, Selçuklu, Moğol, İran, Osmanlı ve Rus istilalarına maruz kalmıştır. Sözü edilen
devletler, Kafkasya’yı kendi çıkarlarına göre düzenleme çabaları içine girmişlerdir. Bu
gelişmelerin odağında bulunan Gürcistan, bütün tarihini etkileyecek bir karar alarak XIX.
yüzyılda imzaladığı Georgiyevsk Antlaşması ile Rusya’nın himayesi altına girmiştir. Öte yandan
XX. yüzyıl, Gürcistan için dönüm noktası teşkil edecek gelişmelerin yaşandığı bir dönem
olmuştur. Bu gelişmelerin en önemlisi de Gürcistan’ın 26 Mayıs 1918 tarihinde bağımsızlığını ilan
ederek Gürcistan Demokratik Cumhuriyetini kurmasıdır. Gürcüler, yıllar süren mücadeleler
sonunda, demokratik bir cumhuriyet kurarak tarih sahnesinde yeniden görünmüştür. Böylelikle
Rusya’nın himayesi altına girilmesiyle sona eren ulusal devlet olma durumu, demokratik
cumhuriyetin siyasi biçiminde yeniden başlatılmıştır. Ancak bu dönemde elde edilen
bağımsızlık, ülkenin karşı karşıya kaldığı ağır iç ve dış koşullar ve Bolşevik Rusya’nın
yayılmacılık politikası gibi nedenlerle 1918-1921 arasında üç yıl sürebilmiştir. 1921 yılında Kızıl
Ordu’nun bölgeyi işgal etmesiyle Gürcistan, bağımsız bir devlet olmaktan çıkmış ve ülkede
Sovyet hâkimiyeti kurulmuştur. 1921-1991 yılları arasında Sovyet yönetimi altında varlığını
sürdüren Gürcistan, Nisan 1991 yılında yeniden bağımsızlığına kavuşmuştur. Bu çalışma,
Gürcistan’ın birinci bağımsızlık dönemini ele almak, bu dönemde oluşturulan devlet yapısını
irdelemek amacıyla kaleme alınmıştır. Bu çerçevede, bu çalışma 1917 Bolşevik İhtilali sonrası
dönemden başlanarak 1921 yılına kadarki dönemi kapsamaktadır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mesude EŞİYOK
Ali Asker
The Sufism two concepts, havf and reca, are marked by various metaphors in the works of
Mevlana Celaleddan-i Rumi, the great Sufi and the philosopher. Havf; fear of a bad event that
will occur in the future of the heart is burning and uncomfortable. Because man is afraid that
something he doesn't like or that he doesn't get what he wants. The fear implied here is to fear
that man who is away from Allah and to act in contradiction with him. Of course, the amount of
this fear is proportional to the servant of God knows. As a matter of fact, the Prophet (p.): “In The
beginning of wisdom is fear of Allah.” The reca, which is the opposite of the Havf, is the taste
that the heart feels like waiting for something like Havf. The anticipated and expected thing is
based on several reasons. If these reasons have been fulfilled, waiting for the beautiful thing to happen is called reca. But expecting to have that thing without fulfilling these reasons is not a
reca but wish. The wish leads people to inertia and laziness, and does not lead them to the path
of exertion and effort. The case of the owner of Reca is exactly the opposite. Therefore, the reca is
good and beautiful but the wish is bad and ugly. Islamic religious is a religion built on fear and
hope. This is because the Qur'an commands the human being to be distant from the overdoing
and understatement and to give importance to the principle of balance. For this reason, the role
of fear and hope in human life is mentioned together. It is not possible to understand or disclose
Mevlana from the two main sources of Islam, the Qur'an and the Sunna, which shape its beliefs
and faith. Mevlana's real thought must be sought in the light of his works and words, rather than
the epic books written after his death and his rumors are controversial. Because when his
thoughts are examined in a careful and systematic integrity, it will be seen that all his works were
written to express the belief in oneness which is the basis of Islam based on the verses of the
Qur'an and the hadith of the prophet. In the light of these explanations, we will try to examine
the thoughts of Mevlana about havf and reca with the outlines of Mevlana’s work, who lives with
the Qur’an and tries to interpret the orders of Allah in the way that people can understand
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Halim GÜL
Gülşen-i Râz, dönemin büyük sûfî müelliflerinden Sühreverdî şeyhi Hüseynî Sâdât’ın
Mahmûd Şebüsterî’ye aruzun hezec bahrinde yönelttiği mektuba Şebüsterî’nin yine
aynı vezinde irticâlen verdiği cevapları içerir. Mahmud Şebüsterî bu eserinde pek çok
konuyu açıklamakta şarap, mum, put, zünnar, meyhâne, sâkî, pîr-i mugan gibi
tasavvufî mecazları yorumlamaktadır. Bu çalışmada Gülşen-i Râz şerhleri içerisinde
ünü en parlak olan Lâhîcî’nin (ö. 912/1506 ?) Mefâtîhu’l-İcâz fi Şerh-i Gülşen-i Râz adlı
eseri ve yine Hüsâmeddin Bidlîsî’ye (ö. 909/1504) atfedilen Müntehab-ı Şerh-i Gülşen-i
Râz isimli Farsça eserinde şârihlerimizin islâm ve imân yorumlarını karşılaştırmalı
olarak ele alacağız. Bu çalışma ile islâm ve imân hakkında müelliflerimizin
benzer ve farklı olan görüşlerini açıklanacak, bahsi geçen konuların dile
getirilmemiş tarafları ele alınacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İpek ŞENGÜL
PR, as a profession is widely related to communication field within the framework of both
theoretical and practical aspects. Therefore it seems natural that public relations generally take
part as a department in Communication Faculties. On the other hand, three universities provide
this department apart from Communication Faculties and Karabük University is one of these
three universities. This study aims to understand how undergraduate students in Public
Relations and Publicity Department of Karabük University evaluate their education within the
context of professional competence. Thus student satisfaction within the perspective of different
curriculum will also be analyzed. In this context, written interviews with open ended questions
will be conducted with senior students of Public Relations and Publicity Department. Therefore
it was understood that if the undergraduate program meets students’ professional expectations
and how much they are ready to take a step into the business world.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sırma Oya Tekvar
It can be said that Qur’an also emphasizes the dualism of humans, which can be summarized and
generalized as material and spiritual, as well as humans having many different aspects from
many viewpoints as a being with curiosity and competence to know and discover himself and
other beings. Both the narrative of Qur’an and the discoveries of humans, increasing day by day,
regarding their own being and nature are such as to increase their curiosity on these two aspects
even further. Since they cannot be free from this situation and due to summarizing one of these
foundational matters with the principle of “He who knows himself knows his Lord”, the Sufis
also shared their theoretical and empirical knowledge in the ishari interpretations of some of the
ayahs (verses) which they associated with this context in their Tafsirs. We also have thought that
it will be beneficial to put forward some of the findings from evaluating and examining humans
who are potentially equipped with ulwiyy and sufiyy characteristics while being relative, and
who can actualize these, as well as being believed that both aspects have dimensions of perfection
(kamal) and deficiency (naqs), from the view point of Sufism within the tradition of
theology/wahy (revelation). We limited our resources to an anthology of printed Sufi Tafsirs
within a wide range from As-Sulami to al-Bursawi, and including ishari interpretations of some
of the ayahs thought to be relevant. We planned this as our subject includes abundant materials
and it can be examined not only as an article but a book. We did not include in our resources the
other works of Sufis which mention the Tafsirs of distinct surahs and ayahs or the ishari
interpretations of ayahs as they have materials relevant to our subject abundantly and as they
need to be examined in a book instead of an article. We endeavored to first put forward which
concepts cover these two aspects of humans in the Sufi Tafsirs, since the Qur’an’s doctrine calls
for sociologic normativity and rehabilitation from the dimension of psychology, law and ethics
instead of belief and prayers, and then to put forward the findings related to how their ulwiyy,
advancement and improvement can move forward on the road to kamal (perfection) and how to
control and educate the sufliyy, lowly and coarse side of humans. Furthermore, we endeavored
to emphasize the fact that the tradition of wahy in ethics and social matters have great significance
for the education of humans, who have two directions and two main stages, earthly and
otherworldly lives, not only in terms of their creation but also in terms of continuing their
existence in the Sufi traditions by investigating the other questions and issues in the light of the
selected resources.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa CORA
Bu çalışma Osmanzâde Hüseyin Vassaf Bey’in “Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr, Şerh-i Esmâr-ı Esrâr”
adlı sufiler ansiklopedisi niteliğindeki eserinde biyografisi, hatıraları, kemalatı ve eserlerine yer
verilen mutasavvıfların içinden aynı zamanda mûsikîşinas olan zatların belirlenerek, bu zatlar
hakkında gerekli ilave bilgilerin eklenmesi yoluyla, Klasik ve Dînî mûsikîmizin tarihsel gelişimi,
değişimi ve musikiyle iştigal eden mutasavvıfların bağlı bulundukları tarikatlara göre
sınıflandırılabilmeleri ve bu yolla tarikatların sanat, kültür ve mûsikîye bakış açılarından, icra
farklılıklarına, repertuarlarından, güftelerdeki mana özelliklerine kadar pek çok olgunun ortaya
konulabilmesi adına hazırlanmıştır. Sefine-i Evliya toplam 5 ciltlik bir teracim kitabı niteliğinde
bir kaynak eserdir. Bu eserin her cildinde aynı zamanda musikişinas olan pek çok mutasavvıf
belirlenmiş, ilave bilgiler eklenerek ciltlere göre ayrı ayrı derlenmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Türkân Uymaz
İbn Haldun bir çok kez ‘Sosyolojinin Kurucusu’ ünvanını almakla birlikte, aslına bakılırsa
‘Sosyoloji’den farklı bir disiplinin kurucusu olmuştur. İbn Haldun’un kurmuş olduğu disiplin
‘İlm-i Umran’dır. İbn Haldun ‘İlm-i Umran’ı tesis ederken yöntemini sağlam saç ayakları üzerine
oturtmuştur. Rasyonalizm ve ampirizmi ustalıkla sentezleme başarısı gösteren, nedenselliği
‘Sünnetullah’ kavramı çerçevesinde ele alan, inceleme nesnesi olarak insan topluluklarını realist
pencereden değerlendiren ve değerlendirmelerinde ekonomik ilişkilerin başat faktör olmasını
diyalektik bir anlayışla ele alan İbn Haldun bir “yöntem icatçısı” olarak değerlendirilmektedir.
Durkheim, sosyolojik düşüncesini tesis ederken yöntemi kritik değer taşımaktadır. Durkheim’da
‘sosyal olgular’ın şeyler olarak, nesnel biçimde değerlendirilmesi, toplumsal olguların
nedensellik temelinde ele alınması, realist pencereden gözleme dayanması ve toplumsal
olguların bireye dışsal olması yönteminin sacayaklarını oluşturmaktadır. Bu anlamda iki kurucu
figür olan İbn Haldun ve Emile Durkheim’ın yöntemlerinin karşılaştırmalı analizi önem
taşımaktadır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sefa Altay
In this study, firstly the methodology will be discussed and the methods used by Ibn Khaldun
such as the synthesis of Ampirism-Rationalism, dialectic process, determinism, economic
relations, basic structure will be examined. In the following, the main issues of the social policy
field and the vital importance of Ibn Khaldun will be dealt with., mandatory work for the
maintenance of life, social structure and state, income distribution which is the measure of
development and deterioration, factor in the formation and change of the social structure, the
division of labor essential for its formation, state-based property, post-production pricing and
value of labor in earnings, prosperity affecting key factors such as art, craft, population, social
justice based on society and the state, solidarity tried to be provided in different forms in the
hadari and bedouin societies, the population that changed the whole society structure and the
way of production by increasing and increasing, the tax system, which is the first reflection of the
changing state order. After all these topics are examined in the context of social policy, how Ibn
Khaldun applies the methodology to these headings and this will be emphasized in terms of
social policy.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Melih KURAN
Genel anlamda dil öğretiminin nasıl öğretileceği hususu, geçmişten günümüze tartışmalara
sahne olmuş, buna bağlı olarak birçok farklı yöntem geliştirilmiş ve uygulanmıştır. İlahiyat
Fakültelerinde eğitim gören öğrencilerin sayısı da yeni açılan fakülteler ve artırılan öğrenci
kontenjanlarıyla oldukça artmış durumdadır. Yabancı dil öğretiminde takip edilen yöntemler,
genellikle konunun uzmanları tarafından uzun süre denenmiştir. Bu yöntemler faydalı olduğu
kabul edilmiş bir yöntemin eksik veya yetersiz taraflarının telafisi ile geliştirmiş yöntemlerdir.
Bu çalışmaların genelde bir yabancı dilin, özelde Arapçanın daha iyi öğretilmesine tesir ettiği
görülmüştür. Arapça Hazırlık öğretiminde arzulanan şey, öğrenciyi eğitimin amaçlarına hızlı ve
en güvenilir biçimde ulaştıran öğretim metodu elde edebilmektir. Bu çalışmada, 2011 yılında
öğrenci kabul ederek eğitim ve öğretime başlayan Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin
Arapça öğretimindeki uyguladığı yöntemi “İlahiyat Fakültelerinin Özellikle Karabük Üniversitesi
Özelinde Arapça Öğretiminde Yeterliliği” adı altında ele alıp inceleyeceğiz.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aladdin GÜLTEKİN
Bu çalışmada, mükemmeliyetçilik ve problem çözme arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını
incelemek amaçlanmıştır. Betimsel tarama modelindeki çalışmada, ilkokul 3.ve 4.sınıfa devam
eden 97 kız ve 88 erkek olmak üzere 185 öğrenci çalışma grubunu oluşturmuştur. Verilerin
toplanmasında Mükemmelliyetçi Öz-Sunum Ölçeği ile Problem Çözme Becerileri Ölçeği (7-11
yaş) kullanılmıştır. Verilerin analizinde Mann Whitney U-testi kullanılmış, ölçek puanları
arasındaki ilişkinin belirlenmesinde korelasyon analizinden yararlanılmıştır. Çalışmada
öğrencilerin mükemmelliyetçilik ve problem çözme becerilerinin cinsiyet değişkeninden
etkilenmediği belirlenmiştir. Öğrencilerin yaşı arttıkça problem çözme becerilerinin de arttığı
belirlenmiştir.. Öğrencilerin Mükkemmelliyetçi Öz-Sunum Ölçeği ile Problem Çözme Becerileri
Ölçeği toplam puanları arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Arzu Özyürek
ÖZKAN
Zuhal BEGDE
Nadire Ferah YAVUZ
Economic growth in a country can lead to deterioration in terms of trade.
Edgeworth in 1958; argued that deterioration in terms of foreign trade would
have a welfare-reducing effect and presented the impoverishing growth
thesis. In this study; Growth in terms of concepts impoverish Turkey were
examined. The impoverishing growth since when has that been explained in
the sectors in Turkey and investigate the presence and effects of
impoverishing growth. Working Umeda occasionally shows the existence of
impoverishing growth in Turkey
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Cemre GÖREN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Бұл мақалада «Өзін-өзі тану» жобасы жалпыадамзаттық жəне ұлттық
рухани құндылықтарды жаңғыртуға негізделген мемлекеттік эксперименттік білім беру
бағдарламасы болып табылады. Бұл жоба Қазақстанда 2001 жылы қолға алынды жəне
еліміздің жетекші педагогтері, ғалымдары, əдіскер мүғалімдері мен тəрбиешілері, жалпы
зиялы қауым тарапынан жан-жақты қолдау тапты. «Өзін-өзі тану» білім бағдарламасының
мақсаттары мен міндеттері – балалар, жасөспірімдер жəне жеткіншектердің бойына
жалпыадамзаттық жəне ұлттық құндылықтарды дарыту. Өзін-өзі тану мəселелері туралы
ежелгі ғұламалардың ой-пайымдаулары мен қазіргі ғылыми зерттеу жүмыстарына талдау
жасалынды. Өзін-өзі тану бағдарламасындағы рухани-адамгершілік құндылықтар
анықталды. Болашақ маманның бойында көшбасшылық қабілетін қалалыптастыруды
басты назарға алынып, жалпы білім беру барысындағы іскерлігі жəне тұлғалық
қасиеттеріне қойылатын талаптар жүйесі ретінде, кəсіби құзыреттілігіне жан-жақты
тоқталған.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gayhar SANAY ERĞALİKIZI
Pozitif psikoloji konusu kapsamında değerlendirilen psikolojik sermaye, çalışanların zihinsel ve
fiziksel olarak etkilemektedir. İşletmeler, kâr odaklı kuruluşlar olduklarından, temel amaçları kâr
ve verimlilik elde etmektir. Bu amaçla beşeri kaynakları olan çalışanlarının, kapasitelerini verimli
kullanmaları ve yaratıcı olmaları gerekmektedir. Umutlu, özgüven sahibi, iyimser ve dayanıklı
çalışanlar ise içsel dünyalarında tatmin olabilmektedir. İşletmenin toplam başarısı, birey
performanslarının toplamı olarak ifade edilirse, performansı etkileyen öncüller önem
taşımaktadır. Araştırmanın amacı, yenilikçi kuruluşlar olan teknoloji işletmelerinde çalışanların
iş performanslarını, psikolojik sermaye ve tatmin öncülleri açısından değerlendirmektir. Bu
bağlamda kolayda örnekleme yöntemi ile 154 çalışan ile anket yapılmıştır. Veriler, korelasyon ve
çoklu regresyon ile test edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre; psikolojik sermaye, iş tatminine göre
iş performansını daha fazla etkilemektedir. Bu noktada genel olarak, psikolojik sermaye ve iş
tatmini arttıkça, çalışanın iş performansı da artmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Saadet Ela PELENK
Adanmışlık, pozitif bir ruhsal durum ve örgüt hedeflerine yönelik bir çalışan davranışı olarak,
çalışanın örgüt ile bağını güçlendiren bir kavramdır. Güçlendirme ise, örgüt tarafından verilen
destek ve güven sayesinde çalışanın yaptığı işin yetki ve sorumluluklarını üstlenmesini sağlayan
bir kavramdır. İşe adanmışlığı artırabilmek, güçlendirmenin başarıyla uygulanması ve örgüt
ikliminin
uygunluğuna
bağlıdır.
Dolayısıyla
güçlendirme
yeterliliğinin farkına varmakta ve kararlarında otonomi sahibi olarak, kendini işi ile ifade
edebilmektedir.
Böylece
işletmenin
sorumlu
bir
çalışanı
bütünleştirmektedir. Bu bakımdan güdüleyici bir süreç olan adanmışlık, güçlendirme iklimi ile
ilişkilidir. Ayrıca yazında konunun gittikçe artan bir önemi söz konusudur. Araştırmanın amacı,
işe adanmışlığın öncülleri ve sonuçları arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Araştırmanın
örneklemini, çeşitli hizmet sektörü (bankacılık ve finans) kurumlarında görev yapan 234 işgören
oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri kolayda örnekleme yöntemiyle toplanarak, yapısal eşitlik
modellemesi ile analiz edilmiştir. Araştırma sonuçları, işe adanmışlığın öncülü olan güçlendirme
ikliminin iş görenlerin işe adanmışlığı üzerinde pozitif ve anlamlı bir etkiye sahip olduğunu
ortaya koymaktadır. Ayrıca işe adanmışlığın sonucu olarak, bireysel performans üzerinde pozitif
ve anlamlı bir etki elde edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali ACARAY,
Saadet Ela PELENK
H. 3. asır İslam ilim, kültür tarihinde bir kırılma noktasıdır. Bu yüzyılı tanımlarken, ilim tarihinde
tedvin ve tasnif dönemi, siyaset tarihinde Abbasîler dönemi, ilim-kültür tarihinde Daru’l-Hikmet
ve Beytu’l -Hikmetin açıldığı dönemdir, demek mümkündür. Arap coğrafyasının kuzeyinde
Harran bölgesinde yer alan antik Yunan pagan tapınaklarının mahzenlerinde bulunan felsefe,
hendese, cebir vb. ait parşömenler alınıp tercüme edilmiştir. Sadece Harran’la yetinilmemiş,
diğer kadim medeniyetler coğrafyasında mevcut olan eserler Bağdat’a taşınmıştır. Bu eserlerin
tercümeleri bir devlet politikası olarak bilinçli ve sistematik bir şekilde yapılmıştır. Tercüme
faaliyetlerinin içeride iki fay hattını tetiklemiştir. 1. Ulumu’ddiniye çalışmalarında Metodoloji
sorunu 2. Savunma refleksi selefi söylemin ortaya çıkmasıdır. İslam aklı bu karşılaşmadan
başarıyla çıkmıştır. İslamın ikinci karşılaşması -içinde bulunduğumuz- moderniteyle olanıdır.
Modernite, Batı dışı toplumların Batının kazanımlarını elde etmek için, yaşadığı tecrübeleri
yaşamasıdır. Modernite karşılaşması Osmanlının savaşlarda toprak kayıplarıyla başlayan,
“nerede yanlış yapıyoruz?” sorunun fiili bir zorunluluğu olarak ortaya çıkmıştır. Bu süreç askeri
alanda başlamış, devlet kurumlarını ıslahı ve toplum mühendisliği şeklinde bir evrilme
yaşamıştır. Şu an halen yaşadığımız bu karşılaşmada aynen hicri 3. asırdaki iki temel fay hattının
ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Kuran’ı nasıl anlamak gerekir? Sorusundan hareketle
metodoloji sorunu ve korumacı bir refleksle bunların Kurân ve sünnete dönmek gerekir
formülasyonuyla yaşanan zihinsel kriz aşmak mümkündür diyen selefi söylem. İki dönem -hiçri
3. Asırdaki yaşananlar ve modern batıyla karşılaşma-genel bir bakış açısıyla /panoramik olarak
bakıldığında çok da birbirlerinden farklı olmadığını söylemek mümkündür.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İbrahim Hakkı İMAMOĞLU
Batıda ve İslam dünyasındaki bazı Müslümanlar arasında İslam hakkında çok sayıda yanlış
anlama söz konusudur. İslam’ın kılıç ve şiddet dini olduğu yönündeki algı da bu yaygın
hatalardan bir tanesidir. Bazı radikal Müslümanlar ve bazı müsteşrikler, cihadın anlamının,
herkesin Müslüm
an olasıya veya teslim olasıya kadar savaş yapılması olduğunu iddia etmişlerdir. Buna tepki
olarak, günümüzdeki bazı Müslümanlar ise İslam adına çok pasif bir barış çağrısı ortaya
koymuşlardır. Bu tebliğ, İslam’da uluslararası ilişkiler konusundaki bu görüşleri ele almakta ve
İslami kaynaklara ve tarihi uygulamaya dayalı olarak barış ve savaşa dair dengeli bir teori
önermektedir. Bu tebliğ, İslam’da cihadın yayılma ve sömürge saikiyle yapılmadığını, kılıçla
İslam’ın yayılmasını da amaçlamadığını vurgulayacaktır. Aksine cihadın amacı, insanlara temel
hak ve özgürlüklerini sağlayacak huzurlu bir ortam sağlamak ve inananlara karşı düşmanca
hareketleri engellemek ve ortadan kaldırmaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Necmeddin Güney
Finansal işlemler, genel anlamda incelenirse, ekonomilerde çok büyük rol
oynar. İslamî finansman yöntemleri İslam ticaret hukuku ahlakının bu
anlamdaki ilkeleri üzerine tesis edilmiştir. İslam hukukunun koyduğu ilkeler
sayesinde İslamî yatırım araçları yapay piyasa balonlarının meydana
gelmesini engelleyecektir. Ayrıca aşırı borçlanmayı, faiz, spekülasyon ve
manipülasyonları ortadan kaldıracaktır. Aynı zamanda faizli bankalardan
farklı finansman yöntemleri kullanmak suretiyle bu endüstrinin hizmet
verdiği alanı genişletecek Türkiye finans sistemine çeşitlilik ve derinlik
getirecektir. Yeni karşılaşılan ve uygulamaya konan İslamî finansman
yöntemlerinden birisi de sukûktur. Bu yöntem, finans piyasasına nakit para
girişi sağlayacak ve güven getirecektir. Böylece İslami finans sisteminin
özellikle de sukûkun ülkemize ekonomik ve sosyal manada katkıları
olacaktır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet Onur
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Haşim BAĞCI
Nihan CABA
Acil sağlık hizmetleri, koşulları gereği pek çok stres faktörünü içinde barındırmaktadır. İşinde
mutsuz olan çalışanların sürüp giden iş stresi, aile hayatına, çift ilişkilerine yansımakta ve evlilik
doyumunu olumsuz etkilemektedir. Bu araştırmanın amacı, İstanbul ili 112 acil sağlık hizmetleri
çalışanlarının mesleki tükenmişlik düzeyleri, algılanan stres düzeyleri ve stresle başa çıkma
stratejilerinin evlilik doyumunu yordama gücünü incelemektir. Araştırmanın örneklemini
İstanbul 112 acil sağlık hizmetleri komuta kontrol merkezi, acil sağlık hizmetleri istasyonları ve
ulusal medikal kurtarma ekibinde çalışan 243’ü kadın, 167’si erkek olmak üzere toplam 410 acil
sağlık hizmetleri çalışanı oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak Mesleki Tükenmişlik Ölçeği
Kısa Formu, Algılanan Stres Ölçeği, Başa Çıkma Stratejileri Ölçeği ve Evlilik Yaşamı Ölçeğinden
yararlanılmıştır. İlişkisel tarama modeline dayalı olarak yapılan bu çalışmanın sonuçlarında 112
acil sağlık hizmetleri çalışanlarının mesleki tükenmişlikleri ve algılan stres düzeyi ile evlilik
doyumu arasında negatif, stresle başa çıkma ve evlilik doyumu arasında pozitif yönlü bir ilişki
olduğu tespit edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Engin EKER
Çiğdem URGANCI
Bu çalışma kadınların bakış açısından toplumsal cinsiyet algısının kadınların çalışmasına ilişkin
tutumları üzerindeki etkisi incelemek amacıyla yürütülmüştür. Araştırmanın evrenini Ankara’da
ikamet eden çalışan ve çalışmayan 18 – 65 yaş aralığındaki kadınlar oluşturmaktadır. Katılımın
gönüllülük esasına dayalı olarak gerçekleştirildiği çalışmanın örneklemini 500 kadın
oluşturmaktadır. Araştırmaya katılan kadınların %55.8’inin bekar, %44.2’sinin evli olduğu
görülmektedir. Kadınlar arasında lisans mezunu (%46.2) olduğunu belirtenler ilk sırada yer
almaktadır. Kadınların %52.2’si çalışıyorken (işveren, yönetici, memur, işçi), %47.8’inin (ev
hanımı, işsiz) çalışmadığı görülmektedir. Kadınların aylık ortalama gelirlerini çok düşük ile çok
yüksek arasında değerlendirmektedirler. Aynı zamanda kadınların %41’inin bu konuda kararsız
oldukları saptanmıştır. Kadınların %28.6’sı düşük, %24’ü yüksek, %5’i çok düşük ve %1.4’ü çok
yüksek seviyede gelire sahip olduklarını belirtmişlerdir. Yapılan istatistiksel analizlere göre
demografik değişkenlerden yaş, eğitim düzeyi, gelir düzeyi ve medeni durum ile kadınların
çalışmasına yönelik tutumlar arasındaki ilişkinin anlamlı bir farklılık gösterdiği görülmektedir.
Aynı zamanda kadınların bakış açısından toplumsal cinsiyet algısının, kadınların çalışmasına
ilişkin tutumlarının önemli bir yordayıcısı olduğu saptanmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gülay GÜNAY
Ayfer AYDINER BOYLU
Yasemin BOZKURT ÖZYALÇIN
Kamu Değeri Yönetimi anlayışı, genel itibariyle kamu işletmeciliğinden farklı olarak kamu
hizmeti görmede esas olanın kamu değeri yaratmak olduğunu kabul ederek kısa vadede elde
edilecek karla ilgilenmemektedir. Ancak, kamu değerinin önemine bu kadar vurgu yapmakla
birlikte kamu değerinin ölçülmesi noktasında yoğun bir görüş ortaya koymayarak bu alanı ihmal
etmiştir. Bu alanda daha fazla çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu doğrultuda bu çalışmada bu
ihtiyaca hizmet etmek amacıyla hazırlanmıştır. Çalışmanın Türkiye’de alanındaki ilk
örneklerinden biri olacağı öngörülerek konunun daha belirgin olarak anlaşılabileceği
düşüncesiyle, özel sektörle birlikte aynı platformda ancak kamusal güdülerle kamu hizmeti
yapan Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT), Kamu Değeri Ölçümlemesi örneği olarak
seçilmiştir. Çalışmada yöntem olarak literatür taramasıyla oluşturulan nicel veri karşılaştırmaları
ve kısa analizler kullanılmıştır. Kamu Değeri oluşturmada Hizmet Performansı Ölçüm Yolları
olan; “Etkililik”, “Erişim”, “Uygunluk”, “Kalite”, “Eşitlik”, “Verimlilik”, “Çıktı” ve “Sonuç”
Göstergeleri çerçevesinde Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ele alınmıştır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan ÖKTEN
The comparative advantage method is the proof of which products should be exported and which
products should be imported in line with their country's potential. In this regard, we should be
exported to Turkey's economy which products it should be calculated in this study and which
products are imported. The data of 2005-2016 were used in the calculation. The superiority of a
country's foreign trade is determined by the comparative advantage method. In this study
explained that the superiority of the product or in which chapter to chapter 99 Turkey was
calculated by the rival method. world and Turkey for 2005-2016 year data were taken from
INTRACEN and TUIK. The aim of this study is to determine the determination of the place of
Turkey in world trade and comparative advantage. In addition, it is seen that 99 chapters did not
calculate the superiority of the group. A study is important in terms of eliminating this deficiency
in the literature.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Burhan ARDIÇ
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Dilan ARSLAN
Karşılaştırmalı üstünlükler yöntemi, ülkelerin sahip oldukları potansiyelleri doğrultusunda
hangi ürünlerin ihraç ve hangi ürünlerin ithal edilmesi gerektiğinin kanıtıdır. Bu doğrultuda bu
çalışmada Türkiye ekonomisi için hangi ürünlerin ihraç edilmesi gerektiği ve hangi ürünlerin ise
ithal edilmesi gerektiği hesaplanmıştır. Hesaplamada 2005-2016 yılı verileri kullanılmıştır. Bir
ülkenin dış ticaretinde hangi ürünlerde üstünlüğünün olduğu açıklanmış karşılaştırmalı
üstünlükler yöntemi ile (AKÜ) hesaplanmaktadır. Bu çalışmada da Türkiye’nin 99 fasıl için hangi
ürün veya fasıllarda üstünlüğünün olduğu AKÜ yöntemiyle hesaplanmıştır. 2005-2016 yılları için
dünya ve Türkiye verileri Intracen ve TÜİK’ten alınmıştır. Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin
dünya ticaretinde yerinin belirlenmesi ve karşılaştırmalı üstünlüğünün belirlenmesidir. Ayrıca
literatürde 99 fasıl grubunun üstünlüğünün de hesaplanmadığı görülmüştür. Literatürdeki bu
eksikliğin giderilmesi açısından bir çalışma önem arz etmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Burhan ARDIÇ
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Dilan ARSLAN
Drums and Zurna culture, which are part of the products produced in an aesthetic way aiming
for art in a tradition by means of society or individuals, have probably shown the most effective
presence in Kastamonu and Karabük provinces. It is used in almost every corner of the Anatolian
geography and in the performances of folk dance, which are indispensable in folk dance and even
in these games. In this study, some of the drums inden zurna and köçek team, which are in the
position of culture transmitters, will be informed about their contribution to the local culture. In
order to obtain the data of the study, document scanning method and personal interview
methods were used. As a result, it is important to make the contribution of the performers of this
geography to the promotion of the region and to bring the artists who carry these cultural codes
and to do scientific studies in this context.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enver KAPAĞAN
Mustafa KUNDAKÇI
Yılmaz BACAKLI
Can DOĞAN
Toplum veya bireyler aracılığı ile bir gelenek dâhilinde sanat amacı güderek estetik bir biçimde
üretilen ürünlerin parçası olan Davul ve Zurna kültürü belki de en etkili olarak Kastamonu ve
Karabük illerinde varlığını göstermiştir. Toplum içerisinde düğünlerde, mehter takımlarında,
ramazan aylarında, şenliklerde, festivallerde, siyasi liderlerinin ve yöneticilerinin pek çoğunun
davet edilmesinde ve karşılanmasında, halkoyunlarının ve hatta bu oyunların içerisinde
vazgeçilmezlerden olan köçek takımlarının sergilediği oyunların icrasında ve Anadolu
coğrafyasının hemen hemen her köşesinde kullanılmaktadır. Bu çalışma ile kültür aktarıcıları
konumunda olan davul –zurna ve köçek ekiplerinden bazılarının yöre kültürüne olan katkıları
hakkında bilgi verilecektir. Çalışmanın verilerinin elde edilmesinde doküman tarama yöntemi ve
kişisel görüşme yöntemleri kullanılmıştır. Bu çalışma değerlerin yaşatılıp sahip çıkılması
bakımından kayda değerdir. Sonuç olarak bu coğrafyadaki icracıların yöre tanıtımına katkısını
sağlamak bu kültürel kodları taşıyan sanatkârları gün yüzüne çıkarmak ve bu bağlamda bilimsel
çalışmalar yapmak kültürün yaşatılması bakımından önemlidir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enver KAPAĞAN
Mustafa KUNDAKÇI
Yılmaz BACAKLI
Can DOĞAN
Günümüzde ülkeler arasındaki sosyal, siyasi, ekonomik, teknik yakınlaşmalar, yatırımcılara ve
işletmelere sınır ötesi yatırım ve ticaret olanağı sağlamıştır. Bu durum, özellikle finansal bilgi
kullanıcıları için işletmeler tarafından hazırlanan finansal bilgilerin yorumlanmasını
zorlaştırmıştır. Bu yüzden ulusal düzeyde hazırlanan finansal raporlardaki farkların ortadan
kaldırılarak finansal raporlardaki bilgilerin uluslararası düzeyde karşılaştırılabilir hale gelmesi
için Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu tarafından Uluslararası Muhasebe ve Finansal
Raporlama Standartları geliştirilmiştir. Ancak son yıllarda başta batı olmak üzere tüm dünyanın
ilgisini çeken ve ekonomik krizlere karşı bir çözüm olarak öngörülen İslami ekonomi ve finans
sisteminde bu düzenlemelerin uygulanmasında zorluklarla karşılaşılmıştır. Bunun sonucunda,
Malezya Muhasebe Standartları Kurulu (MASB), İslami Finansal Hizmetler Kurulu (IFSB) ve
İslami Finansal Kurumlar İçin Muhasebe ve Denetleme Örgütü (AAOFI) gibi kurumlar alternatif
muhasebe standartlarını formüle etmişlerdir. Bu çalışmanın amacı uluslarararsı muhasebe
standartları ile İslami Finansal Kurumlar İçin Muhasebe ve Denetleme Örgütü (AAOFI)
tarafından geliştirilen İslami finansal raporlama standartlarını kavramsal çerçeve açısından
karşılaştırarak farklarını ortaya koymaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Melahat Karadağ
M. Kenan Çığman was a politician who was born in the time of the Ottoman State,
educated in the One Party period and was a doctor practicing in different parts of the
country, and went into politics in the ranks of the Democratic Party at the beginning
of the multi-party period. As he felt the deficiency of adequate Islamic publications
against the enemy of religion, atheist, Marxist, Darwinist, etc. propagandas that he had
been exposed to heavily during his school years, he wanted to fill the deficiency to
some extent in his writings, and to lead the people who were in search of. In our paper,
the life of M. Kenan Çığman, who was a doctor, a politician and at the same time a
man of culture that was mentioned with praise by the writers of Ahmet Kabaklı, Seyfi
Orhon and Sabri Karadeniz, and his works named “İnançlar”, “Kaza-Kader Hayır ve
Şer”, “Allah Divanında İnsan” and “Allah’ın Varlığının Delilleri” will be evaluated.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Recep Büyüktolu
Tüm dinlerde bazı ibadetlerin yerine getirmesi esnasında belirli bir yöne dönme gerekli
görülmüştür. Kutsal kabul edilen bu yönler, insanlar tarafından belirlenmemiş, ilâhî işaretle
tespit edilmiştir. İslam hukukunda “Kıble” terimi ile ifade edilen bu yön, Mekke’de bulunan
Kâbe’dir.
Hz. Peygamber’in (sav) hicretten önce Mekke’de hangi tarafa yöneldiği konusunda farklı
rivayetler bulunmaktadır. Bu konuda kıblenin Kâbe olduğu, Kudüs cihetine ibadet edildiği ve
Kâbe’nin araya alınarak Kudüs’e dönüldüğü şeklinde üç farklı yaklaşım bulunmaktadır.
Kaynaklarda yer alan veriler incelendiğinde, Hz. Peygamber’in (sav) risâletin başlangıcından
itibaren Kabe’ye yöneldiği görüşü öne çıkmaktadır.
Hicretten sonra Müslümanların ibadet esnasında Kudüs’e döndüğünde görüş birliği
bulunmaktadır. Bunun dayanağı konusunda iki farklı yaklaşım görülmektedir. Birincisi Hz.
Peygamber’in (sav) kendi tercihi olduğu diğeri ise Allah’ın emriyle yani vahiyle gerçekleştiği
şeklindedir. Medine’de hicretten on altı veya on yedi ay sonra nihai olarak kıblenin, Kâbe olarak
belirlendiği kabul edilir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ömer Faruk Habergetiren
Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan Körfez Savaşı sadece Irak’ı değil neredeyse tüm bölge
ülkelerini son derece yakından ilgilendiren sonuçlar doğurmuştur. Bu ülkelerin başında hiç
şüphesiz Türkiye gelmektedir. Irak’ın kuzeyinde yaşamakta olan Kürtlerin savaş sonrası fiilî bir
yönetim oluşturmaları topraklarında yaşamakta olan Kürt nüfus ve PKK’nın bu karmaşık
yapıdan istifade ederek Irak’ın kuzeyinde varlık göstermeye devam etmesi dolayısıyla Türkiye’yi
yakından ilgilendirmiştir. 1990’lı yıllar boyunca Irak’ın kuzeyinde yaşanan her gelişmeye PKK’yı
odak alan bir bakış açısı ile yaklaşarak müdahil olmaya çalışan Türkiye 21.yy’ın başlangıcından
itibaren bölgeye yönelik parametrelerinde ise değişiklik yapmaya başlamıştır. Soğuk Savaş
döneminden itibaren Batı Bloğu içerisinde yer alan Türkiye’nin söz konusu Bloğun lideri
konumundaki ABD’nin Irak’ı işgal operasyonundaki askerî taleplerini TBMM’de reddetmesi söz
konusu değişikliğin ilk emarelerinden olmuştur. Körfez Savaşı’nda ABD ile birlikte hareket eden
Türkiye’nin Irak’ın işgalinde ABD’nin taleplerini reddeden bir ülke konumuna gelmiş olması
Iraklı Kürtlerin ABD’nin hamiliğinde inşa ettikleri yönetimin Türk Dış Politikasındaki
konumunu da yakından ilgilendirmiştir. Zira Körfez Savaşı’ndan Irak’ın işgalinin arifesine kadar
olan süre içerisinde Iraklı Kürtler oluşturdukları yönetimi kademe kademe geliştirmişler ve işgal
sonrası süreçte Irak’ın anayasal tek bölgesel yönetimine sahip olmuşlardır. Bu durum da Iraklı
Kürtlerin Türk Dış Politikası’ndaki konumunun değişime uğramasını kaçınılmaz kılmıştır. Bu
çalışma içerisinde de Iraklı Kürtlerin Türk Dış Politikasındaki konumlarının söz konusu zaman
dilimi içerisinde nasıl bir değişime uğradığı hususunda bir perspektif sunulmaya çalışılacaktır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hasan Tevfik GÜZEL
Bireyin yapıp ettikleri ya da söyledikleri, içinde yetiştiği toplumun kendisine sunduğu stereotip
davranışları doğrultusunda şekillenerek anlam kazanır. Bu çalışmada, kültürel bellek
kapsamında bireylerin aile ve toplulukta yapması ayıplanan, kuşaklararası aktarılan ya da
aktarımda değişim süreci yaşanan davranışlar ve bunların nedenleri, sözlü hukuk bağlamında
incelenmiştir. Bu kapsamda kuşaklar arası değişimi gözlemleyebilmek için yaşları 18-23 arasında
değişen 23 kişiye ailelerine yöneltmek üzere; aile ve toplumda ayıplanan söylem ve eylemleri
tespit etmeleri daha sonra bu düşüncelere katılıp katılmadıkları ve gerekçelerinin ne olduğu
sorulmuştur. Elde edilen veriler neticesinde, sözlü hukuk yaptırımı olarak ayıplamanın sözlü
kültür ortamında büyük oranda nesiller arası aktarıldığı, kültürel kod olarak hafif de olsa
yaptırım içerdiği, fakat bazı konularda kırılmaların ve değişimlerin yaşandığı belirlenmiştir.
Ayıp algısının mekân ve zamana, köy-kent ortamına, küreselleşme ve kentleşmeye, kadın ve
erkeğin rollerine, toplumsal cinsiyet eşitliğine ve teknolojiye bağlı olarak değişme eğiliminde
olduğu tespit edilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Emine ÇAKIR
Gittikçe küreselleşen dünyada toplumlar, dünya görüşü ve hayat tarzı bakımından homojenliğini
yitirmekte ve çok kültürlülük toplumsal hayatın her alanında gözlemlenmektedir. Bu durum
göçlerle farklı inanç ve kültüre sahip olanların dışarından bir topluma dahil olmasıyla ortaya
çıkabildiği gibi zamanla farlı düşünce ve yaşayış biçimlerinin aynı toplumda kabul görmesiyle
de mümkün olabilmektedir. Elbette bu vakıanın kültürel, toplumsal ve siyasi alana etkisi
olacaktır. Dahası sadece zikredilen alanlarla sınırlı kalmayacak eğitime ve eğitim politikalarına
da yön vermeye başlayacaktır. Günümüzde çok kültürlülük ve çok kültürlü eğitim yaklaşımı
çağdaş toplumların bir şekilde ilgilendiği ve hatta ilgilenmek zorunda olduğu bir alanı teşkil
etmektedir. Türk eğitim sisteminde yer alan ve zorunlu derslerden biri olan DKAB dersi de
2000’li yıllarla birlikte üzerinde yapılan köklü değişiklikler ve yapılandırmacılık yaklaşımıyla
önemli bir dönüşüme uğramış, diğer dinlere kendi bakış açısını ve yargılarını işe koşmaksızın
programında yer vermeye başlamıştır. Vaziyet bu iken acaba Kur’an çok kültürlülüğe ve çok
kültürlü eğitim anlayışına nasıl bakmaktadır? Bu çalışmada çok kültürlülük ve onun eğitime
yansımaları Kur’an’da yer alan Müslim ve gayri Müslim ayrımı bağlamında ele alınacak, ilgili
ayetler kapsamında bunun nereye kadar mümkün olduğu veya olabileceği irdelenmeye
çalışılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nurullah AYDENİZ
İnsan hayatının dinimizde önemli bir yeri vardır. İslam toplumunda insanların haklarına çok
önem verilmiştir. Bu yüzden korunmaya ihtiyaç duyan yetimlerin hakları en üstün mertebede
görülmüştür. Allah insanları birbirine karşı sorumlu kılmıştır. Nasıl ki bir ebeveyn çocuğuna
karşı sorumlu ise, eşler birbirine karşı sorumlu ise, toplum da yetimleri himaye etmekte
sorumludur. Çünkü toplumu oluşturan bireyler nasıl yetişirse, o toplumun mensupları o derece
huzur ve refah bulur. Bir çocuk babasını kaybettiğinde bu sorumluluk duygusunun çocuğa
verilmesi gerekir. Bunu yapacak olan da toplumun bireyleridir. Toplumların temel hedefi,
mensuplarına huzurlu ve müreffeh bir ortam hazırlamaktır. Huzurlu ve müreffeh bir ortam
hazırlanabilmesi için bütün fertlerin ihtiyaçlarının karşılanması gereklidir. Özellikle yetimlerin
ve kimsesizlerin yardımına koşulmalı ve ihtiyaçları giderilmelidir. Yetimlerin sorumlulukları
aslen yakın akrabaya ait olsa dahi onlar devlete emanettirler. Onları kucaklayıp severek topluma
kazandırmak; bizim dini ve insani bir görevimizdir. Dini metinler yetimlik hukukuna dikkat
çekmiş ve insanlığa rehberlik edecek peygamberler dahi yetim olarak büyümüştür. Örneğin; Hz.
İsa, Hz. Meryem ve peygamberler silsilesinin sonuncusu Hz. Muhammed(s.a.v.) yetim idiler.
Âlimlerden Enes b. Malik, Mücahidimim Şafii ve niceleri de yetim idi. Ve tarihimizde de
yetimlere önem verildiğini bildirmektedir. Allah Teâla Hz. Peygamber’e ‘‘Seni yetim bulup
barındırmadı mı? Öyleyse sakın ezme!'' diyerek ilahi ahlakı, yetim peygamberin hayatından
nebevi bir ahlak olarak insanlara duyuruyordu. Rasulullah Efendimiz ise, sünnetinde yetime
bakılan evin en hayırlı ev olduğunu bildirmiştir. Günümüzde yetimlere gereken önemin
verilmesi ve haklarının korunması için nebevi hayat tarzından örnekler verilerek çalışma
şekillendirilmiştir. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır: Giriş, değerlendirme ve sonuç.
Çalışmamızın birinci bölümünde yetim kavramını açıklayıp, daha sonra yetim kavramıyla ilgili
kelimelere değindik. İkinci bölümünde ise, Kur’an-ı Kerim’den ayetler ve hadislerle konuyu
açıklamaya çalıştık. Son olarak da Hz. Peygamber sonrası alınan tedbirlere değinerek
çalışmamızı sonlandırdık.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Dilek ERGİN
İnsan, sosyal bir varlık olarak birlikte yaşadığı insanlarla ilişkiler kurmak zorundadır. Bu
ilişkilerin temelinde, karşılıklı hak ve görevlerin yerine getirilmesi yatmaktadır. Toplum
hayatında fertlerin haklarına müdahale ve kısıtlama, karşılıklı ilişkiler başlayarak bütün toplum
dokusunun bozulmasına sebebiyet vermektedir. Her insan, yaşama, mal, mülk edinme,
düşünme, soyunu sürdürme gibi temel haklara sahip olarak dünyaya gelmektedir. Tarihin her
döneminde dinler ve toplumların yasaları tarafından bu temel haklara zarar verecek bütün
davranışlar yasaklanmaktadır. İlahi dinlerin kitaplarında bu ilkelerin korunması ve saygınlığına
yönelik beyanlar bulunduğu gibi, diğer dini inanışların yazılı ve sözlü metinleri ile
geleneklerinde benzer beyanlar bulunmakta, bunların hayata geçirilmesinin emredildiği
görülmektedir. Vahye dayalı olsun veya olmasın bütün dinler mutlu huzurlu bir toplum yapısı
oluşturmak için bu evrensel değerlere vurgu yapmaktadır. Bu değerler, her dinde toplumsal
yapının korunmasını, fertler arasındaki ilişkilerin ve sosyal hayatın düzenli yürütülmesini
amaçlamakta, toplumun eğitilmesinde bir araç olarak kullanılmaktadır. Hz. Adem’den Hz.
Muhammed’e kadar gelen peygamberlerin tebliğ ettiği dinler, ortak amaç olarak bu evrensel
değerlerin hayata geçirilmesini hedeflemektedir. Aklın, dinin, malın, nefsin ve soyun
korunmasını esas alan bu değerlerle toplum eğitilerek birbirine saygı gösteren insan topluluğu
haline dönüşmektedir. Bu metotlarla toplamsal birlik ve beraberliğe katkı sağlamakta, ferdi
olgunluk ve gelişime de ışık tutmaktadır.
Evrensel değerleri öne çıkararak erdemli insan tipolojisini ortaya koymaya çalışan eserler,
insanlık tarihi ile birlikte çok eski dönemlerden beri kaleme alınmaktadır. Bu eserlerden
Konfüçyüs’ün Konuşmalar Kitabı ile Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig isimli eseri, evrensel
değerler ve mutlu toplumu oluşturmak için verdiği mesajlarla oldukça dikkat çekmektedir. Doğu
kültür coğrafyasının değerlerini öne çıkaran bu iki eserle birlikte Lao Tse’nin Tao Te Ching isimli
eseri de erdemli insan tipolojisini öne çıkararak erdemli toplumun nasıl oluşacağı ile görüşler
ileri sürülmektedir. İnsanlığın ortak malı ve değerleri olan doğruluk, iyilik, erdem gibi değerlerin
temelinde insanlığın iyiliği ve mutluluğu yatmaktadır. Konfüçyüs ve Lao Tse'nin felsefi
aydınlanma neticesinde ulaştığına inanılan değerler, Kutadgu Bilig’de de benzer üsluplarla
zikredilmektedir. Bu değerler, vahiy mahsulü olan kutsal metinlerde yer almaktadır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa BAŞ
Throughout history, the family has been cared and detailed provisions have been made. One of
these provisions is to pay one of the spouses to the other depending on the wedding. This
payment is double sided in Judaism. The portion which paid by groom to bride’s father is called
“mohar”, which paid by bride’s father to groom is called “drahoma”. It is possible to mention the
existence of drahoma as a tradition in Christianity. The name of this payment in Islam is mahr
which is paid by man to woman herself. It becomes woman’s own property. It can’t be used
without her permission. Even under different names, such as mohar, drahoma, dowry, kalın, this
payment is not only available in spiritual religions but also in non-religious systems . This
situation implies the importance of the issue and the need to address it, but also prevents us from
limiting the phenomenon to the religious sphere. Therefore, in our study the payment to the
spouses will be discussed, but the examination of the whole will be transferred to the wider
studies and its scope will be limited to the heavenly religions. In this context, general information
about the mentioned concepts will be given, the provisions of this payment will be examined and
similarities and differences between them will be tried to be determined.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ayşe Betül ALGÜL
İnsanların bilgilenmesinde, bilinçlenmesinde ve duyarlılığının artmasında dini değerlerin ve
telkinlerin önemi büyüktür. Müslümanların gündelik yaşamlarında büyük öneme sahip olan
camilerde okunan hutbeler de birçok konuda Müslümanlara telkinlerde bulunmayı
amaçlamaktadır. Medyanın gündeme getirdiği bazı konuların Cuma hutbelerinde işlenmesi ve
söz konusu konuların dini açıdan değerlendirilesi, rahatsız edici toplumsal hadiselerin
yaşanmamasına katkıda bulunabilmektedir. Sosyal ilişkiler, sağlık, çevre, insan hakları gibi temel
konuların medya tarafında haber yapılarak gündeme getirilmesi ve Cuma hutbelerinde de
işlenerek pekiştirilmesi bu ve benzeri konular hakkında toplumsal bilincin oluşmasına katkı
sağlayacağı değerlendirilmektedir.
Bu çalışma, medyanın gündem belirleme kuramı çerçevesinde, kitle iletişim araçlarında yer alan
bazı toplumsal olayların, camilerde okunan Cuma hutbelerinde konu olarak işlendiğini ortaya
koymayı amaçlamaktadır. Çalışma kapsamında, medya tarafından haberleştirilerek gündeme
taşınan ve camilerde hutbe olarak okunan bazı örnek konular incelenmiştir. Çalışmada,
medyanın gündem belirleme kuramı ile birlikte kitle iletişim araçlarının toplumsal yaşamdaki
fonksiyonları da ele alınarak değerlendirilmiştir. Konuya ilişkin literatürden de yararlanılmıştır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa İnce
The Holy Qur'an is the sacred book of Muslims. He is an Arabic word. Belagat
and a congregation with a summit in mind, have taken into account the skills
and curiosity of the addressee's language since it is a nazil. For this reason,
even those who have received Islamic façades have used a style that will
amaze them. It is to be taken as a religious responsibility that this effect of the
Qur'an, which appeals to the ear and the heart, should be conveyed to other
non-Arabic Muslim societies. For this reason, the translation of the Qur'an
must be done meticulously; the meaning and literary styles that it contains
should be echoed at the target. If this is not done, it should not be forgotten
that a text that is boring to read, hard to understand, and does not appeal to
literary taste, even if it is translated, will be subject to God. Therefore, the
writers of the Qur'an must be dominant in the target language besides the
source language, and they need to bear the concern of addressing the heart
and the heart of their interlocutors.
There is so much Quran translations in Turkey, but those who could make an
impact before the public does not exceed the number of fingers. This can be
explained by the lack of knowledge of the source language or the target
language, the lack of literacy in the transfer to the target language, the
unreasonable and unnecessary loyalty to the source language, and many
more. As a matter of fact, these problems are mentioned in the arranged meal
symposiums, and these are explained in books, articles and theses related to
translation problems. However, these problems are superficially mentioned;
There have not been many studies on specific issues. However, it is necessary
to present the problems more specifically and propose solutions to them. For
this reason, in this work, the metaphorical uses of news and wishes in the
Qur'an as a narrowly framed issue will be considered as a translation
problem. Problems that arise when these can not be transferred to the target
language will be identified and concrete solutions will be provided. Subject to
the point made in the concrete with certain qualities that stand out in Turkey
and the meal will be examined more widely read among the people. Firstly,
the conceptual framework of news and wishes in Arabic language will be
drawn, their metaphorical uses will be mentioned and then the subject will be
made clear through sample verses in the context of the subject. If this sample
will be selected from those verses translated incorrectly in Turkey throughout
the meal. Metaphorical usage in the verse will be used as a function,
translation of the place of the meals will be evaluated, problems will be
determined and suggestions will be made. Thus, it must be pointed out that
certain concerns must be laid down at the point of translation of the Qur'an.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Avnullah Enes ATEŞ
Tasavvufi iki kavram olan havf ve recâ, büyük sûfî ve düşünür Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî,
eserlerinde çeşitli metaforlarla işarette bulunulmaktadır. Havf; gelecekte vuku bulacak kötü bir
olaydan korkarak kalbin yanması, rahatsız olmasıdır. Çünkü insan ya başına hoşlanmadığı bir
şeyin gelmesinden veya arzu ettiği bir şeyi elde edememekten korkar. Burada kastedilen korku,
insanın, Allah’ın kendisinden uzak kalmasından, O’nun gözünden düşürecek aykırı
davranışlarda bulunmaktan korkmaktır. Tabi bu korkunun miktarı kulun Allah’ı bilmesi ile
orantılıdır. Nitekim Peygamber (s.): “Hikmetin başı Allah korkusudur.” Havfın zıttı olan recâ ise
havf gibi gelecekte vuku bulacak bir şeyi beklemek ve ummaktan kalbin duyduğu lezzettir.
Umulan ve beklenen şeyin olması, birtakım sebeplere dayanır. Eğer bu sebepler yerine getirilmiş
ise o güzel şeyin olmasını beklemeğe, recâ denir. Fakat bu sebepleri yerine getirmeden o şeyin
olmasını beklemek reca değil temenni olur. Temenni ise insanı atalete ve tembelliğe sevk eder,
cehd ve gayret sarfetme yoluna sevk etmez. Recâ sahibinin durumu ise tam bunun aksinedir. O
halde recâ iyi ve güzeldir, fakat temenni fena ve çirkindir. İslam dini korku ve ümid üzerine inşa
edilmiş bir dindir. Çünkü Kur’ân, insana ifrat ve tefritten uzak ve denge prensibine önem
vermeyi, yani vasat bir kimse olmayı emretmektedir. Bu nedenle insan hayatında korkunun ve
ümidin rolü birlikte zikredilmektedir. Mevlânâ"yı, düşüncesine ve inancına şekil veren İslam’ın
iki ana kaynağından yani Kur’an ve sünnetten soyutlayarak anlamak ya da anlatmak mümkün
değildir. Mevlânâ’nın gerçek düşüncesi, ölümünden sonra yazılan ve sıhhati tartışmalı
rivayetlerden oluşan “menâkıp” kitaplarından ziyade, kendi eserlerinin ve sözlerinin ışığında
aranmalıdır. Çünkü düşünceleri dikkatli ve sistematik bir bütünlük içinde incelendiğinde, bütün
eserlerinin Kur"an ayetlerinden ve peygamberin hadislerinden hareketle İslam’ın esası olan
tevhit inancını dile getirmek üzere yazıldığı görülecektir. Bu açıklamalardan hareketle,
çalışmamızda, hayatını Kur’an ile yaşayan, bütün eserlerinde Allah"ın emirlerini insanlara tefsir
etmeye, onların anlayabileceği seviyeye çekmeye çalışan Mevlânâ"nın “havf ve recâ” konusunda
ne düşündüğünü öncelikle kendi eserlerinden yola çıkarak ana hatlarıyla incelemeye çalışacağız
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Halim GÜL
Individuals transfer their knowledge and experiences through their material and spiritual
cultural processes throughout their lives. Transferring the emotions and thoughts of people with
aesthetic sounds is effective with the art of music. All kinds of ideas, music that affects the group
and the owner of the office; it has an integrated role within society. In the places where people
cannot express their emotions with their own sounds, the instrument accompanies the individual.
In this context, it will be revealed that the artist Seyfettin Sığmaz,. The research was limited with
Seyfettin Sığmaz. This study is a study that brings out the Seyfettin Sığmazı which is one of the
artists who carefully examined and carried them to the official institutions in the art laboratories.
These craftsmen are the ones that direct the society and can be considered as an ecole.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aşkın ÇELİK
Can DOĞAN
Okan KAYA
Bireyler, yaşantıları boyunca birikim ve deneyimlerini maddi ve manevi kültürel süreçler
aracılığıyla aktarırlar. İnsanların duygu ve düşüncelerini estetik sesler ile aktarması müzik sanatı
ile etkili olur. Her türden fikir, zümre ve makam sahibini etkileyen müzik; toplumu kendi içinde
bütünleştirici rol üstlenir. İnsan, duygularını kendi sesleri ile anlatamadığı noktalarda ise çalgılar
bireye refakat eder. Bu bağlamda, kültür aktarıcıları niteliğinde olan sanatkâr Seyfettin Sığmaz’ın
mey çalgısına kazandırdıkları ortaya konulacaktır. Araştırma, meyi ustalıkla icra eden ve
geliştiren, bu anlamda ekol sayılabilecek usta sanatkârın gün ışığına çıkarılması ve ilk olması
bakımından önem taşımaktadır. Verilerin toplanmasında doküman tarama yöntemi ve kişisel
görüşme yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma Seyfettin Sığmaz ile sınırlandırılmıştır. Bu çalışma,
meyi sanat laboratuvarlarında titizlikle inceleyen ve resmi kurumlara taşıyan sanatkârlardan
Seyfettin Sığmazı gün yüzüne çıkarır nitelikte olan bir çalışmadır. Bu sanatkârlar, topluma yön
veren ve ekol sayılabilecek nitelikte olup yeni nesil müzisyenler için yol göstericidirler.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aşkın ÇELİK
Can DOĞAN
Okan KAYA
XXI yüzyılın toplumsal dönüşümüne işaret eden tüm geleneksel küreselleşme anlayışları,
ekonominin, kültürün ve siyasetin birbirinden bağımsız evrimini konu almıştır. Ancak, Antonio
Negri ve Michael Hardt tarafından üretilen “İmparatorluk” kavramına konu olan küreselleşme
modelinde, ulus-ötesi imparatorlukların erişebildiği tüm coğrafyaları, devlet yapısından
topluma, ticaretten kültüre kadar yeniden ve bir bütün halinde şekillendirme şansı bulunduğu
ortaya konmaktadır. Hardt ve Negri’ye göre bu değişikliğin temelini “enformasyon”
oluşturmaktadır. Bugün tüm yeni medya kullanıcıları imparatorluğun istediği küresel yurttaşa
evrilmektedir. Bu çalışma ile Hardt ve Negri’nin İmparatorluk kavramı ile vurguladıkları ulusaşırı korporasyonların, yeni medya uygulamaları ile gelişen elektronik ticaret kapsamında hayat
bulduğu vurgulanmıştır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Murat GÜLGÖR
Ahiska Turks migrate to Turkey from Russia, Georgia, Azerbaijan and Kyrgyzstan for
several reasons. After 1992 many of them settled into Turkish cities such as Iğdır,
Bursa, İstanbul, Ankara, Kocaeli, İzmir and Antalya. Though Ahıska Turks who settled
in Antalya have lived some difficulties at first, they have adapted to social
environment easily. The aim of this study is to investigate the struggle of Ahıska Turks
to prepare their futures and to protect their values. To this aim we conducted a survey
on Ahıska Turks who are living in Antalya. It is revealed that most of them are satisfied
from their lives in Turkey and they are not thinking to go back.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kuziyev İslam Nematoviç
Karimov Akram Abbasoviç
Serkan DİLEK
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Semiha DEMİRTAŞ
1206’da Cengiz Han ile başlayan Moğol seferleri XIII. yüzyılın en önemli olaylarından biridir.
1227’de Cengiz Han’ın ardından Moğol tahtına geçen oğlu Ögeday, Batu önderliğindeki ordunun
Rusya, Doğu ve Orta Avrupa’ya sefer yapmasına karar vermiştir. Ordu 1236 yılında sefere
başlamıştır. Moğollar Rusya’ya ilk olarak Kuzey Rusya’daki Ryazan’dan girmişlerdir. Ardından
Büyük Knezliğin olduğu Vladimir’e yürümüşlerdir. Yolları üzerindeki Kolomna ve Moskova’yı
ele geçirmişler, sonra başkent Vladimir’de hâkimiyet sağlamışlardır. Vladimir’in düşüşünü
Suzdal, Rostov, Gorodets, Tver, Torjok, Kozelsk gibi Kuzey Rus Knezlikleri takip etmiştir. Kuzey
Knezliklerini ele geçirdikten sonra Batu, Güney Rus Knezliklerine doğru harekete geçmiştir.
Pereyeslavl, Çernigov’un ardından eski başkent Kiev de Moğolların eline geçmiştir. Ögeday’ın
ölümü Moğol seferlerini durdurmuştur. Batu, seferi bitirip İdil nehri civarında Ordası’nı kurmuş
ve Rus Knezliklerini kendisine bağlamıştır. Sefer sonucunda Batu’nun kurduğu Orda, 1241-1502
yılları arasında Rusya bölgesinin siyasi tarihine yön vermiştir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Umut YOLSEVER
Kemal ÖZCAN
Muhammad Abed al-Sindî is one of the late Ottoman scholars who devoted his life to scholarship and
journeys and to copyright. He is a great Islamic scholar who was born in the Sind region and immigrated
to the Hijaz region during his youth together with his family. He started his education at an early age
under his grandfather's direction. Later, after his migration to the Hijaz region, he took lessons from
many scholars of this period, including his physician Uncle Shaykh Muhammad Husain al-Ansari.
Shortly after the death of his grandfather and his father, he immigrated to Yemen with his uncle. He
spent part of his life in Yemen and in the surrounding areas with teaching and scholarly activities.
During the time he was in Yemen, he was the private doctor of the administration. He was sent to
Mehmet Ali Pasha in Egypt as ambassador of the Yemen government. The purpose of this article is to
introduce Muhammad Abid, who is not much known in our country, to some extent and to introduce
his works to the researchers. In our study, information was given about life, his masters and students,
his appointment by Mehmet Ali Pasha to the president of the jury. His works were also briefly
introduced. The source of this paper consists of Sindi's own printed works, his manuscript writings,
and many articles and academic studies. Especially Said Bektash's writings about the writer comes first
place. The paper has been written and concluded with an evaluation of the scientific accumulation that
he has left.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali TAŞKÖPRÜ
Muhammad Abed al-Sindî is one of the late Ottoman scholars who devoted his life to scholarship and
journeys and to copyright. He is a great Islamic scholar who was born in the Sind region and immigrated
to the Hijaz region during his youth together with his family. He started his education at an early age
under his grandfather's direction. Later, after his migration to the Hijaz region, he took lessons from
many scholars of this period, including his physician Uncle Shaykh Muhammad Husain al-Ansari.
Shortly after the death of his grandfather and his father, he immigrated to Yemen with his uncle. He
spent part of his life in Yemen and in the surrounding areas with teaching and scholarly activities.
During the time he was in Yemen, he was the private doctor of the administration. He was sent to
Mehmet Ali Pasha in Egypt as ambassador of the Yemen government. The purpose of this article is to
introduce Muhammad Abid, who is not much known in our country, to some extent and to introduce
his works to the researchers. In our study, information was given about life, his masters and students,
his appointment by Mehmet Ali Pasha to the president of the jury. His works were also briefly
introduced. The source of this paper consists of Sindi's own printed works, his manuscript writings,
and many articles and academic studies. Especially Said Bektash's writings about the writer comes first
place. The paper has been written and concluded with an evaluation of the scientific accumulation that
he has left.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali TAŞKÖPRÜ
Hikmet, insanın gücü ölçüsünde eşyanın mahiyet ve hakikatini anlayabilmesidir. Evrendeki
bütün varlıkların görünen ve bilinen (fiziksel) tarafının yanında bir de görünmeyen hakiki
(metafizik) yönü vardır. Esasen hikmet, eşyanın hakikatini idrak etmek, fizik âleminin ötesinde
metafizik gerçekleri algılayabilme yeteneğidir. Yaşadığımız dış dünyanın ve maddenin seyri
yanında kendi iç dünyamıza yolculuk yapabilmektir. İslam düşüncesinde pek çok âlim, sufî ve
şair, Allah-insan-varlık ilişkisini ele alırken meselenin hakikatini kavrayabilmek için hikmet ve
hikmetli sözleri kullanmıştır. Bu geleneği sürdürenlerden biri de Muhammed b. Gazî elMalatyavî’dir. Anadolu Selçukluları zamanında yaşamış Malatyavî, dönemindeki diğer pek çok
sufî gibi anlatmak istediği konuları eserlerinde hikmetli sözlerle ifade etmiştir. Bu çalışmada,
müellifin Ravzatu’l-ukûl adlı eserinden hareketle ele aldığı hikmetli sözlerden seçmeler yapılarak
onun hikmet tasavvuru tasavvuf düşüncesi açısından değerlendirilecektir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hamdi KIZILER
Mühimme Defterleri, Osmanlı Devleti’nde, Dîvân-ı Hümâyûn’da görüşülen konular üzerine
padişahın onayı alındıktan sonra düzenlenen fermanların sûretlerinin kaydedildiği defterlerdir.
Bu defterler, Osmanlı Devleti’nin merkez ve taşra teşkilâtının idarî yapısı ve çalışma şekilleri,
devlet-tebaa ve devlet-esnaf münasebetleri, imar, iskân ve iktisat konuları, iç siyaset, isyanlar ve
bastırılma şekilleri, askerî tarih, strateji, dış siyaset ve devletlerarası ilişkiler gibi çok geniş ve
önemli hükümleri ihtiva etmektedir. Mühimme Defterlerinde ehl-i beytle ilgili olarak seyyid ve
şeriflerin nesepleri, onlara tanınan imtiyaz ve muafiyetler, yerel idarecilerle ilişkileri gibi hususlar
başta olmak üzere Nakîbü’l-eşrâf, Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları ve Sâdât Çavuşları hakkkında
oldukça geniş muhtevada kararlar bulunmaktadır. Tebliğimizde Mühimme Defterleri ve
Muhtevâsı izah edilerek seyyidler hakkında verilen kararlar, seyyidlere hitaben yazılan
hükümler, seyyidlerin nesep/soy bilgileri, seyyidlerin siyasî, ictimâi ve askerî alandaki görevleri
ayrıntılı olarak analiz edilecektir. Böylelikle Mühimme Defterleri ışığında Nakîbü’l-eşrâflığın
tarihi serüveni, işlevleri ve seyyidlerle ilgili hükümler hakkında önemli bilgiler sunulacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ayhan IŞIK
In an increasingly globalized world, societies lose their homogeneity in terms of worldview and
lifestyle, and multiculturalism is observed in every aspect of social life. This can be achieved by
the inclusion of a community outside of those who have different beliefs and cultures with
immigration, but also by the acceptance of different forms of thought and life over time in the
same society. Of course, this case will have an impact on the cultural, social and political arena.
Moreover, it will also begin to direct training and education policies that are not limited to the
areas mentioned. Today, multiculturalism and multicultural education approach constitute an
area that contemporary societies are in some way interested or even interested. DKAB course,
which is one of the compulsory courses in the Turkish education system, has undergone an
important transformation with the radical changes and constructivism approach that has been
made over the years of 2000 and has begun to give place to other religions without hiring their
own point of view. While this is the case, how does the Qur'an view the multicultural and
multicultural understanding of education? In this study, multiculturalism and its reflections of
education will be examined in the context of the distinction between Muslim and non-Muslim in
the Qur'an and it will be tried to examine how far it is possible or possible within the context of
the related verses
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nurullah AYDENİZ
This study has been prepared for determining the Sufis, who are also musical artists, as included
with the biographies, memories, perfections, and works in the book of Osmanzade Hüseyin
Vassaf Bey named “Sefine-i Evliya-yı Ebrar, Şerh-i Esmar-ı Esrar” serving as an encyclopedia of
Sufis; and classifying those individuals based on the historical development and change of our
Classical and Religious music and based on the religious orders that the Sufis engaged in music
are devoted to, by way of including necessary additional information about them; and for
presenting many facts ranging from the religious orders’ viewpoints towards art, culture, and
music to their differences in performance, from their repertories to meaning characteristics in
lyrics. Sefine-i Evliya is a work of source characterized as a translation book consisting of totally
5 volumes. Furthermore, many Sufis, who are also musical artists, were determined in each
volume of this work; and they were compiled separately based on the volume by including
additional information.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Türkân Uymaz
According to the Ancient Greek, music had a big importance for the education of soul and for
circumcision. The history of musical therapy goes back as the history of medicine. There are data
about that music was used for the treatments of diseases such as depression, mania, epilepsy,
homesickness-melancholy, insanity, hysteria, paralysis, gout, inflammatory diseases,
rheumatism, various pains, plague, measles, and hydrophobia in Ancient Greece. It was asserted
in Odyssiea written by Homeros in the 9th Century B.C. that music was good for bleeding. Plato,
Aristidis, and Celsus treated the mental disorders by the help of music. When Asclepios advanced
in the carrier of God of Medicine, he made the similar of Asclepion in Epidaures founded in
Bergama in the 4th Century B.C. As we understood from the inscriptions, the methods of
physiotherapy, suggestion, and musical therapy that are also still being used today were applied
in asclepions. Asclepion, in Bergama town of İzmir, which is one of the health temples founded
for the sake of the Medicine God Asclepios, is a westernmost city in the East and an easternmost
city in the West with its beautiful nature and healing natural resources. Bergama; is a health city
in which the natural treatment methods such as music, theatre, sports, sun, mud was first used,
the snake that is the symbol of medicine and pharmacy was found, the first hospital Asclepion
was founded. In this study, musical therapy was featured by mentioning the treatment methods
in Asclepion
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan ÇELİK
Genghis Khan shared his property among his sons before he died. Because it was the Mongols
heritage tradition. The second son of Genghis Khan’s and Börte’s: Chatai. His inheritance Ilı,
Issyk-kul, up Çu, and Talas basin and Kasgarya and Mawaraunnahr land. Uighur, Turkish, and
Chinese officers have defended the ruined western cities during the Mongol ınvasions. These
officers were influential in the establishment of the Mongolian political organization. According
to the Mongols, administrative works are embarrassing. For his, non-Mongolian, skilled
administrators in the civilian organization have worked. These administrators tried to protect the
people from the physical and economic pressures of the Mongols
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Betül Sümeyre TAHTALI
There are many initiatives about on artistic aesthetics that have echoed throughout Europe since
the Renaissance. These initiatives that appears in the 20th century, have made significant
distances in material and conceptual content after both world wars and experimental approaches
have begun to be accepted in many western countries. However, in the plastic arts literature, the
sources that deal with the effect of this transformation on the Balkans, are quite limited. Whereas,
today the Balkans are one of the geographical regions that have studied rapidly the changes in
the discipline of plastic arts. In this study, we have presented the latest art productions in the
Balkans for to support suggestion we mentioned. (For this presentation; Croatia, Republic of
Macedonia, Serbia and Greece (which could be counted as the Balkan country) were visited
(2017), and museums and art galleries in these countries were investigated).
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Burak BOYRAZ
Ü. Irmak ŞAHİN
Varoluşçuluğa nazaran felsefenin görevi, klasik rasyonalist ifadelerde yansıdığı gibi bilimle
olduğu kadar insanın bireysel varlık olma sorunlarıyla da uğraşmaktır. Fakat insanın var olma
meselesinde karşımıza çıkan sorunlar hala güncelliğini korumaktadır. Bilindiği gibi Descartes’ten
Kant’a kadarki felsefe problemin merkezini nesneden özneye taşıyarak varlığın anlamını öznede
aramaya başlamıştır. Özne nedir? Bir şeyi tanımaya yönelik olarak benimle epistemolojinin
öznesinin ilişkisi nasıldır? Alman idealistleri Fichte, Schelling ve Hegel insan sorununu özne
sorunu ile değiştirdiler. Berdyaev varoluşsal bir sorun olarak yaklaşmakta ve Alman idealizmini
nesnelleştirme problemini sadece sıradan algı, duyum, zihinsel ve fiziksel hatta öznel ve objektif
tutum olarak almakta olduğu konusunda eleştirmektedir. Bu çalışmada Rus din felsefecilerinin
varoluşçu okulunun en öne çıkan düşünürlerinden N. A. Berdyaev’in varoluşsal metafizik
çerçevesinde geliştirdiği ruhun felsefesi üzerinden özne nesne problemine yaklaşımı
temellendirilmeye çalışılacaktır. Çalışmadaki bir diğer önemli nokta insan ruhunun kültürel ve
tarihsel gelişimi için nesneleştirmenin olumlu yönlerinin analizi olacaktır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kasim MÜMİNOĞLU
Búgіngі jas bolashaq Qazaqstannyń jandy beınesі. Jastardy bіlіm jolyna salyp,
túzý joldan taıdyrmaı, sanaǵa sáýle shashar oqý bіlіmnіń tіzgіnіn ustatý
memleket pen qoǵamnyń mіndetі sanalady. Qandaı myqty memleket
bolmasyn jastardyń bіlіmі men oqý-aǵartý іsіne kóp kóńіl bóledі. Keleshektіń
іrgetasyn qalaý úshіn, eń aldymen sol eldіń jastarynyń sanaly urpaq bolyp
jetіlýіne kúsh salý kerek. Qazіrgі tańda Elbasymyz dál osy baǵytta kóptegen
jumystar atqarýda. Árbіr jastyń alańsyz, bіlіm nárіmen sýsyndaýyna
barynsha jaǵdaı jasalǵan. Nurly bolashaqtyń dańǵyl jolynda shabysy qatty
tulpardaı júıtkіgen Qazaqstannyń jastary tektі ulttyń urpaqtary ekenіne keler
kún men atqan tań bіrden-bіr kýágerі bolmaq.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gayhar SANAY ERĞALİKIZI
There is a situation in which the work of Davut al-Khanafi al-Karsî al-Birgivî called as a Basmala
tractate, which leads to suspicion about who the author is makes are search on it. It is not clear
whether the author is Karsî or Birgivî. If the author is Karsî, is it one of his own copies of the
basmala or another independent tractate? As a result of the source search and content analysis it
was found that Mehmet al - Birgivî does not have any basmala tractate, and that Kârsî has two
tractates with the same name. Although the names of these two tractates are similar, they are
understood to be different and their reasons are different. When it comes to Birgivî's nickname,
which is mentioned together with Karsî, it is possible to explain by spend an important part of
his life as a lecturer in Birgi which town is his spiritual teacher Birgivî. In this paper, a literature
review and content analysis were carried out to determine that the basmala tractate belongs to
Karsi.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Tuğrul Tezcan
The aim of this study is to determine the opinions of prospective teachers about adding values in
education faculties. The research is designed according to the qualitative method. The population
of the research is composed of prospective teachers having education in the department of
primary school teaching, social sciences teaching, science teaching and elementary mathematics
teaching in the education faculties of the universities in Turkey. Participants of research are the
students from Akdeniz, Atatürk, Dicle, Gazi, Muğla Sıtkı Koçman, 19 Mayıs and Yıldız Technical
Universities. The research data were collected during spring year 2016-2017. The qualitative data
of the study were obtained from 291 prospective teachers voluntarily. According to the
qualitative results, the ratio of the proportion of pre-service teachers who think that values are
not gained is twice as much as the number of teacher candidates who think that values are gained.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Engin DEMİR
Yusuf BUDAK
Cennet GÖLOĞLU DEMİR
Adaletin tarihsel yönü güncel siyasi meseleleri çözümlemek üzere başvurulan temel
kaynaklarından biridir. Tarihsel adalet incelemelerinde anayasal metinler, karşılaştırmalı
inceleme yöntemiyle bir toplumun adalet düşüncesindeki değişimi anlama imkânı sunan özel
metinlerdir. Anayasalarda yer alan temel hak ve hürriyetlerle ilgili hükümler anayasayı
oluşturanların adalete dair fikirlerini ifade ettiği gibi onların adalet düşüncesindeki değişimin
boyutlarını da ortaya koymaktadır. Bu tebliğde Osmanlı anayasasında yer alan temel haklar ve
hürriyetler konusu ile ABD’de anayasasındaki temel hak ve hürriyetler konusu
karşılaştırılmaktadır. Tebliğde öncelikle Osmanlı anayasasındaki ilgili maddeler tespit edildikten
sonra ABD anayasasında yer alan ilgili madde ve hükümlerle karşılaştırılmaktadır. İnceleme
sonucunda öncelikle her iki anayasa metninde modern adalet düşüncesinin esas alındığı tespit
edildi. İkinci olarak Osmanlı anayasasında temel hak ve hürriyetler ve adalet düşüncesi ile ilgili
modern tanımlamaların yapıldığı sonucuna ulaşıldı. Son olarak Osmanlı anayasasında klasik
siyaset düşüncesinde yer alan adalet formunun değiştiği ve bunun yerine günümüz
anayasalarında görülen bir adalet düşüncesinin benimsendiği anlaşılmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yunus Kaplan
Kuruluşundan itibaren Osmanlı Devleti’nin resmî din anlayışı, Sünnî İslam anlayışı çerçevesinde
şekillenmiştir. Bu anlayış, Osmanlı topraklarında hâkim konumda olan biri Mâtürîdîlik diğer
Eş‘arîlik olmak üzere Sünnîliğin iki ana damarı tarafından temsil edilmiştir. Osmanlıda Sünnî
düşüncenin resmî din anlayışı olarak benimsenmesinde özellikle XV-XVI. yüzyıllarda yürütülen
Şiî propagandası önemli rol oynamıştır. Bu yüzyıllar, Osmanlı resmî dinî ideolojisinin büyük
değişim yaşadığı ve bu ideolojiye karşı muhalif birtakım dinî hareketlerin ortaya çıktığı bir
dönemdir. Sünnî düşünceye karşı çıkan bu tür muhalif hareketin başında ise Şiîlik propagandası
yürüten Safevîler ile Anadolu’daki Kızılbaşlık hareketi gelmektedir. Devletin ve toplumun yapısı
ve inancı için bir tehdit olarak görülen bu eğilimlere karşısında Osmanlı Sultanları, devletin hem
siyasî hem de dinî yapısında merkezîleşme eğilimi içerisine girmişler, bilhassa yıkıcı Şiî
faaliyetleri karşısında devletin resmî ideolojisi olan Sünnîliği pekiştirmeye ağırlık vermişlerdir.
Bu bağlamda Sünnîlik güçlendirilmeye çalışılmıştır. Bu durum Sünnîliğin daha da güçlenip
devlet doktrini olarak öne çıkmasında önemli rol oynamıştır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Recep Önal
The role of UNESCO in the solution of problems arising on the development
of world culture is undeniable. The organization has developed unit
standards of mutual relations between cultures in its documents, particularly
"Declaration on the principle of tolerance", "Convention on the Conservation
and Promotion of Cultural Self-Diversity" based on global consensus of the
principle of equality of cultures. In this direction, the Republic of Azerbaijan
verified the documents signed by UNESCO and for this purpose; the
President of the country has signed a relevant decree, series of events have
been organized and relevant work has been done. Currently, the project
"Cultural diversity is our cultural unity" is being implemented within the
framework of the convention
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Zaur MAMMADOV
Bu çalışmada paylaşmanın öznel iyi oluşa etkisi araştırılmıştır. Diener öznel iyi oluşu bireylerin
az acı çok mutluluk, tatmin edici çok etkinlik az engellenme, çok fazla hoş az nahoş duygular
yaşadıklarında hissettikleri şeyin yaşam doyumu yüksek bir hal olduğu bu duruma da yüksek
öznel iyi oluş diyebileceğimizi belirterek, öznel iyi oluşun bireyin kendi yaşamını yine kendi
belirlediği kriterlere göre değerlendirmesidir şeklinde yorumlar. Paylaşmadan kastedilen infak
ve sadakadır. İnfak malda ve diğer şeylerde zorunlu ve nafile olarak yapılan harcamalara denir.
Çalışmaya 227 kadın, 266 erkek toplam 493 kişi katılmıştır. Paylaşma ile ÖİO arasında istatiksel
düzeyde anlamlı pozitif ilişki gözlenmiştir. r=,500, p<,000. Bununla beraber paylaşmanın ÖİO alt
boyutları Yaşam Zorluklarıyla Baş Etme r= ,284, p<,000 ve Geleceğe Bakış arasında r= ,373, p<,000
pozitif bir ilişki gözlenmiştir. Bulgulara göre paylaşma bireyin geleceğe umutla bakmasında,
yaşam zorluklarıyla başa çıkmada ve genel olarak bireyin kendini mutlu hissetmesinde pozitif
bir etkiye sahiptir denilebilir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ahmet Canan Karakaş
1900’lü yılların başında pazarlama disiplinin ortaya çıkmasından itibaren
pazarlamanın kapsamı sürekli bir değişim ve gelişim içinde olmuştur. Fakat
pazarlama ile ilgili bilim adamları henüz pazarlamanın kapsamı ile ilgili bir
sonuca varamamışlardır. Pazarlamanın kapsamı ile ilgili tartışma
incelendiğinde, bu tartışmanın özünün pazarlama ve sosyal konular
arasındaki ilişkiler olduğu görülmüştür. Bu bağlamda, bu çalışmanın amacı
Pazarlama ve toplum arasındaki ilişkiyi makro-pazarlama, sosyal pazarlama,
sosyal alışveriş ve tüketici davranışları perspektiflerinden incelemektir. Konu
ile ilgili literatür incelendiğinde, pazarlamanın mutlaka sosyal yönleri de
içine alması gerektiği ortaya çıkartılmıştır. Çünkü hayat kalitesini
arttırabilmek ve dünyayı daha yaşanılabilir bir yer kılabilmek için hem
toplum pazarlama için hayati önem taşımaktadır, hem de pazarlama toplum
için çok önemlidir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mesut ÇİÇEK
The study measures whether the implementation level of the Antalya Water and Wastewater
Administration (ASAT) governance principles is sufficient. The aim of the work is to demonstrate
the effectiveness of the regulations on participation, transparency and accountable principles
from the elements of the ‘governance’ approach to municipal law enacted under the local
government reform. This scope of work; ASAT’s management, human resources, laboratory
SCADA system, wastewater and stormwater management unit and all other units, it was tried to
perceive the concept of governance, to apply principles, to reveal the effects of the principles and
to examine the problems arising from their implementation. As a result; It is seen that the concept
of governance, which is on the agenda of international organizations since the 1990s, has been
included in public activity reports, conferences have been organized to improve and the way in
which management has changed, has not been fully adopted in the ASAT and it has been adopted
in the adopted regions. ASAT seems to have just started to adopt the principles of governance
within the organization.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Rukiye ÖZKAN
Metin ÖZKARAL
Levent AYTEMİZ
The present study aimed to investigate whether there was a significant correlation between
perfectionism and problem-solving. In the study that was conducted with the descriptive survey
model, the study group included 185 3rd and 4th grade primary school students (97 girls and 88
boys). The Perfectionist Self-Presentation Scale and the Problem-Solving Skills Scale (7-11 years)
were used to collect the study data. Data analysis was conducted with Mann Whitney U-test and
correlation analysis was used to determine the correlations between scale scores. In the study, it
was determined that the students’ perfectionism and problem-solving were not affected by the
gender variable. It was found that they made was higher when compared to the older students
and as the students got older, their problem-solving skills improved as well. There was a negative
correlation between the Perfectionist Self-Presentation Scale and Problem-Solving Skills Scale
scores.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Arzu Özyürek
ÖZKAN
Zuhal BEGDE
Nadire Ferah YAVUZ
Gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkelerin farkları ve bölgeler arası eşitsizliklerin sebepleri,
iktisadi kalkınma çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Teknolojik gelişme, nüfus, finansal
gelişim, kamu borçları, dış borçlar gibi faktörlerin yanı sıra beşeri sermayenin kalkınma
üzerindeki etkisi önem kazanmıştır. Bu çalışma ile sosyal sermaye ve bölgesel kalkınma ilişkisi
incelenmektedir. Özellikle Türkiye gibi genç nüfusu yüksek bir ülkede beşeri sermaye kalkınma
için en önemli unsurdur. 15 yaş grubu öğrenciler arasında eğitim performansını ortaya koyan
PISA (Programme for International Student Assessment) araştırma sonuçları ile aynı bölgelerin
kişi başına GSYH rakamları ile mukayese edilerek, Türkiye'nin bölgesel kalkınmasında beşeri
sermayenin etkisini ortaya konmaktadır. Türkiye’de doğu ve batı bölgelerinde iki alanda da
benzerlik göstermektedir. İki veride de doğu bölgeleri en düşük puan ve rakamlara sahipken,
batı bölgelerinin daha yüksek rakam ve puanlara sahip olduğu açıkça görünmektedir. Ancak
bölgeler kendi içinde farklılıklar gösterebilmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yasemin BOZKURT ÖZYALÇIN
Ömer Faruk Özyalçın
As a new communication channel live broadcastings have been more popular on social media
platforms day by day. After the awareness of this popularity, the companies have started to use
these channels more effectively such as placing products and brands on live broadcasts,
promoting products and brands via celebrities and micro-celebrities. The aim of this study is to
reveal the motivation and importance to watch live broadcasts on social media and to explore its
effects on individuals and companies. Data was collected through a live broadcasting application
and randomly selected broadcasts were watched 10 times in a day during 15 days. Totally 280
broadcasts were watched and the videos were analyzed based on previously determined criteria.
These study were applied both in 2005 and 2007 to reveal the differences in time. The results of
the indicated that the number audiences of live broadcasts have increased in time, the broadcasts
located at the top are watched more, the day of the week and time of the broadcasts affect the
numbers of the audience and approximately 50% of the broadcasts include product / brand
placement
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İkram Daştan
Mesut ÇİÇEK
Mühimme Registers were the registries in which the copies of edicts were recorded that were
edited after the approval of Sultan on the issues discussed in Dîvân-ı Hümâyûn in Ottoman State.
These registries contain very large and important provisions such as the administrative structure
and ways of shapes of central provincial organizations, state-tebaa and state-artisan relations,
zoning, settlement and economic issues, domestic politics, riots and forms of repression, military
history, strategy, foreign policy and interstate relations of the Ottoman Empire. There are quite
wide content decisions about Nakîbü’l-eşrâf, Nakîbü’l-eşrâf Qaimaqams and Sâdât Çavuşs
especially such as the lineage of sayyids and sheriffs about Ehl-i Beyt, their privileges and
exemptions, their relations with local administrators.
In this study the Mühimme Registers and their contents will be explained detailed and decisions
made about sayyids, provisions addressed to the sayyids, nesep/genealogy information of
sayyids, political, social and military duties of sayyids. Thus, the important information will be
provided about the historical adventure and functions of Nakîbü’l-eşrâf and provisions about
sayyids within the light of Mühimme Registries
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ayhan IŞIK
Human life has an important place in our religion. In Islamic society, the rights of people are very
important. Therefore, the rights of orphans in need of protection have been paramount. Allah has
made people responsible for each other. Just as a parent is responsible for his / her child, and a
spouse is responsible for each other, society is responsible for protecting orphans. Because, just
as the individuals who make up the society grow, the members of that society find such peace
and prosperity. When a child loses his father, this feeling of responsibility must be given to the
child. They are the individuals of society. The main goal of societies is to prepare a peaceful and prosperous environment for its members. In order to prepare a peaceful and prosperous
environment, it is necessary to meet the needs of all individuals. In particular, orphans and
orphans should be supported and their needs should be met. Even if the responsibilities of
orphans belong to the close relative, they are entrusted to the state. Embracing them and loving
them to society; it is our religious and humanitarian duty. Religious texts drew attention to the
Law of orphans and even prophets who would guide humanity grew up as orphans. For
Example, Hz. Jesus, Jesus. The last of Mary and the prophets was the Prophet. Muhammad (s.a.v.)
they were orphans. One of the scholars Enes b. Malik, Mujahid, Imam Shafii and many others
were orphans. And in our history, the orphans are given importance. Allah Is The Messenger Of
Allah. He said to the Prophet, "did he find you an orphan! Then don't crush it!" the divine moral
values of the orphan Prophet's life as a prophetic morality was announced to people. On the other
hand, the Prophet (s.a.v.) reported that the house in which the orphans were taken care of in his
Sunnah was the most auspicious house. In order to give importance to orphans and to protect
their rights, work has been shaped by giving examples from the nebi life style.
The study consists of three parts: introduction, evaluation, and conclusion. In the first part of our
study, we explained the concept of orphan and then touched on the words about the concept of
orphan. In the second part, we tried to explain the subject with verses and hadiths from the
Qur'an. Finally, Hz. We ended our work by referring to the precautions taken after the Prophet.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Dilek ERGİN
While the real estate is changing hands in the current system, both the buyer and the seller pay
20 percent of the land value (40 in total). According to the Law on Fees numbered 492, if the real
sale price of the realty is below the real estate value of the municipality, the taxpayers must
declare the real estate value of the municipality in the land office. If the real sale price is high from
the real estate value of the municipality, the taxpayers need to declare the real sale price.
However, when the parties make a declaration of value, in most cases, they declare the value of
the property tax which is usually lower than the market value by the municipality, rather than
the actual sales value. This study aims at introducing a new appraisal system to prevent the loss
of title deed fees and incomplete payment of real estate tax after the acquisition of real estate. The
essence of the system is to establish the separation of interests by distorting the interest
association between the parties and to create a system that will enable the more effective
valuation by the people and experts
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sinan ÇİÇEK
Coşkun KARACA
It is one of the most important decisions for students to choose their education
branch. Economics has been one of the most popular science branches since
Adam Smith. There are many reasons to choose economic education in
universities for students. The aim of this research is to investigate reasons to
choose economics and compare these reasons for Turkey and Portugal. To this
aim we conducted a survey on students of Kastamonu University economics
department, Turkey, and also ask academicians in University of Beira Interior,
Portugal, about these reasons. It is revealed that motivations to choose
economic education in Turkey differ from motivations of Portuguese students
in some aspects. Also, we found some similarities between these motivations.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan DİLEK
Jose Ramos Pires MANSO
Orhan KÜÇÜK
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Rusya ve Osmanlı İmparatorluklarında yaşayan Müslümanlar yüzyıllar boyunca aralarındaki
kardeşlik duygularını hep sıcak tutma gayretinde olmuşlardır. Bu ilişkilerin en yoğun dönemi
XIX – XX. yüzyılın başlarında yaşanmıştır. İki ülke Müslümanları arasındaki ilişkilerin düzeyini
daha iyi anlamak için, Rusya Müslümanlarının Hac farizalarını yerine getirmeden önce İstanbul
başta olmak üzere Osmanlı şehirlerine yaptıkları ziyaretleri konu edinmek amacıyla kaleme
alınan Hacname adlı eserlere müracaat etmekte fayda vardır.
Mukaddes topraklar olarak bildiğimiz Mekke ve Medine, diğer bir ifadeyle Hicaz bölgesi tüm
dünya Müslümanları için ziyaret edilmesi kutsal kabul edilen mekanların bulunduğu bir yerdir.
Bu mübarek beldeler uzun bir müddet Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yer almıştır. Rus
imparatorluğu bünyesinde yaşayan Müslümanlar, hacca gitmek için İslam halifesinin payitahtı
İstanbul’a uğramayı adeta dini bir vecibe olarak görmüşler, bir bakıma İstanbul’a uğramadan
gidilen haccın kabul olmayacağına inanmışlardı. Bu sebepten Osmanlı İmparatorluğu'nun
başkenti ile diğer Osmanlı şehirleri Mekke ve Medine'ye giden yolda hacı adayları için ana geçiş
noktaları olmuşlardır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aigul Aslaeva
Kemal ÖZCAN
Búgіngі tańda Elbasymyzdyń «Bolashaqqa baǵdar: rýhanı jańǵyrý» atty
maqalasy ulttyń aldaǵy kezeńdegі júrіp óter aıqyn jolyn kórsetken tarıhı
qujatqa aınaldy. Sana sezіmі bıіk, dúnıetanymy mol, parasattyń, mádenıettіń,
salt-dástúrdіń qundylyǵyn túsіngen adamǵa bul maqalada ulttyń aldaǵy
kezeńdegі júrіp óter baǵyt joly aıqyndalǵan.
Qoryta kelgende, ýaqyt talabynan týyndap, bіlіm berý júıesіnde bolyp jatqan
ózgerіster balany tárbıeleý osy zaman talabyna saı úılesіmdі deńgeıdі qaıta
qurýdy mіndetteıdі. Tárbıe men oqý egіz degen sóz bar. «Tárbıe bar jerde
ǵana sapaly bіlіm sanaly urpaq bolady» degen dana halqymyzdyń maqal
sózіne súıenemіz.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Koshımbetova Seısekýl Aıtjanovna
Prezıdenttіń «Bolashaqqa baǵdar: rýhanı jańǵyrý» dep atalatyn maqalasyn
áldeneshe ret oqyp, muqııat tanysyp shyqtym. Maǵan eń aldymen oı salǵany
jáne unaǵany – maqaladaǵy «rýhanı jańǵyrý» degen sózdіń qoldanylýy
boldy. Ádette, elіmіzde ekonomıkalyq jańǵyrý jıі aıtylady. Qazaqstan
basshysynyń taıaýda halyqqa arnaǵan Joldaýyndaǵy úshіnshі jańǵyrýda
elіmіzdіń aldaǵy ýaqytta qaı baǵytta damýy jáne qandaı іs-sharalardy júzege
asyrýyz qajettіgі jan-jaqty baǵdarlanǵany belgіlі. Elbasy maqalasynda elіmіz
turǵyndaryn rýhanı jańǵyrý arqyly bolashaqqa baǵdar jasaýǵa talpynýǵa
baǵyt – baǵdar sіlteıdі. Rýhanı jańǵyrý – elіmіz úshіn mańyzy zor úlken
jańalyq.
Sonymen, qorytyndylaı kele, Otannyń gúldenýіne jáne ony qorǵaýǵa degen
patrıottyq sezіm adam júregіnde ómіr súrgen, ómіr súre bermek. Bіraq
patrıottyq sezіm adamda ózіnen ózі, ne bolmasa týa paıda bolmaıdy. Ol erte
jastan adamǵa áser etetіn, uzaq maqsatty túrde baǵyttalǵan tárbıenіń
qorytyndysy. Patrıotızm ortanyń, otbasyndaǵy tárbıenіń, mekteptіń,
mektepke deıіngі mekemenіń jáne túrlі koǵamdyq oı-pіkіrlerdіń áser etýіmen
qalyptasady. «Patrıotızm, – deıdі ultymyzdyń batyry B.Momyshuly, –
Otanǵa, memleketke degen súıіspenshіlіk, jeke adamnyń aman-saýlyǵy,
qoǵamdyq, memlekettіk kaýіpsіzdіkke tіkeleı baılanystylyǵyn sezіný, ózіnіń
memleketke táýeldі ekenіn moıyndaý, ıaǵnı patrıotızm degenіmіz –
memleket degen uǵymdy, onyń jeke adammen barlyq jaǵynan ótkenі men
búgіngі kúnі jáne bolashaǵymen qarym-qatynasyn bіldіredі». Qazaq
halqynyń ótkenі men búgіnіn tarazyǵa sala otyryp, kelesheǵіne otanshyldyq
týyn arqaý etken asqaq, jany taza jas urpaqty tárbıeleý men qasıettі Otannyń
qadіrіn uǵyndyrý, ar, namys, ojdan sózderіn ult, atameken, halyq sııaqty kıelі
túsіnіktermen baılanystyrý arqyly bolashaqqa baǵyt sіlteý árbіr pedagogtіń
mіndettі.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Esenova Narıma Borıbaıqyzy
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Anıl Ertok Atmaca
İnsan özünde, yeryüzünü imar ve inşa için yaratılmıştır. Tanrı insanı, bu asli vazifeyi yerine
getirmek üzere yeryüzüne göndermiştir. Ancak diğer varlıklardan farklı olarak akıl melekesine
sahip olan ve bu nedenle de irade edebilme kabiliyeti bulunan insan, yeryüzünde inşa kadar
imha eylemiyle de temayüz etmiştir. İtaate kabiliyeti olduğu gibi, isyana da meyilli olan insan,
hem kendi cinsinden varlıklara, hem diğer canlı ve çevre unsurlarına ve hem de Tanrı’ya karşı
muhalif tavırlar sergilemiştir.
Kendi tarihi serüveni göz önüne alındığında, insanın sürekli bir mücadele halinde olduğu
görülür. Bu sebeple bazen kendine ait değerlerin yerleşmesi, bazen de kendisine dayatılmak
istenen birtakım hususların bertaraf edilmesi için savaş vermiştir. Teolojik perspektifle
yaklaşıldığında, insanın savaşçı kimliğinin, atalarından devralmış olduğu en bariz özelliği
olduğu görülür. İnsanlık tarihi süresince değişik sebeplerle birçok savaş meydana gelmiştir. Bu
nedenlerden birisi de hiç şüphesiz din veya dine dayalı tutumlardır. Bu tebliğ büyük ölçüde
savaşların dinle olan ilişkisini ya da savaşların ortaya çıkmasında dinin nasıl bir rolünün
olduğunu ele almayı amaçlamaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ergin ÖGCEM
Savaşlar sosyal ve psikolojik etkilerinin yanı sıra savaş sırasında ve sonrasında ülke
ekonomisinde derin izler bırakmaktadır. Savaşın ekonomik etkilerinin başında işgücü kayıpları
gelmektedir. Savaş nedeniyle nitelikli işgücünün ülkeyi terk etmesi, yaralanma ve ölümler
sonucunda nüfusun azalması, üretim ve milli gelirde ciddi kayıplara yol açmaktadır. Üretimde
yaşanan düşüş enflasyona ve karaborsaya neden olmakta, savaş nedeniyle geliri düşen halk
ihtiyaçlarını karşılamada zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu dönemde kaynakların ordu ve
savunma ihtiyaçlarına ayrılması temel tüketim maddeleri başta olmak üzere pek çok sektörün
kaynak ihtiyacının karşılanmasında darboğazlara yol açmaktadır. Savaşla birlikte yeni üretim
araçlarını sağlamak, kredi bulmak, olası düşman saldırıları karşısında çalışmayı kesintiye
uğratmaksızın devam ettirmek ve üretimi en uygun iktisadi rantabilite normları dâhilinde
artırmak olanaksızlaşmaktadır. Bu çalışmada savaşların söz konusu ekonomik etkilerinin
tartışılması amaçlanmaktadır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Barış KARAMIZRAK
Coşkun KARACA
Tarih boyunca aile önemsenmiş ve hakkında detaylı hükümler konulmuştur. Bu hükümlerden
biri de nikaha bağlı olarak eşlerden birinin diğerine ödeme yapmasıdır. Yahudilik’te bu ödeme
çift taraflı olup, erkek tarafından gelinin babasına ödenen kısmı “mohar”, kızın babası tarafından
damada ödenen kısmı “drahoma” olarak isimlendirilir. Hristiyanlık’ta da bir gelenek olarak
drahomanın varlığından bahsetmek mümkündür. İslam’da bu ödemenin adı mehir olup erkek
tarafından kadına yapılır. Kadının öz malı olan mehir, sadece onun izni dahilinde kullanılabilir.
Mehir, mohar, drahoma, başlık, kalın gibi farklı isimler altında da olsa bu ödemenin sadece semavî
dinlerde değil, dînî olmayan sistemlerde de mevcut olması meselenin önemine ve ele alınmasının
gereğine işaret etmekle birlikte, konuyu dînî alanla sınırlamamıza engel olmaktadır. Bu
gerekliliğe binaen çalışmamızda eşlere yapılan ödeme ele alınacak, tamamının incelenmesi daha
geniş çalışmalara bırakılarak kapsamı semavî dinlerle sınırlı tutulacaktır. Bu bağlamda zikredilen
kavramlar hakkında genel bilgi verilecek, mezkur ödeme hakkındaki hükümleri incelenerek
aralarındaki benzerlik ve farklılıkları tespit edilmeye çalışılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ayşe Betül ALGÜL
Penal institutions have certain functions to keep criminals safe from the society and society safe
from the criminals, relieve conscience of the society, maintain the social order, prevent habitual
crimes, rehabilitate and socialize the prisoners, etc. Prisons are not only physical places where
criminals are punished for a length of time through closure and deterrence. Execution of
punishment includes activities to maintain social adaptation in the prison and after getting out
of the prison. For that reason, sentimental consultancy services and other educational activities
and activities based on socialization are pretty important in terms of maintaining social
adaptation of the criminal in the prison and after getting out of the prison. It means that there
will be many problems if a criminal who is not subjected to socialization process, not rehabilitated
by educational activities and whose social adaptation process doesn’t take place face directly
social area. Sentimental consultancy services constitute the most important step to prevent it. In
this direction, we will try to examine sentimental consultancy services as an activity for
prevention, rehabilitation, socialization and adaptation in our paper.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hüseyin MARAZ
Elderliness, which is an inevitable ending in the lifecycle of human, is a fact that should be
evaluated and dealt with through its physical, psychological, and social dimensions. In historical
process, when elderliness used to be recognized as merit and wisdom in terms of traditional
period and archaic values by being ascribed to higher status, it has been started to call “grey
years” and recognized as negative experience due to effect of change and transformation in the
hierarchy of values after modernization process. Today, with increasing life expectancy in the
world, the increasing ratio of elderly in general population has been bringing out the problem of
social exclusion of elderly population. The purpose of this study is to investigate the perceptions
of social support and social exclusion of individuals over the age of 65. In line with this purpose,
questionnaire study that relies on random sampling technique has been maintained with 180
participants older than the age of 65 and living in Konya and Tokat provinces. Questionnaire
form applied on the sample consists of personal information form, close-end questions that are
asked to determine the perceptions of social exclusion, and Multi-Dimensional Perceived Social
Support Scale that includes 12-statemet-likert type. According to findings generated from the
study, %63.4 of participants state that they have a special person whom they could share their joy
and sorrows when %70 of them take the emotional help and support that they need from their
families. Lastly, %48.9 of them indicate that their friends support them. This situation shows that
family as the initial background of social support systems is in the foreground in Turkish society.
In addition to this, results show that friendship relations are important, as well. When statistically
significant relationship was found among “the perceptions of social support and social exclusion
of individual” and variables such as “age”, “marital status”, “suffering from or not having any
chronic disease”, no statistically significant relationship was found among these perceptions and
“gender”, “income rate”, and “the number of children they have”.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kübra KÜÇÜKŞEN
Rabia KİLCİ
Elif Funda ORHAN
Aybike Betül MARAL
Family, as one of the main institutions of family society, has important social functions. The most
basic function is the continuation of the generation. In addition, it fulfills other important
functions in social life. The family institution is the most effective medium and it also fulfills the
function of making the children of a society ready for social life and raising the society according
to their expectations. However, as time passes, developments in science and technology influence
the functions of social institutions, reduce or increase functions and transfer them to other
institutions. In this context, in the process of socialization, which can be expressed as the
preparation and training of the new generation according to the social expectations, the family
institution has started to reduce its functions affected by contemporary developments or transfer
it to other socialization institutions and environments. In other words, many socializing problems
emerged in today's family. Our paper tries to reveal the socialization problems that arise in terms
of socialization in today's family and in this context, the paper sheds light on the ways of
solutions. Today, mothers and fathers take part in the daily life, go to work and leave home at an
early time in the cities, come back very late to their homes. Children in very early ages stay pre-school education institutions, nursery and so on. It is emphasized that they have to go to places,
they are forced to employ careers in houses and these all affect the socialization functions of the
family. Especially, the rapid developments in communication, smart communication tools and
means of the new generation begin to become very active in the process of socialization, and
address the dangerous aspects of the socialization of the society apart from its own culture. It
draws attention to the cultural alienation in the new generation due to the weakening of
interaction and communication among family members. In addition, it proposes solutions for
healthy socialization of the new generation and aims to contribute to the elimination of
socialization problems
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hayri ERTEN
Sosyal Bilgiler öğretmeni özel alan yeterliliklerine baktığımızda, sunulan geniş çerçeve içerisinde
keşfedilmeyi bekleyen önemli bir yeterlilik dikkati çeker. “Özel gereksinimli ve özel eğitime
ihtiyaç duyan öğrencileri dikkate alan uygulamalar yapabilme” yeterlilik alanı 3 performans
göstergesinde toplamda 7 maddede gösterilmiştir. Okullarda özel eğitim öğrencilerinin
gereksinimlerini karşılayabilmek için Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin de rolünü ve
sorumluluğunu yerine getirebilmesi oldukça önemlidir. İşte bu doğrultuda çalışmanın amacı
Sosyal Bilgiler öğretmenlerinin özel eğitim öğrencilerine yönelik özel alan yeterliliklerini ortaya
koymaktır. Araştırmada, betimsel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubu,
kolay ulaşılabilir yöntemle oluşturulmuş ve çalışma grubunu, 2017-2018 eğitim öğretim
döneminde Antalya merkezde görev yapan 28 Sosyal Bilgiler öğretmeni oluşturmuştur.
Araştırmanın verileri, araştırmacılar tarafından “Sosyal Bilgiler Özel Alan Yeterlilikleri”
doğrultusunda hazırlanan görüşme soruları ile toplanmıştır. Toplanan veriler, araştırmacılar
tarafından uzman görüşü alınarak hazırlanan rubrik doğrultusunda analiz edilmiştir.
Çalışmanın sonuçları genel olarak değerlendirildiğinde, çalışma grubundaki Sosyal Bilgiler
öğretmenlerinin özel eğitim öğrencilerine yönelik sınırlı- orta düzey yeterlilik düzeyinde
oldukları söylenebilir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nadire Emel
Nesrin Sönmez
Son yıllarda Facebook, Twitter, Instagram vb. sosyal medya platformları, yaygınlık kazanarak
mobil cihazlara taşınmış, toplumsal hayata eklemlenmiştir. Bunun sonucu olarak toplum
hayatının; dini, kültürel, iktisadi ve benzeri boyutları dönüşmeye başlamış, kökten değişimlere
uğramıştır. Sosyal medyanın açık erişimli, sansürsüz ve her türlü otoriteden uzak iletişim ve
etkileşim ortamı, herkesin istediği içeriği oluşturup paylaşmasına imkân tanımıştır. Bu durum,
iyi-kötü bütün yazılı, sesli, görüntülü içeriğin dolaşımına yol açmıştır. Sosyal medya bir yandan
insanların dini inanç ve değerleri konusunda bilinçlenme ve sosyalleşme noktasında olumlu
etkide bulunurken, diğer yandan, müstehcen içerikler, sağlıklı olmayan, anlamları çarpıtılmış
ayet paylaşımları, en zayıf hadis kaynaklarında geçen rivayetler ve önemli şahsiyetlere atfedilen
birçok hikmetli sözlerin sosyal medyada yoğun şekilde dolaşıma sokulmasına olanak
tanımaktadır. Bu durum, özellikle dini inanç ve değerlerin dejenere olmasına, din, dindarlık ve
ahlaki değerlerin aşınmasına yol açmaktadır. Çalışmamızda bu dejenerasyonla ilgili bir kısım
değerlendirme ve analizler yapılarak, konunun çözümü noktasında öneriler sunulmaktadır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet HABERLİ
Bu çalışmada ilk olarak yöntem konusu ele alınıp İbn Haldun’un Ampirizm-Rasyonalizm sentezi,
Diyalektik süreç, determinizm, ekonomik ilişkilerin temel yapı oluşu, gibi kullandığı yöntemler
incelenecektir. Devamında sosyal politika alanının temel konuları olan ve İbn Haldun açısından
hayati önem ifade eden; hayatın idame ettirilmesi için zorunlu olan çalışma, toplumsal yapının
ve devletin, gelişme ve bozulma ölçüsü olan gelir dağılımı, toplumsal yapının; oluşmasında ve
değişiminde etken, oluşumu için zaruri olan iş bölümü, devletin temeli olan mülk, üretim sonrası
fiyatlandırma ve kazanç da emeğin değeri sorunu, toplumun tamamında etkili olan sanat,
zanaat, nüfus gibi temel faktörleri etkileyen refah, toplumun ve devletin temeli sosyal adalet,
hadari ve bedevi toplumlarda farklı şekillerde sağlanmaya çalışılan dayanışma, artan ve artması
ile tüm toplum yapısını ve üretim şeklini değiştiren nüfus, değişen devlet düzeninin ilk
yansıması olan vergi sistemi konuları ele alınacaktır. Tüm bu başlıklar sosyal politika bağlamında
incelendikten sonra İbn Haldun’un yöntemi bu başlıklara nasıl uyguladığı ve bunun sosyal
politika açısından önemi ortaya konulacaktır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Melih KURAN
Bu çalışma, Antalya Su ve Atıksu İdaresi (ASAT)’nin yönetişim ilkelerinin uygulanma düzeyinin
yeterli olup olmadığını ölçmektedir. Çalışmanın amacı, yerel yönetim reformu kapsamında
çıkarılan belediye kanunlarındaki ‘yönetişim’ yaklaşımının unsurlarından katılımcılık, şeffaflık
ve hesap verilebilir ilkelerine ilişkin düzenlemelerin etkilerini ortaya koymaktır. Bu çalışma
kapsamında; ASAT’nin yönetim, insan kaynakları, laboratuvar, SCADA sistemi, atık su ve
yağmursuyu yönetim birimi ve diğer tüm birimlerinde yönetişim kavramını algılayabilme,
ilkeleri uygulayabilme, ilkelerin etkilerini ortaya koyabilme ve uygulamalardan kaynaklı
sorunları incelenmiştir. Sonuç olarak; 1990’lardan bu yana uluslararası kuruluşların gündeminde
olan, kamu faaliyet raporlarında yer alan, geliştirmek için konferanslar düzenlenen ve yönetim
biçimini değiştirme nedeni olan yönetişim kavramının ASAT’da tam manasıyla benimsenmediği
ve benimsenen bölgelerde de eksik benimsendiği görülmektedir. ASAT, kurum içerisinde
yönetişim ilkelerini benimsemeye kısmen yeni başlamış gözükmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Rukiye ÖZKAN
Metin ÖZKARAL
Levent AYTEMİZ
When we have a look at subject area competencies of Social Studies teachers, an outstanding
competence which stands to be discovered draws our attention. Competency area of “being able
to do activities considering students with special needs and in need of special education” has
been demonstrated in 3 performance indicators in 7 items/entries in total. It is also essential that
social studies teachers should be able to achieve their roles and responsibilities in order to meet
the needs of special education students at schools. In line with this idea, the aim of the current
study is to define subject area competencies of social studies teachers regarding special education
students. Scanning method has been used, and the study group was formed using an easily
accessible method, and 28 social studies teachers working in central Antalya in 2017-2018
academic year contributed to the study. The data gathered through interview questions prepared
by the researchers in accordance with “Social Studies Subject Area Competencies” and analyzed
using a rubric which was prepared by consulting experts’ opinions. When the results were
evaluated in general, it could be said that social studies teachers in the study group have reached
a limited-moderate level competency regarding special education students.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nadire Emel
Nesrin Sönmez
The task of philosophy with regard to existentialism is to deal with the problems of being
individual in addition to science as reflected in classical rationalist expressions. However, the
related problems still remain the update. The philosophy from Descartes to Kant began to search
the meaning of existence by shifting the center of the problem from the object to the subject. What
is the subject? How is the relationship between ‘me’ and the subject of epistemology in order to
define something? German idealists Fichte, Schelling and Hegel replaced the human problem
with the subject problem. Berdyaev approaches to these questions as an existential problem and
criticizes that the German idealism takes the problem of objectification only... This study aims to
ground of Berdyaev’s approach to the subject-object problem through the philosophy of spirit.
Another important point of the present study is the analysis of the positive aspects of
objectification for the cultural and historical development of the human soul
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kasim MÜMİNOĞLU
Kendini ve diğer varlıkları tanıma, keşfetme merakı ve yetisine sahip olabilen bir varlık olarak
insanın, birçok açıdan çok farklı yönleri olmakla birlikte maddi ve manevi diye iki kelimeyle
özetleyip genelleyebileceğimiz düalizmi Kur’ân’ın da vurguladığı söylenebilir. Gerek Kur’ân’ın
anlatıları, gerek insanın kendi varlığı ve doğasına ilişkin her geçen gün yenisinin eklendiği tespit
ve buluşları, bu iki yönüne dair merakını daha da artırır niteliktedir. Bu durumdan azade
olamayacağı ve temel hareket noktalarından birini “Kendini tanıyan, Rabbini tanır” düsturuyla
özetlemesi cihetiyle sûfîler de yazdıkları tefsirlerde bu bağlamla ilişkilendirdikleri bazı âyetlerin
işârî yorumlarında teorik ve tecrübî bilgilerini paylaşmışlardır. Biz de göreceli olmakla birlikte
hem ulvî ve süflî niteliklerle potansiyel olarak donandığına ve bunları gerçekleştirebileceğine,
aynı zamanda her iki yönünün de kendi içinde kemal ve noksan boyutları olduğuna inanılan
insanı, ilâhiyat/vahiy kültürü içerisinde sûfî bakışıyla irdelemenin, değerlendirmenin ve bazı
tespitleri ortaya koymanın yararlı olacağını düşündük. İlgili görülen bazı âyetlerin işârî
yorumlarına yer veren ve Sülemî’den Bursevî’ye kadar uzanan geniş yelpaze içerisinde, matbu
olan sûfî tefsirlerden bir seçkiyle kaynaklarımızı sınırladık. Bunu, konumuzun fazlasıyla
malzeme içermesi ve tebliğden ziyade makale hatta kitap boyutunda incelenebilecek durumda
olması nedeniyle böyle planladık. Bu bağlamda Kur’ân öğretisi, inanç ve ibâdet boyutuyla daha
ziyade psikolojik; hukukî ve ahlâkî boyutuyla sosyolojik yaptırımsallığı ve ıslahı öngördüğü
cihetle önce insanın bu iki boyutunun sûfi tefsirlerde nasıl ele alındığına ve anlatıldığına sonra
ulvi, terakki ve tekâmül özelliği olan tarafının kemal yolunda nasıl ilerleyebileceğine; süfli,
bayağı ve aşağı olan tarafının nasıl eğitilip kontrol altına alınabileceğine dair tespitlerini ortaya
koymaya çalıştık. Bu meyanda akla gelebilecek diğer soru ve meseleleri de seçili kaynaklarımızın
ışığında irdeleyerek, sadece yaratılışı aşısından değil varlığının devamı açısından da iki yöne ve
iki ana evreye; dünyevî ve uhrevî yaşama sahip olan insanın eğitimi için ahlâki ve sosyal
konularda vahiy kültürünün sûfî gelenekte son derece büyük önem taşıdığı gerçeğini
vurgulamaya çalıştık.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa CORA
If financial transactions are analyzed in general terms, they play a very
important role in economies. Islamic financing methods are based on the
principles of Islamic commercial law ethics. Islamic investment tools will
prevent the formation of artificial market balloons. It will also eliminate
excessive borrowing, interest, speculation and manipulations. At the same
time through the use of different methods of financing from banks with
interest to expand the area served by Turkey in this industry will bring
diversity and depth of the financial system. One of the newly encountered
Islamic finance methods is sukûk. This method will provide cash inflow to the
financial market and bring confidence. Thus, the Islamic financial system will
contribute to the economic and social meaning of our country,
especially.sukûk.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet Onur
Travel books, which occupy an important place among the written sources of the socio-cultural
history of the Ottoman Empire, paint a very vivid portrait of the age in which they were penned.
Even though these books occasionally reflect travelers’ biases, they hold the position of primary
sources for social historiography. They close a significant gap in the issues that were not reflected
in the archive documents and other sources of the period. On the other hand, even if these issues
were dealt with in the recourses, the travel books fill the subjects’ voids originated in lack of
knowledge. From this viewpoint, we will examine the travel book of Armenian Traveler Simeon
of Poland, which presents illuminating information about the issues such as the social life of the
Ottoman Empire in the 17th century and about the relationships between the ethnic and religious
groups. In the limits of the present work, it is not plausible to scrutinize the subjects separately
about which the traveler offers information. This is why we will seek to read the mentioned work
especially in terms of the general structure of the ethnic and religious groups living in the
Ottoman geography regarding the relationships between these groups.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kasım ERTAŞ
Since the foundation of the Ottoman Empire, the official understanding of religion has been
shaped within the framework of Sunnī Islam. The Shīʿī propaganda carried out in the XV-XVI
centuries played an important role in the adoption of the Sunnī thinking in the Ottoman Empire
as an official understanding of religion. These centuries are during the time when the Ottoman
official religious ideology has undergone great change and a number of oppositional religious
movements have emerged against this ideology. At the beginning of this kind of opposition
movement against the Sunnī idea is Shīʿism propaganda. In the face of these tendencies, which
are seen as a threat to the structure of the state and the society and belief, the Ottoman Sultans
tended to centralize both the political and religious structures of the state, especially in the face
of the devastating Shīʿī activities they emphasized the government’s official ideology Sunnism.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Recep Önal
Almighty Allah has givenmanyblessingstoman, and on the otherhand, holdshimresponsible for
his deeds and informed that his accountwasto be askedandthat he would be recompensed.
Because man needs a guide, Allah, through his prophets, has sent to people messages of what
they must do and leave and withthesemessages, he aimed at
educatingpeopleandmakingthemhappyboth in the worldand in the hereafter. As it is
possibletoseethis in the Qur'an, it is seenthatthispurpose has beenintensivelyhandled in the surah
Lokman.Since education is a very sensitive issue, it is important for the person who takes this job
to follow the current data of today's educational science, as well as how the Almighty Allah
educates people in the Qur'an.Inordertounderstand the Qur'aniceducation, it is necessarytostudy
it in terms of education.Inthisstudy, wewilldiscuss the conceptsrelatedto the education in the
futureandexplaintheseconcepts.In general, we will touch upon the qualifications of trainers and
in particular those of religious educators. We will specify the features that should be found in
scientific men.We will provide information on what the goal should be for training activities
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa GÖKSU
In general terms, how to teach a second language has been a subject of debates from past to
present and various methods have been developed and implemented accordingly. The number
of students studying at the Faculties of Theology in Turkey has increased considerably with the
newly opened faculties and increased student quota. The methods used in the foreign language
teaching were generally tested by experts of the subject for a long time. The methods that are
used in teaching a second language are those methods which have been developed with the
improvement of incomplete or inadequate sides of an accepted method. It has been observed that
the efforts to perfect teaching methods generally help the teaching of a foreign language,
especially Arabic. It is highly desirable in teaching Arabic in preparatory courses to use the
teaching method that provides the student with the fastest and most reliable way learning Arabic.
In this study, we will examine the method used in Arabic teaching in the Faculty of Theology of
Karabük University under the title of “The Competence of the Facultıes of Teology in Teaching
Arabic as a Second Language: The Case of Karabük University”.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aladdin GÜLTEKİN
This paper discusses Devvani's views on the concept of hudus. Devvani
discusses the concept of hudus by comparing it with the concept of the imkân
of philosophers. According to him, the concept of hudus is one of the most
important principles in which religion is built. Because there are important
differences between the acceptance of the theory of hudus as the basic
principle of religion and the acceptance of the theory of imkan as the basic
principle of religion.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa YILDIZ
Sehl DERŞEVİ
What the individual does or says is meaningful in the direction of stereotypical behavior
presented by the society in which he or she grows. In this study, it is emphasized that behaviors
of individuals in family and community within the scope of cultural memory are shunned,
intergenerational processes which are transferred or interchanged in the transfer process and
their causes. In this context, in order to be able to observe and compare the intergenerational
change, 23 people between the ages of 18-23 are directed to their families; they were asked to
determine the discourses and actions within the family and the community, and then whether
they joined their parents' opinions and what their reasons were. As a result of the data obtained,
it has been determined that the verbal sanctions imposed by the cultural exchange in the context
of the oral culture in a large proportion, as a cultural code contains a slight sanction, but in some
subjects there have been some changes and changes. It is determined that the perception of shame
tends to change depending on space and time, village-urban environment, globalization and
urbanization, the roles of women and men, gender equality and the effect of technology
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Emine ÇAKIR
The present study aimed to determine whether conventional child games contribute to child
development and value acquisition and the types of contributions they provide. The present
qualitative study was conducted with the document review method. Based on the study
objective, the games were initially identified based on the game classifications discussed in the
literature. The contributions of the games to child development and the values they supported
were determined numerically. In the study, it was determined that conventional child games
positively contributed to child development areas, especially motor development and social-emotional development. Furthermore, it was determined that games play a role in the acquisition
of different values, particularly love / respect, friendship, self-control and cooperation values. It
was concluded that child development and value acquisition would be positively affected by
conventional games.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Arzu Özyürek
Mücahit YUVACI
Filiz SULAMACI
Mahmut Furkan
The purpose of the legal systems; the benefit of people and society, rest, peace and security. Some
rules have been put in place for this to happen. It is very important for the social peace that the
community, which is the core of the community, is built on a healthy ground. In the Qur'an, the
first principal source of Islamic law, great importance has been given to family law. The marriage
is named as a solid collateral. if marriage can not be sustained, divorce will be in accordance with
Islamic law rules. Excerpt from the Prophet: three things are serious Their joke is serious.
Marriage, ric'at and divorce. In these savings, attention is paid to what people say. Intentions are
not paying attention. The requirement is that all of these calculations are considered valid.
Savings can only be seen in the intent. this principle is limited by the Prophet’s said: the three
things are severely. This message of the Prophet has been said to give importance to the family
institution. İnterpret this message differently and divorce is turned into a game very wrong
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Cemil LİV
The wars have left deep traces in the economy of the country during and after the war, as well as
social and psychological influences. The economic impact of the war is mainly the loss of labor.
The immigration of skilled labor force to other nations and the decrease of the population due to
injury and death cause the serious losses in the production and national income. The decline in
production leads to inflation and black market, and the society faces difficulties in meeting their
needs. In this period, the allocation of resources to army and defense needs leads to bottlenecks
in meeting the resource needs of many sectors, especially basic consumer goods. With the war it
is impossible to provide new means of production, to find credits, to continue to work against
possible enemy attacks, and to increase production within the most favorable economic
rantability norms. In this study, it is aimed to discuss the economic effects of the wars
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Barış KARAMIZRAK
Coşkun KARACA
With the high growth rates, Turkey is one of the countries increasing steadily their energy
requirement. However, Turkey meet a very important part of this need with the imported energy
sources. Energy and Natural Resources Ministry 2013 data indicate that 73,5% of Turkey's energy
consumption meet with the imported sources and the part of 26.5% with local resources. In order
to solve the current account deficit problem caused by energy imports, the energy needs of the
country must be met with domestic resources. Among these alternatives, renewable energy
sources and nuclear energy are preferable domestic sources. Despite the advantages and
disadvantages of both, the high efficiency of nuclear energy has increased the importance of this
resource in energy production. For this purpose in the study, it will be discussed the role of
nuclear energy investments in its being reduced the current account deficit and in its being met
of Turkey's energy consumption. The impact of these investments on the current account deficit
of the country as well as the impact on production and employment will be investigated.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Eser KAHRAMAN
Coşkun KARACA
In this study was investigated the effect of the share on subjective well-being. Diener comments
subjective well-being as the happiness of individuals who suffer little less, satisfying too much
activity little inhibition, very pleasant little unpleasant feelings when we feel that what we feel is
a high level of life satisfaction in this case we can say that high subjective well-being that the
individual who is subjective well behaved evaluates his own life according to the criteria that he
sets. What is meant by sharing is charity. A total of 493 persons, 227 women and 266 men,
participated in the study. Statistically significant positive correlation was observed between
Sharing and Subjective Well-Being. r=,500, p<,000. In addition to this, there was correlation
between the sub-dimension of subjective well-being coping with life challenges and sharing r=
,284, p<,000, future view r= ,373, p<,000. According to the findings can be said to have a positive
influence of sharing on the individual's looking at the future with hope, in coping with the
difficulties of life and in general feeling the individual's happiness.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ahmet Canan Karakaş
This study was conducted to examine the effect of women's gender perception on attitudes of
women's work. The study's universe consists of working and non-working women aged 18-65
living in Ankara. The sample of the study on which participation is based on volunteerism is
composed of 500 women. 55.8% of the women participating in the study were single and 44.2%
were married. Among the women, those who have undergraduate degree (46.2%) are in the first
place. It is seen that 52.2% of the women are working (employer, manager, civil servant, worker)
and 47.8% (housewife, unemployed) are not working. Women assess their monthly average
income between very low and very high. Women evaluate their monthly average income between
very low and very high. It was also found that 41% of women were unstable in this regard. 28.6%
of the women stated that they had low, 24% high, 5% very low and 1.4% very high monthly
income. According to the statistical analyzes, there is a meaningful difference between age,
education level, income level and marital status and women's attitudes toward women's work.
At the same time, from a women's point of view, gender perception has been found to be an
important predictor of attitudes towards women's work.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gülay GÜNAY
Ayfer AYDINER BOYLU
Yasemin BOZKURT ÖZYALÇIN
During the period of the Ottoman Empire, knowledge, science, art, scholars, scientists were
valued as well as artists were valued. For this reason, the calligraphy art has received special
attention and support by the sultans during the period of Ottoman State and had an significant
place in the period of Ottoman Empire. Thus, in the Ottoman period Sheikh Hamdullah (d. 1520),
Hafiz Osman (d. 1698), Mustafa Râkim (d. 1826), Mahmud Celâleddin (d. 1829), Sami Efendi (d.
1912) founders of the famous line school has emerged. . The types of calligraphy such as Sülüs,
Celi sülüs, nesih, ta’lik, muhakkak, reyhanî, divânî and celi divânî have reached the advanced
level in these periods. After collapse of the Ottoman Empire and after the Republic of Turkey was
founded, in their civilization and culture as a result of sustained policy is detached from the
heritage of calligraphy had lost its former glory. As a result of the laws, performed reforms and
revolutions that have been made in this new period, the art of calligraphy has been undermined
in the first thirty years of the republic. In this study, the state of calligraphy and calligraphers will
be examined due to the reforms carried out in the Republic Period and they will be presented to
you.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ufuk DEVECİ
On the one hand while economic relations between states are developing depending on
globalization, on the other hand globalization ensures that money, materials and people using
for terror acts can move more easily. This situation expands the scope of the destructive effects of
terrorism. It also causes major problems for states' economies around the world.
Thus international trade is also negatively affected in regard to shopping, tourism and transport
preferences. When it is thought that the third largest sector of the world is the Tourism sector, it
can be said that the tourism sector is one of the most important sectors that can be used to make
terrorist acts sound in the world and to wreck the states' economies. In this study, the effects of
terrorism on the world economy in general and its effects on Turkey's economy in particular are
explained by considering the variety of data and samples from acts of terrorism. Terrorism put
pressure on domestic production and foreign direct investment which may come into the Turkey.
The insecurity and economic risks created by terrorism slow the speed of investments. It causes
cause negative outcomes such as unemployment and migration. In this study, it is examined that
the climate created by terrorism has a negative impact on the tourism sector both in the world
and in Turkey
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enes Ceylan
Umut Kedikli
The “Caucasian Russian” was a great friend of Azerbaijani people and
Azerbaijan’s literature and made friends with S.Vurghun personally”.
N.Tikhonov wrote about Vurghun as a national poet, as a classical poet of
Soviet-Azerbaijan poetry and as a person. Whenever he wrote about
S.Vurghun, N.Tikhonov connected him with Nizami. These genius poets
bothered N.Tikhonov’s creative mind in a positive way. Eight centuries
separated two poets from each other. One of them is great thinker Nizami
who lived and wrote in the XII century being presently known as
Renaissance in the Eastern world. S.Vurghun who lived and wrote in the XX
century being modern Renaissance epoch when science and technology
progressed.
In this way, N.Tikhonov opens the secret of S.Vurghun’s innovation.
N.Tikhonov describes S.Vurghun in a number of situations during their
travels of different regions of Azerbaijan. He describes him as a poet, citizen,
and theorist, close friend of hard – working country people, as a wise and
modest man, passionate hunter and as a person who loves his Motherland
endlessly. N.Tikhonov created his character very sincerely, because he
discovered all those qualities of S.Vurghun in real life experience. So their
friendship became still stronger over the years that went by.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kamran Sh. Kazimov
Muslims living in Russia and the Ottoman Empire have been striving to keep their fraternal
feelings warm between each other for centuries. But the most peak period of the development of
their relations is at the beginning of XIX – XXth centuries. Mecca and Medina we know as Holy
Lands, in another mean Hijaz Area have sacred spaces to visit which are accepted sainted by all
world Muslims. Those sacred spaces had been included in Ottoman State Borders for long times.
The Muslims who live under ruling of Russian Empire considered a religious duty to visit
Istanbul where capital city of Islam khalifa; in one respsct they believed that a hajj duty won’t be
accepted without visiting Istanbul. Therefore there were main passing points in the way of Mecca
and Medina between capital city of Ottoman Empire. and other Ottoman cities for
prospective pilgrims.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Aigul Aslaeva
Kemal ÖZCAN
There are many misconceptions about Islam in the West and among some Muslims in the Muslim
world. The image of Islam as a religion of sword and violence is one of these common
misconceptions. Some radical Muslims and some orientalists claim the idea that Jihad means to
wage war until everybody converts or submits to Islam likewise. As a reaction to these claims,
some contemporary Muslims have put forward a very passive peace message in the name of
Islam. This paper deals with these various views on the theory of international relations in Islam
and proposes a balanced theory regarding war and peace based on Islamic sources and historical
practices. This paper will emphasize that jihad in Islam has no expansionist and exploiting
motives, nor is its aim to spread Islam by sword. The basic aim of jihad is ensuring a peaceful
environment to grant people their fundamental rights and freedoms and eliminating/preventing
any hostile attempts against believers.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Necmeddin Güney
After the emergence of marketing as a discipline in the early 1900’s, the scope
of marketing has changed and developed. However, the researchers have not
come up with a conclusion about the scope of marketing. When the debate on
the scope of marketing is analyzed, it can be revealed that the relationship
between the social issues and marketing is one of the issues at the core. In this
context, the objective of the study is to analyze the relationship between
society and marketing from different perspectives which are macro
marketing, social marketing, social exchange and consumer behavior
perspective. After the evaluation of the relevant extant literature, it is
suggested that the definition of marketing should be made from the social
perspective. Because both society is crucial for the marketing and marketing
is very crucial for the society in order the increase the quality of life and make
the world more liveable place
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mesut ÇİÇEK
An individual who works with the employment contract; the fact that income is not lost and the
continuity of work is the two most important expectations for business life. These two
expectations are important not only for the workers but also for the family and society. In terms
of the family, it is important to make a living from the point of view of the society, but the
continuation of employment is the main reason for the society, the low unemployment rates, that is indirectly community peace and tranquility. It also gives importance to the peace and
tranquility of society and it has been ensuring job security in line with this basic aim.Employees
feel safe in their work and work in an environment where there is no fear of being fired, of course,
also affects their productivity.For this reason, the concept of job security is a concept that
establishes an environment of trust for both employees and employers, provides productivity
gains, and creates a two-sided domain of people's sense of belonging to their profession and
business.For this reason, one of the main aims of the legal order is ensuring employment
security.Business life is rapidly affected by changing competition conditions and change is
inevitable. The concept of Job Security is an extremely important concept that reduces the
uncertainty and anxiety of an employee, the right to work and the future. More clearly, the
employer is legally protected as a result of arbitrarily ending the work contract of the worker on
the grounds of a legally invalid cause. The study consists of two parts.The aim of the work, the
concept of job security, Labour Law No. 4857, 17, 18, 19, 20. and 21 items, and to determine the
extent to which white-collar workers know their employment security rights.In the private sector,
which Istanbul Europe, a survey of 175 employees was conducted in three firms.A questionnaire
was used as a data collection tool in the study and SPSS 22 package program was used in the
analysis of data. In the end of the study, the data were interpreted by statistical analyzes.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Seçil GÜRÜN KARATEPE
Sıla Meltem ARMAN
The Gulf War, which started with the Iraq’s occupation of Kuwait, had consequences not only for
Iraq, but also almost for all of countries in the region. Undoubtly, Turkey heads the list among
these countries. The Kurds, living in the northern Iraq have formed a de facto government after
the war. Kurdish population who lives in the territory and PKK, taking the advantage of this
chaotic order, maintained its presence in the northern Iraq which closely concerns Turkey. Turkey
who has tried to involve every development in the northern Iraq with a point of view focusing
PKK during the 1990's, has started to change her parameters towards the region since the
beginning of the 21st century. Turkey, located within the Western Bloc since the Cold War, rejected
the military demands of the USA who had been the leading of the Bloc, related to the occupation
operation of Iraq in The Grand National Assembly of Turkey. This has been one of the
preliminary signs of the change. Turkey, who had been acting in conjunction with the USA in the
Gulf War, has become a country who rejected the demands of the USA in occupation of Iraq. This
has closely concerned the position of the administration that Iraqi Kurds formed in the USA's
protectorate, in Turkish Foreign Policy. In the period from the Gulf War to the eve of the
occupation of Iraq, the Iraqi Kurds gradually developed the administration they had formed and
have had the only constitutional regional government of Iraq in the post-occupation period. This
situation inevitably changed the position of Iraqi Kurds in Turkish Foreign Policy. This study will try to present a perspective on how the positions of Iraqi Kurds in Turkish Foreign Policy have
been changing within the mentioned timeframe.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Hasan Tevfik GÜZEL
In some religions, it is considered necessary to return to a certain direction during the fulfillment
of some worship. These aspects considered sacred were determined by divine signs not
determined by people. This direction, expressed in the Islamic law as Qibla, is the Kaaba in Mecca.
There are different narrations about which side the Prophet (pbuh) headed before him in Mecca.
There are three different approaches in which the Qibla is the Kaaba, the worship of Jerusalem
and the Kaaba are returned to Jerusalem. When the data in the sources are examined, it is seen
that the Prophet (pbuh) has turned to Kaaba from the beginning of the risalah.
There is a consensus that when Muslims return to Jerusalem during worship after the Hijra. There
are two different approaches to this. The first is that the Prophet (pbuh) is his own preference,
and the other is that it is realized by the order of Allah. In Madinah, sixteen or seventeen months
after the hijrah, the Qibla is finally considered to be the Kaaba
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ömer Faruk Habergetiren
In the scope of the study, which is a qualitative research, two Turkish children's magazines, “Türk
Yavrusu” and “Çocuk Yurdu”, which were written in Ottoman Turkish, were analyzed and the
contents analysis of the texts in the magazines were carried out. The purpose of this study is to
determine whether the idea that children's publications are shaped towards the expectations of
the public is true. The issues of 1., 4. and 7. of the “Çocuk Yurdu” magazine which is published
every Thursday in Istanbul in 1913, with 7 issues in total, was reached from the collection of
Hakkı Tarık Us (coll. no. 1065) at Beyazıt State Library. As the first children’s magazine used the
word “Türk” in its title, the “Türk Yavrusu” magazine started its publication life in 1913 and only
2 issues of it reached from the collection of Hakkı Tarık Us (coll. no. 0912) at Beyazıt State Library.
The common point of these two magazines is their being published during the war years, which
had been a difficult period for the Ottoman Empire. The articles in the two journals, which appear
to have shaped their contents of the publication based on the public expectations, are the data of
the research. In the scope of this study, the first 5 copies of the two magazines were transcribed
from the Ottoman alphabet to the Latin alphabet, the transcript was transferred to today’s
Turkish, and finally the findings of the research by content analysis were obtained. As a result; it
was observed that the texts in both journals published in the war years were selected in
accordance with the structure and expectations of the society in terms of topics and it was
determined that the subjects reflected war psychology by being shaped within the frame of the
subjects such as “unity, integrity, patriotism, nationalism and national defense”
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nurgül Karayazı
Neslihan Karakuş
Ahi community was established in the Anatolian territories and stayed from the foundation of
Ottoman Empire to 1912.Financial revolutions which occured in the earth caused Ahi
Community became weak and inadequate. Besides, because of the Ottoman Empire was in its
regression period, Ahi community could not reach its point in that time. Ahi community as
procedur, observed peace and prosperity, producer, sharer and aimed and made real strong
individual and community in moral. The ending of the Ahi Community; the weakness of
Ottoman Empire, ahi-order's relation with capitalism which occured in the earth are the other
important reasons which caused ending. This work's basis aims are to analyze the economy when
Ahi community was in Ottoman Empire and when capitalism showed up itself in that period.
The other aim is to understand the possiblity of bringing the ahi-order to the present and try to
see whether there can be more fair process or not.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Begüm AKAN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
This study deals with the relationship between the Islamic sciences of Tafsir and Kalam. All the
sciences deriving from the Qur'an refer to the exegetical literature because tafsir is a science which
interprets and explains the Qur'anic verses. However, the sciences have further developed the
knowledge obtained from the Qur'anic commentaries within the framework of their own
methodology and objectives. More matured after such cultivation, this knowledge returns to the
commentaries. In this respect, it may be said that both sciences, tafsir and kalam have supported
each other's development. The reflections of the theological debates are often encountered
especially in the Qur'anic commentaries composed by the commentators with great knowledge
in Kalam. The study aims to present findings on the dimensions of this relationship within the
framework of the issues of istiwa, infallibility and intercesion among the topics of the divinity,
the prophethood and the Hereafter, conceptualized as al-Usul al-Thalatha.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Şükrü Maden
Engagement is a notion, about positive mood and an employee behavior that related to
organizational goals, strengthens the relationships between organization and employee.
Empowerment is a concept that provides employee to assume the authority and responsibilities
thanks to the support and trust given by organization. Increasing job engagement depends on
suitability of organization's climate and practicality of empowerment successfully. Therefore,
employee in empowerment climate is aware of his/her self-efficacy and able to express
himself/herself as being autonomy in his/her decisions. Thus, employee unifies his/her mission
and goal. In this respect, job engagement as motivating process is related to empowerment
climate. In literature, job engagement has an important topic increasingly. The aim of this
research is to examine the relationships between the priorities and results of job engagement. The
sample of the study consists of 234 employees working in various service sectors (banking and
finance). The data of the study was collected by means of sampling method and analyzed by
structural equation modeling. The results of the study reveal that the empowerment climate,
which is the forerunner of job engagement, has a positive and significant effect on the job
engagement of the employees. In addition, as a result of job engagement, a positive and
significant effect on individual performance was achieved.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ali ACARAY,
Saadet Ela PELENK
Edvar and treatises written on the musical theory constitutes an important source for
musicological studies. Especially between 11th and 13th centuries are considered to be “a period
of stagnancy” for the studies on music theory. The encyclopedic work on music titled Kemâlü
Edebi’l-Gınâ is produced during this time by Hasan b. Ahmad b. Ali al-Kâtib (d. the first half of
11th century) who probably lived in the same term İbn Sina (d. 1037) and his pupil İbn Zayla (ö.
1048). Kamâlu Adab al Ghinâ stands as a significant work in terms of understanding the musical
structure of North Syria until the times of Safi al-Din Urmavî (d. 1294). This book, which has both
theoretical and practical details of music, covers topics such as the definition and formation of
sound, the discovery time of sound ratios; voice, pitch, tune, intervals and their types, tetrachords
and their types, scale and its types, method (tarika), types of music, its merits and meanings,
musical terminology, music-lyrics relation, music-space-nafs relation, definition of rythm, its
types and terminology, categorization of rythm, specialities of the musician, requirements of
performing, specilities of the composer, examination of the musician, plagiarism in music, useful
and harmful things for vocal cords and related terms, specialities of the audience, and musical
instruments. After a brief review on the treatise and its author, this study will focus on the topics,
which present the ideas of “the etiquette of a musician” within the book.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet ÖNCEL
Mongol campaigns started with Genghis Khan in 1206, one of the most important events of the
thirteenth century. After Genghis Khan, Ögeday came to the throne in 1227. Ögeday decided that
the army under Batu leadership would campaign to Russia, East and Central Europe. The army
started the campaign in 1236. Mongols firstly entered Russia from Ryazan. Then they went to
Vladimir. They conqured Colomna and Moscow on their way, then they took control over the
capital Vladimir. After Vladimir, northern Russian principalities such as Suzdal, Rostov,
Gorodets, Tver, Torjok, Kozelsk were seized. After capturing northern principalities, Batu moved
towards the South Russian principalities. After Pereyeslavl, Chernigov, the old capital, Kyiv, was
in the hands of the Mongols. Ögeday's death stopped the Mongol campaigns. Batu finished the
campaigns, then founded the Orda around the Idil river and connected the Russian principalities
to him. Orda, founded by Batu as a result of the campaigns, and directed the political history of
Russia region between 1241-1502.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Umut YOLSEVER
Kemal ÖZCAN
The differences between developing and developed countries and the causes of interregional
inequalities constitute the basis of economic development studies. The effect of human capital as
well as technological development, population, financial progress, public debts, foreign debts on
economic development has gained an importance. This paper analyzes the relationship between
social capital and regional development. Human capital is the most crucial element for economic
development for a country that is rich with its young population such as Turkey. PISA
(Programme for International Student Assessment) which reveals the training performance of
students that are group of 15 age shows the effect of human capital on Turkey’s regional
development with comparing research results and gross domestic product per capita. The east
and west of Turkey resemble in two areas. It can be seen in two data that while eastern regions
of Turkey have got less points, western regions of Turkey have got higher grades and points.
However, regions show differences in themselves.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Yasemin BOZKURT ÖZYALÇIN
Ömer Faruk Özyalçın
Throughout history, almost all societies and cultures as a religious belief
emerged as a liberating understanding, the conditions that societies have
experienced in parallel with the despair of turning into a negative
understanding. The concept of salvation that emerged as a common
psychology of the oppressed masses differs according to the religion and
languages of the societies. In almost all religions and cultures, the salvation of
the savior is expressed in Judaism and Christianity, and in the Islamic
tradition as the Mahdi.
The idea of the savior that many societies have come to expect to get rid of the
pessimism and despair that they have experienced in the face of the social and
political events in which they have lived has emerged from the differences of
interpretation made by some groups of society about some religious text and
historical events.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa GÖREGEN
Mustafa YİĞİTOĞLU
Human being was essentially created for the construction of the earth. God has sent man to the
earth to perform this essential duty. However, unlike other beings, human being having mind
and will has also demonstrated the destruction of the earth as much as construction. Human
being who has the ability of obedience and rebellion has exhibited oppositional attitudes towards
God, mankind and other creatures as well.
Considering its historical adventure, it is seen that human being are in constant struggle. He
fought for his values and the elimination of certain issues that were intended to be imposed on
him. From a theological perspective, it is seen that the most obvious characteristic of warrior
identity of human being was inherited from the first ancestors. Throughout the history of
humanity, many wars have occurred for various reasons. One of these reasons is undoubtedly
religion or attitudes based on religion. This paper largely aims to discuss the relationship between
war and religion or what kind of a role does the religion has in the emergence of wars.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Ergin ÖGCEM
Nitel bir araştırma olan çalışma kapsamında Osmanlı Türkçesi ile yazılmış iki çocuk dergisi olan
“Türk Yavrusu” ve “Çocuk Yurdu” dergileri incelenmiş ve dergilerin içerisinde yer alan
metinlerin içerik analizi yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı çocuk yayınlarının toplum beklentisi
yönünde şekillendiği düşüncesinin doğru olup olmadığının tespitini yapmaktır. 1913 yılında
İstanbul’da her hafta perşembe günleri çıkan ve toplamda yedi sayı olan fakat sadece 1.,4.,7.
sayılarını tedarik edebildiğimiz “Çocuk Yurdu” dergisinin ilgili sayılarına Beyazıt Devlet
Kütüphanesi Hakkı Tarık Us 1065 numaralı koleksiyondan ulaşılmıştır. Adında “Türk”
kelimesinin geçtiği ilk çocuk dergisi olarak literatüre geçen “Türk Yavrusu” dergisi de 1913’te
İstanbul’da yayın hayatına başlamıştır. Derginin elimizdeki mevcut 2 sayısına Beyazıt Devlet
Kütüphanesi Hakkı Tarık Us 0912 numaralı koleksiyondan ulaşılmıştır. Bu iki derginin ortak
noktası; zor bir dönemden geçen devletin savaş yıllarında aynı dönemlerde yayın hayatına
başlamış olmasıdır. Yayın içeriğinin toplum beklentileri nispetinde şekillendiği görülen iki
dergide yer alan makaleler araştırmanın verilerini oluşturmaktadır. Çalışma kapsamında ilk
olarak iki derginin tedarik edilebilen 5 sayısı eski harflerden yeni harflere aktarılmış, içerik
analizi ile araştırmanın bulguları elde edilmiştir. Sonuç olarak; savaş yıllarında yayınlanan her
iki dergide yer alan metinlerin konu bakımından toplumun yapısına ve beklentisine uygun
olarak seçildiği görülmüş ve konuların “birlik, bütünlük, vatanseverlik, milliyetçilik, vatan
müdafaası” gibi konular çerçevesinde şekillenerek savaş psikolojisini yansıttığı tespit edilmiştir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nurgül Karayazı
Neslihan Karakuş
New developments and technology cause increase in efficiency of energy
usage. However increase in efficiency is not ended with the increase in energy
usage. In economic literature it is called as rebound effect. In this research we
discuss and find answer to the results of increase in energy efficiency.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Prof.Dr. Aurel Papari M.D
Doç. Dr. Serkan DİLEK
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Despite the fact that women in Turkey have the same legal rights with the men, they are still
behind of the men in some areas. The reason for this is the conventional prejudices about the jobs
which women can succeed. One of the jobs about which there is prejudice is jockey. Zülfiye Bulut,
the first woman jockey of Turkey who took her license in 1989 says women are exposed to
psychological violence by men in this job, they are not trusted even they take the first place in the
races and the working conditions which are presented to the men are not provided to the women.
However, when we look at our history, our epics and our culture, the Turkish woman has been
respected in the society, she has put on swords, fought with her man, and had a horse. We wanted
to remind the success of our women in equestrianism while showing the traces of this tradition
by the “Değneğe Çıkma” game which we have collected from Eskipazar region. Thus, we tried
to create a social impact against gender discrimination.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mihriye ÇELİK
Küreselleşmeyle birlikte bir yandan devletlerarasında ekonomik ilişkiler gelişirken öte yandan
küreselleşme, terör eylemleri için gerekli para, malzeme ve insanların da daha rahat hareket
edebilmesini sağlamaktadır. Bu durum ise terörizmin dünya çapında devletlerin ekonomileri için
de önemli sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Terör eylemleri özellikle; alışveriş, turizm ve ulaşım
tercihleri başta olmak üzere ülkenin satın alma ve üretim yapılarını değiştirebilmektedir.
Dünyanın en büyük üçüncü sektörünün Turizm sektörü olduğu düşünüldüğünde, terör
eylemlerinin dünyada ses getirmesi ve devletlerin ekonomilerini yıpratmak için kullanılabilecek
en önemli sektörlerden biri de turizm sektörüdür. Bu çalışmada da terörizmin genelde dünya
ekonomisi ve özelde de Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri çeşitli verilerden ve örnek terör
eylemlerinden hareketle açıklanmaktadır. Terörizm, ülkeye gelebilecek doğrudan yabancı
yatırımlar ile yerli üretim üzerinde baskı yaratmaktadır. Terörizmin yarattığı güvensizlik ve
ekonomik riskler, yatırımların hızını yavaşlatmakta ve işsizlik ile göç gibi olumsuz çıktılara
neden olmaktadır. Çalışmada, terörizmin yarattığı iklimin özellikle turizm sektörü üzerindeki
olumsuz etkileri de hem Dünya hem de Türkiye ölçeğinde incelenmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Enes Ceylan
Umut Kedikli
Türkiye’de kadınlar yasal olarak erkeklerle eşit haklara sahip olmalarına rağmen bazı alanlarda
erkeklerin gölgesinde kalmaya devam etmektedirler. Bunun en büyük sebebi, toplumumuzda
kadınların hangi mesleklerde yetkin olabileceğine dair kalıplaşmış önyargıların oluşmuş
olmasıdır. Önyargıların oluştuğu bu mesleklerden biri de jokeyliktir. Türkiye’nin ilk kadın jokeyi
1989 yılında lisansını alan Zülfiye Bulut, kadınların bu meslekte erkekler tarafından psikolojik
şiddete maruz kaldığını, aldığı birinciliklere rağmen kadın binicilere yeterince güvenilmediğini
ve erkeklere sunulan çalışma koşullarının kadınlara sunulmadığını dile getirmiştir. Halbuki
tarihimize, destanlarımıza, kültürümüze baktığımızda Türk kadını toplumda saygı görmüş,
erkeğiyle birlikte kılıç kuşanmış, savaşmış ve ata binmiştir. Biz de Eskipazar yöresinden
derlediğimiz “değneğe çıkma” oyunuyla bu geleneğin izlerini gösterirken kadınlarımızın
geçmişte ata binme konusundaki başarısını hatırlatmak istedik. Böylelikle cinsiyet ayrımcılığına
karşı sosyal bir etki oluşturmayı amaçladık.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mihriye ÇELİK
İnsanın yaşam döngüsünde kaçınılmaz bir son olan yaşlılık, fiziksel psikolojik, ve sosyal
boyutları ile ele alınması, değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Tarihsel süreçte, geleneksel
dönem ve kadim değerler açısından erdem ve bilgelik olarak görülüp yüksek statü atfedilen
yaşlılık, modernleşme süreciyle birlikte değerler hiyerarşisinde meydana gelen değişim ve
dönüşümün etkisiyle “gri yıllar” olarak adlandırılıp olumsuz bir deneyim olarak
algılanmaktadır. Günümüzde dünyada ortalama yaşam süresinin artması ile birlikte nüfus
içerisinde yaşlı nüfusun artan oranı sosyal dışlanma sorununu da beraberinde getirmektedir.
Bu çalışmanın amacı 65 yaş ve üzeri bireylerin sosyal destek ve sosyal dışlanma algılarını
araştırmaktır. Bu amaç doğrultusunda tesadüfi örneklem yöntemiyle Afyon Konya ve Tokat
illerinden seçilen 65 yaş ve üzeri 180 kişiyle anket çalışması yapılmıştır. Örnekleme uygulanan
anket formu kişisel bilgi formu, sosyal dışlanma algılarını belirlemek için sorulan kapalı uçlu
sorular ve Likert tipi 12 ifadeden oluşan Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği’nden
oluşmaktadır.
Çalışmadan elde edilen bulgulara göre katılımcıların 63.4’ü sevinç ve kederlerini
paylaşabilecekleri özel bir insanın olduğunu, %70 i ihtiyaçları olan duygusal yardım ve desteği
ailesinden aldığını, % 48.9’u arkadaşlarının kendilerine destek olduğunu ifade etmiştir. Bu
durum Türk toplumunda sosyal destek sistemlerinin temeli olan ailenin ön planda olduğunu,
bununla birlikte arkadaşlık ilişkilerinin de önemli olduğunu göstermektedir.
Araştırmada bireylerin sosyal destek ve sosyal dışlanma algıları ile yaş, medeni durum, kronik
bir hastalığının olup olmaması gibi değişkenler arasında, istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
tespit edilirken, cinsiyet, gelir düzeyi ve sahip oldukları çocuk sayısı arasında istatiksel olarak
anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Kübra KÜÇÜKŞEN
Rabia KİLCİ
Elif Funda ORHAN
Aybike Betül MARAL
Looking at the energy consumption of our country in recent years, our energy demand has
increased and our energy production has not increased at the same level. In addition, our
increasing energy demand is solved by non-renewable energy sources such as oil, coal and
natural gas. The energy dependence of our country was 67% in 2000 and reached 76% in 2017.
The removal of energy demand from foreign countries causes a foreign trade deficit by damaging
the country's economy and triggering economic problems. As a result of the econometric methods
applied in many academic studies on this subject, the dependence of our country on foreign
countries was supported. The problem of energy dependency caused a foreign trade deficit. This
means that the energy policies implemented in our country are not sufficient and that renewable
energy sources are not utilized sufficiently. With this study, it will be investigated how much
foreign policies our energy policies have been from the past to the present. It also works with
solutions and energy policies to minimize the energy dependency of Turkey will be completed
satisfactory. In this respect, this study contributes to the literature.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Canan TURAN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
The Public Value Management concept differs from public administration in general and does
not deal with the profits to be earned in the short term by recognizing that the main thing in
public service is to create public value. However, with such an emphasis on the importance of
public value, it ignored this area by not giving an intense viewpoint at the point of measuring
public value. More work is needed in this area. In this respect, this study is prepared to serve this
need. By foreseeing the study will be one of the first examples in the field in Turkey
Radio and Television Corporation (TRT) which serves on the same platform with the private
sector but engaged in public service with public incentives, is selected as the sample
measurement of Public Value with the idea that it can be more evident. Quantitative data
comparisons and short analyzes were used as a method in the study. Turkey Radio and
Television Corporation is analyzed by the indicators of Measures of Service Performance in
Creating Public Value ; "Effectiveness", "Access", "Compliance", "Quality", "Equality",
"efficiency", "Output" and "Results
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Serkan ÖKTEN
In the political and social fabric of a state, the ethnic identity to which the individual belongs has
a significant share. While the ethnic group to which the individual belongs increases intragroup
solidarity on the one hand, it can present an exclusivist and otherizing feature against other ethnic
groups on the other hand. Discourses and actions that exclude other ethnic identities can fuel
conflict between groups. The formation of the greek identity in Cyprus has also been influenced
by Byzantine domination and orthodox Christianity in time. This community, which expressed
itself as a Greek, was also enthusiastic about having its own state through the nationalism
movement of the 20th century. Cyprus entered the Turkish sovereignty in 1571. Cyprus began to
become a homeland for Turks from the beginning of the 17th century. With the establishment of
the EOKA terrorist organization in 1955, the rum ethnicity has begun acts of violence against the
Turks and there were incidents at the level of genocide. Turkish intervention within the
framework of international law was unavoidable after increasing of Greek atrocities on the island.
This study examines the causes of conflict and violence in Cyprus on the ethnic basis. The
willingness of the Greek and Turkish ethnic communities to maintain their presence on the island
is analyzed through ethnic identity based aliniation and exclusion approaches.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İmdat HACIAHMETOĞLU
Yükseköğretim kurumları, genel anlamda toplumun yüksek düzeyde nitelikli işgücü
gereksinimini karşılamak, kültürlerin kuşaktan kuşağa aktarımının doğru biçimde aktarılmasını
sağlamak ve bilimsel araştırmalar ile teknoloji çağına adapte olup gelişen ve gelişmekte olan
ülkeler gruplarından kopmamak adına sosyo-ekonomik getirileri açısından ülkeler adına büyük
önem arz etmektedir. Bilimsel araştırmalar yoluyla toplum sorunlarını çözüme kavuşturmak ve
toplum yararına yeni buluşların ortaya atılması adına yükseköğretim kurumlarının gelişmesi
önemli olmakla beraber bu kurumlarda eğitim gören kişilerin mezuniyet sonrası iş hayatına
geçişleri de ülkelerin temel göstergelerinden olan işsizlik ve istihdam açısından da oldukça
önemlidir. Türkiye’de yükseköğretimde gelişmeler ele alındığında 1933 yılından itibaren
yükseköğretim kurumlarının sayıları sürekli artış içerisinde olmuş ve beraberinde öğrenci
sayılarında da artışlar meydana gelmektedir. Bu çalışmada yıllar itibari ile açılan yükseköğretim
kurumları (1933-2018) ve kayıtlı öğrenci sayıları (1983-2018) tablolar yardımı ile analiz edilerek
yüksek eğitimde bazı gelişme dönemleri ortaya konulmuştur. Bunun yanı sıra araştırmanın temel
amacı olarak 2000-2018 yılları arasında yükseköğrenim görmüş kişi sayısı ve işsizlik rakamları
analiz edilerek yüksek eğitimin işsizlik içerisindeki payı ele alınarak değerlendirmelere yer
verilmiştir. Yıllar bazında incelemeler sonucuna göre yapılan yükseköğretim politikaları sonucu
kurum ve öğrenci bazında büyüme sağlanmış ve özellikle bölgesel kalkınma anlamında
ekonomik katkıları oldukça fazla olmuştur. Fakat yüksek eğitimli işsizlik oranlarında önemli bir
artış sağlanamamıştır. Üniversitelere ön lisans ve lisans birimlerine verilen kontenjanların
istihdam alanlarının talepleri ile koordineli olacak şekilde çalışmalar sonucunda belirlenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Fikri ÖZEN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Türkiye yüksek büyüme oranlarıyla enerji ihtiyacı sürekli artış gösteren ülkelerden biridir. Ancak
Türkiye, bu ihtiyacın çok önemli bir kısmını ithal enerji kaynaklarıyla karşılamaktadır. Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2013 yılı verileri Türkiye’nin birincil enerji tüketiminin %73,5’ini ithal
kaynaklar, %26,5’lik kısmını ise yerli kaynaklarla karşıladığını göstermektedir. Enerji ithalinin
neden olduğu cari açık sorunun çözümü için ülkenin enerji ihtiyacının yerli kaynaklarla
karşılanması gerekmektedir. Bu alternatifler içerisinde yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer
enerji tercih edilebilir yerli kaynaklardır. Her ikisinin de avantaj ve dezavantajları olmasına
rağmen nükleer enerjinin yüksek verimlilikle çalışması bu kaynağın enerji üretimindeki önemini
artırmaktadır.
Bu amaçla çalışmada Türkiye’de enerji ihtiyacının karşılanmasında ve cari açığın
düşürülmesinde nükleer enerji yatırımlarının rolü tartışılacaktır. Bu yatırımların ülkenin cari
açığa katkısının yanında üretim ve istihdam üzerindeki etkisi de araştırılacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Eser KAHRAMAN
Coşkun KARACA
Ülkemizin son yıllardaki enerji tüketimine baktığımızda enerji talebimiz giderek artarken enerji
üretimimiz aynı seviyede artış göstermemiş. Ayrıca çoğalan enerji talebimiz petrol, kömür,
doğalgaz gibi yenilenemeyen enerji kaynakları ile giderilmiştir. Ülkemizin enerji bağımlılığı 2000
yılında %67 iken 2017 yılında %76 seviyelerine ulaşmıştır. Enerji talebinin yabancı ülkelerden
ithal edilerek giderilmesi ülke ekonomisine zarar vererek dış ticaret açığı yaratmakta ve
ekonomik sorunları tetiklemektedir. Bu konuda yapılan birçok akademik çalışmada uygulanan
ekonometrik yöntemler sonucunda da ülkemizin enerji konusunda dış ülkelere bağımlılığı
desteklenmiştir. Enerji bağımlılığı sorunu beraberinde dış ticaret açığı yaratmıştır. Buda
ülkemizde uygulanan enerji politikalarının yeterli olmadığı ve yenilenebilir enerji
kaynaklarından yeterli seviyede yararlanılmadığı anlamına gelmektedir. Bu çalışma ile enerji
politikalarımızın geçmişten günümüze ne kadar dışa bağımlı olduğu araştırılacaktır. Ayrıca
Türkiye’nin enerji bağımlılığını minimize edici çözüm önerileri ve enerji politikaları ile çalışma
tamamlanacaktır. Bu yönüyle bu çalışma literatüre katkı niteliğindedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Canan TURAN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Bu çalışmanın amacı Türkiye’nin tekstil endüstrisinin uluslararası ticaretteki karşılaştırmalı
üstünlüğünün belirlenmesidir. Çalışmada Balassa’nın açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler
(AKÜ) indeksi kullanılarak tekstil endüstrisinin 14 ürün grubunda karşılaştırmalı üstünlüğü
belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışma 2005-2016 dönemini kapsamaktadır. Çalışmada kullanılan
veriler Uluslararası Ticaret Merkezi’nin veri tabanından elde edilmiştir. Araştırma bulgularına
göre Türkiye tekstil ürünlerinden 50 (ipek) ve 53 (Dokumaya elverişli diğer bitkisel lifler, kâğıt
ipliği ve kağıt ipliğinden) kodlu ürünlerde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip değildir. Diğer 12 ürün
grubunda ise 51(Yapağı ve yün, ince veya kaba hayvan kılı, at kılından iplik ve dokunmuş
mensucat), 52(Pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat), 54 ( Sentetik ve suni filamentler,
şeritler ve benzeri sentetik ve suni dokumaya elverişli maddeler), 55( Sentetik ve suni devamsız
lifler), 56 (Vatka, keçe ve dokunmamış mensucat, özel iplikler, sicim, kordon, ip, halat ve
bunlardan mamul eşya), 57 (Halılar ve diğer dokumaya elverişli maddelerden yer kaplamaları),
58 (Özel dokunmuş mensucat, tüfte edilmiş dokunabilir mensucat, dantela, duvar halıları, şeritçi
ve kaytancı eşyası, işlemeler), 59 (Emdirilmiş, sıvanmış, kaplanmış veya lamine edilmiş
dokunabilir mensucat, dokunabilir maddelerden teknik eşya), 60 (Örme eşya), 61 (Örme giyim
eşyası ve aksesuarı), 62 (Örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarı) ve 63 (Dokunabilir maddelerden
hazır eşya, takımlar, kullanılmış giyim ve dokunmuş diğer eşya, paçavralar) kodlu ürünlerde
karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Hicri 3 rd century is a breaking point in Islamic science and cultural history. In defining this
century, in the history of science the period of science and classification , in the history of politics
of the period of Abbasids , Darul-Hikmet and Beytul- Hikmet in the history of science-culture is
opened, it is possible to say. In the ancient Greek pagan temples located in the Harran region in
the northern part of the Arab geography; philosophy, ditch, algebra, etc. Parchments were taken
and translated. Not only was it not enough for Harran, but the artifacts in other places were
moved to Baghdad. The translations of these works were carried out in a conscious and
systematic manner as a state policy. The translation activities triggered two fault lines. 1. The
methodology problems in Works of Ulumudiniyye. 2. It is the emergence of defense reflex -it
means Salafiyye- The Islamic mind has been successful in this encounter. Islam's second
encounter is with modernity.The encounter of modernity began with the losses of the Ottomans
in the land. This process has begun in the military field and the state institutions have continued
in the form of rehabilitation and social engineering. It is possible to say that two main fault lines
have emerged in this encounter. How to understand the Qur'an? Based on the question, the
methodology problem and the protectionist reflex emerged. The name of this protective reflex is
its Salafiyya. When we look at the two terms from a general point of view, it is not very different
from each other.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
İbrahim Hakkı İMAMOĞLU
İslam hukukunda her ne kadar genel prensip olarak akitlerde mana ve maksat benimsenmiş olsa
da tarafların akitle ilgili sözlü beyanlarının belirli şekil kalıpları içerisinde gerçekleştirmeleri
gerektiği de ifade edilmiştir. Fakihlerin çoğunluğu başta evlilik akdi olmak üzere selem, şart
muhayyerliği ve mufâvada gibi akitlerde belirli şekil şartlarının varlığını kabul etmişlerdir. Bu
İslam’ın sosyal ilişkilerin sağlıklı sürdürülebilmesinin temini için ortaya koyduğu kurallardır.
Aile hukukundaki düzenlemeler de bu kurallar bütününün önemli bir parçasını teşkil
etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e nispet edilen "üç şeyin ciddisi de ciddi şakası da ciddidir.
Nikah, ric'at ve talak." rivayeti söz konusu tasarruflar da beyanın varlığına itibar edileceği,
kişilerin iç iradelerinde gizli olan kastına itibar edilmeyeceğini bildirmektedir. Birçok fıkhî
meselede dayanak olarak kullanılan bu rivayeti sened ve metin açısından değerlendirmesini
yapacağız.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Cemil LİV
Human, as socialbeings have to interact with the people around them. The basis of these
interactions are the mutual execution of rights and duties. Restricting and interfering with
individuals’ rights causes deteriorations in the social fabric, specifically in relationships.
Everyone is born with fundamental rights such as right to live, right to acquire goods and
property, right to think, right to procreate etc. Behaviours that could endanger these fundamental
rights have been prohibited by religions and social codes throughout the history. As well as the
texts of divine religions stating the importance of protecting these principles, other religious
beliefs also have similar statements in their texts and traditions. Whether it is based on revelation
or not, all religions emphasize these universal values for constituting a strong and peaceful
society. Religions use these values as a tool to educate people while aiming to protect the social
structure and the harmony of affairs between individuals and social life. The religions preached
by each prophet from Adam to Mohammed collectively aim the carrying out of these
fundamental rights. People are educated to become individuals who respect one another through
the universal values which were built on the protection of reason, religion, soul and lineage.
While contributing to social unity and solidarity, these methods also pave the way for
individuals’ personal maturity and self-improvement.
There have been many works throughout history which put forth the virtuous person typology
by highlighting universal values. Among these works, Confucius’ Book of Rites and Kutadgu
Bilig by Yusuf Khas Hâjib particularly stand out with their messages on universal values and the
way to a peaceful society. Together with these works which feature the cultural geography values
of the East, Lao Tse's Tao Te Ching also puts forward the virtuous person typology as well as
expressing opinions on what lies behind a virtuous society. The benefit and contentment of
humanity is the basis for universal values such as righteousness, kindness, virtue etc. Such values,
which Confucius and Lao Tzu are believed to have come by at the peak of their philosophical
epiphanies, are also mentioned in Kutadgu Bilig in like manner. Correspondingly, the same
values are broached in revelational divine texts.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa BAŞ
Bu çalışmada birbirlerine kaynaklık etmeleri açısından Tefsir ve Kelam ilimleri arasındaki ilişki
ele alınmaktadır. Kur’an’ı kaynak alan bütün ilimler Kur’an ayetlerini açıklayıp yorumlayan bir
ilim olması hasebiyle Tefsir literatürüne müracaat etmişlerdir. Bununla birlikte ilimler
tefsirlerden aldıkları bilgileri kendi usul ve gayeleri çerçevesinde daha da geliştirmişler ve bu
bilgi daha sonra tefsirlere daha olgunlaşmış olarak geri dönmüştür. Bu açıdan Tefsir ve Kelam
ilimlerinin her ikisinin de birbirlerinin gelişimlerine destek oldukları söylenebilir. Özellikle
kelamî yönü güçlü müfessirlerce kaleme alınan tefsirlerde kelam tartışmalarının yansımalarına
sıkça rastlanmaktadır. Bu çalışmada Usûl-i Selâse (Üç Esas) olarak kavramsallaştırılan Uluhiyyet,
Nübüvvet ve Ahiret konularından istivâ, ismet ve şefâat meseleleri çerçevesinde söz konusu
ilişkinin boyutuna dair tespitler elde etme amaçlanmaktadır. Çalışmada belirlenen ayetler esas
alınarak tefsir literatürü kronolojik olarak incelenip ilk dönem ve müteahhirun dönemi eserleri
arasında kelamî konuların yoğunluğundaki farka dikkat çekilecektir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Şükrü Maden
Mûsikî nazariyatına dair geçmişte yazılmış edvar ve risâleler müzikolojik çalışmalara kaynaklık
etmesi bakımından önem arzetmektedir. Özellikle XI-XIII yüzyılları arası mûsikî nazariyatı telifi
bakımından durgun dönem olarak kabul edilmektedir. İbn Sina (ö. 1037) ve talebesi İbn
Zeyle’den (ö. 1048) ile aynı dönemde yaşadığı tahmin edilen Hasan b. Ahmed b. Ali el-Kâtib (ö.
XI. yüzyılın ilk yarısı) tarafından kaleme alınan Kemâlü Edebi’l-Gınâ adlı ansiklopedik eser
karanlık dönem olarak düşünülen dönemde ortaya çıkmıştır. Kemâlü Edebi’l-Gınâ bu bakımdan
kuzey Suriye bölgesinde telif edilen ve Safiyyüddin Urmevî (ö. 1294) dönemine kadar mûsikî
yapısının anlaşılması bakımından kıymetlidir. Hem nazarî hem de amelî mûsikînin inceliklerinin
anlatıldığı bu eser kısaca sesin tanımı, sesin oluşumu, ses oranlarının ne zaman bulunduğu,
insanda ses, perde, nağme, aralıklar, aralık çeşitleri, cins ve çeşitleri, cem’ ve çeşitleri, tarika,
lahinlerin çeşitleri, faziletleri, lahinlerin manası, lahinler ile ilgili terimler, lahin-güfte ilişkisi,
lahin-felek-nefis ilişkisi, îkâ tanımı ve çeşitleri, îkâya ait terimler, lahinlerin tertibi, mûsikişinas
vasıfları, icrada yapılması gerekenler, bestekâr vasıfları, mûsikîşinasın imtihan edilmesi,
lahinlerde hırsızlık, boğaza faydalı-zararlı şeyler, boğaz terimleri, dinleyicinin özellikleri ve
enstrumanlara dair konuları içermektedir. Bu çalışmada eser ve yazar hakkında bilgiler
verildikten sonra mûsikîşinas adâbına dair görüşlerinin yer aldığı konular ele alınacaktır.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mehmet ÖNCEL
İnsanoğlu yaradılışı gereği tek başına yaşayamadığı gibi, kendi hevasına göre hiçbir hukuki
kurala bağlı olmaksızın hayatını idame ettirmesi mümkün değildir. Bu nedenle cemiyet
içerisinde varlığını sürdüren insan ilahi ve beşerî kurallara uymak durumundadır. Bu husus
çalışmanın konusu olan Yahudiler için de geçerlidir. Zira her toplumda kurallara bağlılığını
sürdüren vatandaşlar ile kasten veya sehven bunların dışına çıkan kişilerde var olacaktır. Bu
nedenle toplumun düzeninin aksamaması, kaos ortamının oluşmaması için cemiyet üyelerinin
işlediği suçlar ve bunlara yönelik cezalar belirlenmiştir. En ufak bir suç bile hak ihlali
olabileceğinden ötürü bunun da karşılığı yani cezası olacaktır.
Bu çalışmada Yahudilikte suç ve bu suçlara verilen cezalar genel hatları ile ele alınmıştır. Suçlar
işlenen cürmün niteliğine göre farklılık arz etmektedir. Burada suç, tanrı hakkının ihlali ile insan
hakkını gasp etme olarak tasnif edilmiştir. Birde bu ihlallere karşılık gelen cezalar vardır. Bunlar
kutsal metinlerde cezası belirtilip belirtilmemesi ile kıyas yöntemiyle belirlenen cezalardır.
Yahudi hukukunda da cezanın oluşması için suç unsurlarının, suç ve ceza kuramıyla ilgili
prensiplerinin bulunması gerekmektedir
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Mustafa YİĞİTOĞLU
Mustafa GÖREGEN
Yahyâ Kemâl is one of the important personage of Turkish literature and idea world.
Turkish music was the most sublime and influential branch of art that inspired the
writing of Yahyâ Kemâl's poems. History, music and civilization in his poetry
described the relationship. For Yahyâ Kemâl, music is not the sound of a culture of a
civilization. At the same time, it is the aesthetics and essence of civilization. Turkish
music has affected Yahyâ Kemâl so much; The names of the poems he wrote were
directly related to music. In his poems, he composed composers, usûl’s, instruments,
songs and songs belonging to Turkish music. There are about 60 composers who
composed the poems of Yahyâ Kemâl. In this study: Source screening and analysis
methods were used. For Yahyâ Kemal, music is one of the basic elements in the
construction of civilization and culture.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gülçin Yahya Kaçar
Yahyâ Kemâl, Türk edebiyâtının ve fikir dünyâsının önemli şahsiyetlerinden biridir.
Türk mûsikîsi, Yahyâ Kemâl’in şiirlerini yazmada ilham kaynağı olan en yüce ve etkili
san’at dalı olmuştur. Şiirlerinde târihi anlatırken mûsikîyi, mûsikîyi anlatırken bir
medeniyeti aktarmıştır. Yahyâ Kemâl için mûsikî sâdece bir medeniyete âit kültürün
sadâsı değildir. Aynı zamanda o medeniyetin estetiğidir ve özüdür. Türk mûsikîsi,
Yahyâ Kemâl’i öylesine etkilemiştir ki; kaleme aldığı şiirlerin adları doğrudan mûsikî
ile ilgili olmuştur. Şiirlerinde Türk mûsikîsine ait bestekârları, makamları, sazları,
usûlleri, şarkıları konu edinmiştir. Yahyâ Kemâl’in şiirlerini besteleyen yaklaşık 60
bestekâr bulunmaktadır. Bu şiirlerden pek çok besteler yapılmıştır. Bu çalışmada:
Kaynak tarama ve eser tahlîli yöntemleri kullanılmıştır. Yahyâ Kemâl için medeniyet
ve kültür inşâsında mûsikînin temel unsur olduğu görüşüne dikkat çekilmiştir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Gülçin Yahya Kaçar
Bir ülkede ekonomik büyüme, dış ticaret hadlerinin bozulmasına sebep
olabilmektedir. 1958 yılında Edgeworth; dış ticaret hadlerinde bozulmaların
refah düşürücü bir etki gerçekleştireceğini savunarak, yoksullaştıran büyüme
tezini sunmuştur. Bu çalışmada; Türkiye açısından yoksullaştıran büyüme
kavramı incelenmiştir. Yoksullaştıran büyümenin Türkiye’de ne zamandan
beri var olduğu ve sektörlerde yoksullaştıran büyümenin varlığı ve etkilerini
inceleyip açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmada zaman zaman Türkiye’de
yoksullaştıran büyümenin varlığı görülmektedir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Cemre GÖREN
Doç.Dr. HAYRETTİN KESGİNGÖZ
Azərbaycan Rеspublikası dövlət müstəqilliyi bərpa etdikdən sonra beynəlxalq
birliklərə və təşkilatlara inteqrasiya olunması beynəlxalq münasibətlər tаriхinin
öyrənilməsi üçün əlverişli imkаnlаr yаrаtmışdır. Yаrаnmış bu şərаitdən
dəyərləndirərək Azərbaycanın beynəlxalq təşkilatlarla əməkdaşlığının оbyеktiv
оlаrаq təhlil süzgəcindən keçirilməsi qаrşısındа durаn əsаs vəzifələrdən biridir.
Qədim tarixə malik ölkəmiz tolerantlıq ve multikultural dəyərləri ilə həmişə
seçilmişdir.
Bu məqsədlə BMT-nin ixtisaslaşmış təşkilatı olan YUNESKO ilə əməkdaşlığı
Azərbaycan Respublikasının xarici siyasətində mühüm yerlərdən birini tutur. Mədəni
müxtəliflik cəmiyyətin (insanlığın) ən mühüm əlamətlərindən biridir və cəmiyyətin
qalıcı inkişfı üçün mühüm faktordur. Ümumdünya İnsan Hüquqları Bəyannaməsi və
digər beynəlxalq sənədlərdə elan edilmiş insan hüquqlarının və əsas azadlıqlarının
tam həyata keçirilməsi üçün mədəni müxtəlifliyin qorunmasının əhəmiyyəti
danılmazdır. Bununla bağlı mədəni özünüifadə müxtəlifliyinin yox olma və ya ciddi
ziyan çəkmək təhlükəsinə qarşı imzalanan konvensiyalarda Azərbaycanın iştirakı çox
mühüm əhəmiyyət kəsb edir.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Zaur MAMMADOV
Qazіrgі qoǵamǵa qajettі rýhanı-adamgershіlіktі tulǵa tárbıeleýde
oqýshylardyń bіlіmdіlіgіmen qatar, olardyń adamgershіlіk qasıetterіn
jetіldіrýge de basa nazar aýdarylady. Adamdy joǵary bıіkten kórsetetіn belgі
onyń adamı qasıetі, kіsіlіk kelbetі. Sol sebeptі oqýshylardyń rýhanıadamgershіlіk qalyptasýy memlekettіk turǵydaǵy kelesі mіndetterdіń
qatarynan oryn taýyp, atalǵan másele tóńіregіnde týyndaǵan oı-pіkіrlerdі
Qazaqstan Respýblıkasynyń «Bіlіm týraly» zańynda «jańa jaǵdaılarǵa saı
bіzdіń bárіmіzdі alańdatatyn másele – bіlіmdі, kásіbı daıarlyǵy bar adamdy
tárbıeleý ǵana emes, qoǵamdyq ómіrdіń barlyq salasynda ulttyq jáne
dúnıejúzіlіk qundylyqtardy qabyldaýǵa qabіlettі, rýhanı adamgershіlіk
múmkіndіgі mol tulǵany qalyptastyrý bolyp tabylady», – dep aıtylýy bekіte
túsedі. Sol sebeptі búgіngі oqý-tárbıe úderіsіnde rýhanı-adamgershіlіk bіlіm
berý máselesіnde jas urpaqtyń boıynda álemnіń bіrtutas beınesіn
qalyptastyrýǵa, olardyń rýhanılyqqa, adamgershіlіkke qyzyǵýshylyǵyn
oıatýǵa jáne áleýmettіk belsendіlіgіn damytýǵa basa nazar aýdarylyp otyr.
Osy rette, «Ózіn-ózі taný» pánі adamı asyl qasıetterge jeteleıtіn, olardyń
tanym deńgeıіne áserlі yqpal etetіn, adamnyń іshkі rýhanı dúnıesіn baıytatyn
asa qundy dúnıe. «Ózіn-ózі taný» pánіn qoıylǵan basty talaptardyń bіrі –
ómіrden óz ornyn tańdaı alatyn, ózara qarym-qatynasta ózіn erkіn ustap, kezkelgen ortaǵa tez beıіmdeletіn, bіlіmі men bіlіgіn kórsete alatyn, óz oıy men
pіkіrіn aıta bіletіn jeke tulǵa qalyptastyryp, tárbıeleýmen erekshelenedі.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Tlegenov Daýlet Bısenbaevıch
Gaıbýllaeva S.S.
Бесспорная роль ЮНЕСКО в решении проблем, возникающих в процессе
развития мировых культур. Организация разработала единые стандарты
взаимоотношений между культурами, основываясь на глобальный консенсус по
отношению принципа равенства культур в своих некоторых документах,
особенно в таких как «Декларация о принципе выносливости», «Конвенция о
сохранении и обнадёживании культурного саморазвития».
В этом направлении Азербайджанская Республика утвердила документы,
подписанные ЮНЕСКО, с этой целью президент страны подписал
определённый приказ, был организован ряд мероприятий и были проведены
соответствующие работы в нашей стране. В настоящее время в рамках
конвенции реализуется проект «Культурное разнообразие - наше культурное
единство».
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Zaur MAMMADOV
Қазақ əдебиеті тарихында ең бір елеулі түрлі ізденістер мен
қайшылықтарға толы жемісті кезең – ХХ ғасырдың бас кезі. Қазақ
əдебиеті тарихын зерттеу мен оқытудың күрделі мəселелері осы кезеңге
жинақталған. Мұның басты үш себебі бар. Біріншіден, жазба əдебиеттің
мейлінше өркен жайған тұсы; екіншіден, əдеби жанрлардың əр
саласында əдеби-көркемдік ізденістердің белең алған тұсы; үшіншіден,
əр түрлі əдеби ағымдар мен бағыттардың айқындалған кезеңі.
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nazira Dassonova
НАЗИРА ДОСАНОВА
Ǵylymı ındýstrııanyń aıqyn basymdyqpen qaryshtaı órkendeý jaǵdaıyna
oraılas memleketіmіzde ınnovatsııalyq betburystarǵa basa nazar aýdarylýda.
Máńgіlіk myzǵymastaı bolyp kórіngen keńestіk qurylymnyń tarıh
sahnasynan bіrjolata yǵysýyna serpіn bolǵan táýelsіzdіgіmіzdіń arqasynda
Qazaqstan eń aldymen saıası jáne ekonomıkalyq reformalardy júzege
asyrýdyń alańyna aınaldy. Uly dala tósіn yntymaq pen berekenіń qut
mekenіne aınaldyrǵan Qazaqstan halqynyń bіrtutas qoǵam bolyp bіr qoldyń
salasyndaı jumyla kúsh bіrіktіrýіnіń nátıjesіnde qyrýar qıyndyqtardy eńserіp
tastadyq. Eńselі eldіk, kemel keleshek jolyndaǵy sol ekpіndі betalys búgіngі
jańa tarıhı beles – «Rýhanı jańǵyrý» kezeńіne ulasyp otyr. Mundaǵy eń basty
másele yqylym dáýіrlerden jalǵasyp kele jatqan dástúrlі dúnıetanym órіsіnde
nárlengen ulttyq sanany jańǵyrta otyryp keleshekke nyq qadam jasaý. Sol
arqyly básekege qabіlettі, kez-kelgen jaǵdaıdy pragmatıstіk turǵydan
saralaýǵa beıіm, jalpy alǵanda ulttyq bіregeılіgіmіzdі arttyrýǵa ózіndіk úles
salmaǵyn qosa bіletіn qoǵam múshelerіn qalyptastyrý túpkіlіktі eldіk
múddemіzge aınalyp otyr.
Qoryta ХХІ ǵasyrdaǵy údemelі zaman talabynan týyndap otyrǵan bіlіm
mazmunyn jańǵyrtý máselesіnіń aýqymy óte keń. Onda bіlіm berýdegі basty
qozǵaýshy kúsh – ustaz tulǵasynan bastap, tárbıe men bіlіm mazmunynyń
ózara sabaqtastyq jelі quraıtyndyǵyn ańǵardyq. Árıne, bulardyń árqaısysy óz
aldyna jeke-dara arnaıy taqyryp retіnde qarastyrýdy talap etedі. Eń bastysy
bіlіm berý mazmunyn jańǵyrtý degen uǵymǵa – ustaz tulǵasyna tán
quzyrettіlіkterdіń aıqyndalyp jáne solardy jetіldіrý máselesіnіń de ǵylymı
júıede qarastyrylýy qajet ekendіgіn ańǵartýǵa talpyndyq
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Nýrpeısov Mýhametjan Kenjetaevıch
Ibn Khaldun has repeatedly taken the title of ‘Founder of Sociology’, in fact, it was the founder
of a different discipline than ‘Sociology’. When Ibn Khaldun establishing ‘Ilm-i Umran’, he has
placed his method on solid pillars. Ibn Khaldun, is considered a “method invertor” who deals
with rationalism an empiricism skillfully synthesizing success, handles causality within the
framework of ‘Sunnetullah’ concept, and evaluates human societies from realistic windows as a
review object, evaluates the economic relations as a dominant factor in a dialectical way.
Durkheim, while establishing sociological thinking, method is critically valued. In Durkheim,
‘social facts’ as things, objectively assessed, the handling of social facts on the basis of casuality,
the fact that observation based on realistic windows and social facts are external to the individual,
constitute pillars of method. In this sense, the comparative analysis of the two founding figures
Ibn Khaldun and Emile Durkheim, is important
International Congress of Human and Social Sciences Research
İTOBİAD
Sefa Altay